İlter TURAN
Trump yönetimi sırasında uzunca bir süre Türk-Amerikan ilişkileri Türkiye’de bir Amerikan büyükelçisi olmadan yürüdü. Her ne kadar bazı durumlarda bir ülkeye büyükelçi atamamak ikili ilişkilerde sorunlar olduğunu ifade etmenin bir yolu olsa da, ABD’nin ilişkilerinin iyi olduğu bir dizi ülkeye de büyükelçi atamaması, durumun daha ziyade Sayın Trump’un kayıtsızlığından kaynaklandığına işaret ediyor. Nihayet 1919 ortasında Türkiye’ye saygın bir diplomat olarak bilinen David Satterfield atandı fakat kısa süre önce onun da görevi sona erdi. Yerine Cumhuriyetçi Parti mensubu emekli Senatör Jeff Flake gelmiş ve göreve başlamış bulunuyor.
Türkiye’ye meslek dışından bir ABD büyükelçisinin “siyaseten” atanması pek alışılmış değildir. Cumhuriyet tarihinde daha önce sadece bir diplomat “siyaseten” atanmıştı. Bu kişi Avusturya doğumlu, ABD dış siyaset yapımında rolü olan, anti-komünist çizgideki Türkiye’ye duyduğu yakınlıkla tanınan, Soğuk Savaş müdafii Robert Strausz-Hupé’dir. Ronald Reagan’ın kendisini Ankara’ya büyükelçi olarak ataması sıra dışı bir tercih olarak değerlendirilmemiş ve yadırganmamıştı. Güvenlik konularında uzman olan ve ABD dış siyasetinin belirlenmesinde rol sahibi bir camiadan geliyordu; Türk-Amerikan ilişkisinin en güçlü bağı da savunma alanındaydı. Jeff Blake’in atanması ise bazı soru işaretlerine yol açmıştır. Sayın Blake Temsilciler Meclisi ve Senato’da görev yapmış Arizonalı bir Cumhuriyetçidir. Trump’un, Biden’ın and içme törenini marjinal unsurları bir araya getirerek oluşturduğu kalabalıkla sabote etmesine karşı çıkmıştır. Büyükelçilik görevine atanması geçmişte dış siyaset alanında gösterdiği başarıların ürünü olmayıp, siyasi bir ödüllendirmedir. Bazı gözlemciler, gerçekleşen “siyaseten” atamanın Türkiye ile ilişkilere verilen önemin azaldığına işaret edebileceği endişesini dile getirmişlerdir.
ABD’nin görevlendirdiği bazı büyükelçilerin tek meziyetlerinin başkanın seçim kampanyasına cömertçe bağışta bulunmak olduğu bilinmektedir. Bu şahsiyetlerin gittikleri ülkelerde de kendi keselerinin ağzını açarak “temsil” görevlerini üstlenmeleri, büyükelçinin olağan görevlerinin ise elçilik müsteşarı tarafından ifa edilmesi beklenmektedir. ABD büyükelçilikleri nispeten kalabalık kadrolara sahip olduğundan, meslekten olmayan bir büyükelçinin zaaflarının profesyonel br kadro aracılığıyla telafisi mümkün görülmektedir. Ancak, tüm “siyaseten” görevlendirmeler, önde gelen niteliği zenginlik olan kişilerle sınırlı değildir. Dolayısıyla Sayın Flake’in atanmasının Amerika’nın Türkiye ile ilişkilere verdiği önemi azaltma niyetinin bir göstergesi olarak yorumlamakta acele etmek yanıltıcı olabilir.
Sayın Blake’in atanmasını değerlendirirken, bu atamanın yapıldığı bağlamı incelemek önemlidir. Türk-Amerikan ilişkileri zor bir dönemden geçmektedir. Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma füzeleri satın almasının sonucu olarak Türkiye sadece F-35 uçaklarının imalatındaki ortaklıktan dışlanmamış, uçakları satın alma imkanından da mahrum bırakılmıştır. Bu ambargonun Türk Hava Kuvvetleri’nin gelecekteki savunma kabiliyetlerine getireceği sınırlamaları aşmak için Türkiye şu andaki hava gücünün belkemiğini oluşturan F-16 jetlerinin daha gelişmiş modellerini satın almak ve elindeki uçakların bir bölümünü de tedricen yeniletmek istediğini bildirmiştir. Biden olumlu yaklaştığını ifade etmişse de, talebe olumlu cevap alınabilmesi Kongre’nin de onayını gerektirmektedir ki, bu zor olacağa benzemektedir. Türkiye’nin ABD Kongresinde fazla dostu kalmamıştır; Biden’ın ilişkilerde küresel güvenlik durumunu olumsuz etkileyecek bir kopmanın önlenmesi için Türkiye’nin talebine olumlu cevap verilmesi gerektiği konusunda Kongre’yi ikna etmek için konumu ise zayıftır.
Bu noktada Sayın Flake’in deneyim ve becerileri özel önem kazanıyor. Demokratların da saygı duyduğu bir Cumhuriyetçidir. Kongre’nin iş görme biçimlerine aşina eski bir üyesi olması, görevi süresince edindiği bilgi, birikim ve becerilerle birleştirilince, F-16 talebine olumlu cevap verilmesi çabasının Kongre’deki seyrinin kolaylaştırılmasına yardımcı olabilir. Konuya Türkiye açısından yaklaşılacak olursa, Sayın Flake Türkiye’nin hassas olduğu “sözde” Ermeni Soykırımı kararına karşı çıkmıştır. Bu tutumu kendisine sınırsız güven duyulmasını sağlamasa da, Türkiye aleyhtarı olmayıp iyi niyet sahibi olduğunun göstergesi olarak değerlendirilebilecektir.
Türkiye ile ABD arasında çok sayıda anlaşmazlık olduğu üzerinde tereddüt yoktur. Sayın Flake’i bir dizi zorlu sorun beklemektedir. Ancak kendisinin meslekten diplomat olmamasının büyükelçi olarak görevini ifasını aksatacağından peşinen kuşku duymak için bir neden bulunmamaktadır. Sahip olduğu birikim ve donanım, iki ülke arasındaki ilişkileri daha az hasmane ve daha dostane bir ortama yöneltmek için belki tam da ihtiyaç duyulan niteliklerdir.
https://www.dunya.com/kose-yazisi/yeni-bir-amerikan-buyukelcisi-geldi/646034
İlk yorum yapan siz olun