İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Paris’te   Komitas  Heykeli’ne Konan Çiçekler  ve Ermenistan ile İlişkiler 

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Rıdvan Karluk

Türkiye ve Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi için üçüncü tur 3 Mayıs 2022 tarihinde Viyana’da  yapılmıştır.  Büyükelçi Serdar Kılıç ile  Ermenistan’dan Ruben Rubinyan’ın görüşmesi sonrasında  yapılan açıklamada; tarafların  normalleşme hedefini  onayladıkları ve  somut ilerleme için atılabilecek olası adımlar üzerinde durdukları  açıklanmıştır.  Müzakere sürecinin önkoşulsuz sürdürülmesi taraflarca kabul edilmiştir.
Süreç,  ön koşulsuz görüşme sürecinin kabul edilmesiyle  başlamış olmasına rağmen,  ilişkilerin  normalleşmesi için 1915  Ermeni tehciri konusu en önemli sorun olarak masada durmaktadır.  Geçmişte “Diplomatik İlişkilerin Tesisi” ve “İkili İlişkilerin Geliştirilmesi” ne yönelik  protokoller imzalanmış  fakat  yürürlüğe  girememiştir.  Ermenistan’da Paşinyan Hükümetinin iktidarda kaldığı sürede elde edilecek  kazanımlar, Türkiye  açısından  önem taşımaktadır. Taraflar arasında en önemli sorun, Ermeni tehciridir. Bu sorun giderilmeden  Ermenistan ile ilişkilerin normale dönmesi mümkün değildir. Çünkü, Ermenistan ve  tehciri  bir mahkeme kararı olmadan  “soykırım” (genocide) tanıyan ülkeler bu konuda aydınlatılmadıkça, her 24 Nisan’da  tehcir, “soykırım” olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu konuda  ABD eski Başkanı  Donald Reagan’ın danışmanı Bruce Fein,  “Ermeniler 2 milyon Müslüman Osmanlı’yı katletti. Ermeniler, kendi arşivlerini açmıyorlar, çünkü bu gerçeğin ortaya çıkmasını istemiyorlar”  demiştir.  ABD Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanlığını yapan  Fein, sözde Ermeni soykırımı iddialarını değerlendirerek, Ermenilerin bu iddialarının  asılsız olduğunu  açıklamış, Reagan’ın Başkan olduğu 1981′de bu konunun Beyaz Saray tarafından araştırıldığını ve iddiaların asılsız olduğunun belgelendiğini söylemiştir. Osmanlı  İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı çok toleranslı sayılabilecek  özen gösterdiği gerçeğini unutmamak gerektiğine de dikkat çekmiştir.
Fein, Ermeni terör çetelerinin  Birinci  Dünya Savaşı’nda Fransa ve Rusya ile birlikte  2 milyon civarında Osmanlı Türkünü  katledildiğini Ermeni kayıplarının ise 500 bin civarında olduğunu  belgelerin ortaya koyduğunu belirtmiştir. Özellikle ABD’de yaşayan Ermenilerin soykırım yalanı ile büyük getiri sağladığını açıklamış,  ABD yönetiminin de büyük paralar döndüğü için Ermenileri karşısına almak istemediğini belirtmiş,  Ermenilerin ısrarla  arşivlerini açmadığını, yıllardır soykırım yalanı ile dönen getirileri kaybetmek istemediklerini   belirtmiştir.
Bruce Fein geçen yıl 3 Mayıs’ta  AA’na  önemli açıklamalarda bulunmuştur. Anadolu Ajansı’nın sorusu şöyledir: “Başkan Biden, 24 Nisan’da yaptığı açıklamada, Osmanlı dönemindeki 1915 olaylarını ilk defa  Ermeni soykırımı olarak nitelendirdi. 1915 olaylarını nasıl okuyorsunuz? Bu olaylarla ilgili öngörünüz nedir?”

 
Cevap: “Siyasi açıklamaların yasal dayanakları olmadığı için, bu konuyla ilgili  bir son nokta olmadığını  açıklamak istiyorum. 2015’teki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile Perinçek-İsviçre davasını ve  Avrupa Mahkemesi kararlarını hatırlıyorum.” 
Fein, Fransa Anayasa Konseyi’nin verdiği  kararını hatırlatarak şöyle demiştir: “İdari organların yargı yetkisi yoktur, soykırım suçunda suçluluk veya masumiyet ilan etmek için yasal yetkileri  bulunmamaktadır. Bu ancak bir mahkeme tarafından yapılabilir. Soykırım Sözleşmesi’nin 9. Maddesine göre, olayların soykırım olup olmadığı konusunda anlaşmazlık varsa, bunlar Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nda karara bağlanır. Bu madde 70 yıl önce 1951’de yürürlüğe girdi. Ermenistan, Soykırım Sözleşmesi’nin öngördüğü Uluslararası Adalet Divanı’na başvuruda bulunmadı. Açıktır ki, her insan gibi Türkiye de masumiyet karinesine sahiptir ve bir mahkeme şu ya da bu şekilde karar verene kadar masumiyet karinesi geçerli olacaktır.
Şimdi,  1915 olaylarına bakacak olursam, ölümlerin -ki her iki taraf için de çok, çok korkunçtu-  soykırım oluşturduğu bana oldukça şüpheli görünüyor. Birincisi, işlendiği sırada suç teşkil etmeyen fiillerin geriye dönük olarak suç haline getirilemeyeceğine ilişkin evrensel hukuk ilkesi vardır. Soykırım kavramının tamamı 1943’e kadar, 1915’ten on yıllar sonra bile  söz konusu olmadı. Dolayısıyla, bunları 1915 olaylarına geriye dönük olarak uygulamak, uluslararası hukuka aykırıdır. 
Soykırım Sözleşmesi’ne göre  siyasi bir motivasyon nedeniyle ölümler  soykırım  değildir. Soykırım Sözleşmesi’ni hazırlayanlar tarafından bu durum  tartışmaya açıldığında,  cinayetler olduğunda, ayrılma üzerine bir savaş çıktığında bunlar, belirli bir grubun bağımsızlığı hak edip etmediğine ilişkin  siyasi anlaşmazlıklar yüzünden soykırım olarak nitelendirilebilecek  ölümler değildir. 
Bu durum   Birleşik Devletler İç Savaşı’ndan çok da farklı değildir. 1861’de Güney Eyaletleri ayrılmak istediğinde  çok kanlı bir iç savaş çıktı, yüz binlerce insan öldü. Biri bağımsızlık istedi,  diğeri ‘Hayır, Anayasamıza göre hiçbir yetkiniz yok’ dedi. Ölümler soykırım değildi. 
Birinci Dünya Savaşı’nda yaşananlara bakarsanız, Osmanlı Ermenilerinin kendi sözleriyle ele alırsanız, bunun soykırım olmadığı çok açık. Ermeni Osmanlılar, 1915’te isyan ettiler. Osmanlı İmparatorluğu vatandaşıydılar. Onların bir sadakat borcu vardı.   Osmanlı İmparatorluğu’ndan siyasi bağımsızlık elde etmek için isyan ettiler. Siyasi bir amaç için ayrılmak istediler. Ardından gelen ölümler tanım gereği soykırım değildi. 
1919’daki Paris Barış Konferansı’nda Osmanlı Ermenileri, 1915’te İtilaf Devletleri’ne savaşçı olarak katıldıkları için övündüler. Kullandıkları kelimeler böyleydi. Bu görüş,  vatana ihanet etmeden önce Osmanlı ordusunda general olan (Boğos) Nubar Bey’e aitti. Onlar (Ermeniler), o zamanlar Osmanlı İmparatorluğu’nun, Türkiye’nin düşmanı olan Rusya ve Fransa üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’na bağlılıklarını terk ederek, muharip olarak savaştılar ve öldüler. Bu, soykırım  değildi. Dahası,  ölümlerin  soykırım olmadığını kanıtlayan en azından ikinci dereceden kanıtlar vardı. Sorun, savunmasız masum kurbanların öldürülmeleri değildi. 
Paris Barış Konferansı’nda Ermeni temsilciler, Osmanlı Türklerinin, Osmanlı Ermenileri ile aynı oranda  öldüğünü açıkça belirttiler. Bunu  Holokost ile karşılaştırmayın, imha kamplarındaki Yahudilerin altı milyonu öldü. Peki ya Naziler? Bu orantılı sayılarda öldüler mi? Hiç ölmediler. İşte bu yüzden  ünlü  Princeton tarihçisi Bernard Lewis, Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilerin başına gelenleri Holokost’a benzetmenin akıl almaz olduğunu söylemektedir. Bu, eski Nobel Barış Ödülü sahibi ve İsrail Başbakanı Şimon Peres tarafından da dile getirilen bir görüştür.  
Osmanlı Ermenilerinin  Birinci Dünya Savaşı’nda  soykırım olarak nitelendirilmesini, onların  lehine savunulacak makul bir görüş olmadığına inanıyorum. Bu nedenle, 70 uzun yıl boyunca Türkiye’nin suçlamaları kabul etmeyi reddettiğini düşünüyorum. Bugün konuştuğumuz gibi,  uluslararası mahkemeler Ermenistan’ın iddialarını karara bağlayabilir. Fakat Ermeniler kaybedeceğinden korktuğu için bunu istemiyorlar. (As we speak today, that international court is open and Armenia could have its claim adjudicated. It doesn’t want to because it fears it would lose) 
Türkiye’nin 1915 olaylarına ilişkin tutumu, Doğu Anadolu’daki Ermeni ölümlerinin, bazılarının işgalci Rusların yanında yer alıp Osmanlı kuvvetlerine karşı ayaklanması sırasında gerçekleştiği yönündedir. Ermenilerin tehciri çok sayıda can kaybına yol açmıştır. Türkiye, bu olayların soykırım olarak sunulmasına karşı çıkıyor ve her iki tarafın da kayıp verdiği bir trajedi olarak nitelendiriyor. 
Ankara, konuyu ele almak için Türkiye ve Ermenistan’dan tarihçilerin yanı sıra uluslararası uzmanlardan oluşan ortak bir komisyon kurulmasını defalarca önerdi. 2014 yılında, Türkiye’nin o zamanki başbakanı olan Erdoğan, 1915 olaylarında hayatını kaybeden Ermenilerin torunlarına da başsağlığı diledi.”
Bu tespitler  doğrudur. 24 Nisan geçti ama  24 Nisan 2023 gelecektir. Görüşmelerden bir sonuç çıkmayacağına  inanıyorum. Ermeni diasporası bunu kabul etmeyecektir. Çünkü, bu konuyu istismar ederek Batılı ülkelerde çıkar elde etmektedirler. Ben 19 Mayıs tatilinde Paris’te idim. 24 Nisan’dan iki hafta geçmiş olmasına rağmen anıta konan çiçekler solmalarına rağmen duruyordu. 


Solan çiçekler arasında Fransa Parlamentosu’nun  Senatosu ile Ulusal Meclis’in çiçekleri de vardı.  Komitas heykelinin ön yüzünde  Osmanlı İmparatorluğu’nda soykırıma uğrayan 1,5 milyon Ermeninin anısına  yazılıdır. Bu heykeller özelikle Batılı ülkelerde dururken ve sözde Ermeni soykırım yalanını kullanarak çıkar elde eden diaspora varken  görüşmelerden bir sonuç alınacağına  inanmıyorum. Ermeni diasporasının Paris temsilcileri, Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’a, Paris Anakent Belediye Başkanı iken yaptıkları başvurunun kabul görmesi sonucunda Paris’in Canada meydanında, Seine nehri ve Grand Palais arasında konulmasını istedikleri Komitas Heykeline  24 Nisan 2003’te kavuştular.
Bir haırlatma. Geçtiğimiz günlerde  çeşitli ülkelerde sözde Ermeni soykırımı ile ilgili  panel-konferanslar düzenlenmiştir. Bunların ana sponsorları  arasında  HSBC de vardır. Bizim ülkemizde bizden elde ettikleri para ile  bize karşı sözde Ermeni soykırımını desteklemektedirler. Buna  tepki gösterelim.  Ege Üniversitesi hastanesini doktorları HSBC kredi kartlarını ve hesaplarını kapatmışlardır. Bu durum bizlere örnek olmalıdır.

https://www.sakaryagazetesi.com.tr/makale/paris-te-komitas-heykeli-ne-konan-cicekler-ve-ermenistan-ile-iliskiler/11243

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın