Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye’yi mahkum ettiği göz önündeki davalarda dahi direnildiği bir dönemde, ‘kontrollü’ illerde dava açılması bile uzun bir mücadeleyi gerektiriyor.
HADEP Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Yöneticisi Ebubekir Deniz, bundan 21 yıl önce, 25 Ocak 2001’de Şırnak’ın Silopi ilçesinde çağrıldıkları İlçe Jandarma Komutanlığı’na gitmiş ve bir daha kendilerinden haber alınamamıştı. Etkin bir soruşturma yürütülmeyen dosya, 2015 yılında takipsizlik kararı ile kapatıldı. Bu olayda AİHM, Türkiye’yi mahkum etti. Türkiye’de bu tür dosyaları kadük eden ‘milli güvenlik stratejisi’ açısından uzun yıllardır aynı formül işliyor: “AİHM mühim değil, parası neyse öderiz.”
Şırnak’ta iki yıldır, davaya bile dönüşemeyen, üzerine ‘gizlilik’ şalı örtülen bir olayla daha karşı karşıyayız. Kaçıncı olayla, demek daha doğru.
Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Keldani Köyü Mehrî’de (Kovankaya) 8 Ocak 2020’de Hurmüz ve Şimuni Diril çifti kaçırılmış, 70 gün sonra Şimuni Diril’in cesedi Hezil Çayı’nda bulunmuştu. Hurmüz Diril’den ise 747 gündür haber alınamıyor.Ailenin Avukatı Orhan Kemal Cengiz’in ısrarlı takibi sonrası Şırnak Savcılığı tarafından hazırlanan iddianame Şırnak 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından geçtiğimiz hafta reddedildi.
Şırnak Valiliği’nin internet sitesinde, 12 Ocak 2022 günü şöyle bir ziyaret haberi duyuruldu: “Şırnak Cumhuriyet Başsavcısı Orhan Al ve 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Şevket Ünal, Valimiz Ali Hamza Pehlivan’ı ziyaret etti.”
Valilik sitesinde fotoğraflarla birlikte paylaşılan bu ziyarette ne konuşuldu acaba? Valilik sitesinde tek cümle var bu konuda. O da bir şey söylemiyor: “Ziyaret vesilesiyle çeşitli konularda değerlendirme ve bilgi alışverişinde bulunuldu.” Bu ziyaretin ardından Şırnak 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi, Diril ailesine dair soruşturmanın iddianamesini reddediyor.
Soruşturmaya dair konuştuğumuz Avukat Orhan Kemal Cengiz, haklı olarak iddianamenin reddedilmesiyle bu toplantı arasındaki zamansallığa dikkat çekiyor.
Cengiz’in dikkat çektiği önemli bir nokta daha var: “Ben savcılığı aradığımda 4 Ocak günü İddianameyi 1. Ağır Cezaya gönderdiklerini söylediler. Ağır Ceza kaleminin 19 Ocak günü arayıp ‘inceleme süreniz doluyor bugün’ dedim. Hayır, iddianame şu tarihte geldi demediler. Cuma günü aradığımda iddianame reddedildi dediler. Ben 15 gün geçtikten sonra bir iddianameyi reddedemezsiniz dediğimde, ‘Bize 5 Ocakta geldi’ dediler. İddianame tam olarak hangi tarihte gelmiş, 15 günlük süreye riayet edildi mi ciddi şüpheler var.”
Hurmüz ve Şimuni Diril çiftinin İstanbul’da papaz olarak görev yapan oğulları Remzi Diril ile de, soruşturmaya dair görüştüm. Şöyle dedi: “Umudumuzu kesmek istemiyoruz ama sanki bizimle dalga geçiliyormuş gibi bir his veriyor. İki yılda bir iddianame de mi hazırlanılamadı? Bölge kontrol altında olan bir bölge ve her seferinde bir bahane uyduruluyor.”
Remzi Diril, anne ve babasının kaybedildiği dönemde orada bir operasyon sürdüğünü hatırlatarak, bölgeye kimin girip çıktığının bilinmemesinin garip olduğuna vurgu yapıyor.
Hurmüz Diril’in kuzeni Apro Diril’in olaya dair verdiği çelişkili ifadeler ve birkaç kez tutuklanıp bırakılması da ayrı bir soru işareti. Sanki birileri ‘Konuşursa bizi de yakar’ diyerek araya girip bıraktırıyor ancak birileri de ‘Onu da tutuklamazsak elimizde hiçbir şey olmayacak’ diyerek tutuklanmasını sağlıyor, sonra yeniden bırakılıyor.
Yani soruşturmanın davaya dönüşme sürecinde bir el sürekli geriye doğru çekiyor.
Bu açıdan hatırlatılması gereken bir nokta da Hurmüz ve Şimuni Diril çiftinin kaçırılmalarından 16 ay sonra, 9-10 Mayıs 2021 tarihlerinde Marta Şimuni Kilisesi’ne saldırıda bulunulması. Avukat Cengiz, Beytüşşebap Cumhuriyet Başsavcılığı’na 19 Mayıs 2021 tarihinde sunduğu suç duyurusu dilekçesinde şöyle diyor: “8 Ocak 2020’de kaybolan Hurmüz ve Şimuni Diril’in çocuklarının babalarını aramak için köyde bulundukları bir sırada saldırının meydana gelmesi, bu kayıp ve öldürme olayı ile Kilise’ye saldırılar arasında bağlantılar bulunduğunu, saldırganların mağdurlara gözdağı vererek onların adalet arayışlarını sekteye uğratmaya çalıştıkları düşündürtmektedir.”
Zorunlu göç politikaları sürecinde, Mehri köyü 1989 yılında boşaltılınca Keldani Diril ailesi, İstanbul’a taşınmış, 1992’de köylerine geri dönmüş. Köy, 1994 yılında bir kez daha boşaltılmış. Diril ailesi, ‘açılım’ dönemiyle birlikte 2011’de köylerine yeniden dönmüş ve yerleşmiş. Böylesine zor bir tarihin ardından aileye yaşatılan bu büyük trajedi, bir dönemin fotoğrafını da veriyor.
Üzerinde ‘gizlilik’ örtüsü bulunan bir dosya iki yıldır davaya dönüşmüyorsa, kudretli birileri öyle istediği içindir.
Değilse başka bir sonuç görelim.
https://www.evrensel.net/yazi/90250/sirnaktaki-diril-sorusturmasinda-failleri-kim-koruyor
İlk yorum yapan siz olun