İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermenistan’da ve Gürcistan’da siyasi kriz

Vicken Cheterian

Ermenistan’daki siyasi krize, ülkede en azından 2018’deki rejim değişikliğinden beri süren iktidar mücadelesini daha da yoğun hâle getiren 2020 Karabağ Savaşı ve yenilgisi neden oldu. Siyasi kurumların (köklü olanların bile), savaş, askerî yenilgi ve toprak kayıplarının doğurduğu siyasi sıkıntılarla başa çıkmakta zorlandığı, sıradışı bir kriz bu. Ermenistan’ın kurumları, belli ki, bu yükü kaldırabilecek ölçüde gelişmiş değil.

Güney Kafkasya’daki iki ülkede, Ermenistan ve Gürcistan’da derin bir siyasi kriz yaşanıyor. Yerevan ve Tiflis’te sokak gösterileri ve protesto eylemleri günlük olaylar hâline geldi. Oluşan kutuplaşma, radikalleşme ve hoşgörüsüzlük iklimi, krizin derinliğine işaret ediyor. Bu iki ülkeye bir arada, karşılaştırmalı olarak bakmak söz konusu olayların tekil değil sistemik olduğunu görmemize, bireylerin rollerine değil yapısal nedenlere odaklanmamıza yardımcı olabilir.

Öncelikle farklılıkların altını çizmek gerekiyor. Gürcistan’daki krizin nedenleri ile Ermenistan’daki krizin nedenleri aynı değil. Gürcistan’da, ihtilaflı seçimlerden kaynaklanan, tipik bir Sovyet sonrası kriz ortamıyla karşı karşıyayız. Siyasi iktidar değişimleri, çeşitli ülkelerde protestoların ve 2000 yılında Sırbistan’dan 2003’te Gürcistan’a, 2004’te Ukrayna’ya, nihayet 2018’de Ermenistan’a kadar uzanan ‘renkli devrimler’in esas tetikleyicisi oldu. Gürcistan örneğinde, iktidarın seçim süreçleriyle el değiştirmesi sorunu, Pembe Devrim’e rağmen bir sorun.

Ermenistan’daki siyasi krize, ülkede en azından 2018’deki rejim değişikliğinden beri süren iktidar mücadelesini daha da yoğun hâle getiren 2020 Karabağ Savaşı ve yenilgisi neden oldu. Siyasi kurumların (köklü olanların bile), savaş, askerî yenilgi ve toprak kayıplarının doğurduğu siyasi sıkıntılarla başa çıkmakta zorlandığı, sıradışı bir kriz bu. Ermenistan’ın kurumları, belli ki, bu yükü kaldırabilecek ölçüde gelişmiş değil. Mevcut Nikol Paşinyan yönetimi, iç kriz ve savaş sonrasında yaşanan meşruiyet kaybı sorunlarına, aradan geçen üç ay içinde uygun bir çözüm getirmek bir yana, önce erken seçim teklif edip, ardından, ülke içindeki gerilimleri çözmek için bunun yerine başka önlemler koymaksızın önerisini geri çekerek çelişkili politikalar üretti. Paşinyan, attığı son adımlarla yüksek rütbeli subayların tamamını öfkelendirmeyi başardı; şimdi bu kişiler Paşinyan’ın istifasını istiyor.

Kriz, hangi alanda yaşanırsa yaşansın, mevcut işleyiş biçimlerinin yetersiz olduğuna ve değiştirilmesi gerektiğine delalet eder. Dolayısıyla, sistemi bir üst düzeye çıkarma fırsatı yaratır, ama her değişimde olduğu gibi beraberinde riskler ve tehlikeler de getirir.

Önce risklere değinelim. Hem Ermenistan’da hem de Gürcistan’da en büyük risk oluşturan şey, kurumların işlerliğini yitirmesi ve dolayısıyla şu anda siyasetin sokaklarda yapılıyor olması. Bu durum baskıya, şiddete ve sonunda kan dökülmesine neden olabilir. Gürcistan’da ana muhalefet oluşumu Birleşik Ulusal Hareket’in lideri Nika Melia’nın tutuklanması, Başbakan Giorgi Gakharia’nın istifasını getirerek, zaten karmaşık olan meseleyi derinleştirdi. Sokaklar gösteriler ve karşı gösterilerden geçilmiyor; ülke, olayların kontrol dışına çıkıp çatışmalara yol açması gibi ciddi bir riskle karşı karşıya. Herhangi bir şiddet eylemi, özellikle de kan dökülmesi, bu anlaşmazlıkların dönüşüp daha da karmaşık, çözümü zor hâle gelmesine neden olabilir.

Fakat anlaşmazlıklar aynı zamanda değişme ve gelişme fırsatları sunar. Taraflar taviz vererek, çeşitli mekanizmalar oluşturarak, kurumsallaşma yoluyla, aralarındaki ayrımların yol açtığı sorunlara çözüm getirebilirler. Parlamento gibi kurumlar –İngiltere’de, İsveç’te– ilk olarak tam da bu amaçla, farklılıkların yarattığı anlaşmazlıkların çözümü için temel, öngörülebilir kurallar koymak üzere kurulmuştur. Ancak birçok eski Sovyet ülkesi ve eski sömürgede parlamentolar istişare, farklı toplumsal ve siyasi çıkarlar arasında müzakere alanı olma özelliği taşımıyor; bu parlamentolar iktidardaki grubun tahakkümü altında olduklarından, gerçek işlevlerinin hiçbirini yerine getiremiyorlar. Demokrasi bir slogan değildir; öngörülebilir kurumlar içinde siyasi müzakereler yürütmeye ve tavizler bulmaya dönük, her gün sürdürülen bir pratiktir.

Gürcistan bu açıdan Ermenistan’dan biraz daha avantajlı. 2003’teki devrim, Saakaşvili’nin Ocak 2004 seçimlerinde oyların %96’sını almasıyla gücün tek elde toplanması sonucunu getirmişti, ancak 2012’den beri, Birleşik Ulusal Hareket parlamentoda muhalefette. Ermenistan’da 2018’den sonra yeni bir siyasi grup, parlamentoda ve yürütme organında mutlak hâkimiyetle iktidara geldi; önceki iktidar, siyasi kurumların dışına itildi. 2015’te anayasada yapılan değişiklikle parlamenter demokrasiye geçen Ermenistan’da işler durumda bir siyasi parti yok. Başında Paşinyan’ın bulunduğu ‘Benim Adımım’ (İm Kaylı) İttifakı, güç kullanma yetkisini paylaşan çeşitli unsurlardan oluşan, heterojen bir grup; eski Cumhuriyetçiler ise, geçmişte yönetimde olan, daha sonra iktidardan düşmüş bir ekip. İkisi de parti niteliği taşımıyor. Gürcistan’ın kendine özgü bir sorunu var; ülkenin muktediri Bidzina İvanişvili, siyasi yetki, resmî güç ve sorumluluklardan yoksun. İktidardaki Gürcü Rüyası Partisi, karar alma süreçlerinde önemli bir rol oynamadı. Paşinyan yönetimindeki Ermenistan’da da karar alma süreçleri benzer şekilde müphemdi. Anlaşılan o ki Politbüro usulü karar alma süreçleri, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla ortadan kalkmamış; ülkede hakim olan sistemin adı ister ‘demokrasi’ olsun ister ‘diktatörlük’, önemli kararlar –en iyi ihtimalle– bir avuç insan tarafından alınıyor.

Son olarak, Ermenistan’da, Gürcistan’da ve benzer yerlerde süregiden kaosu takip edenler, otokrasiyi faziletli bir yönetim biçimi olarak görmeye meyledebilirler. Örneğin Türkmenistan, kuşkusuz, istikrarlı bir ülke; Ukrayna ya da Kırgızistan için ise aynı şey söylenemez. Otokratik yönetimin –‘demokrasi’ çağında modası geçmiş olması dışındaki– sorunlu tarafı, ‘siyasi düzeltme’ mekanizmaları geliştir(e)memesidir. Otokrasi, bireylerin hükümdara şahsen sadakat duyduğu, çoğulculuktan uzak, karar alma süreçlerinin şeffaf olmadığı, piramit şeklinde bir iktidar yapısı oluşturan siyasi kurumlara dayanır. Otokratik yönetimler, toplum hızla değişip dönüşürken, toplumun geniş kesimlerini temsil etmesini, ayrıca siyasi kurumları düzeltmesini ve değiştirmesini mümkün kılacak mekanizmalardan yoksundur. Brejnev yönetimindeki Sovyetler Birliği siyasi kurumlarına bakıldığında ‘istikrarlı’ydı, fakat reformcu bir liderlik onu ‘yeniden inşa etmek’ istediğinde çözülmesinin çok zor olduğu görülen, devasa çelişkiler biriktirmişti.

Bugün ne Ermenistan’da ne de Gürcistan’da işler bir demokrasi var. Olsaydı, iç siyasi çatışmaları çözüme kavuşturmak için parlamento gibi kurumlarını kullanırlardı. İki ülke de muazzam güçlüklerle karşı karşıya; bunlardan kurtulup ayakta kalmak için bir adım ileri atmak zorundalar ama bunu yapmayıp iki adım geri de atabilirler.

(İngilizceden çeviren: Altuğ Yılmaz)


Agos

Yorumlar kapatıldı.