İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Altı ölüm kampından kurtulan adam… Baba vasiyeti tutacak mı

Kayahan Uygur

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in geçen Çarşamba akşamı Yahudi Soykırımını anma gecesindeki (Yom HaShoah) şiirsel ve son derece yüksek entelektüel düzeydeki konuşmasında sözünü ettiği üvey babası ve kendisini yetiştiren bilge insan Samuel Pisar kimdir? Olağanüstü bir yaşamı olan Pisar’ı tanırsak hem insanlık dersleri çıkarır hem de ABD Dışişleri Bakanlığı’nın önümüzdeki dönemde izleyeceği yeni politikalar hakkında bazı öngörülere sahip olabiliriz.

AMERİKA NEREDE
Blinken, Nazilerin Yahudileri sistematik olarak yok ettikleri gaz odalarını anlatırken “Yahudiler götürüldüler, çelik kapılar kapandı, gaz sızmaya başladı, yaşayacak sadece 3 dakikaları vardı, duvarlara tırnaklarıyla ‘asla unutma’ diye yazdılar” demişti. Konuşmasında ABD’nin o dönemde aldığı tavrı da eleştiren Blinken, “sadece o yaşananları anmakla kalmamak, sorumlulukları bilmek ve bugün de başını kaldıran canavarlara karşı mücadeleyi düşünmek gereğini” vurguladı ve üvey babasının deneyimlerini anlattı.
Blinken, o dönem katliama uğrayan Yahudilerin “Amerika neredeydi” diye sorduklarını anlattı, bugün de “soykırımlara uğrayan halkların ve fikirleri nedeniyle hapislere atılan ve baskı gören aydınların ‘Amerika nerede’ dediklerini” ifade etti. ABD Dışişleri Bakanı sözlerini “Amerika artık burada” diye bitirdi.

ALTI ÖLÜM KAMPINDAN KURTULAN ADAM

Blinken’in üvey babası Samuel Pisar, Polonya’nın Bialystok kentinde 1929 yılında doğmuştu. Bir çocuk olarak ölüm kamplarına yollandığında 13 yaşındaydı. Babası, tüm ailesinin gözleri önünde bir duvara dayanıp kurşuna dizilmişti. Annesi hayvan taşınan bir vagonda açlıktan can vermişti. Küçük yaştaki kız kardeşi hiç yaşayamadan ölmüştü. Pisar, kendisiyle birlikte ölüm kampına yollanan aynı okulun öğrencileri 900 küçük Yahudi arkadaşı arasından hayatta kalmayı başarabilmiş tek çocuk oldu. Altı ölüm kampı gördü: Majdanek, Bliżyn, Auschwitz, Sachsenhausen, Oranienburg, Dachau. İki kez gaz odasından son anda kurtuldu, son seferinde gaz odasının önünde bulduğu paspasla ortalığı temizlemeye başlayıp kendisini temizlik elemanı gibi Nazilere beğendirerek sırasını savuşturdu. Pisar, hayatta kalabilmek için yaptığı kötülükleri ve vahşi bir çocuk haline gelişini de anılarında en ayrıntılı ve insani biçimde anlatır.

İkinci Dünya Savaşı sona ererken Naziler ilerleyen Rus ordusuna engel çıkartmak için köprü ve tünelleri yıkmaya ya da tıkamaya başladılar ve bu işlerde çalıştırmak için hayatta kalmış Yahudi tutsakları kamplardan çıkardılar. Bu Samuel için açlık, hastalık ve yorgunlukla geçen bir ölüm yürüyüşü idi. 15 yaşına gelmiş Samuel neyse ki güçlü kuvvetli 18’inde gösteren bir çocuktu ve burada da hayatta kalmayı başarmakla kalmadı iki arkadaşıyla beraber kaçtı, ormanlarda yaşadı. Ünlü “Boyalı Kuş” romanını okumuş olanlar bilirler bir Yahudi çocuğun kırlarda kendisine düşman bir güruh arasında neler yaşayabileceğini.

Samuel, sonunda bir Amerikan tankı görü ve ona sığındı. İşte Dışişleri Bakanı Blinken’in aktardığı “Amerika neredeydin” sözü buradan geliyor. Savaş bitmiş, Samuel’in tam bir buçuk yıl sürecek “serkeşlik” yaşamı başlamıştı, kamplarda çelikleşmiş ve hayatta kalmak için gözü dönmüş Samuel yakıt ve sigara karaborsasından, Amerikalı askerlerin kahve telvelerini Almanlara satmaya kadar her işi yapmıştı. Yıllarca ölüm kampında kaldıktan sonra Amerikalılardan çalınan BMW 500 motosikletiyle bomboş otobanda rüzgâr gibi esmek cehennemden cennete uçmak olsa gerek. Neyse ki bu tuhaf yaşam, Samuel’in Paris’te yaşayan teyzesinin onun ismini hayatta kalanlar listelerinde görmesiyle son bulmuş. Parisli teyze, Samuel’i Avustralya’ya göndererek orada hukuk okumasını sağlamış.

ÜNLÜ BİR ULUSLARARASI HUKUK UZMANI

Samuel Pisar önce Melbourne, sonra Harvard Üniversitelerini bitirmiş ve Sorbonne’dan da bir doktorası olmuş. Birleşmiş Milletler’de görev almış, başta John Kennedy olmak üzere dünyanın en büyüklerine uluslararası hukuk alanında danışmanlık yapmış, insan hakları ve azınlıklar konusunda dünyanın en çok sözü dinlenen uzmanlarından biri olmuş.

Pisar, Batı-Doğu ilişkilerinin yumuşamasında, barış içinde birlikte yaşama konusunda önemli çalışmalarda bulunmuş, bu arada yaşadıklarını anlatan “Of Blood and Hope” (Kan ve Umut Üzerine) adlı kitabı ödül almış, satış rekoru kırmıştır. Tanrıya olan isyanını Leonard Bernstein’in Kadiş- Ağıt duası adlı senfonisine anlatı olarak yazmış ve burada insanlığın geleceğine olan kaygılarını dile getirmiş. Kısmen İslam ilahiyatına da geçmiş olan Hz. Yakup’un melekle savaşını anlatan “Tanrı ile Diyalog” adlı şiiri de dünyaca tanınıyor. Samuel Pisar 2015 yılında vefat etti.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in geçen hafta yaptığı konuşmayı dikkatle inceleyenler sözlerinin neredeyse kelimesi kelimesine Pisar’ın vasiyetinden alındığını göreceklerdir. Şöyle diyor Pisar: “Gençlere o dönemde neler yaşandığını anlatmalıyız. … O insanların o yaptıklarını yapmaya nasıl vardıklarını göstermeliyiz. Ama gençlere seçenekleri de sunmalıyız. Özgürlüklerimizin korunmaya değer olduğunu ve onları koruyacağımız bilinmelidir. Bugün dünyanın o zamanki gibi organize olmadığını anlatmalıyız. Birçok insan bunun için savaşmış ve hatta canlarını vermişlerdir. İşte bu nedenle anma günleri söylemle kalmamalı eylemle devam etmelidir. Yaptığımız işlerle bugünün ve geleceğin geçmiş gibi olmayacağını göstermeliyiz. “ (Stuttgarter Zeitung, 17 Mart 2014)

YİRMİNCİ YÜZYIL BİTTİ Mİ

Son olarak, Samuel Pisar’ın düşünsel ve kültürel mirasının aynı bakışla yetiştirdiği üvey oğlu ABD Dışişleri Bakanı’nı nasıl etkilemiş olabileceğini anlamak için Pisar’ın geçtiğimiz yüzyılın son günü 31 Aralık 1999’da Fransız Le Figaro gazetesine yazdığı “Ne kadar verimli ve ne kadar barbar bir yüzyıl” başlıklı makalenin başlangıcına bakalım. Şöyle diyor altı ölüm kampından kurtulmuş bilge:

“O kadar verimli ve bir o kadar da barbar bir yüzyıl başladığı gibi bir kan banyosuyla bitiyor. Önce Ermeniler, sonra Yahudiler, ardından Romanlar, Kamboçyalılar, Kürtler, Tutsiler, Boşnaklar, Kosovalılar ve şimdi de Çeçenler… Katliamların ve kurbanların listesi bir türlü son bulmuyor. Bu felaket bilançoya rağmen ruhumuz her ahlaki ve entelektüel fışkırmadan sonra insan türünün tekrar kendi kabus dolu geçmişine dönmesine yine isyan ediyor.”


OdaTv

Yorumlar kapatıldı.