İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ahmet Kekeç olsaydı…

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Öncelikle konuşulması gereken, burnumuzun dibindeki Dedeağaç Limanı ve çevresinde ABD ve İngiltere’nin Yunanistan’la birlikte büyük bir tatbikat hazırlığı içinde olmasıdır.

Yazık ki doğru dürüst gündeme bile gelmiyor.

Biliyorsunuz, ABD daha önce de Doğu Akdeniz’de İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la tatbikat yapmıştı.

Bütün bu tatbikatların hedefinde kim var?

Tatbikat bu, illaki belirli hedefi olmak zorunda değil elbette.

Fakat…

“Müttefikimiz” ABD, Ege ve Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan’ımıza karşı “saygısız”, dahası “husumet” duyan ülkelerle neden tatbikat üstüne tatbikat yapıyor?

Yunanistan bu “tatbikatlardan” cesaret almasaydı Münhasır Ekonomik Bölge’mize karşı uluslararası hukuku iplemeyerek lagaluga edebilir miydi?

***

Bakmayın siz ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in dünkü açıklamasına. Türkiye uzun bir geçmişleri olan ve değer verdikleri bir müttefikleriymiş de Türkiye’nin NATO’ya olan bağlılığının sürmesi herkesin çıkarınaymış da bilmem ne!

Madem değerli müttefikleriyiz…

Türkiye’ye karşı terör örgütlerinden birinin elebaşına yardım ve yataklık etmeye, diğerine de silah yardımı yapmaya neden devam ediyorlar hâlâ?

O lakırdılar S-400’ler konusunda Türkiye’yi geri adım attırmanın “rüşvet-i kelamı” mesabesindedir.

Bir de Türkiye’yi kolayından gözden çıkaramıyorlar besbelli…

Şayet Gezici işadamı Cem Boyner’in “Güneydoğu’dan toprak satalım, borçlarımızı ödeyelim” dediği günlerde olsaydık veya “sömürge valisi” edalı Kemal Derviş’in 1 milyar dolar kredi uğruna IMF direktifleri doğrultusunda bir gecede 20 yasa çıkartmayı dayattığı dönemde olsaydık Mavi Vatan’ımızdaki haklarımızı savunmak şöyle dursun adını bile anamazdık.

Unutmayalım, ABD önderliğinde dünya sisteminde “kurtlukta düşeni yemek” en temel kanundur. Demokrasi, hukuk, insan hakları vs. bu işin kamuflajından ibarettir.

Mahut dünya sisteminin en büyük putu güçtür. Bu sistemde haklı olan güçlü değil, güçlü olan haklıdır.

***

Yazık ki Lozan’dan beri çok zaman kaybettik. Özellikle dahili bedhahlar yüzünden bugünlere hazırlanamadık.

Son dönemde Cumhurbaşkanımız Erdoğan’la birlikte Türkiye güçlenip “istiklal-i tam” yoluna girince dahili bedhahlar tarihi rolünü oynamakta gecikmediler. Harici bedhahlarla işbirliği içinde “bozgunculuk” yaptılar.

Türkiye payidar olacaksa güçlü olmak zorundadır. Güçlü olmak için de çok yönlü ittifak veya denge siyasetinden maada, dışarıya karşı muhalefetiyle iktidarıyla bir olmayı, birlik olmayı başarmalıdır.

Münhasır Ekonomik Bölge için hayati önemi haiz Libya anlaşmasına, “Ne işimiz var Libya’da?” diyorsanız veya hava güvenliğimizi sağlayacak S-400’leri “Sarayı korumak için alıyorlar” diyerek itibarsızlaştırmaya çalışıyorsanız veya ABD destekli malum terör örgütüne sınır ötesi yapılan operasyonlara dil uzatıyorsanız olmaz tabii.

Esasında böyle “muhalefet” de olmaz…

Saadet Partisi’ni dışarda tutarak soralım: Malum terör örgütlerini açıkça destekleyen ABD’ye karşı muhalefet partilerinden neden sadra şifa tek bir cümle duyamıyoruz?

İktidar değiller ki hadi “reel politik belasına susuyorlar” diyelim.

Sırtlarında yumurta küfesi yok.

“ABD, Ermeni soykırımını resmen tanıyacak” haberleri gelmeye başladı. Bir muhalefet partisi çıkıp da “Tanımasanız hatırımız kalır” desin de görelim!

E tabii Biden’ın umudu olursanız, daha acıklısı (iktidar olmak için) Biden’a umut bağlarsanız konuşacağınız alanlar da bellidir.

Ya finans çevrelerinin döviz “atraksiyonları” üzerinden iktidarı sıkıştırmaya çalışırsınız ya da içeriğinden bağımsız şekilde İstanbul Sözleşmesi’ni dilinize dolarsınız.

Bundan kolayı ne var! Ali Koç bile sportif başarı elde edemeyince “Fenerbahçemizi” de araçsallaştırıp mevzuya daldı. Kambersiz düğün olmaz misali İBB Başkanı da Twitter marifetiyle şappadak “kuyruğuna” takıldı.

“İstanbul Sözleşmesi yaşatır” deyip duruyorlar. Tevekkeli dememişti Cemil Meriç, “Sloganlar idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri” diye.

Ne yani, Atatürk dönemi dahil bu ülkede kadınlar “yaşamıyordu” da AK Parti 2011’de “İstanbul Sözleşmesi”ni imzalayınca mı yaşamaya başladı?

Kardeşim Ahmet Kekeç olsaydı, “Bunca yılın yandaşıyım, böyle bir AK Parti güzellemesi yapamadım” derdi.


Sabah Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.