Yeşilçam’ın azınlık “öteki”leri başlıklı yazımızı yakın dönem sinema, tiyatro ve dizi oyuncularından söz ederek sürdürüyoruz.
ANİ İPEKKAYA
Eşi Çetin İpekkaya’yı bugün artık olmayan Tepebaşı Tiyatrosunda “Salozun Mavalı” oyununda izlediğim Ani İpekkaya’yı ne yazık ki sahnede izleme olanağı bulamadım. Filmlerden, dizilerden, seslendirdiği karakterlerden bildiğim, izleyicinin de Ermeni asıllı tiyatro, sinema, dizi oyuncusu ve seslendirme sanatçısı olarak tanıdığı Ani İpekkaya 1939 yılında İstanbul Bakırköy’de dünyaya gelmiş. Annesin Rum, babasının Ermeni, anneannesinin Rus ve Rum karışımı, dedesinin ise Arnavut göçmeni olduğu yazılı bazı kaynaklarda. (https://www.biyografi.info/kisi/ani-ipekkaya)
İlk ve orta öğrenimini Bakırköy Dadyan Ermeni okulunda tamamlar. Arto Berberyan ve Ergun Köknar’la sahneye çıkar. Konservatuvar yıllarında Galatasaray Lisesinde dört sezon amatör grupla oynayan Ani İpekkaya, John Steinbeck’in “Alev” oyununu ve Jean Anouilh’un “Hırsızlar Balosu”nu sahneler.
1961 yılında İstanbul Belediyesi Konservatuvarından mezun olur ve 1962 yılında Lale Oraloğlu Tiyatrosunda “Kötü Tohum” oyununda rol alarak profesyonel tiyatro hayatı başlar. Sonrasında dört yıl özel tiyatro yapar. Genco Erkal, Ergun Köknar, Tolga Aşkıner, Asaf Çiğiltepe ve Çetin İpekkaya’nın kurduğu Arena Tiyatrosunda “Aslan Asker Şvayk”, “Kral Übü”, “Başkalarının Kellesi” oyunlarında sahne alır. Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosuna geçer. “Othello”da Ea’yı, “Keşanlı Ali Destanı”nda Madam Olga’yı Ermeni sentaksıyla oynar.
Eşi ile birlikte “Kadıköy Tiyatrosu”nu kurarak Cahit Atay’ın “Ana Hanım Kız Hanım” oyunuyla perdeyi açarlar. Yıldırım Önal’ın da ekibe katılmasıyla “Tahta Çanaklar” ve “Baba Evi’nde Hayat” adlı oyunları sahnelerler. Tiyatroları kapanınca İstanbul Şehir Tiyatrolarına girer. İstanbul Şehir Tiyatroları ve Tiyatro Boğaziçi gibi topluluklarda görev yapan Ani İpekkaya bazı çocuk oyunlarının yönetmenliğini de yapmıştır.
1982 yılından itibaren televizyonlarda birçok çalışmada yer alan Ani İpekkaya, Yusuf Kurçenli’nin yönettiği 1983 yapımı “Ve Recep Ve Zehra Ve Ayşe” adlı filmde Recep’in annesini oynayarak sinema oyunculuğuna da başlar ve 10 sinema filminde, TV filmlerinde ve dizilerde yer alır.
FİGEN SAY (MERİ ÖZBIYIKLIYAN)
‘60’lı yıllarda oynadığı ilk filmlerden itibaren B kategori filmlerde baş rollerde oynayan gerçek adı Meri Özbıyıklıyan olan Figen Say, 1965 yılında Artist dergisinin yarışmasında finale kalır ve aynı yıl “Horasan’ın Üç Atlısı”yla “Horasan’dan Gelen Bahadır” filmlerinde başrol oynayarak sinemaya başlar. Daha çok kostüme tarihi fantastik ve avantür fantastik filmlerde oynayan Figen Say Aram Gülyüz’ün yönettiği 1968 yapımı Safa Önal senaryolu “Kanun Namına” adlı filmde Kartal Tibet, Pervin Par, Tanju Gürsu’yla birlikte oynar. Kral Ayhan Işık ve Çirkin Kral Yılmaz Güney’le de başrolleri paylaşan Figen Say, 4 Mayıs 1946 yılında İstanbul, Kurtuluş’ta doğar. Babası Ermeni, Annesi Rum olan Figen Say lise eğitimini ikinci sınıfta bırakır. 50 filmde rol alan oyuncu, 1970’te şarkıcı olarak gazinolarda sahneye çıkar. Daha sonra evlenerek sinema ve sahneyi bırakan, ailesiyle Hollanda’ya yerleşen oyuncu Türkan Şoray’a ve dünya sinemasının efsane yıldızlarından Claudia Cardinale’ye benzerliğiyle de dikkat çeker.
TÜLİN ELGİN (DİANA)
7 Mart 1941’de Beyaz Rus bir baba (Maks) ve İstanbul’da yaşayan Bulgar kökenli bir anneden (Kristina) Diana adıyla dünyaya gelen Tülin Elgin’in Babası 1917 Bolşevik Devrimi sırasında Odessa’dan kaçıp İstanbul’a yerleşmiştir. Diana, Sıraselviler Yeni Kolej ve Üsküdar Kız Kolejinde okur. Leyla Sayar kolejden arkadaşıdır. 1962’de Ses dergisinin Sinema Kapak Güzeli yarışmasında finale kalan Tülin Elgin aynı yıl Atlas Filmle kontrat yaparak sinemaya girer. Atlas Film yapımcılığında 1963 yılında Muharrem Gürses’in yönettiği “Aman Kimse Duymasın” filmiyle ilk kez kamera karşısına geçer.
Asıl çıkışını Halit Refiğ’in yönettiği “İstanbul’un Kızları” (1964), “Şehrazat” (1964), “Gurbet Kuşları” (1964) ve Ertem Göreç’in yönettiği “Karanlıkta Uyananlar” filmleriyle yapar. 1964 yılında iyi yönetmenlerin iyi filmlerinde oynayan Tülin Elgin vamp kadın rolleriyle adından söz ettirir fakat sektör acımasız, insanlar riyakardır. 1965 yılında Yıldırım Gencer’le rol aldığı “Sırtımdaki Bıçak” filminde yapımcıların kendisini çıplak göstererek teşhir amacında olduğunu dile getiren Tülin Elgin “Onların gayesi para benim gayem ise Avrupa’da oluyor da niçin bizde olmasın? Gerçek hayat böyledir düşüncesinden yola çıkarak rol oynamak” olduğunu söyler. Kırılmıştır, incinmiştir. Bu filmde gösterilenlerden “iğrendiğini” söyler. Bu yaşadıklarından, yaşatılanlardan sonra ilaç içerek intihar girişiminde bulunur.
Kendini toparlayıp “Artık intihar da çıplaklık da yok” diyen, yeni filmlerle, yeni dostluklarla hayata tutunmaya çalışan Tülin Elgin’in adı Yılmaz Güney, Fikret Hakan ve Orhan Günşiray gibi isimlerle, arkadaşlık ve dostluklarla anılır.
Sinemadan uzaklaşıp dansöz ve şarkıcı olarak gazinolarda sahneye çıkar. Fakat hayat sırtını dönmüştür bir kez güzel oyuncuya, Yeşilçam senaryosu gibi gelişir her şey. Şanssızlıklar, kötülükler, olumsuzluklar peşini bırakmaz Tülin Elgin’in. Geçirdiği bir trafik kazasında sevgilisini kaybeder, Tülin Elgin ise ağır yaralanır, kaza sonrası sinir krizi geçirir. Yüzünde derin yara izleri kalmıştır.
Başarısız bir evlilik ve tutmayan sevgililikler sonrasında alkol ve uyuşturucu batağına düşer. Tedavisi Ankara’da sürmekteyken 12 Nisan 1975’te bir otel odasında cansız bedeni bulunur. Solunum yetmezliği dense de intihar ettiği belirlenir. Aramızdan ayrıldığında henüz 34 yaşındadır.
Öldüğünde yanında yalnızca 15 lira ve arkasında bıraktığı 29 film vardır. Bir de bize bıraktığı hüznü ve kırılmış kalbi. Sessiz sedasız, kimsesiz Ankara’daki Karşıyaka Mezarlığına defnedilir.
https://www.evrensel.net/yazi/91130/yesilcamin-azinlik-otekileri-8
İlk yorum yapan siz olun