İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Psikolojik savaş kitabı: Talat Paşa

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler ve/veya soykırım inkarcılığı, ırkçılık, ayrımcılık ya da nefret suçu içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***

Kieser’in kaleme aldığı kitap, Talat Paşa’nın katledilişinin yıl dönümünde sözde Ermeni soykırımı iddialarına kaynaklık etsin diye yayımlandı. Kitapta görülen çarpıcı özellikler: ciddiyetsizlik, bilimsellikten uzaklık ve emperyalizmin psikolojik savaşına destek olmak.

KAAN ARSLAN

Zürih Üniversitesi’nde tarih profesörü olan Hans-Lukas Kieser’ın yazdığı “İttihatçılığın Beyni ve Modern Türkiye’nin Kurucusu Talat Paşa” adlı kitabı Talat Paşa’nın ölüm yıl dönümü olan 15 Mart’ta İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Yayınevi Türkçe baskıda yazarın belirlediği başlığı değiştirmeyi tercih etti. “Modern Türkiye’nin kuruculuğu” kaldırıldı “Soykırım Mimarlığı” eklendi: İttihatçılığın Beyni ve Soykırımın Mimarı Talat Paşa.

Kitabın yazarı Kieser son dönem Osmanlı ve Cumhuriyet’in ilk yılları konusunda çok sayıda araştırma yapmış bir akademisyen.

Kitapta Türkiye’yi yıpratmaya ve mahkûm etmeye yönelik ifadeler yer alıyor. Özellikle Talat Paşa’yı merkeze alan karalamalar, İttihat ve Terakki’ye Ziya Gökalp ve Atatürk’e uzanan ithamlar en sonunda günümüze kadar gelerek Türkiye’nin bütün milli devrimci birikimi hedef alınıyor.

KAVALA VE AKÇAM’A TEŞEKKÜR

Kieser, önsözde FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklanan Osman Kavala’ya ve soykırım suçlamalarının öncülerinden Taner Akçam’a teşekkür ediyor. Kavala İletişim Yayınları’nın kurucuları arasında. Yazar ilk sayfalarda tarihçilerin yargıç olmadığını belirtmesine rağmen (s. 14) ilgili mahkemelerin karar verme yetkisinin olduğu bir konuda kendisi yargıya varıyor. Kitabın adına bile soykırım kelimesini yerleştiriyor. Kendi sözüyle çelişmesiyle birlikte yargıçlığa da soyunmuş oluyor.

KİESER’E GÖRE TALAT PAŞA 

Adından da anlaşılacağı üzere kitapta hedefe oturtulan isim Talat Paşa. İlk sayfasından başlayarak çizilen Talat Paşa profili, ne bilimselliğe uyan bir tarif içeriyor ne de gerçeklerle örtüşüyor.

Kitapta Talat Paşa’yla ilgili yapılan iddiaları özetle sunalım:

– Talat Paşa, imparatorluk ve ulusu saplantı haline getirmiş emperyal sağcı bir devrimcidir. (s. 15-16)

– Talat, Küçük Asya’nın nüfus mühendisliğinin öncülüdür. (s. 15)

– Talat Paşa 1913 öncesinde anayasal vatansever, 1913 sonrası iktidarını sağlam tutmak isteyen diktatördür.

– Talat Paşa fetihçidir. Çünkü her sabah Kuranı Kerim’den Fetih Suresini okurdu. (s. 35) I. Selim, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC) için rol model ve partinin piriydi. I. Selim, Mısır ve Suriye’yi fethetmekle kalmamış, iç düşman olarak gördüğü Kızılbaşlara karşı savaş başlatmıştı. (İttihat ve Terakki de fetihçi ve katliamcıydı) (s. 24)

– Talat’ın fikir babası Türkçü-Turancı Ziya Gökalp’ti. Ziya Gökalp İTC’nin peygamberiydi, Almanya’yı dahi etkilemişti. Ermeni soykırımını Talat-Gökalp ittifakı gerçekleştirdi. (s. 30-31, 181.)

– Talat Almanya sayesinde diktatöryal bir itibara kavuştu. (s. 292)

– Talat, geniş anlamda Avrupa’nın 20. yüzyılındaki soykırımsal örüntülerin oluşumuna öncülük etti. (s. 277)

– Talat, Birinci Dünya Savaşı’ndan sağ çıkan Osmanlı Hristiyanları için, her şeyden önce, büyük bir yıkım, mülksüzleştirme ve imhanın örgütleyicisiydi. Bu kısmen Kürtler için de geçerli. (s. 16)

Kieser, kurguyu Talat Paşa hakkında olumsuz izlenim bırakmak üzerine kuruyor. Paşa’yı Hitler ve Mussolini’ye bile benzetiyor. Hatta Lenin ve Stalin’i de Hitler’le bir tutuyor. (s. 47)

Her şeyden önce Talat Paşa, bir dava adamıdır. Onun davası, bağımsızlık ve hürriyet davasıdır. Tanzimat döneminde Batı’nın hegemonyasına giren ve adım adım kan kaybeden Osmanlı’nın bağımsızlığı, Talat Paşa için her şeyden önemliydi. Bu uğurda büyük fedakarlıklar yaptı, ölümü göze aldı. Hürriyet Devrimi’ne önderlik etti. Birinci Dünya Savaşı’nda vatanını savunan tek devlet Osmanlı’dır. Bu direnme, Talat Paşa önderliğindeki İttihat ve Terakki hükümetiyle gerçekleştirildi. İngilizler Çanakkale’den geçip sabah kahvaltısını İstanbul’da yapamadıysa bu Talat Paşa ve İTC’nin mücadelesinin sonucudur. Kitaba dönüp baktığınızda, bunlardan eser görmüyoruz.

Kitapta İttihat ve Terakki’nin kapitülasyonları kaldırıp kamucu bir ekonomiyi benimsemiş olması da önemli görülmüyor. Orduda yapılan modernleşme hareketini ve savaşlara rağmen eğitimde yapılan reformlar için de bir satır bile eklenmemiş. Bu atılımlar, Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı ve devamındaki Kurtuluş Savaşının da seyrini değiştirmiştir. Modernleşme hareketiyle göreve gelen genç subaylar, Türk milletinin Milli Kurtuluş Savaşı’na önderlik etmiştir.

BİLİME UZAK EMPERYALİZME YAKIN

Kitabın baştan sona verdiği tek mesaj şudur: Talat Paşa ve İttihat ve Terakki ne yaptıysa yanlış yapmıştır. Hiçbir mantıklı temele oturmayan bu anlayış, kitabın tamamında yer almaktadır. Üstelik yazar, önsözünde kitabın bilimselliğiyle de övünmektedir. İşi zaten bilim yapmak olan bir akademisyenin kendi çalışmasının bilimselliğiyle övünmesi manidardır. 18 Mart Deniz Zaferinin, Osmanlı donanmasının bir zaferi olduğunu söylemesi de kitabın bilimselliğini ortaya koymaktadır. (s. 214) Bir başka tutarsız değerlendirmeyi ise Almanya’da yapılan Talat Paşa davası için yapmakta. Ermeni suikastçi Soğomon Tehliryan’ın Talat Paşa’yı öldürmesi sonrası yapılan yargılamada 1910’ların Osmanlı’sının nasıl bir cehennem olduğunun ortaya çıktığını yazıyor. (s. 295) Ancak bilindiği gibi bu dava 1 gün sürmüş ve katil hakkında beraat kararı verilmişti. Alelacele görülen ve kısa sürede bitirilen davada deliller, geçmişe dönük belgeler nasıl toplandı ki olayların büyük bir soykırım olduğu anlaşılsın?

Kitapta Ermeni Hınçak ve Taşnak örgütlerinin katliamlarına rastlamak mümkün değil. Ermeni katliamlarına dair tek bilgi, 31 Mart 1918 tarihinde Rus ordusu işgal ettiği topraklardan çekilirken ordudaki Ermenilerin bazı Müslümanları katlettiği. Yazarın müthiş bilimsel kitabında görmek istemediği noktayı Taşnak Partisi’nin lideri ve Ermenistan’ın ilk Başbakanı Ovanes Kaçaznuni’nin kendi ağzından okuyabilirsiniz. Kaçaznuni, partisinin Romanya’daki kongresinde yaptığı konuşmada İngilizler ve Ruslar tarafından kullanıldıklarını, Türklere karşı büyük katliamlar yaptıkları bizzat kendisi itiraf etmektedir. (Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisinin Yapacağı Bir Şey Yok, Kaynak Yayınları, Şubat 2020)

Yazar, Edirne’yi kurtarma mücadelesini “sembolik” olarak adlandırarak temelsiz bir iddia daha ortaya atıyor. (s. 140) Kieser’e göre Edirne’nin kurtartılmasını, muhalifleri “hain” diye suçlamak için turnusol olarak kullanıldığını iddia ediyor. Neden sorusunu sorduğunuzda yine cevabını alamıyorsunuz. Yazar için Türkler bir türlü vatan savunması veremiyor. Suçlu hanesine hep Türkler yazılıyor. 

TALAT’IN MİRASÇISI ATATÜRK

Yazarın kitaptaki en doğru tespitlerini Atatürk’le ilgili bölümde görüyoruz. Kieser, Atatürk’ün Talat Paşa’nın siyasi mirasçısı olduğunu ifade ediyor. Dahası, Talat Paşa’nın Anadolu’da Türk ulus-devletini inşa ettiğini söyleyerek bunu nihayete erdirenin de Atatürk olduğunu yazıyor. Ayrıca, İttihat ve Terakki’nin Talat Paşa önderliğinde 1913’te ulusal kurtuluş mücadelesi başlattığını, Atatürk’ün de tamamladığını söylüyor. (s. 12-17) Lozan Antlaşması’nın da Talat’ın mirasını teyit etmekle beraber bunu gerçekleştirdiğini belirtiyor.

Bununla birlikte yazar, Atatürk’e de suçlamalar yöneltmekten geri kalmıyor. Atatürk’ün Talat Paşa’nın siyasi mirasçısı olduğunu söyleyerek Atatürk’e de “katliamcı” yaftası yapıştırıyor. Kieser, Koçgiri, Şeyh Sait ve Dersim kalkışmalarında Atatürk’ün Kürt katliamı yaptığını temelsiz bir şekilde ortaya atıyor.

ASIL NİYET ORTAYA ÇIKIYOR

Yazarın Talat Paşa ve Atatürk üzerinden Türkiye’ye yönelttiği suçlamalara ilişkin asıl niyeti son bölümde ortaya çıkıyor. Türk milletini yalnızca tarihsel yalanlarla karalamak niyetinde olmayan yazar, Türkiye’nin bugünkü mücadelesine yönelik de aynı tavrı alıyor.

Türk ulus-devletinin oluşumunda Ziya Gökalp’in ideolojik önder olduğunun altını çizen Kieser, Gökalp’in AK Parti’yi de etkilediğini ifade ediyor. (s. 105) Öyle ki yazar, Türkiye’nin 2015’ten beri terör örgütlerine karşı verdiği mücadelenin “Kürt katliamı” olduğunu iddia ediyor. Kieser, bugün terörün, şiddetin ve çöküşün bitirilmesi için ise Talat’ın ve İTC’nin aşırılıklarından ders çıkarılmalıdır diyor. (s. 384) Yani terörün sebebi emperyalizmin bölücü planları değil, Türkiye’nin milli çıkarları doğrultusunda hareket etmesi.

Türkiye’nin 2010’larda post-Kemalist bir ülke haline geldiğini söyleyen yazar, Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olması için kaybettiği menzile geri girmesi gerekir diyor. Bu menzilin de AB’ye katılma sürecinin yeniden başlatılması olduğunu söylüyor. (s. 384) Yani Türkiye, Batı’ya yeniden bağlanırsa daha demokratik olacak, Kemalist rotadan uzaklaşacak. Bu kopuşu açıkça ifade eden Kieser, Talat Paşa’nın hayaletinin yaşamaya devam ettiğini ifade ediyor. (s. 384)

TÜRKİYE BU MESELEYİ BİTİRDİ

Kieser 400 sayfalık kitabı, tam da Talat Paşa’nın katledilişinin yıl dönümünde sözde Ermeni soykırımına kaynaklık etsin diye yazmış. Ama kitapta gördüğümüz en çarpıcı özellik ciddiyetsizlik, bilimsellikten uzak olma ve emperyalizmin yalanlarını dile getirmek için gerçekleri çarptırmak. 

Her sayfası psikolojik savaşa hizmet eden kitabın çevirmeni de dikkat çeken bir isim: Ayten Alkan. Alkan, Ermeni soykırımı yalanını savunan, dahası Türkiye’nin terörle mücadelesine karşı tavır alan ve bu alanda yazılar yazan, KHK ile görevinden uzaklaştırılmış, Batı’nın çıkarlarının yanında olan bir Türkiye düşmanı.

Sözde Ermeni soykırımı üzerinden Türkiye’yi mahkûm etmeye çalışanlara cevabımızı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde verdik. Vatan Partisi Genel Başkanı Dr. Doğu Perinçek, Türkiye’yi soykırım yapmakla suçlayan İsviçre’yi (aslında bütün Avrupa’yı), AİHM’de “soykırım yapmadık, vatan savunduk” diyerek mahkûm etti. Perinçek-İsviçre davasının ardından Ali Mercan, Hasan Kemahlı ve Ethem Kayalı’nın İsviçre devletine açtığı davalarda da AİHM, 1915 olaylarının soykırım olmadığını tescil etti. Türkiye AİHM’de 3 defa zafer kazandı.

Türkiye’nin bu zaferine hazmedemeyenler, hiçbir yetkileri olmadığı halde akademik camiayı etkilemek için Türkiye’yi suçlayan çalışmalar yapıyorlar. Onların çalışmalarının hiçbir değeri yoktur. Türkiye’yi ne tarihsel ne de hukuki anlamda mahkûm edemediler. Türk milleti buna izin vermedi. Bizim üzerimize düşen en büyük görev, AİHM’de kazanılan bu üç zafere sahip çıkmaktır.

https://aydinlik.com.tr/haber/psikolojik-savas-kitabi-talat-pasa-242356

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın