İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenihaber.am’e konuşan Türk gazeteci Selahattin Sevi, Ermenistan-Türkiye diyalog sürecine değindi

Karşılıklı özel temsilcilerin atanmasıyla Ermenistan ve Türkiye arasında başlayan diyalog süreci konusunda Ermeni Haber Ajansı Türkiye’deki siyasi çerçevelerinden farklı isimlerle, sivil toplumu temsil eden şahıslarla röportajlar gerçekleştiriyor.

Türkiye’deki siyasi çerçevelerin ve genel olarak toplumun bu konuda ne düşündüklerini okuyucularımızın dikkatine sunmaya çalışacağız.

Bu röportajı gazeteci ve foto muhabiri Selahattin Sevi ile gerçekleştirdik.

Selahattin Sevi 1971 yılında Bursa’da doğdu. 1994 yılında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Gazeteciliğe 1991 yılında Türkiye Çocuk dergisinde başladı. Çeşitli gazete ve dergilerde çalıştı. Milliyet, foto muhabiri ve Zaman gazetesinde fotoğraf editörü olarak görev yaptı.Şu an Kronos gazetesinde makaleler yazıyor. 

– Türkiye’deki farklı siyasi güçlerin Ermenistan ile ilişkiler konusunda farklı tutumları var. Sizce Türkiye’de hangi siyasi partinin Ermenistan’a karşı olumlu yaklaşımları diğer güçlerinkinden farklı?Türkiye’deki farklı siyasi güçlerin Ermenistan ile ilişkiler konusunda farklı tutumları var. Sizce Türkiye’de hangi siyasi partinin Ermenistan’a karşı olumlu yaklaşımları diğer güçlerinkinden farklı?


– Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri belirleyen genel bir devlet politikası olsa da bugün yön veren şüphesiz AKP ve hem genel başkan olarak hem de cumhurbaşkanı olarak Recep Tayyip Erdoğan. AKP’nin iktidar olabilmek ve siyasi-toplumsal meşruiyet için ‘milliyetçi’ MHP, bezer çizgideki BBP ya da ‘Çin ve Rusya yanlısı’ Vatan Partisi tarafından desteklenmesi genel eğilimini etkilemiyor.

Fakat, AKP’nin son 20 yıllık iktidar dönemine baktığımızda genel bir Ermenistan politikasından söz etmek mümkün değil. İktidarının ilk yıllarından başlayan yaklaşık on yıllık dönemde ‘komşularla sıfır sorun’ anlayışı gereği ikili ilişkilerin geliştirilmesi konusunda olumlu ve ciddi adımlar atılmıştı. Protokoller, futbol diplomasisi ile popülerlik de kazanan bu anlayış neticesindedir ki dönemin AKP kökenli Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Erivan’ı ziyaret etti. Unutmamak gerekir ki AKP bu tür cesur adımları -belki de pragmatizm gereği- Avrupa Birliği sürecine ve tek başına iktidar olmasına borçluydu, ayrıca toplumda da bir karşılık buldu.

Son birkaç aylık başka bir Ermenistan’la yeni açılım dönemini bir tarafa koyarsak ikili ilişkiler tamamen kesilmişti. Bunda Erdoğan’ı destekleyen MHP, Vatan Partisi gibi güçlerin Azerbaycan yanlısı olma bahanesiyle düşmanlığı körükleyen söylemlerinin yeri olsa da özellikle Erdoğan’ın başka bir angajmanı vardı. Türkiye’nin daha içe kapalı politikasının yanı sıra Erdoğan’ın damadının şirketi Azerbaycan’a SİHA’lar sattı. Erdoğan bölge ile sadece Türkiye’nin çıkarları açısından değil, ailesinin ticari faaliyetleri açısından da ilgiliydi. Tabi ki, AB sürecinin neredesye donmasını, ABD ile bozulan ilişkileri, Rusya ve Çin ile çok alışık olmadığımız yakınlaşmayı unutmamak gerekir.

AKP dışındaki partilere bakarsak MHP, bir dönem Ermenistan’ın özel temsilcisi olan, vefat etmiş kült liderleri Alparslan Türkeş’in anlayışının çok uzağında bir siyaset izliyor. Bunun geleneksel ırkçı anlayışıyla olduğu kadar Azerbaycan ile kurduğu siyaset dışı ilişkilerle de ilgisi var kuşkusuz.

Ana muhalefet partisi CHP ise ne söylediği bilinmeyecek kadar belirsiz bir siyasi tutuma sahip. İçinde çok fazla eski diplomat ve nitelikli siyasetçi olmasına rağmen güçlü bir bölge ve Ermenistan politikası yok. Devletin kurucu partisi CHP geleneksel devlet politikalarına daha yakın durduğu izlenimi veriyor. AKP zaman zaman devlet politikalarının aksine gündemler belirlese de günün sonunda CHP ile bir çizgide buluşuyor. En azından yazılı olmayan bir mutabakata boyun eğiyor.

AKP’den ayrılan DEVA ve Gelecek Partisi da cılız da olsa ikili ilişkilerin geliştirilmesi yönünde demeçler veriyor.

Bir de HDP var ve hem Ermenistan hem de bölge politikaları açısından ajandası en net ve şeffal olan parti olarak öne çıkıyor. Söylemlerini hem Meclis kürsüsünden hem de başka etkinliklerinde açık açık dile getiriyorlar. Kelimenin tam anlamıyla önyargısız ve önkoşulsuz iyi komşuluk ve barış hedeflerini açıklıyorlar.

– Bildiğimiz gibi, geçmişte Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkileri ön koşulsuz normalleştirmeye yönelik girişimler oldu, ancak başarılı olamadı. Sizce Türkiye, bu diyalog sürecinde yeniden bir çıkmaza girmemek için nasıl adımlar atmalıdır?

– Geçmişteki Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde yaşanan ilerlemenin henüz yeni başlayan süreçte de benzer sonla bitmemesi için en önemli adım sınırların açılması olduğunu düşünüyorum. Ve daha başka güçlü ekonomik işbirlikleri… Siyasetçiler gelip geçici olsa da ekonomik ilişkilerin gücü siyasetçileri gerekli olan tavizleri vermeye zorlayabilir ve daha sağlıklı ilişkiler kurulabilir. Daha önceki yıllarda da havayolu üzerinden iki ülke arasında bir köprü kurulsa da -çalışmak için gelenler istisna- Ermenistan’ın ve Türkiye’nin belirli bir gelir seviyesi üzerindeki az sayıdaki kişisi gidip geldi. Sınırların açılması ile kısa sürede abartmıyorum ama bütün Ermenistan birkaç yıl içinde Türkiye’yi ziyaret edebilir. Doğu illerindeki Türkiye vatandaşları da İran ve Gürcistan’ın dışında çıkacakları başka bir kapı bulur. Bu kapı her iki ülke ile farklılıkları olan bir ülkeye açılıyor.

– Sizce Türkiye’de bu konuda toplumun algısı, özellikle 44 günlük Dağlık Karabağ (Artsakh Cumhuriyeti) savaşından sonra ne gibi değişikliklere uğradı, yani Ermenistan ile daha iyi ilişkiler için toplumda bir talep var mı?

– Dağlık Karabağ savaşından sonra benim de uzaktan gözlemleyebildiğim kadarıyla tırnak içinde bir ‘zafer havası’ oluştu. AKP hükümetinin de medya gücünü kullanmasıyla bu Türkiye’nin de bir zaferi olarak sunuldu. Durum böyle olunca ikili ilişkilerin başlaması için bazı tereddütler ortadan kalktı. Çünkü toplum ilişkilerin yeniden başlamasına kazan taraf olarak başlayacağını düşünmeye başladı. Gerçek nedir elbette önemli ama bu durum bile olumlu olabilir. Kişisel olarak sorunlar her ne olursa olsun ilişkilerin başlaması ve sınırın açılması politikasını destekliyorum. Bunun bölge ve iki ülke halkları için olumlu olacağını düşünüyorum. Farklı şekillerle de olsa Türkiye Cumhuriyeti son yüz yıllık dönemde belki İran hariç bütün komşularıyla sorunlar yaşadı. Büyük nüfus hareketleri oldu, sınırlar çizildi… Hatta Ermenistan-Karabağ ilişkisinin bir benzeri Türkiye-Kıbrıs’ta oluştu. Nasıl bu yüzden Yunanistan ile ilişkilerimizi askıya almıyorsak, diğer konuda da benzer bir tutum alınabilir. Üstelik Karabağ’da ikinci ülke üzerinden bir hak arayışı iddiasında Türkiye. Kendisini daha cesur görmesi lazım.

– Özellikle Ermeni Soykırımı konusunu da ele aldığımızda, Ermenistan ile Türkiye arasındaki diyalog sürecinden beklentileriniz nelerdir? Bir gazeteci olarak Ermenistan ile ilişkilerin önemi sizin için nedir?

– Yakın dönemde Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra daha basiretli siyasetçiler sayesinde iki ülke arasında ilişkiler hızla kurulmuştu. Ama herkesin bildiği nedenlerden dolayı uzun sürmedi. Farklı denemeler oldu ama başarılı olmadı. Bu sefer başarılı olmalı. Ermenistan’da yüzü daha batıya dönük bir yönetim ve halk var. Meslek hayatım boyunca en çok ziyaret ettiğim ülkelerin başında Ermenistan geldi. En başlardaki önyargılarımın nasıl kırıldığını yaşayarak gördüm. Tarihsel ve güncel siyasi sorunlar olsa da psikolojik sorunlar da önemli. Sınırlar açılmadan atılan adımların başarıya ulaşamayacağını düşünüyorum.

Görebildiğim kadarıyla Türkiye kendi açısından önemli gördüğü ve daha önce Dışişleri bürokrasisinin tepe görevlerinden biri sayılan eski Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç’ı ilişkileri yürütecek özel temsilci olarak atadı. Ermenistan ise Parlemento Başkanı Yardımcısı Ruben Rubinyan’ı temsilci olarak atadı. Buradan iki ülkenin de diyalog sürecine olumlu baktıkları izlenimi ediniyoruz.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre, az da olsa ticari ilişkilerini sürdüren iki ülke arasındaki dış ticaret hacmi 2013 yılında 571 bin dolar olarak gerçekleşti. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2020 senesindeki verilerle birlikte son 8 yıldaki en yüksek seviyesine ulaştı. Bu bile bir gösterge.

Türkiye-Ermenistan diyaloğunda Dağlık Karabağ, iki önemli ön-koşuldan birisi olmuştu hep. İkincisi ise Soykırım’dı.

Sınırların açılmasıyla başlayacak süreç iki ülke siyasetçilerinin de elini güçlendirecektir. Bölgesel politikalara direkt etki eden ülke liderleri olarak anılacaktır.

https://www.ermenihaber.am/tr/news/2022/02/07/Ermenihaber-Selahattin-Sevi-Ermenistan-Türkiye/224852

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın