İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kulüp’e hoş geldiniz!

Türkiye’nin televizyon tarihinde ilk defa Yahudileri -belki de azınlıkları- içeren bir hikâye geçmişi toz pembeleştirmeden, Yahudi karakterleri (Kurtlar Vadisi gibi) ‘kötü tefeci’ olarak karikatürize etmeden ekrana getirildi. Kulüp dizisi yerli Yahudi toplumunu tanımayan, unutan Türkiye ana akımını yeniden aralarında yaşayan Yahudilerle tanıştırıyor. Dizi, belki de dünya televizyon tarihinin en doğru ve en güzel Ladino kullanımıyla da dikkat çekiyor. Bu yazı, dizinin ilk bölümündeki farklı unsurları biraz açıklamak, meraklısına bakacak başka kaynaklar önermek için küçük bir rehber…

Nesi Altaras

Birinci Bölüm – El Empesijo i Una Intraduksyon Al Ladino (Başlangıç ve Ladino’ya Bir Giriş)

Dizi, Matilda’nın (Gökçe Bahadır) Şabat mumu yakmasıyla başlıyor. Böylece daha ilk dakikadan bir Yahudi hikâyesiyle karşı karşıya olduğumuz gösteriliyor. Kulüp’ün malzemecileri son derece detaylı çalışmış; kullanılan mumlar ve tabak döneme uygun, babaannemin evinden çıkmış gibi. Şabat mumu yakmak kadınlara mahsus bir ibadettir. Gökçe Bahadır’ın Şabat’ı karşılayan bu duayı söyleyişi de gayet iyi. Her Cuma akşamından Cumartesi akşamına kadar süren Şabat kutlaması aslında haftada bir gelen bir bayram gibidir.

Dizinin büyük kısmı eskiden Yahudi mahallesi olan Galata Kulesi civarında yani Ladino adıyla La Kula’da geçiyor. Kula alt-orta sınıf diyebileceğimiz bir mahalle, fakat bazen orta sınıfları da görüyoruz. İşçi sınıfından Yahudiler ise daha çok yüzyıllardır Yahudi mahallesi olan Hasköy ve Balat’ta meskûndu. Burada Galata Kulesi’nin eski teraslı, külahsız halini görmek de çok güzel.

İlk duyduğumuz Ladino, Matilda (herhalde Büyük Hendek Sokak’ta) yürürken arkadan gelen sesler. Önce Estamos envitados a komer (Yemeğe davetliyiz) diyen bir kadını, ardından arkadaşını Ester abasho abasho diye aşağı çağıran bir kızı duyuyoruz. O yıllarda popüler olan Ester ismi burası için uygun olmuş; o dönemde çocuk olan anneannemin de adıdır.

Dizide çok iyi Ladino danışmanları var. Bunlardan İzzet Bana koro şefi ve şarkıcı, Forti Barokas ise yazar. Ayrıca ikisi de tiyatrocudur. Kulüp’ü, Ladino cümlelerin geçtiği başka prodüksiyonlardan ayıran baştan savma bir İspanyolca bozmasıyla yetinmemeleri. Kullanılan kelimeler, telaffuz hep tam Ladino. Ladino’da İspanyolcanın aksine j hep seslendirilir, h diye okunmaz. İspanyolca eşinde j olan bazı kelimelerde ise Ladino ş sesini kullanır. Mesela aşağı abajo değil abasho‘dur. Evde konuşan kadınlar ‘Severim’ derken İspanyolca te gusta değil Ladino te plaze diyor. Ayde ijas ayde de (Haydi kızlar haydi) tam bir İstanbullu ağzı timsali. Arkada kalan, altyazıya yansımayan Ladino öğeler bile çok iyi.

Mesela Matilda’ya kapıyı açan kadın Mama esta vinoo diyor, son heceyi öyle bir uzatıyor ki, tam olması gerektiği gibi. İşte o uzatış, o Türkçeye benzer son hece vurgusu Ladino’yu özel, kendine has yapan unsurlardan biridir.

Tabii İstanbul’da sadece Yahudiler ve Müslümanlar yok. Bunun bir hatırlatması olarak arkada kilise çanı çalması güzel bir detay.

Altyazı Ladino’yu bazen kolayca çevirmiş ama güzelliği iyice irdeleyince anlaşılıyor. Se puede alargar sözüne altyazı ‘zaman alabilir’ demiş ama alargar tam anlamıyla uzamak demektir ve largo yani uzun kelimesinden gelir.

Aksanlar genel olarak başarılı, Müsyü David’in İsrael/İsrail deyişi ise tam yerinde. David’in “gel paşa” deyişinin tınısı da tanıdığım tüm viejos (yaşlılar) gibi aynı.

Burada ‘400 yıllık’ romantizmi olmaya da bilirmiş, biraz gereksiz bu muhabbet. ‘Vatan yahu’ lafı bu işlevi daha güzel görüyor.

Müsyü David oğlana Mordiko diyor ama belli ki adı Mordo. Ladino’da sık kullanılan -ko/-ka küçültme ekidir. Mordo olur Mordiko, Nesi Nesiko, Sarah Sarika (şu şarkıdaki gibi), kafe kafiko, chay chayiziko gibi gibi.

Burada geçen kayades (sessizlik) kelime anlamı dışında Yahudilerin vatandaş olmalarına rağmen siyasi olarak sessiz kalmalarını, siyasete karışmamalarını, güvende kalmak için olabildiğince görünmez olmalarını öğütleyen siyasi zihniyetin de adıdır. Bu yaklaşım Türkiye Yahudi toplumunda 1960 darbesinden 1980’lere (ve belki de bugüne) kadar baskın olmuştur. Bu görünmezlik anlayışı, okuduğunuz yazıya ihtiyacı doğuran şeyin ta kendisidir aslında. Bu zihniyetin süregelen bir versiyonunu Yahudi toplumunun ‘resmî’ gazetesi olan Şalom’un yayın politikasında, neyi sayfalarına taşıyıp taşımadığında da sezebilirsiniz. Bunun tersi de tabii avlaremoz (konuşalım) olur, o da daha genç bir internet gazetesinin yayın politikası.

David’in ana kız dostluğuyla ilgili söylediği, o an icat ettiği bir laf değil kafiyeli bir deyim. No ay mijor amiga ke la madre kon la ija (Ana kızdan iyi arkadaş olmaz). Ladino çok deyimsel, deyimlerle konuşulan bir dildir. Deyimler bugün bile üretilmeye devam ediyor çünkü Ladino çok müzikal, uyak yapması basit bir yapıdadır. Bu nedenle deyimler bu dilin belkemiğidir. Genelde şaka yolludurlar.

Matilda’nın İsrail’e göç için hahambaşılıktan kâğıt alması gerek çünkü Yahudi olduğunu bu kanıtlayacak ve ona yerleşme hakkı verecek. 1947’den (daha Filistin’de İsrail diye bir devlet yokken) 1949’a Türkiye Yahudilerinin neredeyse yarısı İsrail’e göç etti. Göçmenler arasında farklı kesimlerden inanmış Siyonistler olsa da çoğunluğu aslında siyasi değil ekonomik sebeplerle giden, Yahudi toplumunun en fakir kesiminden gençler. Kula’ya göre daha fakir Balat ve Hasköy baya baya boşalıyor, mahallede kalan Müslüman ve Hristiyan esnafı şikâyet ediyor. Bu toplu göçü Rıfat Bali Aliya kitabında incelemişti. O günden beri toplu olmasa da ufak ufak dalgalar halinde Türkiye’den İsrail’e göç devam ediyor. Bu dalgalar Türkiye’de ekonomik ve siyasi krizlerle, antisemitizmde yükselişlerle paralellik gösteriyor.

Dizide 1942-1944 arası yaşanan Varlık Vergisine değinmelerini bekliyorum. Bu ırkçı politika da toplu göçü tetikleyen önemli bir faktördü.

https://serbestiyet.com/serbestiyet-in-english/kulupe-hos-geldiniz-74743/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın