İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Külliyede “normalleşme” – Liora Morhayim

Geçtiğimiz günlerde hahamların Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Erdoğan için dualar okumaları sosyal medyada tartışma konusu olmuştu. Külliye’ye giden hahamların yakın dönemde kurulan İslam Ülkelerindeki Hahamlar Birliği’nin üyeleri olduğunu ve toplantı ile ilgili diğer detayları Betsy Penso’nun Birlik’in yöneticisi Rav Mendy Chitrik ile yaptığı kapsamlı röportaj sayesinde öğrendim.

Chitrik, ziyaret talebinin Birlik’ten gelmediğini, hükümete yapılan yazılı bildirimin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile buluşmak üzere Ankara’ya davet edildiklerini açıkladı. Külliyede yapılan Avrit ve HaNoten dualarını da kendi deyimiyle “muhafazakâr bir haham bakış açısıyla” açıklık getirdi.

Peki bu ziyaret ve dualar, Chitrik’in röportajda iddia ettiği gibi çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki Yahudi hayatını normalleştirdi mi gerçekten?

Chitrik, Betsy Penso’nun Normalleşti mi emin değilim tereddütü üzerine,

“Hayır, hayır normalleştirdi. Neden mi? Hahamlar Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde dua edebiliyorlarsa bunun bir anlamı var. Yahudi duaları her yerde kabul görüyor anlamına geliyor. Hahamlar Külliye’ye davet edilip, önlerine Kaşer bir yemek konduğunda, bu, Kaşer ve Yahudi uygulamaları her yerde yapılabilir anlamına geliyor… Müslüman ülkelerin hahamları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la tanıştıklarında, Yahudilerin İslam aleminin bir parçası olduğunu Dünya’ya duyurmuş oluyor!” diye cevap vermişti.

Öncelikle normalleşme teriminden ne anladığımızı konuşmalıyız. Bu yazıda normalleşmeyitüm İslam alemi üzerinden değil Türkiye üzerinden tartışacağım. Benim için normalleşme, sadece Anayasa’da değil, devlet politikalarında ve toplumun zihninde de eşit yurttaş olmak demek. En önemlisi de asimile olmadan ve sessiz kalmadan eşit yurttaş olmak demek. Seküler bir Yahudi olarak sadece dini değil, kültürel pratikleri de korumak ve gizlemeden yaşatmak demek. Sadece Yahudilerin değil, ülkedeki diğer grupların da maruz kaldığı sistemsel adaletsizliklere ses çıkarabilmek, ülkenin sorunlarını korkmadan dile getirip, sorumluları da eleştirebilmek demek. Ve tüm bunları, 500 küsur yıl önce devletin bize bahşettiği “misafirlik” statüsü hatırlatılmadan yapabilmek demek.

Somutlaştırırsak, normalleşmiş bir toplumda Yahudi kelimesi halk arasında kullanılan bir küfür olmaktan çıkar ve Cumhurbaşkanına atfen kullanıldığında ceza mahkemesi tarafından hakaret sayılmaz. Özellikle iktidara yakın medyada çeşitli komplo teorileriyle Yahudiler hedef gösterilemez. Normalleşmiş bir toplumda Yahudiler her İsrail gerginliğinde bu konuda söz söylemeye zorlanmaz; sokakta kipayla ve İbranice isimleriyle gezerken tedirgin hissetmez.

Aşağıdan yukarıya normalleşme

Normalleşme konusuna kendi açımdan açıklık getirdikten sonra, Chitrik’in iddia ettiğinin aksine külliyedeki toplantının normalleşme için neden iyi bir strateji olmadığını anlatmaya çalışacağım. Chitrik’in iddiası şu üç hatalı/eksik varsayıma dayanıyor bana göre. 

  1. Varsayım: Normalleşme, Yahudilerin ibadetlerini ve dini pratiklerini rahatça gerçekleştirebilmesinden ibaret.

Halbuki normalleşmenin sadece dini değil sosyal, kültürel, hukuki ve politik boyutları da vardır. Yukarıda bu boyutların öneminden bahsetmeye çalıştım.

2. Varsayım: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın külliyede kendisi için dua eden hahamlara sıcaklık ve saygı göstermesi, antisemitizm konusundaki hassasiyetinde samimi olduğunu gösteriyor.

Bu varsayımın pek de doğru olmadığını görmek için Erdoğan’ın, AKP’li politikacıların ve iktidar medyasının antisemitik söylemlerinin sıkça yer aldığı Avlaremoz’un Afedersin Antisemit köşesine bakmak yeterli olacaktır.

Ayrıca, cumhurbaşkanının evine davet ettiği, kimisi o ülkenin vatandaşı olan ve kendisi için dua okuyan konuklara saygı duymasına sevinmek ve belki de şaşırmak Chitrik’in bahsettiği “normalleşme”nin aslında çok suni ve kırılgan olduğunu göstermiyor mu? Toplantıda konuşulanları sadece röportajda anlatıldığı kadarıyla bilmekle beraber,  antisemitizmle ilgili Erdoğan’a veya çevresindekilere karşı eleştirel bir yorum yapılmadığını tahmin ediyorum. Türkiye’deki Yahudiler de diğer vatandaşlar gibi ülkedeki siyasi, sosyal, ekonomik sorunlardan etkileniyor ve çevremde gördüğüm kadarıyla hükümeti eleştiriyor. Erdoğan ve hükümetiyle ilgili eleştirisini açıkça dile getirmiş sıradan bir Yahudi de Cumhurbaşkanını kutsayan hahamlar gibi külliyede ağırlanır mıydı, aynı saygıyı görür müydü, pek emin değilim. 

3. Külliye’deki toplantının halkta olumlu bir karşılığı olacağı için Cumhurbaşkanı’nın hahamlara saygı göstermesi, toplumun da Yahudi hayatını normalleştireceği anlamına geliyor.

İktidarla halkın arasınının oldukça açıldığı, Cumhurbaşkanının toplumdan koptuğu bir dönemde, iktidarın sarayında yapılan toplantının halkta karşılık bulmasını beklemek gerçekçi değil. Hatta iktidar yanlıları ve muhalefet olarak kutuplaşmış bir toplumda, bu tür karşılaşmalar ters de tepebilir. Yandaş medya antisemit tutumuna devam ederken, bu toplantının iktidar yanlısı muhafazakar kesimden insanların Yahudilere karşı tavırlarını değiştirebileceğinden kuşkuluyum. 

Diğer taraftan, mevcut iktidarın meşrutiyetini sorgulayan muhalif kesim ise Yahudileri “Saray” ile ilişkilendirip çıkarcı, yandaş olarak kodlayabilirler. Sarayda çekilen fotoğraf ve videolar, muhalif kesimden insanların zihninde Yahudiler ile ilgili en hafif tabirle “güçlünün” yanında duran algısı yaratabilir veya zaten var olanı pekiştirebilir. 

Normalleşme için görünürlük sarayda mı sokakta mı olmalı?

Röportajda Chitrik, “Orada bulunuşumuz, bize saygı duyulması Birlik’in amacını zaten karşılıyordu. Çünkü Yahudiliği görünür kılıyorduk” demişti. Görünür olmak, nerede ve nasıl kıstaslarından bağımsız olarak normalleşme için yeterli midir? Ya da diğer bir deyişle Yahudiliğin sarayda görünür olması normalleşme açısından iyi bir strateji mi gerçekten? 

Açıkçası ben kalıcı bir normalleşme için sürecin yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya gerçekleşmesi gerektiğine inanıyorum. Siyasi iktidarlar kimi zaman uzun sürse de hep değişir ama halk bir yere gitmiyor. Bu yüzden görünürlük saraydan önce halkın arasında, kamusal alanda gerçekleşmeli. Bu kapsamda Avrupa Yahudi Kültür günleri, Gelin tanış olalım, Yaşayan kütüphane gibi etkinliklerin, Ortaköy’de Balat’ta olduğu gibi halka açık Hanuka kutlamalarının ülkedeki Yahudi hayatını “normalleştirmek” için saraydaki toplantıdan çok daha iyi bir strateji olduğunu düşünüyorum. Bu tip organizasyonlar, farklı gruplardan insanların Yahudi yurttaşlarla tanışmasını kolaylaştırarak, Yahudilerin erişilmezliği ve gizemliliği ile ilgili önyargıların kırılmasını sağlayabilir. Hatta bizzat Chitrik’in Türkiye topraklarında Yahudilerin izini sürmek için Anadolu’da gerçekleştirdiği turun normalleşmeye katkısının, Saray’daki toplantıdan çok daha fazla olduğunu düşünüyorum.

Bunun yanı sıra, medyadaki Yahudi temsili de, asağıdan yukarıya gerçekleşen organik normalleşme sürecinde çok etkili. Bu temsil, karikatürize edilmemiş karakterlere ve klişeler hapsolmadan; gerçekçi, yüzleştirici ve insancıl olduğunda anlamlıdır. Netflix’in Kulüp dizisi medyada temsilin normalleştirmeye katkısı adına güzel bir örnek.

Son olarak, Yahudi cemaatinin temsilcilerinin siyasi yetkililer ile görüşmesi de aşağıdan yukarıya normalleşmenin bir parçası olabilir. Bu tip toplantılarda artık Yahudileri saygı ve hoşgörü bekleyen bir grup olarak temsil etmek yerine, talep eden ve eleştiren vatandaşlar olarak konumlandırmak önemli. Bu da ancak görüşmeleri siyasi iktidarı yücelten bir gösterinin parçası haline getirmeden mümkün olabilir.

https://www.avlaremoz.com/2022/01/10/kulliyede-normallesme-liora-morhayim/?utm_source=rss&utm_medium=rss&utm_campaign=kulliyede-normallesme-liora-morhayim

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın