İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hakikatin konuşulmasına duyulan özlem ve “Kulüp”

İstanbul ve Anadolu’da gayrimüslimler huzur içinde mi yaşıyordu? 1955’te geçen ve Şabat mumu ile açılan “Kulüp” tam da bu sorulara verdiği yanıtlar nedeniyle kıymetli. Çünkü Türkiye’de “azınlık” olarak addedilen bu insanların nasıl da huzur içinde yaşamalarına izin verilmediğini anlatıyor.

Tuğçe Yılmaz

Kimdir bu Sefaradlar? Nereden gelip, nereye gitmişler? Hangi dili konuşuyorlar, nerelerde yaşıyorlar? 

1400 yılların sonuna doğru “Katolik İspanya” rüyası devreye girer ve 1492’de çıkarılan Elhamra Kararnamesi ile Yahudilere iki seçenek sunulur: Ya Hıristiyanlığı kabul edecekler ya da İspanya’dan göç etmek zorunda kalacaklardır. Engizisyon İspanyası’nı terk eden Yahudilerin bir bölümü Osmanlı İmparatorluğu’na göç eder. Osmanlı’nın farklı bölgelerine yerleşen Yahudiler, İbranicede “İspanya” anlamına gelen Sefarad adıyla anılırlar. Konuştukları dil Ladino’dur. “Judeo Espanyol” olarak da bilinen ve Hispanik lehçeler ile antik İbranice, Türkçe, Rumca, İtalyanca ve Fransızca etkilerinden doğan dil, Osmanlı döneminde ticarette de yaygın bir şekilde kullanılır.

 

Osmanlı’da ilk matbaayı Yahudi Nahmias kardeşlerin kurduğunu, enginarı, ipekböceğini Yahudilerin getirdiğini biliyor muydunuz?[1]

Türkiye Yahudilerini anlatan pek çok yapım izlemiştik, girişi ile yazıya başlamak isterdim ancak hepimizin bildiği gibi bu konuda kurgulanmış çok az yapım var. Bu temayla özenle hazırlanmış işlerden biri “Kulüp”, 5 Kasım 2021’de, Netflix’te izleyici ile buluştu. 10 bölümlük dizinin ilk 6 bölümü yayınlandı ve sosyal medyada şimdiden yeni bir “Bir Başkadır” akımı başladı.

Diziyi beğenenler kadar beğenmeyenler göze çarpasa da yorumlarda belirgin olarak öne çıkan bazı başlıklar var. Örneğin dizinin “hoş bir nostaljik hikâye” olduğu. Eski İstanbul ve Türkiye’de herkesin bir arada huzur içinde yaşadığı, o günlerin ne denli özel ve güzel olduğu, şu anki Beyoğlu’nun halinin içler acısı olduğu, dile getirilen özlem ve dileklerden bazıları.

Sahiden mi?

Sahiden mi? İstanbul ve Anadolu’da gayrimüslimler huzur içinde mi yaşıyordu? 1955’te geçen ve Şabat mumu ile açılan “Kulüp” tam da bu sorulara verdiği yanıtlar nedeniyle kıymetli. Çünkü Türkiye’de “azınlık” olarak addedilen bu insanların nasıl da huzur içinde yaşamalarına izin verilmediğini anlatıyor. Ailesini Varlık Vergisi Kanunu’ndan sonra kaybeden Matilda’nın (Gökçe Bahadır) hikâyesine odaklanıyor dizi. Kısa bir şekilde yer verilse de hikâyenin neden bu aşamaya geldiğini anlatmak için, politik olarak bu denli doğru bir başlangıç noktası seçilmesi takdire şayan.
Varlık Vergisi’nden sonra babası ve abisinin Aşkale Kampı’na[2] ölüme gönderildiğini öğrendiğimiz Matilda’nın Raşel (Asude Kelebek) isminde bir de kızı var. Doğar doğmaz Raşel’i terk etmek zorunda kalan Matilda ve Raşel’in yolları bir noktada kesişir. Yetimhanede büyüyen Raşel’in annesinin hikâyesini öğrenme süreci ve onu kabullenmesi çok da kolay olmaz.

Salih Bademci’nin performansı

Dizide Raşel’in aşık olduğu “Fıstık İsmet”i Barış Arduç oynarken, hikâyeye “renk katan” en önemli isimlerden biri de assolist Selim Songür rolündeki Salih Bademci. Renk katan diyorum, çünkü uzun süredir toplumun diğerkesimlerine de gözdağı vermek için hedefe konulan LGBTİ+’ların artık çoğunlukla böyle imlendiğini ve dizide de böyle temsil edildiğini görüyoruz. Salih Bademci, dizide bir LGBTİ+ karaktere hayat veriyor ancak üstü kapalı bir şekilde. Bir kadınla evlenmeme nedenini “ailesine inat” olarak açıklayan Selim Songür, gösterişli kıyafetleri, makyajları ve Beyoğlu gece hayatına getirdiği yeni solukla izleyiciyi kendine hayran bırakıyor. Bu sene Özge Özpirinççi ile başrolünü paylaştığı “İlk ve Son”daki performansıyla da büyük takdir toplayan Bademci için, 2021’in kazananlarından biri olduğunu söylemek hatalı olmayacaktır.

Gerçek bir yaşam öyküsü

Dizinin danışmanları arasında Forti Barokas ve İzzet Bana yer alıyor. Küçük bir rolde gördüğümüz isimlerden biri ise Ladino öğretmenlerinden, El Amanesed’in editörü ve tiyatrocu Karen Gerşon Şarhon.[3]

Hikâye Rana Denizer’e ait. Gerçek bir hikâyeden uyarlanan senaryo Necati Şahin’in kaleminden. Yönetmen koltuğunda ise “Öyle Bir Geçer Zaman ki”, “İstanbullu Gelin” gibi yapımlardan tanıdığımız Zeynep Günay Tan var. Dizinin iki bölümünde yönetmen olarak “Çoğunluk” ve “Rüzgarda Salınan Nilüfer” filmlerinden tanıdığımız Seren Yüce’yi de görüyoruz. 

Tilda Levi: “Cesurca ve akıllıca”
Diziyle ilgili politik yorumlarda hataya düşmemek adına, konunun özneleri vasıtasıyla tartışmaya dahil olmanın faydalı olacağı görüşündeyim. Bu yüzden ilk başvurduğum isimlerden biri Şalom Gazetesi Yayın Koordinatörlüğü görevini 13 yıl boyunca sürdüren Tilda Levi oldu.
Tilda Levi dizinin objektif bir bakış açısına sahip olduğunu söyleyerek şunları kaydetti: “Hikâyelerinin 500 yıl önceye dayandığı düşünülse de, esasen 2000 küsür yıldır Anadolu’da Sefaradlar. Kulüp dizisi Sefaradların hikâyesine odaklanması açısından kıymetli. Üstelik bunu objektif bir bakış açısıyla yapıyor. Dizide hem tarihe hem de sosyal yaşantıya tanıklık ediyoruz. 60’larda henüz çocuk olduğum için o yılları gözümde canlandırmak benim için güç. Ama dizide o yıllardaki Beyoğlu’nu da görüyoruz. Böylelikle Beyoğlu’nun önemini bir kez daha kavrıyoruz. Dizide yer alan karakterler ve onların hikâyeleri çok hakiki. Antisemit karikatürize temsiller üzerinden hayli sular aktı ama yer yer bu hatalara da düşülebilirdi. Düşülmedi. Aynı tema değil elbette ama ‘Salkım Hanım’ın Taneleri’ ve ‘Güz Sancısı’ndan sonra en cesurca ve akıllıca kurgulanmış yapımlardan biri bence Kulüp. Her şeyden önce çok dürüst bir iş.”

Politik olarak doğru konumlanma
Dizinin Türkiye Yahudilerinin görünürlüğü açısından önemi vurgulayan Levi, şöyle devam etti: “Daha kapalı bir toplum olan Türkiye Yahudileri zaman içinde daha görünür oldular. Kapalı oldukları dönem kendilerini koruma amaçlıydı. Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül, çok iyi bir yaşam tarzı sunmadı insanlara. Ama zaman içerisinde dünyaya açıldıkları gibi, Türkiye’de de daha iyi tanındılar. Eskiden Yahudilikle ilgili kötü bir söz söylendiğinde insanlar susabiliyordu ancak bugün herkes cevabını verebiliyor. Diziyi bu görünürlük açısından önemli buluyorum. Politik olarak da doğru bir yerde konumlandığını düşünüyorum.”

Ladino

Dizide Ladino dilindeki diyalogların ne denli kıymetli olduğunu aktaran Levi şöyle devam etti: “Ladino’yu duyuyoruz örneğin sıkça, bu çok kıymetli. Ladino şu an çok az bir kesim tarafından konuşuluyor. Şu an 55-60 yaş üzeri olanlar konuşuyor ve biliyordur dili. Bu da en iyi ihtimalle. Gençler arasında Ladino’ya bir ilgi olduğunu görüyorum ama, bu çok sevindirici. İspanyolca’ya duydukları merak sayesinde Ladino da öğrenmeye başladılar. Artık gündelik lisan değil; kaybolmaya yüz tutan lisanlar arasında ancak yurtdışında Ladino ile ilgili önemli akademik çalışmalar yapılıyor. Canlandırılması için çaba sarf ediliyor. Dizide yer alan şarkılar bir kültürün parçası olduğu için hepimizde bir kulak aşinalığı var elbette ama. Sefarad kültürü sofralarda, buluşmalarda sürdürülüyor.”
Medina neresi?
Avlaremoz editörlerinden Nesi Altaras’ın sosyal medyada diziyle ilgili aktarımları ise şöyle:
“‘Medina’ya gönderecektim,’ diyorlar dizide. Türkiye Yahudileri İsrail’den, özellikle dışarıda Medina diye bahseder. Evde İsrail, karakolda Medina diyor dizide Mösyö Davit. Raşel ‘Çok istiyorsan vapura bin git,’ diyor ama o kadar basit değil. O dönem Yahudilere, İsrail’e gidemesinler diye pasaport vermekte zorluk çıkartılıyordu. Bu işe İstanbul Emniyeti Azınlık Masası bakıyordu. Dizideki isim tercihleri yine iyi. Jak, Moiz, soyadı olarak Pinto yaygın olarak kullanılan isimler. Geç 19. yüzyıldan 1970’lere kadar Fransız etkili isimler baskın hale geliyor.”

Meraklısına!

Dizide çalan birbirinden keyifli şarkılara erişmek için oluşturulan Spotify listesi:

Avlaremoz, diziden sonra yeni bir diziye başladı. Dizide Ladino deyimlere yer vereceklerini açıklayan Avlaremoz’un ilk paylaşımı şöyle:”Yeni bir seriye başlıyoruz! Avlaremoz Ladino deyimler serisinin ilki ‘komer haftona’ yani dayak yemek.”[4]

(TY/NÖ)

[1] https://bianet.org/bianet/toplum/172450-turkiyeli-yahudileri-tanimak-ister-misiniz-buyrun-muzeye
[2] Aşkale Çalışma Kampı, Türkiye’de, 11 Kasım 1942 tarih ve 4305 sayılı ‘Varlık Vergisi Kanunu’ ile yürürlüğe konulan servet vergisini ödemeyen, ödemediği iddia edilen gayrimüslimler için Aşkale’de oluşturulmuş bir çalışma kampıdır.
[3] https://www.youtube.com/watch?v=qHmGyV9cVD0&feature=youtu.be
[4] https://twitter.com/avlaremoz/status/1457404000651907079

https://m.bianet.org/bianet/sanat/253021-hakikatin-konusulmasina-duyulan-ozlem-ve-kulup

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın