İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

‘Define avcıları’na Hrant Dink’in define tarifiyle çağrı: Yer üstündeki Ermeni definesinin ne kadar farkındalar?

Hrant Dink Vakfı, “Türkiye Kültür Varlıkları” haritasıyla kaçak kazılar yapıldığı bilgisi üzerine yazılı açıklama yaptı. “Kazdığınız yerlerde emeğinizin boşa gitmemesi için en azından tohum ekip, bölgeyi sulamanızı öneririz” denilen açıklamada, Dink’in “Define tarifi” başlıklı yazısına da yer verildi: “Yerin altında Ermeni definesi arayanlar, yer üstündeki Ermeni definesinin ne kadar farkında oldular?”

DUVAR – Hrant Dink Vakfı, gayrimüslimlere ait yapıların listelendiği “Türkiye Kültür Varlıkları” haritasının kullanılarak “define avcılığı” yapıldığına dair bir bilgiye ulaştıklarını açıkladı.

Haritada kilise, sinagog, manastır ve okul gibi 9 binden fazla yapının listelediği hatırlatılan açıklamada, “Öncelikle hala ayakta olan yapıların tarihi eser kapsamında korunmasının devletin görevi olduğunu ve bu yapılara zarar vermenin suç olduğunu buradan hatırlatmak isteriz” ifadelerine yer verildi.

Ayakta olmayan yapıların koordinatlarının define arayanların sandığını yerler olmadığı belirtilen açıklamada, kaçak kazı yapanlara kazdıkları yerlere tohum ekmeleri önerildi:

“Ayaktaki yapıyı bulmak için define haritasına ihtiyaç olmadığına dair küçük bir hatırlatmadan sonra, haritada belirtilen, artık izi dahi kalmamış yapıların koordinatlarının elbette ki sandığınız koordinatlar olmadığını ve ne yazık ki köyün tamamının kazılması gerektiğini define avcılarına üzülerek bildiririz. Kazdığınız yerlerde emeğinizin boşa gitmemesi için en azından tohum ekip, bölgeyi sulamanızı öneririz.”

“Bu vesileyle Hrant Dink’in ‘Define tarifi’ yazısını paylaşmadan geçemedik… Gerçek bir define haritasıdır” notuyla, Dink’in 18 Şubat 2000’de Agos’ta yayımlanan yazısına da yer verildi.

Dink’in “Yerin altında Ermeni definesi arayanlar, yer üstündeki Ermeni definesinin ne kadar farkında oldular? Yaşanmışlıklar hiç de farkında olmadıklarını gösteriyor. Yerin üstündeki definenin gerçek kaynağı, göçürülmekten kurtulan ve kendi topraklarında kalabilen insanlardı elbet” dediği yazısı şöyle:

Define tarifi (Hrant Dink, Agos, 18 Şubat 2000)

“Sahte define haritası satarken yakalandı” ya da “Parasını sahte definecilere kaptırdı” şeklinde haberler sık sık çıkar gazetelerde.

Bir kez AGOS’ta da yer almıştı, “Ermeni kökenli kişiler sahte define haritası satıyor” diye bir haberdi. İddiayı ortaya atan Erzurum Müze Müdürü’nü bulmuş, işin aslını öğrenmiş, siz okurlarımıza da iletmiştik.

Müze müdürü “Yapanlar Ermeni” dememiş meğer. “Kendini Ermeni olarak tanıtan kişiler ortaya çıkıyor, dedesinin göçerken altınlarını gömdüğünü, elinde definenin yerini gösteren harita olduğunu söylüyor ve insanları aldatıyorlar” demiş.

O öyle demiş onlar da öyle anlamış. Her neyse… Konu da zaten “O ne demiş, bu ne demiş?” değil.


Bilenler bilir, Anadolu’da pek rağbet gören bir zanaattır define arayıcılığı. Hayatını bu yola vakfetmiş “define manyakları” vardır. İstanbul Aksaray’da özel defineciler kahvesi olduğu bile söylenir.

Bu tipler ellerinde ne yazdığını anlamadıkları, çizilmiş eski kâğıt parçalarıyla az mı çaldı AGOS’un kapısını?

Sanki kapıp kaçacakmışsınız gibi de, amanın bir de ürkerek uzatırlar ki haritayı, demeyin gitsin…

Her neyse asıl konumuz o haritalar da değil.


Yerin altında Ermeni definesi arayanlar, yer üstündeki Ermeni definesinin ne kadar farkında oldular?

Yaşanmışlıklar hiç de farkında olmadıklarını gösteriyor.

Yerin üstündeki definenin gerçek kaynağı, göçürülmekten kurtulan ve kendi topraklarında kalabilen insanlardı elbet. Kalanlar ve onların çocukları, dayanabildikleri kadarıyla Anadolu’da yaşamlarını sürdürdüler. Ama ne yazık ki bunların da değeri bilinmedi. Okulları, kiliseleri ellerinden alındı. Zamanla, önce İstanbul’a ardından da tüm yeryüzüne aktılar. Bugün artık Anadolu’da o denli tek tükler ki, ya varlar ya yoklar.


Onların üretip de toprağın üzerine ektikleriydi asıl define. AGOS’un ikinci sayfasının tiryakileri geçen hafta sona eren “Bir zamanlar” köşesinde hangi köyde hangi okulun, hangi kilisenin, hangi hastanenin bırakıldığını iç çekerek izlemiş olmalılar. Üç bini aşkın kilise ile iki bini aşkın okulun yanı sıra sayısız konut, işyeri, hastane vs. ardımızda bıraktıklarımız.

Peki, insanın değeri bilinmedi de, bıraktıklarının değeri bilindi mi?

Nerdee?


Anadolu Ermenileri şimdi tüm dünyayı kapsayan ve Diaspora diye adlandırılan bir alan içinde hâlâ Anadolu’yu yaşıyorlar.

Diaspora’ya “Anadolu’nun dünya hali” de diyebiliriz rahatlıkla. Tarihi iyi okuyanlar tüm bu yayılmaların merkezinin Anadolu olduğunu görebilir. Öyle ki bugün Ermenistan’da bile adı Nor (Yeni) Malatya, Nor Arapgir, Nor Pütanya (İzmit), Nor Sepasdiya (Sivas) Nor Gesaria (Kayseri) adlı yerleşim bölgeleri mevcut. Ardlarında bıraktıklarının bir benzerini, bu kez oralarda kurmuş, Anadolulu kimlikleriyle oralarda yaşıyorlar.


Son birkaç gün içinde Virginia’da, Hollanda’da yeni “Soykırım Anıtları” dikilmesi ya da “Soykırımın tanınması”na ilişkin yasa tasarıları kabul edilmiş. Haftaya da Fransız takiyecileri, Fransız Senatosu’nda şu meşhur “Soykırım yasası”nı tekrar görüşeceklermiş.

Bizde ise bilinen tekrarlanacak, yine Ermeni lobilerinin marifetlerinden bahsedilecek ve bu film yıllardır devam ettiği gibi bu kez de aynen tekrarlanacak.

Oysa bu tuzaktan kurtulmanın bir yolu var.

Sanırım gerçek define de o yolun sonunda gizli.


Kullanıcıların elinden bu kozu almanın ve işlerine geldiği zaman kullanmalarına fırsat tanımamanın en geçerli yolu kaybettiğimiz bu insanlarla doğrudan diyalog yolunun bulunmasıdır.

Bunun için başta gelen, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini desteklemektir.

Türkiye Ermenileri’nin sorunlarını herhangi bir dış dayatmaya, uyarıya gerek bırakmadan halletmek ikincisidir.

Üçüncü ve en önemlisi de Diaspora Anadolusu’nu tekrar kazanmaktır.


İnanın bir ütopyadan, bir gerçekleşemezden söz etmiyorum.

Yaşam, basit adımlar ve ufak girişimlerin ne denli büyük sonuçlar yarattığına tanıktır.

“Para kazanacağız, İnanç Turizmi yapalım” yerine, insanlarımızı samimi bir arzuyla tekrar kazanmalıyız anlayışını ortaya koyabilmeliyiz. Şu binanın üzerine minnacık bile olsa “Bu cami Ermeniler’den kalan Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’nden dönüştürülmüştür” diye bir ibare çivilemek bile, “Sen şöyle yaptın da ben de böyle yaptım” didişmesinden elbette daha yaratıcı, daha gönül alıcıdır.


Benim define tarifim budur.


Gazete Duvar

Yorumlar kapatıldı.