İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özdemir Başkan, ‘Yumma gözün kör gibi..’

Hıncal Uluç

Süper Lig, “Süper Sahtekârlar Ligi” oldu, Nihat Özdemir suspus.. Ses çıkarmıyor ve hiçbir şey yapmıyor. Oysa uygulama koşulları UEFA tarafından federasyonlara bırakılan VAR Yönetmeliği’ne bir satır eklese..

“VAR hakemi hiç temas olmadığı halde, yüzünü ve ayak bileğini tutarak ve de çığlık atarak kendini yere atan, yerde yuvarlanan ve bir eliyle de yeri döveni tespit ettiği takdirde orta hakemi VAR ekranına davet eder. Orta hakem de bu sahtekâra ‘hakemi aldatmak’ suçundan sarı kart çıkarır” dese, görürüm o rezil, o iğrenç sahtekârlar bu kadar pervasız olabilir, hele pandemi yüzünden sayısı çok artan milyonlarca futbol seyircisine, bu “futbolsuz futbol” iğrençliğini izletmeye devam edebilirler mi?.

Şimdi lig iyice gerginleşti.

Hem yukarıda, hem aşağıda mücadele müthiş. Bu ortamda bir hakem, çaldığı veya çalmadığı düdük, gösterdiği ve göstermediği kartlarla sonucu etkileyebilir. Çünkü çok ama çok kritik kararlar, tamamen hakemlere, tercihlerini hep “Fener, Galatasaray, Beşiktaş” sırasıyla Üç Büyükler lehine kullanan eyyamcı hakemlere bırakılmış.

Örnek, dün gece izlediğim Beşiktaş-Başakşehir Ziraat Kupası Yarı Final maçından..

Özdemir Başkan o maçı benimle izler mi?. Ve de isteyen önemli spor yazarları..

Baksınlar bakalım, faullerde düdük iki tarafa da adil mi çalınmış, yoksa Beşiktaş mı kayırılmış?.

Sarı kartlar iki tarafa adil mi çıkarılmış, yoksa ayni hatayı yapan iki kişiden Başakşehirlisi bir de sarı kart görürken, Beşiktaşlısı aleyhine faul bile mi çalınmamış?.

Bu kupa maçı.. Lig gibi telafi haftaları da yok önlerinde.

Tek maçlı eliminasyon bu..

Gitti mi gider.. VAR da seyretti her şeyi..

Asıl önemlisi..

Maç 2-2 giderken, hakem 1 (Bir) dakika uzatma verdi. Tabela kalktı. Yayıncı kuruluş ekranına da yansıdı. O bir dakika biterken Beşiktaş tehlikeli mesafeden frikik kazandı.

IFAB yani FIFA Futbol Kuralları Kurulu, maç süresi bittikten sonra sadece “penaltı” atışına izin verir.

Ona da “uzatma penaltısı” der ki, kaleciden dönerse biri vurup gol atarsa sayılmasın. Sadece penaltı atışına, sadece atış için izin var. Oysa bizim hakemler aut, taç atışlarını bile yaptırıyorlar. Neden?.

Federasyon da, onun MHK’sı da seyrediyor çünkü. Bir standart konmayınca bakın ne oldu?.

Beşiktaş o frikiği attı. Kaleci kornere çeldi.

Hakem o korneri de attırdı. Başakşehir savunması topu kontratağa çıkarır çıkarmaz da bitirdi. Ekranın köşesindeki saate baktım. 92.08.. Yani 1 dakikalık uzatmayı tam 2 dakika uzatmış. Yani o bir dakikalık uzatmada hiç top oynanmamış ki, bir dakika daha, herkesten habersiz eklenmiş.. VAR, dördüncü hakem ve yan hakemden de habersiz. Bir, tek kişiye kalmış maçı canı istediği zaman bitirmek..

Beşiktaş, hakemin keyfine bırakılan o uzatmada frikik ve kornerden gol atsa, gitti gider..

Uzatmanın sonu.. Beşiktaş 3-2 önde.. Yani eliyor. Hakem gene uzatmayı gösterdi. Ekrana düştü. Bu defa bitiş düdüğü tam zamanında çaldı.

Başakşehir gitti.. Niye Beşiktaş’a ilave bir dakika daha da, Başak’a yok, Nihat Başkan söyle bakalım, ki her maç böyle..

Şimdi bu gergin ligde maç bitiş düdüğü, hakemin keyfine bırakılır mı?.

“1. Penaltı dışında atış için maç uzamaz.

  1. Uzatma içinde uzatma olduğu zaman, hakem onu da dördüncü hakeme işaret eder. Böylece iki takımın teknik direktörleri de, seyirci de, ‘bitiş düdüğü’ne tam kaç dakika kaldığını öğrenirler. Hakemin keyfine göre eyyam yapmasına imkân bırakılmaz.”

Çok mu zor, bu kararı almak ve kamuoyuna açıklayıp uygulatmak ha, Nihat Başkan..

Ne demiş Veysel ve kime demiş, bir bak hele..

“Kimine at vermiş, estirir gezer

Kimine aşk vermiş, coşturur gezer

Kimine mal vermez, koşturur gezer

Koşturur gezer, koşturur gezer

Sanki bunu zengin etmek zor gibi

Zor gibi!.

Kimine saz vermiş çalar eğlenir

Kimi zevk içinde güler eğlenir

Veysel gözyaşları, siler eğlenir

Siler eğlenir, siler eğlenir

Yeter gayrı yumma gözün, kör gibi

Kör gibi!.”


İŞTE ‘ÜLKE GURURU’ BU!..

Arkadaşı olmakla gurur duyduğum dünya çapındaki flütçümüz Bülent Evcil, dünyanın 1 numaralı Flüt Dergisi Falaut’a bir kere daha kapak oldu.. Bu klasik müzikçilerimizin dünya çapında, uluslararası kaçıncı başarıları..

Hâlâ ve hâlâ ülkemizi geri kalmış bir Ortadoğu ülkesi gibi yazıp çizmeye meraklı Batı dünyasına, tokat gibi verilen “İşte Türk” cevabı bu..

Daha Cumhuriyet bile ilan edilmeden Donizetti Paşa’nın kurduğu Muzıka-i Hümayun’u Ankara’ya getirtip Cumhurbaşkanlığı Senfoni’nin ve Devlet Konservatuvarı’nın temelini atan Atatürk’e “Neden alaturka konservatuvar kurmadı” diyenlere de tabii..

Dergi içerde sayfalar dolusu bir söyleşi de yayınlamış Bülent’le.. İçinden bir soru ve yanıtı çok ilginç geldi bana.. Büyük Ermeni besteci Haçaduryan’ı üflemiş Bülent.. Onu soruyor, dergi..

*

Falaut- Yakın zamanda Patrick Gallois’nın şefliğini yaptığı enteresan bir Aram Haçaduryan konser kaydınız oldu. Bu proje nasıl hayata geçti?

Bülent- Patrick Gallois benim hocalarım arasında değil ama hocalarım kadar kıymetli, çok şey öğrendiğim, dünyanın en büyük flütçülerinden biri. Kendisi aynı zamanda çok iyi bir şef ve olağanüstü kalbe sahip çok değerli bir müzisyen. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’na eşiyle birlikte bir proje sundu. Bir senfoni çalınacak ve eşi de arkada resim yapacaktı. Benim de solist olmamı istedi. Büyük bir gurur ve zevkle kabul ettim. Haçaduryan’ın Flüt Konçertosu’nu çalmak istedim. O da bu eseri Rampal dışında hiç çalmamış ve bilmiyordu. Ben Galway versiyonunu çalmak istediğimi söyledim, o da çok heyecanlandı ve çok değişik olacağını, ilk kez bu versiyonu öğreneceğini ve çalacağını söyledi. Proje böyle gelişti ve gerçekleşti. Son derece duygusal, ruhu zengin ve çıtası yukarıda bir konser ortaya çıktı. Bunu kayıt altına aldık, canlı bir konser kaydı oldu ve sanırım en üst seviye Haçaduryan kayıtlarından biri oldu dünyadaki.


TEŞEKKÜRLER SAVAŞ!..

Hürriyet’te okuyacağım şeyler, artık alenen sosyal medyaya göre çıkarılan gazetenin tümü ve köşeleri dahil hızla azalırken, Savaş Özbey’in hem de nasıl tiryakisi olduğumu yazmıştım. Hafta sonunda başlığında adımı gördüm.

O köşeye başlarken, görevi verenler “Hıncal Uluç’a benzemen lazım” demişler, Savaş’a.. O gün, bugündür ona gayret ediyormuş.

“Rol model gösterilen kişiden böyle şeyler işitmenin önemi de o yüzden büyük” diyor..

Sevgili Savaş,

Sana bir şey daha diyeyim mi?.

Rol modelini geçtin.. Senin o ikilemli sorularla yaptığın tam sayfayı bulan söyleşilerin bugün Türk medyasının tamamında, internet dahil, okuduğum 1 numaralı yazı..

Hürriyet’in bana sorarsanız aptalca kaybettiği Ayşe Arman’dan kalan Konya Ovası Obrukları gibi devasa bomboşluğu doldurdun.. Benim hayatımda söyleşi pek yok. Şeflerim görev vermedikçe yapmadım. Yani.. Benden ilerdesin.. Aman devam..

Hani Rasim kavuk devretmişti ya.. Yarın bir de “kalem devri” olursa, medyadaki en kıdemli faal gazeteci ve köşe yazarı olarak, kalemimin en büyük adayı sensin ki, daha yüz yüze bile gelmedik.

Sevgili Savaş, Yeri geldiği zaman beni değil, babanı bile eleştirmekten çekinme..

Dostluk, yakınlık, sevgi ayrı şeydir, eleştiri ayrı. Sen beni, ben seni en ağır şekilde eleştirebiliriz.

Eleştirmeliyiz.

Sevgi de, nefret de “ayrıcalık” getirmez.

Getirmemeli.. Bugün hem de ne yazarlar, kendi yarattıkları bu çıkmazın kurbanı oluyorlar..

Sakın, ama sakın ha!.


AH RAHMİ AH!..

Taa 60’lı yıllardan beri tanışırız.. Ben yerel Ankara gazetesinin spor şefiydim.

Rahmi de (Turan) bizim İstanbul muhabirimiz..

Sonra ülkenin en iyi gazetecilerinden biri oldu. Sabah dahil harika gazeteler çıkardı. Şimdi de Sözcü’nün başında. Hem yönetiyor, hem yazıyor. Yarım asra yaklaşan dostluk ve zaman zaman birlikte çalışma, artı, bir de Alkent’te komşuluk..

Rahmi pazartesi günü Alkent’i yazmış.

Efendim “Aidatlara zam yapmadığı için yönetimi kıskanan, kızanlar varmış. Bunlar yaklaşan seçimler için muhalif gurup kurmuşlar.

Salgın günlerinde çok sayıda personel çıkarttıkları yalanını yayıyorlarmış..” Öyle demiş Alkent’in piyasa değerini on paralık eden yönetim, Rahmi’ye.. O da inanmış, döşenmiş köşesinde..

“Yalan”ı yayan ben oluyorum tabii, Rahmi isim vermiyor nedense.. Oysa bakın ben yazdım mı hep isim koyarım.. Sen de çekinme, korkma Rahmi..

“Hıncal” de..

Bu yönetim huzur ve güven sağlamış öyle mi, bir de..

Peki senin evine kaç metre mesafede, içindeki 150 kiloluk demir kasa, geçen ay hem de çitlerden aşırılıp çalınırken.. Niye örtbas etti bu yönetim?.

Çünkü güvenliği iki paralık ettiler, tasarruf için.. Çiçeklerle dolu rengârenk bahçelerimizi ve site içi yolları otlarla doldurdular, bahçıvanları kovdukları için. Evlerimize günlük tamire gelen servis adamlarını kovdular, şimdi en ufak arıza için randevu alıyorsun, üç günde geliyorlar.

Neden Rahmi, biliyor musun?.

Tam 21 adam kovdular.. Bahçıvan, güvenlik elemanı ve tamir servisçilerinden.

Yazı ile Yirmi Bir..

Kelime oyunu yapıp sana yutturmuşlar Rahmi.. “Salgın döneminde kimseyi kovmadık..” Kovamazlardı ki?. Cumhurbaşkanı, salgın döneminde işçi çıkarmayı yasakladı.

Zaten çıkaramazlardı.

Ama sor bakalım bu İcra Kurulu Muhterem Başkanı’na..

İş başına geldikleri gün, Alkent için çalışan toplam eleman sayısı kaçtı, bugün kaç?.

Eksilen 21 kişi, tüm kadronun yüzde kaçı?.

Bu rakamları al ve köşende açıkla Rahmi!.

Yoksa sen de onların kafasında mısın?.

“Aidatlar artmasın, ama Alkent iki paralık olsun” diyenlerden yani!.


TEBESSÜM

Küçük Can, bahçedeki potada basketbol oynarken, gözündeki lensi düşürdü..

Aramaya başladı.. Yarım saat dolanmıştı ki, annesi geldi, ne aradığını sordu. Can, “Lensim düştü, anne” dedi. “Onu bulamıyorum..” Annesi de aramaya başladı ve iki dakikada buldu. Can merakla sordu.. “Bunu nasıl başardın anne?.”

“İkimiz de ayni şeyi aramıyorduk ki Can” dedi annesi.. “Sen küçük bir plastik parçasını bulmaya çalışıyordun. Ben 200 liranın peşindeydim..”


SEVDİĞİM LAFLAR

Bazen diyorum ki / ne olacak söyle gitsin Sonra diyorum ki / söyleyince ne olacak / sus bitsin.. Cemal Süreya


Sabah Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.