İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürşat Ayvatoğlu: AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, ‘Bu kadar yanlışı olan kişinin bu kadar kolay işe alınması bizim kusurumuz’ dedi

Ayşe Sayın

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Grup Başkanvekili Bülent Turan, Türkiye’de Gezi süreci, 6-8 Ekim olayları, 15 Temmuz gibi süreçlerin geride kaldığını ve artık “yapıcı makul dilin inşa edilmesi gerektiğini söyledi. Turan, “Siz Cumhurbaşkanı’na zorba, sözde cumhurbaşkanı diyerek bir dil inşa edemezsiniz. Biz de buna karşı cevap verirken, benzer yanlışa düşerek bir dil inşa edemeyiz” dedi.

AKP büro elemanı olduğu belirtilen Kürşat Ayvatoğlu’nun uç bir örnek olduğunu ve partisinin gerekenleri yaptığını, konuyu yargıya taşıdığına işaret eden Turan, “Partimizde bu kadar yanlışı olan bir kişinin bu kadar kolay, bu kadar tedbirsiz, bu kadar rahat işe girmesi, bizim kendi kusurumuz, kendi sorunumuz. Bunu da tartışmaz zorundayız” ifadelerini kullandı.

AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, partiyi 2023 seçimlerine taşıyacak kadroların seçildiği 24 Mart’ta yapılan 7. Olağan Kongre sonrası şekillenecek yeni politikalar, İstanbul Sözleşmesi, erken seçim tartışmaları, HDP’ye kapatma davası istemi ve Kürşat Ayvatoğlu’yla ilgili olarak BBC Türkçe’nin sorularını yanıtladı.

31 Mart yerel seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Değişim mesajını aldık” demişti ve bu değişimin 24 Mart’ta yapılan Büyük kongreye ertelendiği de ifade ediliyordu. Partinin yeni yönetiminin şekillendiği Büyük Kongre’de bu beklenti ne kadar karşılandı sizce?

Türkiye’de çok genç olmasına rağmen en köklü partilerin başında AK Parti geliyor. AK Parti taşıdığı değerler, ortaya koyduğu prensipler itibariyle bakıldığında en tecrübeli, en köklü partisi haline geldi. AK Parti 20 yıllık hayatının 19 yılını iktidarda geçirdi. Bu Türkiye’de değil, dünyada örneği olmayan özel bir durum. Türkiye’de her siyasi partinin dayandığı bir temel kitle var. Bazıları Güneydoğu’da çok kuvvetli, bazıları sahillerde çok oy alıyor bazıları İç Anadolu’da. Ama AK Parti hemen hemen tüm illerden büyük farkla ya birinci ya da az farkla ikinci sırada olarak Türkiye’nin bütün seçmeninden, ilinden, ilçesinden oy alabilen tek parti. Bir anlamda Türkiye’nin birleştirici gücü. Biz bu olağan kongremiz dışında son 1 yıldan beri il kongrelerimizi yapıyoruz. Bu il kongrelerimizde de yüzde 70 değişim oldu. Olağan kongremize baktığımızda da yüzde 50 değişiklik olmuş.

AK Parti şimdiye kadar gerginlik olmadan, kavgasız kendi içindeki dinamikleri değiştirebilen çok az partiden bir tanesi. Yani yüzde 50 Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) yüzde 70 ildeki teşkilatların değişmesi ve olağanüstü bir kriz olmaması çok kıymetli. O nedenle değişimden kasıt sayısal verilerse çok ötesi karşılanmış. Ama onun ötesinde söylem değişikliği , reformlar, davaya ilişkin vurgular, bunlar zamanla ortaya çıkacak. Biliyorsunuz MKYK’da 50 kişilik listemiz varken bu dönem 75’e çıkarıldı. Bu bile başlı başına Türkiye’nin daha geniş, daha kapsamlı değerlendirilmesini talep eden bir yaklaşımdı.

‘Bugün yıkılmaya başlasa 20, 30 sene demektir’

MKYK üye sayısının genişletilmesine neden gerek duyuldu, biraz da bu değişim beklentisini karşılamak için mi?

Türkiye’nin çok farklı katmanları var ve bunların hepsinin de sosyolojik karşılığı var. Bunların hepsini bünyemizde barındırmak istiyoruz. Doğu-Güneydoğu kanaat önderlerinden, Alevi kanaat önderlerine kadar, Türkiye’deki Ermeni cemaatlerinden farklı mezhep gruplarına kadar çok farklı sosyolojik karşılığı olan kesimler, bu yeni MKYK da yer aldı. Dolayısıyla Türkiye’nin tüm seçmeninin tüm milletimizin ruhunu temsil ettiği bir liste haline geldi.

75 üyemizden 20 kadar kadın olması gençler olması çok kıymetli bir yaklaşımdı. Bu yapının içinde 47 yeni isim yer aldı, 22 arkadaşımız ilk kez göreve geldi, 28’i de yerini koruyor. Yeni dönemde hem sayısal verilerle, hem de yeni bir dil söylemle beraber süreci inşa edeceğini söyleyebilirim. Bırakın AK Parti’nin yorulduğunu, 20 yıl sonra metal yorgunluğu olduğu tarzı iddialarını, aksine tekrar tekrar dönüşümünü değişimini yaparak heyecanla yola çıkması Türk siyasi hayatında daha uzun yıllar AK Parti gerçeğinin devam edecek olması, bizim için bir onur vesilesi.

AK Parti,Allah korusun bugün yıkılmaya başlasa bu 20 sene, 30 sene demektir. Artık Türkiye’de AK Parti gerçeğinin olduğunu bir kez daha tescillemiştir. Kaldı ki güçlü liderle güçlü bir MKYK ile yoluna çok uzun yıllar devam edeceğini düşünüyorum.

Aslında kongre ile eş zamanlı olarak kabine değişikliği beklentisi vardı, ama hala da beklenti halinde. Sizce süreç, kabine değişikliği ile tamamlanacak mı?

Cumhurbaşkanımız çok tecrübeli bir siyasetçi. İstişareye önem veren, ekibine danışan bir insan. Mesela MKYK da büyük değişikliği yaparken, Merkez Yönetim Kurulu’nda beklenen, talep edilen değişikliği yapmadı. Bunun Cumhurbaşkanımızın kendi dünyasında mutlaka karşılığı var. MYK, MKYK içinden seçiliyor biliyorsunuz, her zaman değişiklik olabilir ama MKYK değişmez. Esas değişikliği yaptı ama o icracı organı, yürütme organını biraz daha belki erteledi.

Şunu demek istiyorum: Kabine de benzer kanaatle beraber değerlendirilebilir. Kabine cumhurbaşkanımızın temsilcisidir tabiri caizse. Görev tanımı bellidir, her zaman bu değişikliğin olma imkanı, ihtimali vardır ama ne zaman olacağı nasıl olacağı sayın Cumhurbaşkanı’nın taktirindedir.

‘Genel başkanımız makul davranan herkese vefasını göstermiştir’

Yeni yönetime baktığımızda, partinin kuruluş yıllarında görev alan ancak daha sonra etkisizleştirilen siyasetçiler de var, İstanbul seçiminin kaybedilmesinde rolü olduğu söylenen eski İstanbul İl Başkanı da. Parti tabanından olası kopuşları engelleme çabası olarak yorumlanabilir mi?

Lokal bakıldığında her üye için farklı değerlendirmeler yapılabilir. Kaldı ki arkadaşımız o dönemde il başkanlığını bırakırken, kendisi de partimizin usullerine yakışan şekilde bırakmıştır davadan asla kopmamıştır. Dolayısıyla MKYK da olmasından daha doğal bir şey olmadığını düşünüyorum. Genel başkanımız makul davranan herkese vefasını göstermiştir. Dolayısıyla Bayram (Şenocak) beyin de görev alması kıymetli bir yaklaşımdır. Fakat ben meseleyi bireysel okumaktan ziyade, fotoğrafın tümüne bakmaktan taraftarım.

Tümüne bakıldığında bu MKYK listesinin en büyük derdinin, tüm Türkiye’yi kucaklayan bir liste olması iddiası olduğunu düşünüyorum. Yoksa şu girdi, bu niye girmedi diye herkes bir şey söyleyebilir. Her şahsa eleştiri ve olumlama eklenebilir ama büyük fotoğrafa baktığımızda Türkiye’nin bütün sosyal kesimlerini bütün bölgelerini, meslek gruplarını, kucaklayan bir liste olmuştur. Genel başkanımızın yeni dönemde 2023’e, seçimlere giderken tüm Türkiye’yi kucaklama iddiasını somut olarak hayata geçirmesini çok kıymetli buluyorum.

Kaynak, Getty Images

Türkiye’de siyasi kavgalar, çok büyük gelgitler olmakla beraber biz bu ülkede beraber yaşıyoruz. 84 milyonun ortak değerleri ortak yaklaşımı olması lazım. Siyasi parti kavgası ideolojik ayrışmalar hepsi bir yere kadar. Muhalefet demokrasinin iktidardan daha da kıymetli değeridir, muhalefet olmazsa iktidarın da kıymeti olmaz. Ama daha ötesi Türkiye’de muhalefetle ihanet arasında çok ince çizgi olduğunu anlayamayan yapılar olması. Yani iktidarın iddialarını yatırımlarını politikalarını eleştirmek kıymetli.

Fakat siz “PYD’ye komşu olalım” derseniz “Doğu Akdeniz’de ne işimiz var”, “Azerbaycan’a askerimiz niye gitti” derseniz bunlar muhalefetten öte başka anlam ifade eder. Türkiye’de temel krizimiz bu. Gezi’den sonra 6-8 Ekim’den sonra, 15 Ekim’den sonra ülkenin savrulduğu gergin dil , politika hepimizi bir yere taşıdı. Artık bunların geride kaldığını düşünüyorum. Artık bir Gezi ihtimali olmadığını düşünüyorum Türkiye’de. Buna ne devlet, de de milletimiz izin vermez. 6-8 Ekim, 15 Temmuz ihanetlerin ne millet ne devlet izin vermez diye düşünüyorum.

‘Yapıcı, makul dil öne çıkmalı’

O yüzden, daha soğuk akılla, daha sakin bir yaklaşımla başta çuvaldızı kendimize batırarak söylüyorum; bütün partilerin daha inşa edici, yapıcı, makul bir dili öne çıkarmasının faydalı olacağı kanaatindeyim. Siz Cumhurbaşkanı’na “zorba, sözde cumhurbaşkanı” diyerek bir dil inşa edemezsiniz. Biz de buna karşı cevap verirken, benzer yanlışa düşerek bir dil inşa edemeyiz.

MKYK’daki Türkiye’yi kucaklayan yaklaşım eğer bizim bundan sonraki politikalarımızda söylemlerimizde yatırımlarımızda her alanda benzer dönüşümü, Türkiye’yi kucaklamayı ortaya koyarsak, AK Parti’nin bırakın bir seçimi daha uzun yıllar seçimlerin tümünü garanti edeceği iddiasındayım ben.

Bir anlamda partinizi seçime taşıyacak kadrolar belirlendi. Yeni dönem politikalarınız nasıl şekillenecek. Geçmişe de baktığınızda sizin bu konuda eleştiri ve önerileriniz nedir?

Aslında AK Parti, yeni bir politika icadı ihtiyacı duymuyor kendisine. AK Parti kendi felsefesini kuruluş ruhunu kuşanırsa tüm sorunları çözer diye düşünüyorum. Kapı kapı dolaşan gönüllere giren, mahallesindeki hastayı, yaşlıyı, askere gidişi takip eden bir partiyiz biz. Biz buradan koptuğumuz zaman yoruluyoruz. Biz bu ruha kavuştuğumuz zaman dinçleşiyoruz. Yeni kongrenin tekrar bu ruha kavuşmak için vesile olacağı kanaatindeyim.

Göreceksiniz Cumhurbaşkanımız inisiyatifi olabilecektir, toplantılarımızda şekillenecektir ama AK Parti’nin kuruluşunda yaptığı işleri biz sonraki yıllarda devletin bazı kurumlarına bıraktık. Hastaya biz bakardık, bursu biz verirdik, engelliye biz sahip çıkardık. Ama şimdi hamdolsun artık devletimiz sahip çıkıyor. Ama 20 yıl önce bunların tümünü bizim partimiz yapmak durumunda kalırdı. Olumlu anlamda söylüyorum, sosyal devlet sosyal devlet anlayışıyla beraber partinin bu konudaki görevi biraz daha geride kaldı.

‘Kapı kapı dolaşma kültüründen koparsak, kaybederiz’

Bu geride kalan alanda biraz daha protokolcü, biraz daha kurumlarla fotoğraf vermeyi seven, siyasi anlayışı ortaya koyan bir anlayış hakim olmaya başladı. Biz o mahalle kültürünü kapı kapı dolaşma kültürünü bilen insanlarız, bundan koparsak kaybederiz. Bunu, tekrar harekete geçirirsek başarırız. Ben bu yeni dönemde yeni yeni işler icat etmek yerine, zaten bildiğimiz zaten bizim kültürümüzde tecrübemiz olan ruhumuzda olan işlerin bir daha hayata tartışmasız geçeceği kanaatindeyim.

Bakınız Gezi, 6-8 Ekim, 15 Temmuz gibi süreçler bizi ister istemez farklı bir iç dünyaya itti . Şimdi normalleşiyoruz, tekrar bakıyoruz meseleye 100 yıla yakın Cumhuriyet tarihimizde 20 senede yaptıklarımız, 90 yıldan daha fazla aslında. Yollar, köprüler, hastaneler yapıldı. Ama AK Parti’yi kıymetli kılan yol yapmaktan öte bir şey. Belki 15 sene önce kıymetliydi ama insanlar zaten yol, okul, köprü yapabileceğini gördüler. Şimdi AK Parti’den farklı bir şey bekliyorlar, bu farklı siyaseti farklı parametreyi tekrar inşa etmek zorundayız.

Halkla kucaklaşmak buluşmak, o kuruluş yıllarımızdaki mahalle kültürünü kapı kapı dolaşma kültürünü inşa etmek durumundayız. Önceden insanlar bize oy vermese de “Seni seviyorum” derdi, “Emin insanlarsınız, oy vermesek de iş yapıyorsunuz” derdi. Şimdi oy veren, vermeyen diye arada kavga ediyoruz, geriliyoruz. Bu yeni dönemde, bu kapı kapı dolaşmak tekrar kendi ruhuna dönmek, tekrar milletin kendi iç dünyasında bizi koyduğu yere erişmek, aslında oy vermese de bizi seven, güvenen, emin kılan anlayışı öne çıkaracak.

‘Polemiklerle gündem yapan değil, milletle kucaklayan anlayış’

‘AKP 94 ruhuna dönüyor’ yorumları da yapıldı, böyle bir arayış mı var?

94 vurgusu kıymetli. Cumhurbaşkanımızın belediye başkanı olarak siyaset sahnesinde çok daha kıymetli bir yere evrilmesi ruhu. Fakat Refah Partisi’nin o dönemde aldığı en iyi oy yüzde 20. Fakat biz yüzde 50-52’leri aldık. 94 ruhu kıymetli bir iddia, başımızın tacıdır. Ama AK Parti’nin o ruhu da kucaklayan daha büyük bir ruha evrildiği, toplum kesimlerini kucaklayan ama temel değerleri asla tartışılmayan bir yapı inşa edeceğini düşünüyorum. Bunu tartışmak, sloganını bulmak durumundayız. Buna 2002 mi, 94 mü deriz, 2023 ruhu mu deriz bunu ilgili kurullarımız tartışacaktır. Ama esası işin, bizi sadece fotoğraf çeken sadece kavga eden sadece gerginliklerle karşılıklı polemiklerle gündem yapan değil, kapı kapı dolaşan, milletle kucaklaşan bir anlayışa taşıyacak yapıyı inşa etmektir.

İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı, yeni döneme ilişkin “reformların” yaşama geçirileceği ifade edildi. Ama Türkiye ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı kararıyla çekildi. Partinizin içinde de feshe karşı çıkanlar, tartışmalar olduğunu biliyoruz. Kadınlar için bir “tersine reform”mu oldu acaba?

Olaya 3 şekilde yaklaşıyorum. Siz de ifade ettiniz, “Kendi partinizde de tartışma var” söyleminizi çok kıymetli buluyorum. Biz yüzde 50 oy alan, 13,5 milyon üyesi olan bir partiyiz. Dolayısıyla herkes aynı şeyi düşünüyor, herkes aynı şeye inanıyor tarzının doğru olmadığını düşünüyorum. Bırakın da böyle önemli bir sözleşme konusunda partimizde tartışma olsun, farklı kanaatler, yaklaşımlar olsun. Bunu kaybetmek bizi yorar. Her konuda bizim farklı değerlendirmelere, yaklaşıma ihtiyacımız var.

‘Sözleşmeyi Meclis hayata geçirmez’

İkincisi sözleşme içeriğinden ayrı söylüyorum. Türkiye’de sayısız sözleşme feshi var, 1960’lardan bu güne kadar Şimdiye kadar bu sözleşmelerde fesih bu usulle olmuş. Yani cumhurbaşkanlığı sisteminden önce Bakanlar Kurulu imzasıyla olmuş, cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra da cumhurbaşkanı imzasıyla feshiyle olmuş . Çünkü bu sözleşmeleri Meclisimiz diğer kanunlar gibi görüşmez Mesela her kanun teklifinde muhalefet veya iktidar önerge verir değişiklik talep eder vesaire. Fakat sözleşmeler 3 madde halinde gelir. Bir, sözleşmenin kendisi, bir de yürürlük maddesi olur. Bunlarda değişiklik olmaz, çünkü Meclis bu sözleşmeyi hayata geçirmez. Bakın yürürlük imkanı vermez. Kanunlarda yürürlük tarihi olur.

Sözleşme Meclis’ten geçince yürürlüğe girmez, uygunluk belirtip Cumhurbaşkanlığına bununla ilgili yürütme hakkı verir. Dolayısıyla burada Meclis’in yetkisini almak gibi bir durum yoktur. Bir kanunu Cumhurbaşkanı feshedemez. Ama sözleşmeler başka usule tabi. Kaldı ki İstanbul Sözleşmesi’nde fesih maddesi var, bu fesih maddesine göre işlem yapılmış ve buna göre yapılan işlem Avrupa Konseyi’ne bildirilmiş, Konsey de kabul etmiş. Eğer bir usuli hata varsa Avrupa Konseyi bunu zaten kabul etmezdi. O yüzden ben bu teknik tartışmanın iyi niyetten uzak, sadece Cumhurbaşkanı’nı sıkıştırmaya, bu sistemi tartışmaya açma niyetli kötü bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.

‘Sözleşme feshinden sonra hangi kadınımızın hakkı ihlal edildi?’

İstanbul Sözleşmesi’nin feshine gerekçe olarak “eşcinselliği özendirmesi” gösteriliyor ve alternatif olarak partiniz içinde de “Ankara kriterleri olur, Ankara yaklaşımı olur” söylemleri var. Sözleşme eşcinselliği nasıl özendiriyor?

Biz güçlü kadın, güçlü aile iddiamızdan hiç vazgeçmedik şimdiye kadar. İstanbul Sözleşmesi kendi içinde artıları eksileri olan tartışılan bir sözleşme. Ama biz kadın haklarından asla geri adım atmamaya kararlı bir ekibiz. Şimdiye kadar yaptığımız düzenlemeler, anayasa değişikliği yaptık biliyorsunuz kadınlara pozitif ayrımcılık gibi. İş mevzuatında bir çok değişiklik yaptık yine daha eski yıllarda ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi kanunu, Ceza Kanunu’nda değişiklik yapmıştık. Eksik mevzuatımız varsa bunu tekrar değerlendirelim. Tüm kesimler, kadın dernekleri, diğer dernekler tartışalım konuşalım eksikleri yerine getirelim. Ama İstanbul Sözleşmesi kaldırılma özelinde hangi kadınımızın hangi hakkının ihlal edildiğini söyler misiniz? Böyle bir örnek yok.

Bu sözleşmeden kaynaklı fesihten sonra bir hakkımız kayboldu iddiası doğru değil. Bizim hala ceza, aile kanunu, anayasamız hepsi yerinde duruyor. Kaldı ki bağlamından koparılan çok farklı değerlendirilen bir anlaşmayla geldi sözleşme. İçeriğini tartışmak istemiyorum ama bir fotoğraf çekiyorum. Ama bu fotoğrafın içerisinde eşcinsel evliliklerin meşrulaştırıldığı iddiasından tutun da, LGBTİ’ yi meşrulaştırdığına kadar birçok konu değerlendirildi. Bu tartışmanın sonunda aileyi zayıflatan, LGBTİ tarzı ilişkileri meşrulaştıran bir anlayış olduğu iddiası bizi bir yere getirdi. Ve bu kararı verdik.

Bu saatten sonra bu sözleşmenin geri getirilmesi talebi sadece iktidarı sıkıştırmak, Erdoğan’a hakaret etmek için kullanılan bir argüman haline geldi. İddia ediyorum biz bugün tekrar sözleşmeyi geri getirelim desek feshe karşı çıkanlar, Erdoğan tekrar buna imza atmasın diye belki de “Farklı cinsel eğilimleri kollayan adam” diye itham edecekler. Bunların derdi kadın değil, hata bunların derdi sözleşme de değil. Bunların derdi Erdoğan’ın yaptığı, iktidarın yaptığı her şeye karşı çıkmak. Avrupa Konseyi üyelerinden hiç imzalamayanlar var, imzalayıp meclisten geçirmeyenler var. Ermenistan, Çekya Letonya, İngiltere’de anlaşma Meclis’ten geçmemiş. Bunlar niye bu konuda gergin değiller. Biz kadın- erkek, insana yönelik her türlü şiddeti insanlık suçu kabul eden bir ekibiz. Ülkemiz hiçbir anlaşmaya mahkum değildir. Bu anlaşmalar yapılır, feshedilir daha iyisi yapılır, hepsi mümkündür.

‘Bu kadar yanlış kişinin partimize kolaylıkla girmesi bizim kusurumuz’

Son dönemde en çok tartışılan konulardan birisi partinizin büro elemanı Kürşat Ayvatoğlu’nun uyuşturucu kullanırken lüks araç içinde görüntüleri. Yine bir milletvekilinizin eski danışmanıyla ilgili dolandırıcılık iddiaları var. Bu genç insanların nasıl bu kadar zenginleştiği sorgulanıyor ve bu konuda partinize eleştiriler var. Neler söylemek istersiniz?

Birincisi, daha önceden bilinmesine rağmen, bunların kongreden sonra servis edilmesini, kongreden kaynaklı pozitif siyasi iklimi bozma çabası olarak değerlendiriyorum. Dediğiniz isimler çok uç, çok farklı, çok istisna isimler. AK Parti bu değil, bu olmaması lazım. Biz Yusuf diye ifade edilen evlatlarımızı, Ömer iddiası ortaya koyduğumuz insanları arayan bulan insanlarız. O örnekler hepimizi üzen hepimizi yoran, hepimizin dışladığı örnekler. Kaldı ki o örneklerin görüntüleri ortaya çıktığı andan itibaren, partimizin ilgili kurulları anında işine son verdi, yargıyı emniyeti göreve davet etti. Bırakın sahip çıkmayı aksine en hızlı şekilde cezalandırılsın, diye adımlar atıldı. O yüzden bu kötü örnekler üzerinden partimizi okumayı doğru bulmuyorum. Ama 13 milyonun üzerinde üyesi olan bir partiyiz. İçimizde yanlışlar hatalı kişiler olacak. Mesele bu yanlışlar hatalar görüldüğünde AK Parti’nin nasıl tavır aldığı konusu. Eğer AK Parti bir gün gelir de “Ben o Kürşat tarzı örneklerin olduğu yeri savunuyorum, meşru görüyorum sahip çıkıyorum” derse, ben de AK Parti’de yer almam. Mesele onlara ortaya çıktığında nasıl tavır aldığınız.

Ama şunu da ekleyeyim. Ben milletvekiliyim, grup başkanvekiliyim. Bir memuru bile, yani devletin içerisindeki bir kişiyi bile ya da bir danışman alırken bile bir iki ay süren güvenlik soruşturması var. Bizim partimize bu kadar yanlışı olan bir kişinin bu kadar kolay, bu kadar tedbirsiz, bu kadar rahat işe girmesi, bizim kendi kusurumuz, kendi sorunumuz. Bunu da tartışmak zorundayız.

‘Seçim kararı alsak, niye aldınız diye kızacaklar’

Son dönemde erken seçim tartışması yeniden gündemde. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, sonbaharda erken seçim olacağı iddiasını dile getirdi. Sürpriz bekleyelim mi?

Bu soruya cevap vermek bile istemiyorum. Bugün biz seçim kararı almaya kalksak en çok Kılıçdaroğlu buna “Ne yapıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz?” der. Çünkü 25 olan oyunu 26 yapamadığını anketlerde görüyoruz. İstanbul, Ankara seçimlerinden kaynaklı bir motivasyonları var oysa tüm Türkiye’de CHP’ye baktığımızda aldıkları oy yüzde 29 o seçimlerde. Kaldı ki HDP’nin İYİ Parti’nin desteğiyle aldılar o oyu. İstanbul Ankara’da bize göre kendi kusurlarımız da çok fazla oldu. O kayıplardan kaynaklı bir motivasyonları oldu bir zaman, şimdi ayakları yere değdi,

CHP’nin oy oranının yüzde 25 olduğunu, Millet İttifakı’nın asla yüzde 50’yi bulamadığını herkes biliyor, görüyor. Biz bugün seçim kararı alsak, niye aldınız diye kızacaklar. İktidara hazır değiller. Ama sonuç olarak seçimi isteyen kişinin iktidar alternatifi olması lazım. Kılıçdaroğlu bırakın iktidar alternatif olmayı, kendi partisinin liderliğini yapmada tartışma var. Her gün istifa eden bir milletvekilleri, hatta istifa eden Cumhurbaşkanı adayı var ve çok ağır ithamlarla “FETÖ” diyorlar, “Tek adam oldun” diyorlar, “Atatürk düşman” diyorlar. Kılıçdaroğlu’na böyle eleştirilerin olduğu yerde, biz erken seçime gitsek CHP’ye ne yani. Biz 2023’e kadar milletten yetki almışız. Bu emaneti de sonuna kadar kullanmaya kararlıyız.

‘İki partinin siyasette karşılığı olmadığını görüyoruz’

Bir sonraki seçimlerde partinizden ayrılanların kurduğu iki parti, Gelecek ve DEVA Partisi de rakibiniz olacak görünüyor. Sizce partinize yansıması nasıl olur?

Biz hiçbir arkadaşımızın, bırakın yöneticilik yapmış birisini, bir mahallede bir ilçede görev yapmış hiçbir arkadaşımızın bile kopmasını istemeyiz. Ya bu arkadaşlarımıza kendimizi iyi anlatamadığımızı, ya da bir iletişim sorunu olduğunu düşünürüz. O yüzden giden iyi oldu değil, keşke gitmeseydi diye bakarız meseleye. Ama bir de işin gerçeği var. Bahsettiğiniz iki partinin de hiçbir siyasi karşılığının olmadığını, illerde ilçelerde ziyaretlerimizde biz de görüyoruz. O gün bir öfkeyle, kızgınlıkla gidenlerin bile bugün pişman olduğunu, geri gelmek istediğini keyifle takip ediyoruz. Ben bu konunun çok tartışılacak konu olmadığını, siyasi atmosferi çok fazla etkilemeyeceğini düşünüyorum.

‘Parti kapatma değişikliğini HDP, CHP engelledi; yanlışın bedelini ödüyorlar’

Parti kapatmaya karşı bir tavrınız oldu şimdiye kadar. Ama ittifak ortağınız MHP’nin de talebi olan HDP hakkında kapatma davası için iddianame hazırlandı. Siz kapatma davası açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakın biz dava açılıncaya kadar konuşuruz artık dava açıldıktan sonra tüm süreç yargının kendi elindedir vereceği karar da başımızın tacıdır. Ama şu notu hatırlatmak isterim; 2010 yılında AK Parti çok büyük riskler alarak bir Anayasa değişikliği yaptı. Bu paketin içerisinde bir madde de parti kapatmaların tarih olmasını talep eden bir maddeydi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı doğrudan Anayasa Mahkemesi’ne dava açmak yerine, iddianameyi önce Meclis’e gönderecek, Meclis’te tüm partilerin eşit temsille yer aldığı bir komisyon kurulacak, o komisyonda iddianame tartışılacaktı. Tartışma sonunda oylanacak bu oylamada üyelerin 4’te 3’ü “Evet” derse iddianame Anayasa Mahkemesi’ne gidecek ve dava açılacaktı. Bu neredeyse parti kapatmanın imkansız hale geleceği bir usuldü.

Ancak buna hem HDP, hem CHP çok sert tepki göstererek, oylamaya katılmayarak, Meclis’te bu maddenin geçmesini engellediler. Çünkü o zaman AK Parti’nin kapatılması psikolojisi vardı, AK Parti’nin kapatılması onlar açısından bir demokrasi sorunu değil bir muhalefet tarzıydı. O gün yaptıkları yanlışın bedelini bugün onlar ödüyorlar. 2010 da eğer HDP ve CHP bu maddeye “Evet” deselerdi, bugün Türkiye başka şeyi konuşuyor olacaktı. Bu işin bir tarafı. Diğer tarafı HDP, Türkiye’de ortak hiçbir değere imza atmayan, Türkiye’nin partisi olmaktan çok öte bir parti haline gelen terör örgütü uzantısı, aparatı haline gelen bir siyasi kuruluş oldu. Daha dün 18 Mart’ı andık, birine HDP katıldı mı? Azerbaycan’ın, Libya’nın, Kıbrıs’ın meselelerinde tüm Meclis ortak bildiriye imza attı, birine HDP imza attı mı? Türkiye partisi olmadığını, hiçbir değerimizde Türkiye’nin yanında yer almadığını çok defa göstermiş oldu. Avrupa’da bir terör eylemini eleştirmediğinden dolayı kapatılan partiler oldu. Burada, teröristin cenazesine katılan, onun telefonunu polisten kaçıran onları motive eden bir dili kullanan kişiler haline geldiler. Siyasi olarak söylüyorum, HDP’nin durduğu yer parti falan değil. Ama bu saatten sonra karar yargınındır, yargı ne derse başımızın tacıdır.


BBC

Yorumlar kapatıldı.