İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Papa’nın tespihi

***HyeTert, bu kaynağın ve/veya içeriğin yanlış ve/veya yanıltıcı bilgiler içerdiği/yaydığı kanısındadır. Metni paylaşmadan önce bu uyarıları göz önüne alarak, içeriği ve/veya kaynağı güvenilir kaynaklardan kontrol ediniz.***
Taha Kılınç

Ortadoğu yakın tarihine damgasını vuran IŞİD örgütü –ya da alternatif ismiyle DAEŞ–, Suriye’de muhaliflerin gerilemesine, rejimin güçlenmesine ve ülkenin kuzeyinde PKK-PYD-YPG yapılanmasının güçlenmesine hizmet etmişti. Irak’ta ise Sünnî bölgelerin peyderpey Şiîlerin eline geçmesi, ahalinin tehcir edilmesi ve mülklerine el koyulması, IŞİD terörü bağlamında ortaya çıkan en bariz neticeydi.

Hatırlanacağı üzere, Sünnîlerin ekseriyeti oluşturduğu Irak’ın Musul kenti, 2014 Haziranında IŞİD tarafından ele geçirilmişti. İzleyen süreçte, Hollywoodvari çekimlerle ve sosyal medya marifetiyle büyütülen IŞİD heyulası, bölgeye ve bütün dünyaya yeterince dehşet saçtıktan ve “Sünnî cihadçı terör”ün ne kadar “berbat” bir şey olduğu uluslararası medya eliyle ince ince işlenerek kafalara kazındıktan sonra, 2016’da “Musul’u kurtarma operasyonu” başlatıldı. ABD ve diğer güçlerin havadan yoğun bombardıman altına aldığı kenti, karadan da Irak ordusu kuşattı. Nihayet 10 Temmuz 2017’de yapılan resmî açıklamayla, Musul’un “tamamen özgürleştirildiği” duyuruldu. IŞİD’e yönelik nefret ve korku atmosferinde, söz konusu Musul operasyonunun insanî bedelini konuşmak mümkün değildi. Nitekim bugün bile, savaş uçaklarının bombaladığı yıkıntıların altından ceset çıkmaya devam ediyor. Musul mevzuunda henüz yeterince konuşulmayan bir şey daha var: Şehrin mevcut demografik ve dinî dengeleri…

2016’da Musul seferberliği ilân edildiğinde, İran’ın kontrol ve finanse ettiği çok sayıda silahlı grup da, görünürde “Irak düzenli ordusuna yardım için” sahaya inmişti. Bunlardan özellikle biri dikkat çekiyordu: Bâbil Tugayları. Diğerlerinin aksine, bu grup tümüyle Hristiyanlardan oluşuyordu ve kendisini “Irak tarihinin ilk Hristiyan ordusu” olarak tanıtıyordu. Bâbil Tugayları’nın komutanı, Rayyan Keldânî adlı genç bir adamdı. O dönemde basında çıkan haberlere göre, Bağdat hükümeti, emrindeki askerlere dağıtması için Keldânî’ye adam başı 600 dolar para ödüyordu. Keldânî, Bâbil Tugayları’nın tam olarak kaç kişiden meydana geldiğini hiç açıklamamıştı. Kendisine bu soru sorulduğunda, “gerektiği kadar” demekle yetiniyordu.

Musul “özgürleştikten” sonra, Rayyan Keldânî ve adamları, yine İran bağlantılı çatı örgüt Haşd-ı Şa’bî ile koordineli hareket ederek bölgenin demografik dizaynında da rol oynadılar. Bilhassa Musul taşrasındaki çok sayıda Hristiyan köyü ve arazisi –merkezdeki Sünnî yerleşimlerine ilaveten–, Bâbil Tugayları eliyle Haşd-ı Şa’bî’nin kontrolüne geçti. Buralardaki ahalinin bir kısmının dönüşüne izin verilmedi, yerleri Şiî nüfusla dolduruldu. Katolik Hristiyan olmasına rağmen Şiîlere çalışan Keldânî, 2019’da Iraklı Şiî lider Âyetullah Sistânî’yi “ülkenin en büyük ruhanî önderi” şeklinde selâmlayınca, Hristiyanlar arasında bir öfke dalgası meydana geldi. Irak Kiliseler Birliği, “Kendisi bizim temsilcimiz değil” demek durumunda kaldı.

Rayyan Keldânî, Katolik dünyasının ruhanî lideri Papa Francis’in geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Irak ziyaretinde yine ön plandaydı. Papa, şahsen görüşerek “onurlandırdığı” Keldânî’ye, ayinlerde kullandığı kendi tespihini de hediye etti. Bu jest, şüphesiz ki sıradan bir hediyeleşmeden çok daha fazlasıydı.

Papa’nın Irak turu sırasında, Bağdat caddelerine asılan dev afişlerden birinde, altında Âyetullah Sistânî’nin imzasının yer aldığı şu Arapça cümle okunuyordu: “Siz bizden bir parçasınız, biz de sizden bir parçayız.” Afişte, sağda Sistânî’nin solda da Papa’nın fotoğrafları vardı; aralarında da beyaz güvercinler uçuşuyordu. Bu iddialı sloganın Arapça olarak yazılması ise, mesajın iç kamuoyuna yönelik olduğunu düşündürüyordu. Papa da altta kalmıyor, Necef’te bizzat evine giderek ziyaret ettiği Sistânî’yi “bilge adam” şeklinde övüyordu.

“Irak’a ayak basan ilk papa” unvanını kazanan Francis’in temasları, birçok yönden değerlendirildi. En dikkat çekici nokta ise, Katoliklerle Şiîlerin birbirine yakınlığının açıkça sergilenmesi oldu. Iraklı Sünnîleri temsil edecek herhangi bir “yüksek otorite”nin yokluğunda gerçekleşen ziyarette, Irak’ın çeşitli şehirlerinde şahit olunan tehcir ve katliamların sorumlularının öne çıkarılması ve taltif edilmesi, Arap kamuoyunun şuuraltında, 1099’da Kudüs’ün işgal edilmesine yol açan gelişmeleri canlandırdı. Dönemin Mısır merkezli güçlü devleti Şiî Fâtımîlerin Haçlılarla teşrik-i mesaisi ve Selçuklulara karşı Hristiyanlarla kurduğu ittifak, Filistin’de yaklaşık 90 yıllık kanlı bir parantezin açılmasıyla sonuçlanmıştı. Papa’nın Irak’ta verdiği pozlara yakından bakınca, Katolik Hristiyanlıkla Şia arasındaki bu güncel muhabbetin şimdiki kaynağını ve motivasyonunu merak etmemek mümkün değil doğrusu.


Yeni Şafak

Yorumlar kapatıldı.