İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Azınlık toplumları karma evliliklerde asimilasyon tedirginliği yaşıyor!”

Anna Maria Beylunioğlu ile Özgür Kaymak´ın İstanbul´un Rum, Yahudi ve Ermeni toplumlarındaki karma evlilikleri anlatan kitabı ´Kısmet Tabii´, İstos Yayınlarından çıktı. 57 görüşmeciyle yapılan mülakatlar sonrasında azınlık cemaatlerindeki evliliklerin etno-dinsel, kültürel ritüellerin devamına ilişkin etkilerini inceleyen Beylunioğlu ve Kaymak, çocukların yaşadığı süreçlerden, mezarlıklara kadar birçok konuyu araştırmalarında masaya yatırdı. Kitabın yazarlarıyla, ailelerin karma evliliklere bakışını, genç neslin hissiyatını ve herkes için vazgeçilmez olan kültürel miras meselesini konuştuk.

Zehra ÇENGİL

Anna Maria Beylunioğlu’nun yaptığı karma evlilik, Özgür Kaymak’ın ise çocukluğundan itibaren Ada’da arkadaşlıkların kuvvetli sınırlar oluşturmasına şahit olması, kitabın en büyük temellerini oluşturdu. Biraz hazırlık sürecinden bahsedebilir miyiz?

Anna Maria Beylunioğlu (AMB): Belirttiğiniz gibi yaşam tecrübelerimiz bize bu çalışmada daha doğru noktalara vurgu yapmamız konusunda yardımcı oldu. Ancak çalışmanın temelleri Özgür’ün doktora tezinde yaptığı tespitler ve benim de karma evlilik yapan Antakyalı bir Arap Ortodoks olarak onun görüşmecisi olmam ile başladı. Daha sonra birçok akademik ortaklığımız oldu. Karma evlilik konusu ikimizin de kafasını kurcalayan bir meseleydi.

Özgür Kaymak (ÖK): Anna’nın da vurguladığı gibi ben 2016 yılında tamamladığım doktora tezimde karma evliliklerin bu üç cemaat içinde gerek bireyler (farklı yaş gruplarından), gerek cemaat yöneticileri, gerekse de dini otoriteler açısından sosyal bir fenomen olduğunu tespit etmiştim. Kitabımızda saha profilimizi oluşturan görüşmecilere hem doktora tezlerimiz sırasında görüştüğümüz kişilere, hem de kendi sosyal çevrelerimizdekilere kartopu örneklemi yöntemiyle ulaştık. Bu tabi kendi içinde kısıtlılıklar da barındırıyor; ağırlıklı olarak görüşme yaptığımız cemaat bireyleri orta yaş grubundan (30-45) ve orta sınıfa mensuplar.

Karma evliliklerin toplum içindeki sosyal sınırların ifşa edilmesinde turnusol kâğıdı işlevi gördüğüne katılıyor musunuz?

ÖK: Evet, bu bizim ana argümanlarımızdan biriydi zaten. Kamusal alan/ mekânlarda ‘azınlık’ kimliğinin unsurları farklı stratejilerle kapanabiliyor, kendilerini bu bağlamda gizleyecek araçlar kullanabiliyorlar. Diğer taraftan özel alan ise etno-dinsel kimliklerin en çıplak, görünür haliyle temsil edildiği bir alan olma özelliği gösteriyor. Karma evlilikler toplumda gömülü olarak bulunan hiyerarşilere ve özellikle toplumsal cinsiyet düzenine meydan okuyor ve bu yapıları tehdit ediyor. Tabi özel alanın içinde de bu evlilikleri mümkün kılabilmek adına farklı müzakere alanları açılıyor, farklı stratejiler uygulanıyor. Bunlara kitapta alt başlıklar altında detaylı olarak değindik.

Gayrimüslim toplumların, ayrımcılığa maruz kaldıklarından dolayı çeşitli kimlik stratejileri geliştirdiğini ifade ediyorsunuz. Sizce ailelerin karma evliliklere büyük oranda karşı çıkmasının en büyük sebebi nedir? Yaşanan demografik büzüşmeler sonrasında farklı toplumlardan evliliklere daha sıcak bakılabildiğini düşünüyor musunuz?

AMB: Aslına bakarsanız hiçbir azınlık toplumu ilk etapta bu evliliklere sıcak bakmıyor. Asimilasyon tedirginliği yaşıyorlar. Kimliklerinin olmazsa olmazı olan etno-dinsel-kültürel ritüellerin devam edememesinden endişe duyuyorlar. Ailelerin de bu evliliklere karşı çıkmalarının en büyük sebebi bu. Bazı anne babalar ise kişisel olarak karşı olmasalar da cemaatlerinden gelebilecek baskıları hesaba katarak tepki veriyor. Çocuklarının kendi toplumundan biri ile evlenmesini istemelerinin bir diğer sebebi de ‘öteki’ ile evlenmenin yarattığı bilinmezlik. Kendi cemaatlerindeki kişilerle yapılacak evliliklerde enformasyon daha ulaşılabilir. Müslüman ya da diğer azınlık cemaatlerinden bir eş tercih edildiğinde bu anlamda bir risk alınmış olunuyor.

ÖK: Demografik faktörler karma evliliklerin ardındaki en itici sebeplerin başında geliyor. Artık günümüzde aileler de bu durumun farkındalığı içinde davranarak, gönüllerinden geçen birinci tercih olmasa da, çocuklarının mutluluğunu ön plana yerleştiriyorlar.

“ANNEANNEM BAŞIMI KAPATACAĞIMDAN ENDİŞELENDİ”

Anna Hanım, sizin evlilik süreciniz nasıldı? Ailelerle ilgili hiç zorluk yaşadınız mı?

AMB: Kendi ailemden sert bir tepki almadım. Babam da, annem de uzun yıllardır geniş toplumla entegre bir yaşam sürüyorlar ve daha önceki sorunuzda belirttiğiniz gibi uzayları biraz geniş. Cemaatten gelen söylentileri bana aktarmamak için ellerinden geleni yaptılar. Aile büyükleri de bu durumdan hoşlanmamalarına rağmen süreç içerisinde “Kendine uygun eşi bizim cemaatte yok” şeklinde bir savunma geliştirdi. Anneannemin o dönem müstakbel eşimin ve ailesinin benim ‘başımı kapatacağı’ konusunda endişeleri vardı. Ancak eşimin ailesi oldukça seküler ve bunun söz konusu olmadığını anlayınca rahatladılar. Ancak dini nikâh kıyamadık. Rum Ortodoks Kilisesi, karşı taraf Hristiyan olmadığı sürece bunun dinen mümkün olmadığını söyledi. Ayrıca kiliseye gittiğimde komünyon alamayacağım söylendi önceleri. Soruşturunca Müslüman olup olmadığımı bilmediklerini bana ilettiler. Daha sonra Müslüman olmadığıma ikna oldular ki, komünyon alabilir diye haber yollandı. Bu süreçler beni üzdü.

“KARMA EVLİLİK ÇOCUKLARI, RİTÜELLLERİ HARMANLAYARAK HİBRİT KİMLİKLER YARATIYOR”

Katıldığınız Clubhouse oturumunda ‘çocukların arafta kaldığı’ görüşü öne sürüldü. Böyle bir durum yaşanıyor mu sizce? Kendi evliliğinizde bunu aşmak için nasıl bir yol izlediniz?

AMB: Çocuklar, özellikle de 3. ve 4. kuşak karma evliliklerde anne ve babanın dini/etnik ritüellerini harmanlamayı, hibrit kimlikler yaratmayı öğreniyor. Çatışmadan öte, zenginlik olarak algılayabiliyorlar bu durumu. Benim çocuklarım henüz onlara herhangi bir dini öğretinin anlatılması için çok küçük. Eşimin de benim de akademisyen olmamız, çok okunan bir ev ortamı olduğunu da düşünürsek aidiyetler konusunda en doğru kaynaklara ulaşmaları için fırsatları olacak. Ayrıca babalarının ve annelerinin dini/etnik ritüellerini görerek büyüyecekler; bir kafa karışıklığı yaşamayacaklarını tam tersine farklılıklar arasında köprü kurabilecekleri bir ortam olacağını düşünüyorum. Saha araştırmasında da böyle örneklere çok rastladık.

Yaptığınız araştırmalar ve kişisel izlenimlerinize göre, karma evlilik buna karşı çıkan aile ya da toplumlarda nelerin kaybını simgeliyor?

ÖK: Biz bunu ‘azınlık psikolojisi’ olarak betimledik çalışmalarımızda. Bir kere nüfusun kaybından duyulan endişe geliyor; bu da karma evlilik olması halinde özellikle kadının, o evlilikten olacak çocuğun cemaatinden kopması, asimilasyonu tedirginliğini doğuruyor. Yani soyun kaybı. Her üç toplum, bunu diğer gayrimüslim toplumlar için de söyleyebiliriz, yakın tarihimizde hem ortak hem birbirlerinden farklı birçok ayrımcı vatandaşlık uygulamaları ve dışlanmalara maruz kaldılar. Şehirlerinde kiliselerine, okullarına, sinagoglarına, derneklerine bu eriyen nüfuslarına rağmen tutunarak, kent coğrafyasının yapı taşlarından biri olan bu çok önemli sosyal ve kültürel varlıklarını devam ettirmeye gayret ediyorlar. Karma evlilikler neticesinde olabilecek dilin-gelenek/göreneklerin-ritüellerin, kısacası kültürlerinin kaybından duydukları kaygı ve tedirginlik…

“GENÇLER FLÖRT AŞAMASINDAN İTİBAREN BELİRLİ STRATEJİLER UYGULUYOR”

Karma evlilikleri ayakta tutan en büyük nedenler nelerdir? Mesela bir Rum katılımcı ‘Aramızda pakt var, siyaset ve din konuşmuyoruz’ diyor. Ailelerin hassas noktaları konusunda politik olmak temel taşı gibi görünüyor. Doğru mudur?

AMB: Bu evlilikleri sürdürebilmek için daha flört aşamasında belli stratejiler uyguluyorlar. Bunlardan biri birbirlerinin dini/etnik kültürlerine saygı çerçevesinde yaklaşmak. Bu saygı gereği eşlerini dini ritüellerini yaşatma konusunda teşvik ediyorlar, yer yer kendileri de bu ritüellerin parçası oluyorlar. Ama tüm bunları yaparken ailelerini evliliklerine müdahale ettirmemeye ve bir tarafın diğer taraftan üstün olduğu algısı yaratmamaya çalışıyorlar. Bir de tabii dediğiniz gibi hassas konulardan biri politik meseleler, ülke siyaseti. Genellikle politik görüş olarak iki ayrı uçta çiftlere rastlamıyoruz ancak bazı konular konuşulmaması gereken konular olarak evlerin içine taşınıyor.

Gençlerin kilise, dernek, okul, adalar gibi mikro sosyalizasyon alanlarında ettikleri flörtler hemen ciddiye alındığından, karma ilişkilere yöneldiği görülüyor. Bu bir çeşit etkiye tepki olarak tabir edilebilir mi?

ÖK: Bu ikilemi yaşayan görüşmecilerimiz oldu, evet. Flört seçiminin aynı cemaatten olması halinde, özellikle Ada gibi mikro coğrafyalarda herkesin neredeyse birbirini tanıdığı ve dedikodunun müthiş bir hızla çalıştığı bir ortamda, flörte adım atıldıktan bir süre sonra “E hadi ne zaman?” sorusunun ebeveynlerinden, sosyal çevrelerinden hemen kendilerine yöneltildiğini, cemaat sosyal çevresinin de bu bağlamda ‘koca bir aile’ gibi davrandığını ve sırtlarında büyük bir yük hissettiklerini aktaran birçok kişi oldu. Bu baskıyı yaşamamak için gerek geniş toplumdan gerek diğer gayrimüslim toplumlardan biriyle ilişki yaşamayı ‘daha az stresli, serbest’ olduğu için tercih edenler var…

EN İYİ KAYITLAR YAHUDİ CEMAATİNDE TUTULUYOR

‘Kısmet Tabii’de karma evliliklere dair en iyi kayıtların Yahudi toplumunda olduğu bilgisine yer veriyorsunuz. İstanbullu Yahudilerde dış evlilik oranı oldukça yüksek ve en fazla Müslüman Türklerle gerçekleşiyor. Bunun sebebi ne olabilir sizce?

ÖK: Evet doğru; Yahudi toplumunda karma evliliklerin neden daha fazla gerçekleştiğine dair ise daha detaylı bir çalışma gerekiyor. Saha araştırmamız sırasında konu bağlamında niceliksel dataların, detaylı arşiv kayıtlarının bir tek Yahudi cemaatinde tutulduğuna tanık olduk. Ve de cemaat yöneticileri bu kayıtlara ulaşmamız konusunda çok destek verdi.

Karma evlilik yapan görüşmecilerin birçoğu kendini ateist-deist olarak tanımlıyor. Ve yine de çocuklarının azınlık dilini ve kültürel mirasını sosyal sermaye açısından öğrenmesini istiyor. Aslında kökleri yaşatma konusunda toplumların mutlak bir hassas damarı var değil mi?

AMB: Evet, var sanıyorum ama bu hassas damar evlilik sonrası ortaya çıkıyor. Kendilerini ateist-deist olarak ya da çok dindar olmayarak tanımlasalar da karma evlilikler oluştuğunda etno-dinsel/kültürel miraslarından onlar için önemli olduğunu düşündükleri öğeleri hayatlarında barındırmak önem kazanıyor. Evlenmeden önce bu kökleri yaşatma kaygısı duymuyorlar, hatta bazı durumlarda katı kuralları ve ritüelleri eleştiriyorlar; evlilik, bir de çocuk devreye girdiğinde dini/etnik kökler önem kazanıyor. Ancak kimliklerini ifade eden bu etno/dinsel öğeleri teolojik bağlamından ayırıp, seçici bir şekilde kültürel bağlamında evliliklerinin içinde yaşatma çabasına giriyorlar.

“ERKEKLER MEZARLIKLAR KONUSUNDA DAHA HASSAS”

Görüşmeler sırasında muallâkta kalan konulardan biri de mezarlıklar… Kitapta, erkeklerin, kadınlara göre bu konuda daha hassas olduğu tespiti bulunuyor. Bu hassasiyeti neye bağlıyorsunuz?

AMB: Erkeklerin konuda daha hassas olduğunu gördük ancak nedenlerine dair bir bulgumuz olmadı. Bunun için bu konuyu daha derinlemesine çalışmak gerektiğini düşünüyorum. Ancak mezarlık meselesi önemli. Bazı görüşmeciler önemsemediler, bazıları bizim sorumuz üzerine röportaj sırasında bu konunun ne kadar önemli olduğunun farkına vardı, bazıları ise bunu oldukça dert edinmişti. Sonuçta birbirinizi severek güzel bir yolculuğa çıkıyorsunuz ve vefat da bu yolculuğun bir parçası. Yollarınızın orada ayrılacağını bilmek içinizi burkuyor. Bir de tabii karma evlilik çocukları ayrı mesele. Eşleri ile ol(a)masa da çocukları ile nereye gömülecekleri sorusu kafa karışıklığı yaratıyor. Hıristiyanlıkta vaftiz kâğıdı bu meseleyi çözüyor, çocuk erken yaşta vaftiz edildiği için. Ortodoks Yahudilikte ise erkek çocuk, ilk bir hafta içinde sünnet olsa dahi formal olarak Yahudiliğe kabul süreci 12-13 yaş bildiğimiz üzere. Bütün prosedürlerin tamamlanmasının ardından Bar/Bat Mitzva töreni öncesi vefat edebilecek bir karma evlilik çocuğunun nereye gömüleceği ise cemaat yöneticileri, din insanları için çetrefilli bir meseleyi oluşturuyor. Kitabımızda anlatılarla bu konuları detaylı irdeledik.

Kitaptaki 57 görüşmeciden sadece dokuzu din değiştirmiş. Bu da sizlerin de belirttiği gibi aslolanın entegre olmaktan ziyade, aileler arası bir iletişim köprüsü kurmak ve saygı olduğunu gösteriyor. Kadın hareketinin de evliliğe katkıları yadsınamaz. Karma evliliklerin toplumsal cinsiyet sınırlarını yeniden çizdiğini söyleyebilir miyiz?

ÖK: Kesinlikle. Teorik bölümde evlilik kurumunun tarihçesini, değişim ve dönüşümünü detaylı bir biçimde ele aldık, orada da bu noktanın altını çiziyoruz. Karma evlilikler toplumsal yapıda yerleşik olan hiyerarşileri, belki de en önemlisi toplumsal cinsiyet kalıplarını ve rollerini değişime zorlayan bir etkiye sahip. Bireyleri, grupları ayıran toplumsal cinsiyet ve etno-dinsel sınırları yeniden çizmekte, önyargıları sarsmada kısacası toplumsal ana akımları değiştirmede çok önemli bir rol üstleniyor. Son olarak da din değiştirme konusu; evet sadece dokuz görüşmecimiz din değiştirdi. Sekizi kadın. Bir görüşmeci (Yahudiliğe geçen) hariç hepsi tamamen evliliklerini mümkün kılabilmek adına bunu bir strateji olarak uyguladılar.


Şalom Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.