Erdal Doğan
Sevgili Tahir Elçi için oturup yazı yazamıyordum ta ki bu yazıyı yazana kadar. Bu da çok ayrıntılı bir yazı değil ama ilk yazı olacak. Tahir Elçi ile ilgili ancak katledildiği günün yıldönümlerinde tek bir sosyal medya hesabımdan ancak kısa mesajlarla anabiliyordum. Elim bir türlü klavye tuşlarına gitmiyordu ve ne zaman ki zorlayıp gittiğinde ise tutulup kalıyordum öylece.. Önceleri duyduğum acının çok ağır oluşuna yordum. Biraz zamana ihtiyacım var diye düşündüm fakat zaman geçti yine de mümkün değildi yazabilmek! Beni Tahir hakkında yazı yazmayı tutuklaştıran nedeni yıllarca düşündüm, nihayet o nedeni buldum ve bu bir kaç kelamı yazıya dökebildim. Kendime bile itirafı ağır olan bir nedenle birlikte! Çünkü katledilmesinden dolayı çok derinden ağır bir suçluluk duygusu duyuyordum… O suçluluk benim yerime O’nun katledilmesi gibi. Belki sıralama öyleydi belki değildi. Ama bu satırları okuyan çok kişiye çok fazla deli saçması veya absürt gelecek bir suçluluk nedeni gibi gelebilir. Hayır gelmesin ben birebir yaşadığımı, hissettiğimi söylüyor ve yazıyorum.
Tahir 90’lı yıllardan beri öldürülme tehdidi altındaydı. Hatta kendisiyle bir sohbetimizde cezasızlıkla yine bir hayalet kuruma dönüvermiş kontra gerilla yapılanması JİTEM tarafından 90’lı yıllarda ölüm tehditleri aldığını söylemiş ve o yıllarda siyasi bir saikle tutuklandığını ve bir süre cezaevinde kaldığını aktarmıştı, “…ve Erdal biliyor musun cezaevinde kaldığım o süreç beni belki katledilmekten kurtardı” demişti. Ne trajik durum değil mi haksız yere tutuklan ama katledilmekten kurtulmuş olmanın “şanslılığını” yaşamak..
Ama maalesef kader öyle gelişmedi! Tahir’i ölüm listesine alanlar O’nu hiçbir zaman o listeden indirmemişlerdi! Herkesin malumu olan CNN Türk’teki o yayından sonra adım adım hedefe sokuldu Tahir ve yine bir canlı yayında katledildi! Öyle bir hedefe konuldu ki; ne vatandaş olarak kişisel haklarını ne de avukat ve baro başkanı olarak yetki, sorumluluk ve hakları dinlenmedi! Yok sayıldı! Yakalama kararı ve polis zoruyla Diyarbakır’dan Bakırköy Adliyesi’ne getirtilip tutuklatmak istediler. Fakat bu kez de vicdanlı kamuoyunun yoğun baskısı ve meslektaşlarının çabasıyla izin verilmedi tutuklanmasına. Tutuklamayı başaramayan o derin ve o sığ güç bu kez de müvekkilim hakkındaki hep askıdaki planını devreye soktu. Ve Tahir’i kurşunlarla yaralanmış dört ayaklı minarenin ayakları altında barış ve çatışmasızlığa davet ettiği son çağrısında vurdular. Yani canlı yayında katlettiler. Haftalarca hedef yaparak “öldüreceğiz” dediler ve öldürdüler. Katledilmesine özenle yol açtılar.
Suçluluğum tüm bu sürece tanık olmam ve katledilmesini önleyememiş olmaktan geliyor. Çünkü Tahir’in katledilmesinden yaklaşık 4 ay öncesiydi, her halliyle şüpheli ve farik mümeyyiz olmadığı yine her haliyle belli birinin büroma çat kapı gelerek baktığım davaları sıralayıp bana ölüm mesajı vermişti. Şansımın büroda tek başıma olmayışımdı. Diğer şansımın da daha önce gelen ölüm tehditleri üzerine tarafıma verilmiş çağrı üzerine koruma polisini sonraki günler çağırmamdı ve suç duyurusunda bulunmamdı. Hem bu suç duyurusundan hem geçmişlerinden hem de sonrakilerinden hiçbir sonuç alınmamasına ve devam etmesine rağmen. Tüm bu olup bitenler gerçekleşirken hem yakın çevreme hem de koruma polisine “bir cinayet işlenecek ve bu cinayet kuvvetle muhtemel bizim çevrelerden insan hakları alanında çalışan birilerini hedefleyeceğini” söylediklerimi sayıklar gibi defaaten söylediğim sözlerdi o aralar… Ne korkunçtur ki; çok geçmeden yaklaşık 4 ay sonra Tahir’in katledildiğini evdeki kanepenin sağ köşesinde otururken önce alt yazılı geçen haberlerde görmüş sonra görüntüleri yayınlanmıştı. O oturduğum kanepenin köşesinde donup kalmıştım saatlerce. Günlerce o ağır suçluluk duygusu inceden inceye bünyeme işlemiş ve sonra zatürre olup hastanede 4 gün yatmıştım. Kıymetli, güzel arkadaşım Tahir Elçi’nin tutuklanmaması için uğraş verirken hakkında biçilmiş ölüm fermanını göremeyişim, uyaramayışım ve engelleyemeyişimdi duyduğum o derin suçluluk duygusu, o ağırlık ve o tutukluluk hallerim.
Benzer suçluluk duygusunu daha önce Hrant Dink’te de yaşamamıştım. Hrant abiye hem avukatı olarak hem arkadaşı olarak hem de bir kardeşi olarak seni katledecekler ve zaman çok daraldı, bugün yarın gerçekleştirilme olasılığı bile var, lütfen biraz olsun yurt dışına çık dememe rağmen aynen diğer dostları gibi mümkün olmadı ve çıkmayacaktı ve bu çok belliydi. Güvercin tedirginliğiyle de olsa güvercinlere dokunulmazlığına, sevginin gücüne, dayanışmaya ve dostlarını yalnız bırakmamaya çok inanıyordu. Bu güzel duygu ve düşüncelerle tüm kötülüklerin def edileceğine inanıyordu. Halbuki o derin ve yaygın kötülük onun temiz kalbinin çok ötesinde o korkunç çepeçevre yaygın ve derin mekanizmasını kurmuştu. Tüm ricama rağmen kendisinden tek söz alabildim o da neden hedef seçildiğini ve başından geçenleri kendi kalemiyle yazması sözünü. Ve sözünde durdu. İki hafta aralıkla yazdığı yazının 2. son bölümünün yayınlandığı gün gazetesi Agos’un önünde katledildi. Hrant Dink’in katledilmesi Kırmızı Cuma ise Tahir Elçi’nin katledilmesi Kırmızı Cumartesiydi. Her şey aynı sıralı mekanizma ile kamuoyu önünde ayan beyan gerçekleştirildi. Tüm sorumluların ve kamuoyunun önünde. Önce linç edilip , hedef yapıldılar sonra da halka canlı izletilerek katledildiler. Kameralar, medya, provokatif gösteriler, cinayete araçlaştırılan yargı aparatları, korunmamaları, cinayete yol verilmeleri ve daha sonra da cinayet delillerinin yok edilmesiyle ..
12 Ocak’ta yani yarın Diyarbakır’da Tahir Elçi cinayetinin davası görülecek.. Ve aylardan Ocak ayında. Ki o Ocak ayını Maraş ve Roboski katliamının gerçekleştirildiği yılın son ayı Aralık ayının ağır yükü ile devir almıştık. Ne yük bitiyor ne de de acı ne de zaman. Her katliam cezasız kaldıkça, hep aynı organizatör kontra gerilla yapılar devlet için şeref kurumları sayıldıkça.
8 Ocak Metin Göktepe’nin katledildiği gündü, 19 Ocak Hrant Dink’in olacak, 24 Ocak Uğur Mumcu’nun, 1 Şubat Abdi İpekçi’nin, 24 Mart Doğan Öz’ün, 2 Nisan Sabahattin Ali’nin ve devam eden aylar ve günlerde katledilen kıymetlilerimiz ve barış güvercinleri ne yazık ki öyle çok ki… Çoğunun ne tetikçisi yargılanabildi ne birinci ne de ikinci halkadaki azmettirenleri!
Ama eminim ki çok korkuyorlardır o zalimler bir an devran döner ve halk tüm gerçeklerle üzerlerine gelir diye…
Bence çok korkuyorlar.
https://gazetekarinca.com/zalim-hep-korkar-devranin-donmesinden/
İlk yorum yapan siz olun