İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ERMENİ USTALAR VE EZAN

Sedat Yıldırım Sarıcı

Cehaletimden midir, nedir, gündemi günü gününe değil, asırlık fasılalarla takip edebiliyorum.

Dünü takip, günü takibi kolaylaştırıyor. Öz bilindikçe söz daha bir anlaşılır oluyor.

PERTEVNİYAL CAMİİ

On yıl önce Londra Türk Film Festivali’nde Avusturyalı yönetmen Sebastian Brameshuber’in “Müezzin” adlı belgeselini seyretme fırsatım oldu. Belgeselde yer alan özel bir hocamız var, İstanbul – Pertevniyal Camii imamı Habil Öndeş. Bir gazete söyleşisinde camide sabah ezanının Saba, öğlenin Uşşak, ikindinin Rast, akşamın Segah ve yatsının Hicaz makamında okunduğunu, içeride de her vakit namazın ayrı bir makam takip edilerek kılındığını açıklamış.

Hocamız, Türkiye’nin en iyi ezan okuyan müezzinlerini yetiştirmekle tanınıyor. İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü ve Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı Nazariyat Bölümü mezuniyeti sonrası  Türk Tasavvuf Musikisi koro şefliğini de yürütmüş. “İmamlık mesleğinde tek başına dini bilginin yetersiz kaldığını, her imamın mutlaka müzikle ilgilenmesi ve nota bilmesi gerektiğini” söylüyor.

“Öğrencilerini kayırıyor” dedirtmemek için ezan okuma yarışmalarının jürilerinde yer almıyor. Tevazuyu içselleştirmiş dürüst bir insan. Yalnız bir üzüntüm var. Yetenekli kızı konservatuara gidip piyano öğrenmek istemişse de mahalle baskısı ve babanın teşvik yetersizliğiyle belgeselde boyun bükmüş bir genç var. Piyano eğitimi yarıda kesilmiş.

Müezzin belgeseli güzel ezan okuyan müezzinleri anlatıyor. Belgeselin finalinde en iyi ezan okuma yarışmasını kazanan Mehmet Erarabacı olağanüstü bir ses ve makam hakimiyetiyle ezan okuyor ki hakikaten tarihe geçecek nitelikte. Anadolu Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitiren Erarabacı, Pertevniyal Camii imamı Habil Öndeş’in sözlerini bir şekilde işitmiş olmalı.  İlahiyat önlisans eğitimine devam ederken Selçuk Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda müzik eğitimine de atılmış.

Derler ki, Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Vâlide Sultan (1810 -1884), camiyi yaptırırken çok özenmiş. Demiş ki “Ülkenin en güzel sesli müezzinleri benim camimde olacak. Benim camimde görev yapanlara, iki katı para verilecek.” Yarış başlamış, en güzel sesli müezzinler burada görev almış. Sanırım gelenek hala sürüyor.

Pertevnihal Camii dış cephe taş işlemeler

Pertevniyal” Farsça bir kelime, “ışığın kızı” gibi oldukça narin ve ulvi bir anlamı var. Pertevniyal Camii, dünyada eşine çok zor rastlanabilecek “neo-gotik mimari” özellikler taşıyor. 12. ve 16. yüzyılda nakışı andıran ayrıntılı süslemelerle Rönesansla birlikte Avrupa’da ortaya çıkan “gotik” mimarinin 1830-1900 yılları arasındaki yeniden uyanışına neo-gotik mimari denmiş.

İngiltere’nin sembolü olarak da kabul gören Westminster Sarayı da (Parlamento Binası)  neo-gotik mimarinin baş yapıtları arasında anılır. Binanın içi dışı her bir yanı dökülmekte ve sökülmekte olduğundan geçen yıl çok büyük bir restorasyona başladılar.

Westminster Sarayı – Parlemento Binası

Bizim Pertevniyal külliye camisindeyse ise 1956-59 arasındaki Aksaray Meydanı düzenlenmesi esnasında sebil, türbe, türbedar odası, kütüphane, muvakkithâne, karakol, altı adet çeşme ve yedi adet dükkân gibi camiye ait bazı unsurlar kaldırılmış veya yeri değiştirilmiş. Adnan Menderes hükümeti döneminde (1950-60) gerçekleşen bu tahribatı C.H.P. yönetimi yapsa kıyamet koparılırdı. Canım cananım memleketim. Sen çok yaşa.

Hak yemeyelim, Aksaray Meydanı’nın sermaye (kapitalizm) merkezli “düzenleme” hevesiyle kültürel ve dini eserlerin tahribatının ilk ve son örneği bu değil.

Ortaçağ Ermeni mimarisinin en önemli örneklerinden (Van-Akdamar Adası) “Surp Haç Kilisesi”nin 1951’de birçok Ermeni eserleri gibi yıkılması emredilmiş. İnce Memed’in yazarı “Türklerin en Kürt’ü, Kürtlerin en Türk’ü” mahlaslı Yaşar Kemal o dönem gazetecilik yapmaktadır ve onun müdahalesiyle kilisenin yıkımı durdurulur.

Sözcü gazetesindeki köşesinde Sinan Meydan, 17 Haziran 2019 tarihli yazısında yararlandığı kaynakları da açıklayarak İstanbul’daki en acımasız yıkımların 1955-60 arası Demokrat Parti döneminde yapıldığını yazmış. Adnan Menderes’in, “İstanbul’u yeniden fethetmek” sloganıyla 1956’da başlatılan imar çalışmaları 60’ı cami olmak üzere 7289 bina yıkmış. Bu arada yıl 1960’a gelinildiğinde İstanbul’daki gecekondu sayısı 60,000’e çıkmış. Böyle bir imar planı!

Konumuza döneyim çünkü “Yeter, söz milletin”.

ERMENİ USTALARIMIZ 

1869-1871 yılları arasında yapılan Pertevnihal Camii’nin planlarını Sarkis Balyan çizmiş, hazırlanmasına Hagop Balyan da katılmış. Dış yüzeylerdeki nakış işlemeler ve içerde altın yaldızla parlatılan mavi ağırlıklı kalem işi süslemelerle devam ettirilen çizim işlerinde,Desinatör Osep de çalışmış. Osmanlı taş oyma sanatının en iyi emsali olan eserin yapımı esnasında Bedros Kalfa, Duvarcı Ohannes ile Dülger (ahşap) Kolbaşısı Dimitri de uygulama ve şantiye yönetiminde görev almışlar.

Pertevnihal Camii – Ermeni ustalarımızın armağanı

Sarkis Balyan’ın mimarlığını yaptığı bir başka eser Yıldız Sarayı’ındaki Yıldız Hamidiye Camii’dir. 1885 yılında inşa edilen cami neo-gotik tarzı ve Osmanlı motifleriyle İstanbul’un en çok turist çeken ve mimari açıdan en başarılı yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Ne diyelim, Allah sizden razı olsun Sarkis Balyan ustam. Memleketimiz sizlerle zenginleşmiş.

Ermeni dostlarımızın mimarideki bu büyük ustalığının tarihsel kaynaklarını anlatmak benim gibi ham yazılar yazan birinin becerebileceği bir iş değil. Yalnız 961-1045 yılları arasında Ermeni hükümdarlarının başkentliğini yapan Kars’taki Ani Harabeleri  UNESCO tarafından 2016’da  Dünya Mirası olarak tescil edildiğini hatırlatayım. “1001 Kilise Şehri” diye de adlandırılan Ani’de 823 yapının bulunduğu bir yeraltı şehri de varmış. Kars’a gittiğimde ilk göreceğim yer olacak.

Ani Katedrali

Sarkis Balyan arkadaşlarıyla birlikte İstanbul’un en güzel camilerini yapmışlar. Bizim işimiz bütün tarihi eserleri ana baba yadigarı gibi korumak olmalı. Camiyi, cem evini, kiliseyi, havrayı, Buda’yı ayırt etmeden, korumak… İnanmayana da inanan kadar saygı duymayanların, kendi kutsalına hürmet beklentisi hilekar bir duyarlılık olacaktır.

Hani şu Surp Haç Kilisesi’nin yıkımına karşı gelen Yaşar Kemal var ya, ülkemizde yazılan en büyük roman olarak gösterilen 4 ciltlik, 2142 sayfalık İnce Memed eserinde Hürü anaya üç farklı bölümde şu ölümsüz cümleyi söyletecektir: “Taş olsam erirdim, toprak oldum da dayandım, demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım.”

https://www.acikgazete.com/ermeni-ustalar-ve-ezan/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın