Ekseriyetle soykırım, katliam ve 1915 kavramları denince Süryaniler akla gelmiyor fakat o günlerin en acı ve ağır yaralarını taşıyan halkların başında Süryaniler geliyor…
Ulaş Diyar ÖNDER
15 Haziran, Mezopotamya’nın kadim halkı, ilk Hristiyan olan toplumlardan biri Süryanilerin 1915’te her türlü gayriinsani uygulamaya maruz kaldığı Sayfo’nun yıl dönümü olarak kabul ediliyor. Sayfo, Süryanice’de “kılıç” anlamına geliyor ve bu kelime esasen işin özeti de denebilir. Ekseriyetle soykırım, katliam ve 1915 kavramları denince Süryaniler akla gelmiyor fakat o günlerin en acı ve ağır yaralarını taşıyan halkların başında Süryaniler geliyor…
İlk başlarda, çıkarılan kanunun Süryaniler için uygulanacağını Süryaniler de dahil olmak üzere çoğu kimse öngöremiyordu. Fakat o gün de tekçi mantalite olaya toptancı yaklaşmış ve bunun belirgin bir örneğini de hemşehrim Muzaffer İris’in ismiyle müsemma kitabında* anlatılan hadisede görebiliyoruz: Gerger’in Venk (Yeşilyurt) köyüne gelen askerlere köyün Ermeni köyü değil Süryani köyü olduğu söylenmesi üzerine askerin cevabı şudur “Bizim için soğanın kabuğunun rengi önemli değildir, kokusu önemlidir. Soğan soğandır.”
Sayfo’da toplu katliamlar gerçekleştirilmiş, ibadethaneler ve mezarlıklar tahrip edilmiş, Süryanilere ait ev, tarla, ziynet eşyalarına el konulmuş ve Süryani kadınlarını Müslümanlar kendilerine eş veya halayık olarak almışlardır… Bölgede akarsuların suları katledilen Ermeni ve Süryani bireylerin kanı nedeniyle günlerce kırmızı aktı. Bunların neticesinde, Süryanilerin Sayfo sonrasındaki nüfusu öncesindeki nüfusun yarısından daha az bir rakama düşmüştür.
Sayfo’dan kurtulan Süryanilerin kurtulma şekilleri Ermenilerinkiyle benzemektedir. Ya Müslümanlaşmışlardır ya saklanmışlardır ya şans eseri kurtulmuşlardır ya da ahbapları, dostları onları korumuşlardır. Kimi bölgelerde ise bu insanlar işimize yarar denilip bazı zanaatkarlara ve ailelerine fiziksel bir şiddet uygulanmamıştır.
SAYFO HER DAİM BOYUNDA
1915’ten bu yana Sayfo (kılıç) farklı formlarda Süryanilerin boynuna dayanmış halde bekliyor. Lozan Antlaşması’nda azınlıklara tanınan en temel haklardan dahi Süryaniler yıllarca yararlanamadı. İlk eğitim kurumları olan Özel Mor Efrem Süryani Anaokulunu 2014’te açabildiler, ilk veya orta düzeyde eğitim veren herhangi bir Süryani okulu bulunmamakta. Varlık vergisinden diğer azınlıklar kadar etkilenen Süryani halkı mesele vergi olunca azınlıktan sayılmıştı.
BAŞKA DİYARLARA GÖÇ…
1960 ve 1970’li yıllarda Kıbrıs’a yönelik yapılan operasyonlar süresince yükselen milliyetçilik-dindarlık trendinden nasibini alan Müslüman halkımız belki dünya haritasında Kıbrıs’ı dahi gösteremeyecek Ermeni ve Süryani komşularına ırkçı ve ayrımcı tutumlarını mahalle baskısı, talan, kundaklama vs. birçok farklı metotla göstermiştir. 12 Eylül’ün de hışmına uğramaktan kaçamadı maalesef Süryaniler, dinlerinin ve isimlerinin devlet nezdinde makbul görünmemesi hasebiyle bireysel olarak günlerce işkencelere ve toplum olarak da çok şiddetli bir baskı ve ablukayla karşı karşıya kaldılar. Sonrasında PKK ile Türkiye arasındaki savaşın Süryaniler için merkez olan Tur-Abdin’de yaşanması ve Hizbullah’ın Süryanilere yönelik terörist eylemlerinin olması Süryanilerin güvenliğini ciddi manada tehdit etmeye başladı. Bütün bu yaşananlar Süryanileri ana vatanlarından başka diyarlara göçe zorladı, evlerini tarihlerini, kültürlerini ve anılarını arkalarında bırakıp gitmek zorunda kaldılar.
Türkiye’de temsiliyet konusunda da ötekileştirilen bir halk oldu, 2011’e kadar TBMM’de Süryani bir tane milletvekili bile yoktu.
ŞARAP, ŞARKI YA DA TURİSTİK ÖGE…
Ve bugün… Bugün kimileri Süryani’yi bir şarap ismi olarak biliyor, kimileri bir şarkı ismi kimileri de Mardin’e ait turistik bir öge.
“Ben Süryani’yim” diye-bile-n Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı sayısı ise süper ligde oynayan ortalama bir futbol kulübünün stadyum kapasitesinden daha az…
Hükümet temsilcileri Türkiye halklarını sayarken Süryani’yi ağızlarına dahi almıyorlar.
1915 veya sonrasındaki baskılardan dolayı Müslümanlaşan ve etnik kimliğini Türk, Kürt veya Zaza olarak tanımlayan Süryaniler ise halen halk arasında “dönme” olarak anılıyor. Yerine göre ikinci sınıf ve üçüncü sınıf insan muamelesi görüyor.
Yöneticileri tarafından huzur ve barış şehri olarak anılan Süryani Metropolitliği bulunan Adıyaman’da kilisede çan çalın(a)mıyor. Gün geçmiyor ki Mardin’den Süryanilerin tarihine yönelik saygısızlık üzerine bir haber gelmesin.
Süryanice UNESCO’ya göre tehlike altında bir dil olarak nitelendiriliyor.
Hasılı, kadim Mezopotamya Halkı Süryaniler, bütün yaşananlara rağmen Türkiye’de bugün yok olmama mücadelesi veriyor. Bu mücadelenin sürdüğü 107 yılda Süryani toplumunun yaralarını bir nebze de saracak bir özür, yüzleşme veya helalleşme ‘büyüklerimiz’ tarafından reva görülmedi. “Yokmuş”, “olmamış” gibi yapıldı, yapılıyor. Ancak “soğan soğandır” diyordu o asker ve böyle bir muameleyle on binleri ölüme gönderiyorlardı. Artık “insan insandır” denmeli ve Süryaniler’in anavatanlarında hürce yaşamaları için gereken neyse o ivedilikle yapılmalı.
*Adıyaman Süryanilerinin Tarihi ve Soğan Kabukları, Muzaffer İris, Su Yayınevi
**ulasdiyarud@gmail.com
https://www.evrensel.net/haber/463562/107-yildir-sayfoyla-yasayan-halk-suryaniler
İlk yorum yapan siz olun