İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Komşumuz Yunanistan 200. bağımsızlık yıldönümünü kutladı

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Hakan Okçal*

25 Mart Yunanistan’da bağımsızlığın 200. yıldönümüydü. Osmanlı yönetimine karşı Mora yarımadasında ilk bağımsızlık ateşinin yakıldığına inanılan bu önemli yıldönümü, Covid kısıtlamalarına rağmen Akropol’den top atışları, Atina semalarında savaş uçaklarının gösteri uçuşları ve askeri-sivil geçit töreniyle kutlandı. Yunan diyasporasının etkili olduğu Amerika, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde de resmi binalar Yunan bayrağının renkleri olan mavi ve beyaz ışıklarla aydınlatıldı.

Atina’daki törenlere İngiltere’den Prens Charles, Rusya’dan Başbakan Mikhail Mishustin, Fransa’dan Savunma Bakanı Florence Parly katıldılar. Emmanuel Macron başta programında yer almasına rağmen, salgın nedeniyle Atina’ya gidemedi. Ancak gönderdiği kutlama mesajında Yunanistan’a güçlü destek verdi. Macron’un mesajındaki “tarih size haksızlık yaptığı zaman yanınızda yer alacağız” ifadesi, Yunanlılar tarafından Türkiye’ye karşı açık bir dayanışma taahhüdü olarak okundu.

Törenlere temsilci gönderen bu üç devlet, bizim tarihimizde ‘Mora isyanı’ olarak adlandırılan Yunan ayaklanmasına destek veren, Osmanlı-Mısır (Kavalalı Mehmet Ali Paşa) donanmasını Navarin’de bir baskın sonucu yok eden üç devletten başkası değil. Prens Charles’in babası Philip’in Yunan kraliyet ailesinin eski bir mensubu olduğunu da unutmamak gerekir. İngiltere, Rusya ve Fransa’nın Atina’daki törenlere üst düzey temsilcilerle katılmış olmaları diplomatik nostalji olarak görülebilir. Yine de, aradan ikiyüz yıl geçse de eski saflaşmalar unutulmuyor.

Yunanistan’ın 200. bağımsızlık kutlamalarına ABD’den üst düzey bir temsilci katılmadı ama, Biden 25 Mart gününü ABD’de “Yunan Bağımsızlık Günü” olarak ilan etti. Başbakan Miçotakis’i telefonla da arayarak kutlayan Biden imzaladığı kararnamede Amerikan devriminin ve Yunan bağımsızlığının aynı özgürlük, öz yönetim ve demokrasi ideallerini paylaştığına vurgu yaptı. Biden, kararnamede Yunan dostluğuna verdiği kişisel destek ve önemin altını çizerek, “Yunanistan bugün hayati bir NATO müttefikidir, ABD’nin dostu ve Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Batı Balkanlar’da barış ve refahın lideridir. ABD, Yunanistan’ın Girit Suda Körfezi’nde (deniz üssünde) ABD Donanması Destek Faaliyeti’ne ve Yunanistan’ın diğer bölgelerinde ABD rotasyon kuvvetlerine ev sahipliği sağlama taahhüdünden dolayı müteşekkirdir” (çeviri bana ait) ifadelerini kullandı. Bu sözlerle on yıldır ekonomik girdapların içinde bir o yana bir bu yana savrulan güvenilmez Yunanistan gitmiş, onun yerine hayati NATO müttefiki, barış ve refahın bölgesel lideri Yunanistan gelmiş oldu. Biden’in gözünde Yunanistan artık sınıf atladı. Buna karşılık Dışişleri Bakanı Blinken’in tanımlamasıyla Türkiye ABD’nin “sözde müttefiki”!

Yunanistan’ın “hayati NATO müttefiki” olması boşa kullanılmış bir ifade değil. Yunanistan geçen ay başlayan “Avrupa Savunucusu 2021” (Defender Europe 2021) tatbikatına ev sahipliği yaptı. Bizim basında “Amerikan provokasyonu”, “Amerika Dedeağaç’ta üs kuruyor” gibi başlıklarla haberlere konu olan bu tatbikatın 26 katılımcısından biri halbuki Türkiye. Necip basınımız bu gerçeği görmedi. “Avrupa Savunucusu 2021” tatbikatı Şubat ayı sonunda Dedeağaç’ta başladı, yaz aylarında Orta Avrupa’da bitecek. Hedefi Rusya’dan gelen tehdide karşı, Balkanlar, Doğu Avrupa ve merkezi Avrupa’da ABD, NATO müttefikleri ve NATO ortakları arasındaki askeri işbirliğini ve dayanışmayı güçlendirmek. Tatbikatta bir zamanlar Yunanistan’la arası hiç de iyi olmayan Arnavutluk, Kuzey Makedonya, Kosova ve Bosna Hersek gibi ülkeler de yer alıyor. Yukarıda anılan dört ülke geleneksel olarak eskiden Sırbistan ve onun bölgesel destekçisi Yunanistan’a karşı Türkiye’nin desteğini almaya çalışırlardı. Türkiye “değerli yalnızlığı” sayesinde NATO’dan uzaklaşıp Rusya ve Sırbistan’ın yanına yaklaştıkça, bu ülkeler şimdi Yunanistan’a yaklaşıyorlar. Zira Batı Balkanlar’da cazibe merkezi NATO ve AB. Bunların anahtarı da Yunanistan’da. Türkiye NATO içinde etkili bir üye iken ve kör topal AB yolunda ilerlerken, bölge ülkeleri için anlam taşıyordu, şimdi artık aynı kozları yok elinde.

Türkiye Balkanlar’da bu dört ülke dışında da artık eski nüfuzuna sahip değil. Bir zamanlar Türkiye’nin NATO ve AB üyeliklerini desteklediği Hırvatistan, Slovenya, Romanya, Bulgaristan, Karadağ gibi ülkeler Batı ile entegrasyon konusunda hayli mesafe aldılar. Bunların artık eskisi gibi Türkiye’ye ihtiyaçları kalmadı.

Makedonya NATO ve AB yanlısı iç dinamiklerin ve AB’nin baskısı ile ismini Kuzey Makedonya olarak değiştirerek NATO’ya katıldı. (Bunu bir Yunan zaferi olarak görmemek lazım. Makedonya isminin önüne “kuzey” sıfatı getirilerek muhafaza edilmesine dayanan uzlaşma, ulusalcı-şoven siyasi partilerin hakim olduğu Yunanistan’da Çipras iktidarı için hiç de kolay olmadı. Ülke içinde hâlâ tartışmalar devam ediyor.) Makedonya’nın yüzü artık Brüksel’e dönük, AB katılım müzakerelerinin başlatılmasını bekliyor. Makedonya gibi NATO’ya katılan Arnavutluk da aynı şekilde artık Türkiye’ye değil, İtalya ve Brüksel’e bakıyor. Bağımsızlığında Türkiye’nin önemli katkı ve desteği bulunan Kosova, onun nüfuz alanından çıktı. Daha kısa süre önce Ankara’yı büyük bir hayal kırıklığına uğratarak Kudüs’te büyükelçilik açtı. Makedonya’nın da İsrail’le ilişkileri oldukça sıcak. Üsküp’ün merkezinde uzun süredir bir Yahudi soykırım müzesi var. Yunanistan-İsrail ittifakı Balkanlar’da eskisine nazaran çok daha fazla etkili olabiliyor. Oysa Türkiye Kosova, Makedonya ve Arnavutluk’a bağımsızlıklarından beri büyük yardımlar ve yatırımlar yapmıştı. Bunlar unutuldu. Bir zamanlar bu ülkelerin en büyük destekçisi Ankara iken şimdi diplomatik sahada durum değişti. Bu değişikliğin bir örneği de Bosna Hersek’te görülüyor. Boşnak Müslümanların en büyük destekçisi hâlâ Türkiye ama, ülkenin altına her fırsatta dinamit koyan, Türkiye’ye Bosna’da ciddi sorunlar yaşatan Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik, Federasyon’un dönemsel Cumhurbaşkanı sıfatıyla Ankara’da çok sıcak bir şekilde ağırlanabiliyor. Bunlar Balkanlar’da mevcut eksen kaymasına ayna tutan gelişmeler. “Avrupa Savunucusu 2021” tatbikatını bu gidişatın yeni bir halkası olarak görmek gerekir.

Ankara’da bu tabloyu okuyup değerlendirecek meslektaşlarımız kuşkusuz vardır. Ama onlara kulak verecek siyasi otorite var mı, kararı siz verin. Mezhepçi dış politikanın ve içine düşülen yalnızlığın Türkiye’ye Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da kazanç sağlamadığı gibi, büyük zararlar verdiği kesin. Balkanlar’da da evdeki pirinçten ettiği apaçık ortada.

Yunanistan’ın ABD’nin “hayati müttefik”i olarak öne çıktığı “Avrupa Savunucusu 2021” tatbikatının Dedeağaç bacağıyla eş zamanlı olarak, Türkiye’nin Ege’de “Mavi Vatan” tatbikatını gerçekleştirmesi içerde milliyetçi-ulusalcı duyguları okşadıysa da arkası gelmedi. Donanma ve sismik arama gemileri limana çekileli çok oldu. Hem ABD, hem AB, bir yandan Türkiye’ye Ege ve Doğu Akdeniz’de sükunet telkinleri yapıyorlar, hem de bir yandan aba altından yaptırım sopasını gösteriyorlar.

ABD’nin Dedeağaç’ta Türkiye’ye karşı bir üs kurmakta olduğu, hele bunun Batı Trakya Türk Azınlığına karşı kullanılacağı bir hezeyandan ibaret. 25 Şubat’ta ABD’nin Dedeağaç limanına asker ve zırhlı araçlar çıkardığı, Dedeağaç havaalanına helikopterler indirdiği doğru, ancak bunlar orada kalıcı değiller. Tatbikatın bir kolu Kavala ve Selanik üzerinden Makedonya’ya, oradan da Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Bosna, Hırvatistan vs. üzerinden Orta Avrupa’ya doğru ilerliyor. Kavala, Selanik ve Skiros adasında ABD’ye bazı depolama kolaylıkları sağlansa da, Dedeağaç’ta üs kurulacağı iddiasını teyit edecek bir bilgi ortada mevcut değil. Bu tür kuvvet intikalleri Kosova krizi zamanında da Yunanistan ve Makedonya üzerinden Kosova’ya yapılmıştı. O zamanlar Türkiye Balkan krizlerinde başrol oyuncularından biri olduğu için bu tür iddialar ortaya atılmamıştı.

Dedeağaç’ta ABD’nin büyük kuvvetler konuşlandırabileceği önemli bir askeri havaalanı ve liman mevcut değil. Bu bölgede her zaman Yunan silahlı kuvvetlerinin Türkiye’ye karşı askeri tahkimatları olsa da, bunlar ABD’nin büyük bir üs kurmak için yararlanabileceği tahkimatlar olarak görülemez.

Bizim Dedeağaç olarak bildiğimiz Alexandroupolis kenti, 1870’lerde İstanbul-Selanik-Manastır demiryolu hattının Edirne’ye bağlanması için ihtiyaç duyulan istasyonun burada kurulmasından sonra adını duyuran küçük bir Osmanlı kasabasıdır. Kasaba ismini Yeniçeri ordularına dini liderlik yapan Bektaşi dedelerinden alır. Bektaşi dedesi muhtemelen ağacın altında oturuyordu. Alexandroupolis, 1917’de tahta çıkan Yunan kralından dolayı kente verilen yeni isim, yoksa bazılarının sandığı gibi kentin Büyük İskender’le bir alakası yok. İpsala veya Keşan’a nazaran çok daha ışıltılı bir yaşantısı olan bu sınır kenti, halkın orada kalması amacıyla subvansiyonlar sayesinde yaşatılmaktadır. Aynı durum Batı Trakya’nın diğer iki kenti Gümülcine ve İskeçe için geçerli değildir.

Türk-Yunan ilişkilerinde, Batı Trakya Türk Azınlığı (Yunanistan Türk azınlığını kabul etmez, sadece Müslüman Azınlığın varlığını kabul eder), İstanbul Rum Azınlığı ve Patrikhane’yle beraber en önemli anlaşmazlık konularından biridir. Bu satırların yazarı 1992-95 yılları arasında Batı Trakya’da Başkonsolosluk yaptı. Batı Trakya Türk azınlığının yaşadığı sorunların önemli bir kısmı devam ediyor. Ancak Yunanistan’ın, bazı olumsuz uygulamaları kaldırarak azınlığa nefes aldırdığı da bir gerçek. Örneğin oğul Papandreou döneminde Yunanistan askeri yasak bölge uygulamasını ve inşaat yasaklarını kaldırıldı. Yunanistan, daha 1990’ların ilk yarısında yerel yönetimler reformunu yaparak, merkezden vali atamasına da son vermişti. Şu anda Türk azınlık kendi yerel yöneticilerini çoğunlukta oldukları yerlerde özgürce seçebiliyor, kimsenin de aklına sudan bahanelerle onların yerine kayyım atamak gelmiyor. Batı Trakya azınlık okullarında öğretmen ve kitap sorunu yaşansa da, ana dilde (Türkçe) ilk, orta ve lise eğitimi verilir. Bizim doğu bölgelerindeki okullarda derslerin Kürtçe anadilde verildiğini, kaymakam, vali atamasının kaldırıldığını, belediye başkanlarının bölgedeki yegane yerel yöneticiler olduğunu, onların kendi beldelerine ilişkin kararları özgürce alabildiklerini düşünün. Bunlar şu anda hayalden ibaret ama bir gün mutlaka olacak. Demokrasi ve çağdaş uygarlık bunu gerektiriyor. Yunanistan’da varsa, Türkiye’de de olacak.

Yunanistan ve Türkiye arasındaki temaslara yaşanan son gerginliklerden sonra yeniden başlanmış olması çok önemli. Uzun bir aradan sonra başlayan istikşafi görüşmeler, tarafların birbiriyle masa başında buluşmaları bakımından çok yararlı. Ancak bunlar sonuç getirebilecek görüşmeler değil. Sonuç ancak tarafların karşılıklı olarak gereken siyasi cesaret ve iradeyi sergileyebilmeleri halinde mümkün olabilir. Maalesef her iki tarafta da iktidarları bu yönde harekete zorlayacak siyasi bir iklim mevcut değil. Olsa sorunlar çok daha kolay çözülürdü.

(*) Emekli Büyükelçi


Gazete Duvar

Yorumlar kapatıldı.