Konya’daki son keşfim Sille tarihi, doğal güzellikleri ve zengin mutfağıyla ülkemizin en önemli gastronomi turizmi rotalarından biri olmaya aday
Konya mutfağı denildiğinde aklınıza tek bir şey gelmez. Selçuklular döneminden başlar, Mevlevi mutfağına doğru bir yolculuğa çıkarsınız. Arada bağ yemeklerine takılır, davet yemeklerinin menüsünü öğrenir, Konya küflü peynirinin hikâyesini dinler, geniş bir gastronomi kültürü rotası çizersiniz. Mevlana’nın aşçıbaşı Ateşbazı Veli’nin, uğruna anıtmezar yaptırılan tek şef olduğunu öğrenir, şanslıysanız Türk mutfak kültürü ve yemekleri araştırmacısı Nevin Halıcı’yla karşılaşırsınız. Konya mutfağını onun anlatımıyla dinlemenin tadı da bir başkadır. Geçen hafta Konya’nın merkez ilçesi Selçuklu’da geçirdiğim iki gün boyunca zaten hayranı olduğum Konya mutfağının lezzetlerini bir kez daha deneme imkânı buldum. Bugüne kadar görmeyi ihmal ettiğim Selçuklu Belediyesi’ne bağlı Sille ise Konya’daki son keşfim oldu.
Takkeli Dağ’ın eteklerinde yer alan Sille, ağaçlar arasında süzülen deresi, sokakları, kendine has mimarisiyle dikkatleri çeken evleri ve tertemiz havasıyla beni büyüledi diyebilirim. Hitit, Frig, Lidya, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden izler taşıyan Sille’nin tarihi, tarih kadar eski gerçekten de. Camileri, mağaraları, Anadolu’da yapılan ilk kilise olarak bilinen Aya Elenia ve arkeolojik eserleriyle farklı kültürleri aynı potada birleştiren bir yerleşim yeri. Sille, günümüze ulaşabilen kültür varlıkları, gelenek, görenek, el sanatları ve yöresel yemekleriyle Konya’nın önemli turizm zenginlikleri arasında. Burası Anadolu’da hem Hristiyanların hem de Müslümanların merkez yaşam alanı olmuş bir mübadil kasabası.
Üzüm önemli bir yere sahip
Sille, zengin Konya mutfağının yanında kendine özgü bazı lezzetleri de bünyesinde barındırıyor. “Geçmişin İzleriyle Sille Mutfağı” kitabında Dr. Nevin Halıcı, çok güzel anlatıyor bu kültürel mirası. Sille mutfağında buğday, et, süt, çorbalar, yöre sebze ve meyveleri ile özellikle üzüm önemli bir yere sahip. Dayanıklılığı nedeniyle erkeç, ilk tercih edilen et. Yufka ekmeği dışında Anadolu’nun her türlü hamur işi de Sille kadınlarının hamarat ellerinden çıkıyor. Tandır ekmeği ana ekmek olarak görülüyor. Düğün yemekleri, ortaklaşa yenilen “Helfene” ile “İnce manca” olarak adlandırılan davet yemekleri, bu zengin tatların sunulduğu birer şölen. Sille mutfağında, dovga çorbası ve bamya çorbası, su ve süt börekleri, dolma-sarma, katmer, köşeli, Sille kurabiyesi, erişte pilavı, paça, gaygana, calla, kadayıf, baklava ile “Kak” olarak adlandırılan kurutulmuş meyve ve sebzeler öne çıkıyor. Ayrıca pekmez ve pekmezle yapılan yiyecekler, özel bir yere sahip. Anadolu’nun çoğu yerinde azalan pekmez reçeli yapımı neyse ki burada devam ediyor.
Sille’nin özeli kavinna
Bir Sille geleneği olan kavinnadan bahsetmeden geçemeyiz. Silleli gayrimüslimlerden Müslim Sillelilere de geçmiş bir tür salamura balık. Kavinna için artık zar zor bulunan göğce, kızılkanat ve yağ balıkları tercih ediliyor. Yumurta dönemlerinde sırlı bir küp içinde tuza yatırılan balıklar, yaklaşık 3 ay sonra yenmeye hazır hâle geliyor. Kavinna yedikten sonra su içmeyi tavsiye etmeyen Silleliler, tuzun oluşturduğu harareti demli çayla geçiştiriyor.
5000 yıla dayanan tarihi, doğal güzellikleri ve zengin mutfağıyla Sille, ülkemizin en önemli gastronomi turizmi rotalarından biri olmaya aday. Bence, gidip görülmesi gereken yerler listesinin başlarında yer alıyor.
Kekiği de meşhur
Nevin Halıcı’nın kitabında anlattığı gibi Sille’nin suyu, bademi ve cevizi gibi kekiği de meşhur. Hatta yörenin en lezzetli kekiği olarak biliniyor. Mevsiminde dağlarda yürürken her adımda mis gibi kekik kokusunu içinize çekiyorsunuz. Doğal olarak bu özellik yöre hayvanlarına da yansıyor. Kekikle beslenen kasaplık hayvanların lezzeti ise dillere destan.
Paçadan tatlıya 40 çeşit tirit
“Bir paçadan kırk çeşit tirit döker Silleliler” diyor Sille halkı. Nevin Halıcı da Sille’de paçadan tatlıya kadar her tür tiritin bulunduğunu ifade ediyor. Yemeklerde sıralama ve hikâyeler çok önemli. Mesela erişte pilavı mutlaka her davette yaprak sarmasından sonra ikram ediliyor. Yaprak sarması ise erişte ve hoşaftan önce geldiği için kara haberci olarak adlandırılıyor. Kara haberci gelince sofrada doymayan kaldıysa erişte pilavı ve hoşafla karnını doyuruyor.
İlk yorum yapan siz olun