Çoğu zaman fotoğraf çekmek, dinlenmek, soluklanmak için uğradığım Urfa Gümrük Hanı bana hep Ortadoğu’nun mistik havasını hatırlatır.
Bazalt taşı ve Urfa’nın işlemeye müsait kalker beyaz taşından yapılan hanın avlusuna girdiğim gibi, zihnim tarihsel olayların canlandığı bir sahneye döner.
Kimi zaman savaş meydanları belirir, kimi zaman göç yolları öne çıkar. Belli belirsiz at kişnemeleri, kılıç şakırdamaları, sokak çatışmaları ve sancılı ayrılıklar belirir.
En köşede bir yolcu hoyrata başlar, aşkın derin sancısı ortalığı titretir, zaman eski çağlarda kendini yeniden var eder.
Oturduğum yerden nereye baksam bir hikaye, belki de Ahmed Arif’in dediği gibi “Nereye dokunsam bin ah işiteceğim” cinsinden.
Hele şu zamana direnen, alın teri ve bin bir emekle şekillenen taşlar var ya, sanki çağlar ötesinden sesleniyorlar.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Hangi taşı kaldırsan bir yaşanmışlık, bir mitolojinin izi bulaşır günümüze. Belki bu nedenledir bütün acılar, yaşanmışlıklar, dokunuşlar saklıdır taşlarda.
Öylece orada bekler, dururlar. Ta ki biri dokunana kadar.
Her mekanın kendine has bir estetiği var. Bu estetik, zamana direnir, çağlar sonrasında bile ilk günün ruhunu üzerinde yaşatarak dikkatleri üzerine çeker.
500 yıl dile kolay. En değme beton binanın ortalama ömrü 50-60 yıl olduğu düşünülürse Urfa’daki Gümrük Han müthiş bir dayanaklığa sahip.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Kaç savaş gördü, kaç deprem atlattı, bilinmez. Görünen, bilinen hanın zamana direndiğidir.
Hem taşın zarafeti, hem de taş ustalarının marifetleri hanın duvarlarında vücut bulmuş…
Evliya Çelebi’nin Yetmiş Han olarak bahsettiği, zaman zaman kullanılan bazalt ve beyaz kalker Urfa taşından dolayı, Alaca Han da denilen kervansarayın, 15’inci yüzyıl sonuna doğru inşa edildiği kitabelerden anlaşılıyor.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
İnşa edildiği günden sonra bir ticaret merkezi haline gelen kervansaray uzun süre Ortadoğu’nun cazibe merkezi olarak tanındı.
En uzak diyarlardan tüccarlar geldi; ipek kumaş, el dokuma halılar ve çeşit çeşit baharatın pazarlandığı bir alana döndü.
Tüccarların konakladığı ve aynı zamanda mal alış verişlerinin yapıldığı bir yere döndü.
Zamanla çevresinde çok sayıda han yapılsa da Alaca Han’ın cazibesi değişmedi, zamana direnerek bu güne kadar geldi.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Urfa genelinde kurulan 30 hanın içinde yer alan hanlardan biri olmasına rağmen, diğer hanlardan ayrılan bazı özellikleri var.
Han olarak ifade edilse de asırlarca Kervansaray olarak kullanılmış, kentte gelenlerin barınma sorununu çözmüş.
Ve aynı zamanda hanın altında Boyaxhane ve Değirmen olarak kullanılan bir çarşı daha var. Bu çarşının varlığı uzun yıllardır bilinmesine rağmen şimdiye kadar kimse bu konuda bir araştırma ve çalışma yürütmemiş.
Fotoğraf: Mehmet Sadık Alican
Bazı yerel tarih araştırmacıları varlığını birkaç yerde dile getirse de yer altı çarşısı pek dile gelmemiş.
Bu yeraltı çarşısının Gümrük Han’ın bir devamımı yoksa bağımsız bir çarşı mı olduğu çok belli değil.
Sanırım bu konuda yeterince araştırma yok. Bu gün içinden su geçen çarşıda boya atölyesi ve değirmen olduğu düşünülen bölümler ve uzun koridorlar mevcut.
Fotoğraf: Mehmet Sadık Alican
Yer altında olmasına rağmen oldukça ihtişamlı görünen çarşı şimdilik tarihsel uykusuna devam ediyor.
Urfa Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Biriminde çalışan Mehmet Sadık Alican tarafından fotoğraflanan yapı, oldukça mistik bir görüntüye sahip.
Fotoğraf: Mehmet Sadık Alican
Hanlar bölgesi olarak da bilinen alanın altında ayrı bir tarihi çarşının olması ve bu çarşının içinden su akması ise ayrı bir paradoks.
Belki bir gün hanlar bölgesinin altında yer alan tarihi çarşıda gerekli araştırmalar yapılıp, bugünkü çarşıyla irtibatı sağlanır umudu taşıyarak, Gümrük Han’ın nemli havasında geçmişle gelecek arasında mekik dokuyor zihnim.
Fotoğraf: Mehmet Sadık Alican
Gümrük Han, geçmişle günümüzü harmanlayarak varlığını sürdürüyor. Yer altı çarşısını düşünmesek iki kattan oluşan hanın, zemin katı avluya açılan geniş bir avludan ibaret.
Buradan Balıklıgöl havzasından akan su bazalt taşlardan yapılan su kanalından hanlar bölgesine akıyor.
Daha önceleri balıkların içinde yüzdüğü kanal eski özelliğini kaybedeli yıllar olmuş. Ne acıdır ki, üzerinde asırlık çınar ağaçları da yakın tarihte kesilmiş.
Oysa o ulu çınarlar hanın birer parçası ve geçmişin canlı tanıklarıydılar. Kim, hangi nedenle kesti bilinmez ama şimdi iki masa daha fazla yer açılsın mantığıyla, hanın geleceği şekillendirilmeye çalışılıyor.
Fotoğraf: Mehmet Sadık Alican
Zemin katta iki büyük kahvehane ve çok sayıda ciğerci, dönerci ve tatlıcı var. İkinci kat ise halen eskinin izini takip eden terzi esnafının dükkanlarından ibaret.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Kaçak çayın inanılmaz çekiciliği ve asırlardır değişmeyen mırranın eşsiz tadı, menengiç kahvesinin kokusu, soğukta yükselen buğusu hanın atmosferinde birbirine karışırken, geçmişin hikâyeleri canlanıyor hanın taş duvarlarında.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Hanın temel işlevi ticaret olsa da, kültürlerin buluşma alanı olduğu da belli oluyor.
Ortadoğu’dan gelen kervanların, Asya’dan gelen tüccarların, Avrupa’dan gelen gezginlerin, tütün ve canlı hayvan tüccarlarının buluşma noktası olduğu anlatılıyor.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Çok değil, iki üç yıl öncesine kadar her köşesinde dama ve domino oynayan yaşlılar görülürken, bugün daha çok yerli turistlerin uğrak yerine dönmüş.
Buranın birçok yaşlı müşterisi korana illetinden dolayı ya hayatını kaybetmiş ya da alışkanlıklarını değiştirmiş.
Gümrük Han’da her türlü ticaret zaman içinde değişse de değerli taşlardan yapılan tespih tezgahları eski zamanlarda olduğu gibi varlığını korumuş.
Birçok tesbih satıcısı sabah erkenden gelerek hanın içinde küçük masalara tezgah açar, tesbih tamir eder, kehribarın hikayesini anlatır, kaçak sohbetlerle sınır hattında yapılan kaçakçılık yad edilir.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Kim bilir kaç yaralı yürek buralarda soluklandı, tarihin akışkanlığında kavruldu ve aşkın ateşinde yandı.
Buralardan kimler geldi, kimler geçti? Mırranın acısı da boşuna değildir hani. İsot tadında bir acayiplik şimdilerde.
Dicle’den Fırat’a, Fırat’tan Basra’ya akan bir zaman gibidir buralarda yaşam. Duvarlarında saklı aşklar ve insanın yüreğine dokunan yaşanmışlıklar dile gelir görünmez dengbejlerin dilinde.
Sürgün yemiş kimliklerin ve savrulmuş zamanların mekanıdır Gümrük Han. Eski ile yeninin derin kavgasında var olma mücadelesi veren kadim bir eski zaman çarşısıdır.
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş
Bol menengiçli bir Kürt kahvesi, sonra da demli bir çay lütfen, tarihin akışkanlığına kafa tutan cinsinden.
Arap çöllerinde kaynayıp, kokusu buraya kadar gelen mırrayı da unutma, bir Türkmen hoyratı eşliğinde olsun.
Sonra bir Ermeni taş ustasının cümbüşünde dile gelen hasretlik ezgisi duvarlarında yankılansın usulca…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish
https://www.independentturkish.com/node/516551/türki̇yeden-sesler/zamana-direnen-mekan-gümrük-hanı
İlk yorum yapan siz olun