İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Heybeliada Ruhban Okulu 50 senedir açılmayı bekliyor 

Heybeliada Ruhban Okulunun başrahibi, Piskopos Aravissou Kassianos ile Ruhban Okulu ve okulun son müdürü, manastırın başrahibi Metropolit Maximos Repanelis’in 30. ölüm yıldönümü için yapılan konferansı konuştuk.

Dünya Mirası Adalar: Herkese merhaba, Dünya Mirası Adalar programında Heybeliada Ruhban Okulunda birlikteyiz, çünkü önemli bir konferans var bugün. Esasen 2021’de yapılması planlanan, Ruhban Okulunun kapanmasının 50.yılı ile ilgili bu konferans, pandemi dolayısıyla bu yıla ertelenmişti. Aynı zamanda okulun son müdürü ve manastırın başrahibi Metropolit Maximos Repanelis’in 30. ölüm yıldönümüydü. Konu başlığımız bu. 

Bu arada ben de Dünya Mirası Adalar programcılarından Derya Tolgay ve kıymetli konuğum, konferansın tüm bu akışını üstlenirken bütün bu koşuşturmaların arasında bize vakit ayırdı, Heybeliada Ruhban Okulu baş rahibi Psikopos Aravissou Kassianos. Hoşgeldiniz programımıza. Beni iki gündür burada ağırladığınız için teşekkür ederim. 

Aravissou Kassianos: Kapımız herkese açıktır. Kim gelmek isterse. Biz gelen kişileri en iyi duygularla manastırımızda ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Bugün sizi ağırlamaktan ayrıca mutluyum. Her ne kadar program yoğun da olsa sizinle günler evvel konuştuğumuz gibi radyonuzdaki programa katılıp iki kelime etmek benim için mutluluktur. 

DMA: Tekrar çok teşekkür ediyorum. Heybeliada Ruhban Okulu 127 yıl boyunca hizmet vermiş ve sonrasında Anayasa Mahkemesi’nin tüm yüksek eğitim kurumlarının ulusallaştırılması ya da ne demek lazım, kapatılmasını öngören kararının üzerine de 1971’de kapatılmış. Neredeyse üzerinden 50, 51 sene geçti. İnsan hakları ve temel özgürlüklerin korunması açısından bakarsak 50 senedir kapalı olan bir okuldan bahsediyoruz. Ben sizden buranın, Ruhban Okulu tarihini, konferansla aynı gün olan 6 Şubat’taki Aziz Fotios yortusundan bahsetmenizi rica edeceğim. Sonra da konferansa geçeriz. 

AK: Şöyle başlamak istiyorum, aslında burada önce manastır kuruldu. Kuruluş tarihi ile ilgili elimizde net bir tarih yok. Ancak Aziz Fotios tarafından kurulduğunu biliyoruz ve 1844 yılında dönemin patriği Germanos tarafından da manastırın içerisine Ruhban Okulu kuruldu. Kurulma sebebi ise Patrikhane’nin din görevlilerini yetiştirip Patrikhane üzerindeki konularda hakimiyet sahibi olmalarını ve tabii ki dünyanın heryerinde dini, insanlık haklarını temsil etmeleri için bu okul kuruldu. Kuruluş tarihi olan 1844’den 1971 senesine kadar da okul öğretime devam etti. Lise ve akademi bölümünden oluşmaktaydı; akademi bölümü zaten sırf teoloji bölümüydü. 

1971 senesinde dönemin kararları karşısında okulun akademi bölümü kapandı, ancak bugün halen okulun lise bölümü açık gibi. Dolayısıyla yıllarca verilen bir çaba, bir mücadele var. Bir orta yolun bulunması ve bu orta yol bulunduktan sonra da böyle değerli bir okulun, yarım asır gibi bir sürede kapalı kalmasının bitmesini umut ediyoruz. Ancak çok çabalar oldu, ne yazık ki çabalar karşılıksız kaldı. Son çaba zannediyorum 2018 senesinde, şubat ayında bir girişim daha oldu Türkiye ve Yunanistan arasında, ancak yine bir neticeye ulaşmadı. 

126 yıllık bina 50 yıldır okul işlevini gerçekleştiremiyor

DMA: Önemli bulduğum için hatırlatmak istiyorum; 2012 Haziran’ında Halki 1 toplantısı gerçekleşmişti. “Küresel sorumluluk ve çevresel sürdürülebilirlik” üzerine odaklanan bir toplantıydı. 2015 Haziran’da da Halki 2 toplantısı düzenlendi. O da çevre, edebiyat ve sanat üzerine yoğunlaşan bir toplantıydı. Özellikle 2012 senesinde hatırladığım, dünyanın önemli aktivistleri ve uzmanları gelmişti. Bunlardan hatırladığım, Jane Goodall, Bill McKibben, James Hansen gibi önemli insanlardı. Teması ‘Küresel sorumluluk ve çevresel sürdürülebilirlik’ti. 

Bir taraftan dediğiniz gibi okulu ayakta tutmaya çalışıyorsunuz, ben ne zaman buradaki etkinliklere katılsam, her zaman sanki bütün sınıflar açılacakmış gibi pırıl pırıl hazır. Kaloriferleri yanıyor, sıcak suyu hazır. Açılmaya hazır. 

AK: Şöyle diyeyim, okul 1971 de nasıl kapandıysa o şekilde kaldı ve sınıflara inerseniz, -bilirsiniz, 70’li, 80’li yılların talebeleri daha iyi bilirler bunu- kara tahtalar halen mevcuttu, eski sıralar vardı. Büyük kapaklı sıralar. Onlar halen mevcuttur bu okulda. Yalnız yeni sistemde bu sıralar ve kara tahtalar kullanılmıyor bildiğim kadarıyla, beyaz tahta kullanılıyor. Dolayısıyla tebeşir tozu da kalmadı, ancak sınıflardaki o nostaljik durumu devam ettiriyor. Okulun geneline gelirsek, okul bütün konforuyla bakımlı. Ne kadar eksiği varsa tarafımızdan yapılmakta, çünkü binanın kıymeti okul olması. Ve tabii okul da bina bakımından tarihi bir öneme sahip. 1896 yapımıdır bu bina. Ancak bu binanın yerinde 1894’deki bina büyük İstanbul depreminde yıkılıyor. O zamanlarda bir bağışçının yaptığı bir bağışla, şu anki mevcut bina 1896 da öğretime devam ediyor. İçinde tabii çok onemli bir kütüphane var ve bu kütüphane dünyadaki sayılı kütüphanelerden biri. Gerek kitap sayısı gerek o kitapların tarihi değerlerinden, gerekse o kitapların konularından. Dolayısı ile hiç bir şey için korumasak, sadece kütüphane için bu binayı korumamız gerekiyor. Çünkü böyle bir kütüphaneye zarar gelmesini, kütüphanenin içindeki kitapların zarar görmesini kimse istemez. 

DMA: Bu kadar süre kapalı kalması adeta kimsenin kullanamaması… Kültürel bir miras, aynı zamanda doğal bir miras parçası burası. İçerisinde biliyoruz ki kendi kendini sürdürebilen bir sistem oluşturmuşsunuz. Burada hayvanların bakımları yapılıyor. Horozlar, tavuklar, keçiler var. Kendiniz ekip, biçiyorsunuz. Güneş enerjisi ile döndürüyor kendini. Ekolojik anlamda da kıymetli. Bir çok ülkenin bahçe örneği var burada. O da çok kıymetli. Onlardan da bahseder misiniz?

AK: O bahçeye tematik bahçe diyoruz biz. Dünyanın her yerinden çeşitli bitkiler var. Brezilya, İngiltere, Fransa, Afrika, her ülkeden mevcut. Bunları şu an Amerika başpiskoposluğu görevini sürdürmekte olan, benden önce de burada başrahiplik yapmış olan, kendisi benim Selanik İlahiyat Fakültesinde hocamdı, Sayın Elfidofaros’un çabalarıyla oluşturuldu. Ben de tabii yaşaması için elimden geleni yapıyorum. 

Bitkiler dönem dönem bozulabiliyor hava şartları nedeniyle. Biliyorsunuz ki iklim şartlarından dolayı zor şartlar yaşıyoruz. Yazlar çok sıcak geçiyor. Kışlar da dondurucu derecede soğuk oluyor. Dolayısıyla bazı bitkilerde bozulmalar olduğu zaman ben elimden geleni yapıp tekrar bozulan bitkinin yerine aynı bitkiyi koyup aynı bahçeyi yaşatmaya çalışıyorum. 

Yeşil Patrik Bartholomeos

Hayvanlara gelirsek, şöyle bir durum vardır; ezelinden bu okulda bir eşek geleneği var. Okulun mezunları da söyler, Marco diye bir eşek varmış. Marco okulun erzağını taşırmış. Marco’dan sonra eşek geleneği devam etti. Tabii ki sayın Bartholomeos’la da. Kendisi Gökçeadalı; doğayı, hayvanları çok seviyor. Onun için bizim de burada üç tane eşeğimiz, keçimiz, koyunumuz, tavus kuşlarımız, horoz, tavuk, köpeklerimiz var, yani birlikte bir yaşam. Doğada bir tek insanlar yok. Bu dünya bir tek insanlara ait değil. Bu dünya da Allah’ın nefes verdigi, yaratmış olduğu her canlının dünyasıdır. Bitki olsun, hayvan olsun, insan olsun. Ne olursa olsun, Allah ne yarattıysa bu dünyada yaşama hakkına sahiptir. Dolayısıyla bu dünyada arazimizin, okul bahçemizin içerisinde tüm canlılara yer veriyoruz. Onlarla gerçekten teker teker de ilgileniyoruz. 

Benim Facebook’ta da bakarsanız, kar yağdığında köpekle oynuyorum karların üzerinde. Her canlı sevgiye muhtaçtır. Biz de burada onlara sevgi vermeye çalışıyoruz bu zor dünyanın içerisinde. Dünya artık çok zor bir yer oldu. İnsanların bile zor yaşadığı bu dünyada biz bu hayvanlara değer verip, onları dünyanın içerisinde tutmaya çalışıyoruz. 

DMA: Ben burada bir bilgi eklemek istiyorum; siz gayet güzel söylediniz ama biraz daha açmak istiyorum: Sayın Patrik Bartholomeos, Ortodoks bir din adamı, bir tarihçi ve çevre filozofu. 

AK: Evet, kendisi bu okulun da mezunudur. Mezun olduktan sonra okulda görev de yaptı. Bu okulun içerisinde çok uzun yıllar yaşadı. 

DMA: Ve Ortodoks kiliselerinin ruhani önderi. En büyük endişesi de -sizin de endişenizi dile getirdiğiniz gibi- doğanın tahribi. Lakabı da Yeşil Patrik. Bir kitabı da var, hatırlıyorum, “Kompozisyonlar” adında. Kendisi Türkçe, Rumca, Latince, İngilizce, Fransızca, Almanca ve İtalyanca biliyor. Burada eğitim alıyor. Şimdi bu okul kapalı. 

AK: Daha sonra da İtalya’da, Roma’da eğitimi. Size şöyle söyleyeyim, okul açık olsaydı Selanik Üniversitesi yerine burada okuyacaktım. Yaşımdan ötürü, daha genç olduğum için ben bu okulun açık halini, talebelerini bilmiyorum. Ancak her zaman ilgimi çekmiştir. Eski mezunlarla da fırsat buldukça konuşmuşumdur. Program nasıldı, hayat nasıl geçiyordu burada? Ve gerçekten bu insanlar anlatırken gözleri doluyor, çünkü bilirsiniz askerlik anıları vardır, unutulmaz! Böyle bir okuldaki hatıralar da unutulmaz. Hatıralardan ziyade onun çıkardığı başarılı din adamları; patrik olanı da var aralarında Metropolitler, büyük yazarlar, büyük teologlar… Ancak 50 yıldır bu durum durmuş vaziyette. 

DMA: Peki, vaktimizi iyi değerlendirmek icin şimdi konferansa gelelim. 

AK: Bu konferansın ana teması şudur; aslında bu konferans 2021’de yapılacaktı. 1971 ile 2021 yılları arasında okulun kapanışı; tam 50 yıl, yarım asır. 1991 ile 2021 arası da okulun son müdürü ve son başrahibinin ölümünden 30 yıl geçmesi. Bu iki büyük olayı anlatmak için ve tabii ki herkesin içindeki duyguları bir araya getirmek için; gerekse okulun 50 yılını, gerekse son başrahibi ve son müdürü rahmetli Maximos Repanelis’i anmak için, çünkü talebelerinin çoğu hayatta şu anda. 1991 senesi diyelim, uzun bir donem değil. 30, 31 yıla tekabül eden bir dönem. Onu yad edip, onun anılarını, onun başarılarını, bu okulun kapanmaması için onun çabalarını anıyoruz. Onun yetiştirdiği talebeleri anmak için burda biz bu konferansı düzenledik. Oldukça da başarılı geçti. Konferansta çokgüzel konuşmacılar, çok başarılı profesörler bulundu. 

DMA: Bahseder misiniz konuklarınızdan, kimler vardı?

Okulun son mezunları ve eski öğretmenleriyle gerçekleşen bir anma buluşması

AK: Selanik İlahiyat Fakültesinden çok sayıda profesör vardı. İlk konuşmacımız ama tabii sayın Bartholomeos’tu. İkinci konuşmacı, okulun yönetim kurulu başkanı Terkos Metropoliti Apostol Daniilidis’di. Sayın Apostol bu okulda, 16 yıl başrahiplik yaptı, ben 1996, 1997 senelerinde daha bu göreve başlamazdan. Bizde bir deneme süreci vardır; kişi gerçekten bir din adamı olabilir mi, olamaz mı diye. Ben ilk deneme sürecini burada, sayın Apostol ile geçirdim. O zaman o burada başrahipti, ben de talebeydim. Talebe derken yanlış anlaşılmasın, din açısından talebeydim. Ve burada kaldım. Daha sonra Selanik İlahiyat Fakültesini bitirdim ve tatbiki Fener Rum Patrikhanesinde, Kadıköy Rum Ortodoks Metropolitliğinde görevime başladım. 

Son iki yıldır da sayın patrik tarafından atamam bu okula yapıldı. Konferansın ana teması da size bahsettigim, zor geçen 50 yıl, acaba bir çözüm olabilir mi, bir ışık var mı sorularıyla okulun dünü, bugünü ve yarını. Zaten benim de konuşmam bugünü ve yarınıydı. Okulun dünü hakkında ben fazla değinmedim, çünkü ben yaşamadım. Dün konusunu bu okulu yaşamış olan kişilere bıraktım. Onların anlatması daha doğru olacaktı. Ancak bugünü ve yarını tabii ki benim bildiğim konular, çaba sarfettiğim konular. Tabii ki bazı hedeflerim var; sadece benim değil, biz her zaman şunu deriz, bizim nesil din adamları, benim yaşımda olanlar Bartholomeos’un elinde büyüdük. Çoğu şeyi ondan öğrendik. Dolayısıyla onun patriklik makamına çıkarken, 1991 senesinde yapmış olduğu konuşmada bir sürü hedefi vardı kendisinin. Bu hedeflerin içerisinde de tabii ki Ruhban Okulunun tekrar açılmasıydı. Ancak 30 yılı kapattı kendisi de. 60 yıl din adamı olarak, 30 yılı da patriklik makamında ki biliyorsunuz 30 yıl patriklik makamında görev yapmak da pek kolay sayılmaz. 30 yıl önce patriklik makamına çıkarken söylemiş olduğu çoğu şeyin belki iki katını yaptı hayatında. Ancak konu Ruhban Okuluna gelince maalesef bir neticeye ulaşamadık. Tabii konferansta bu konuda benim de bir konuşmam vardı. Kendisine şunu dedim, siz 30 yılda çok şey yaptınız. İnşallah buranın da açıldığı günü görürsünüz. 

DMA: Hep beraber görürüz umarım. Bir taraftan konferansta kıymetli üniversitelerden profesörler de vardı. Genel anlamda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi üzerinden ve dini inançların özgürlüğü üzerinden de konuşmalar oldu. Çok inançlı, çok dilli, çok kültürlü, Dünya Mirası Adalar dediğimiz yer böyle bir yer çünkü ve bunun zenginleşmesi. Bizim argümanımız UNESCO’ya girebilmek için doğal ve kültürel mirasının tahribatını engelleyebilmek. Fakat bir taraftan da Marmara’nın bugün geldiği durumda, biyoçeşitliliğinde büyük kayıplar veriyoruz. Aynı zamanda Rum nüfusu da büyük erime göstermiş. Neredeyse Rum nüfus 2000 lerde sanırım. 

AK: Yıllar içerisinde bazı siyasal problemler karşısında Rum azınlık maalesef azaldı. 

DMA: Dolayısıyla tüm bu çeşitliliğimizle güzeliz esasında; biyoçeşitlilik ve insan çeşitliliği ile. 

AK: Dostça yaşayan iki farklı dine ait, ortak kültürü olan insanlar vardı; mozaik kültür. Beraber yaşıyordu bu insanlar. Yani birinin Yorgo olup birinin Ahmet olması pek önemli değildi. Sadece birbirlerine selam vermesi önemliydi. Hatta Ada’ya geldiğimden beri takip ediyorum, Heybeliada’sıyla ilgili Facebook sayfasını; orada insanlar eski resimleri, eski futbol maçlarını, Çam Limanı’na gidip eğlendiklerini. Bakıyorsunuz, alttaki resimlerde, etiketlemelerde -tabii bazılarını etiketleyemiyorsunuz, insanlar ölmüş- görüyorsunuz ki insanlar beraber yaşıyorlarmış. Ancak bazı dönemler, bazı siyasi olaylar diyelim, bizi bu duruma getiriyor. 

DMA: Programımızın sonuna gelirken, güzel bir yere değindiniz. Nostaljik o resimler ama bir taraftan da gördüğümüz gibi Ruhban Okulu kapalı, Elen Ticaret Okulu kapalı, sanatoryum kapalı, Bahriye Okulu kapalı… Heybeli’deki kurumların neredeyse tümü kapatılmış durumda. 

AK: Şimdi Elen Ticaret Mektebi sanırım 1940, 1941 senesinde kapatıldı. Orası tamamıyla bizden gitti. Bizimle bir bağlantısı yok o binanın. İçinde bildiğimiz, bahçesinde iki tane şapel var. Şapellerin durumu hakkında da bir bilgimiz yok. Orası 1941’de, benim bildiğim kadarı ile kapatıldı. Sadece o zamanlardan Heybeli Ruhban Okulu kaldı. O da zaten 1971’de kapandı. Şimdi diğer mekteplere gelirsek, ilgi alanıma giremez, çünkü bilmiyorum askeri okullar neden kapandı, neden yer değiştirdi; çünkü bazı okulların yerine de yeni okullar açıldı. Mesela Tuzla tarafında yeni okullar, yeni askeri liseler var -Çünkü ben Tuzla’da oturuyorum- ama bu konu hakkında bilgim yok. 

DMA: Bu soruyu ben aslında kendi vatandaşlığım üzerinden sordum. Buraların hiç birine giremiyoruz. Bu üzücü. Bütün bu tarihi yerler bizlere kapalı. 

AK: Ben aslında Burgazadalıyım. 12 yaşıma kadar Burgaz’da yaşadım. Beni şu an Adalar üzerinde üzen, en büyük mesele, yazın çıkan orman yangınlarıdır. Heybeli’de son iki yıldır peş peşe Çam Limanı’nın üst tarafında iki orman yangını yaşadı; 2020 ve 2021’de. Ve aynı yerde, aynı bölgede, aynı noktada yaşadı. Dolayısıyla benim temennim şu, doğaya zarar vermeyelim, ormanlara zarar vermeyelim ve her şeyi koruyalım ve barış içinde yaşayalım. 

DMA: Daha konuşacak çok şey var. Bir programda daha ayrıntıları ile çok önemli kütüphaneyi konuşuruz. Çok teşekkür ederiz. Konferans bu akşam bitiyor, bizim yayın ise yarın yayınlanacak. Konuğumuza tekrar çok teşekkür ediyorum, Heybeliada Ruhban Okulu Baş Rahibi Piskopos Aravissou Kassianos’du. 

AK: Ben teşekkür ederim. 

DMA: Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz sevgili dinleyiciler. Hoşçakalın, Adalar hepimizin. 

https://acikradyo.com.tr/dunya-mirasi-adalar/heybeliada-ruhban-okulu-50-senedir-acilmayi-bekliyor?fbclid=IwAR3ST4UMMjgJm5FNSouO1lFnVUWri8JsFx0O4Hg6Z_TdEH5jncTgeYtwiD4

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın