İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yok olma tehlikesine karşı ‘dillerini şehvetle konuşan insanlar’: Dilin senin adındır, dilinle konuş

Tekçi ve ayrımcı politikalar sonucu anadilleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan halklar, Nazım’ın da tarif ettiği gibi, ‘şehvetle konuşmaya’ sarılıyor.

Ayşegül BAŞAR

ARTI GEREÇEK-Dünyada yaklaşık 5 bini yerli olmak üzere 7 binden fazla dil konuşuluyor ve bu dillerin neredeyse yüzde 40’ı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye’de azınlık dilleri konusunda yürütülen asimilasyon politikaları ile yasakçı, tekçi ve ayrımcı hamleler karşısında anadile sahip çıkabilmenin en önemli yolu o dili ‘konuşmak’tan geçiyor. Yoksa dil, kendisini konuşan son kişinin de ölmesiyle beraber, yok olabiliyor. Söz konusu yok oluşun, o dilin ve kültürün tüm benliğinin yok oluşu anlamına geldiğinin bilinciyle insanlar dillerini çocuklarına aktarmak için çabalıyor. Ancak eğitim sisteminde korumacı bir yaklaşımın olmaması ve kentleşmenin getirdiği sosyal dayatma sonucu çocukların anadillerini öğrenme konusundaki ilgileri de gittikçe azalıyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 2000’de 21 Şubat tarihini ‘Dünya Anadil Günü’ ilan etti. Bu tarih, 19 yıldır dünyada dilsel farkındalık yaratmak ve çok dilliliği teşvik etmek için kutlanıyor. UNESCO Dünya Tehlike Altındaki Diller Atlası’na göre Türkiye’de 18 yok olmuş veya yok olma tehlikesi altında olan dil bulunuyor. Anadolu ve Mezopotamya’da çok eski yıllardan itibaren varlığını sürdürmeyi başarabilmiş birçok anadilin önemini ve var olma mücadelesini, bu dilleri konuşan gazeteci, yazar, yayıncı, edebiyatçı ve müzisyenden dinledik.

Nazım Hikmet’in “Arhavili İsmail’in Hikayesi”ndeki “Dümende ve baş altlarında insanlar vardı ki / Bunlar uzun eğri burunlu ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki / Sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin zaferi için / Hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler…” dizelerine atfen “Biz Hemşinliler, Hemşince ‘konuşmayı şehvetle seven’ insanlarız” diyor, kendisi de Hemşin olan Hikmet Akçiçek.

‘LİZUT KU ANUNDA, LİZVOVET XABRA (Hemşince)

‘DİLİN SENİN ADINDIR, DİLİNLE KONUŞ’

Hemşin dili ve kültürü hakkında yayın yapan GOR Dergisi yazarı ve Vova müzik grubu üyesi Hikmet Akçiçek, yok olma tehlikesi ile yüz yüze olduğunu belirttiği Hemşin dili hakkında şu bilgileri paylaştı: “Hemşinliler doğu Karadeniz’de Rize ve Artvin’in bazı ilçelerinde özellikle de Kaçkar Dağları’nın Karadeniz’e bakan eteklerinde yaşayan bir halktır. Biz Artvin ve Artvin’den Adapazarı Düzce tarafına göçen Hemşinliler ile Rusya ve Abhazya’da yaşayan Hemşinliler, Hemşince dediğimiz arkaik bir Ermenice konuşuyoruz. Günümüzde Türkiye’de Hemşince konuşan sayısı yaklaşık 30-35 bin kişi civarındadır.”

‘DİLLERİN DE RUHU VARDIR’

Anadilin insanın kendini en iyi ifade edebildiği dil olduğunu belirten Akçiçek, “Diller sözcüklerden ibaret basit birer anlatım aracı değildir. Dillerin de ruhu vardır. Ana dili etnik kültürel kimliğin en belirgin unsurudur. Bütün dil ve kültürler binlerce yıllık insanlık tarihinin ortak mirasıdır. Bu açıdan her bir dil kıymetlidir” sözleriyle anadilde konuşabilmenin önemini ifade etti.

‘AZINLIKTA OLAN DİL VE KÜLTÜRLER SORUN OLARAK ALGILIYOR’

Azınlıktaki dillerin yaşatılması konusunda izlenen devlet politikasının zayıf olduğunu dile getiren Akçiçek, “Devletin ülkedeki tüm dil ve kültürleri kendi kültürel değeri olarak görme bilinci ve buna uygun yasal düzenlemeleri yok. Bilakis devlet azınlıkta olan bu dil ve kültürleri bir sorun odağı olarak algılıyor. Yaşayan diller ve lehçeler adı altında yasak savar gibi düzenlenmiş bir seçmeli ders adımı var. Tekçi, yasakçı anlayış nedeniyle Üniversitelerimizde yerel dil ve kültürler üzerine yapılmış araştırmalar yok denecek denli azdır” dedi.

‘HEMŞİNLİLER ARTIK ÇİFT DİLLİ BİR HALKTIR’

Akçiçek, kentleşme ile beraber Hemşinlerin evlerinde dahi kendi dillerini konuşmaması nedeniyle, sonraki nesillere dil aktarımın gerçekleşemediğinden yakınarak, “Hemşinliler artık çift dilli bir halktır. Yaşlı kuşaktan dahi Türkçe bilmeyen yok gibidir. Biz Hemşinliler Nazım’ın Karadenizliler için dediği gibi Hemşince ‘konuşmayı şehvetle seven’ insanlarız. Ama eğitim ve kentleşme dil ve kültürümüzde hızlı bir erozyona neden oluyor. Artık Hemşinlilerin çoğunun ev yaşamında dahi öncelikli dili Türkçe. Böyle olunca çocuklara anadilleri ile ilgili bir merak aktarılamıyor” ifadelerinde bulundu.

‘UNESCO KARARI SONRASI FARKINDALIK OLUŞTU’

Türkiye’de 17 Ermeni okulunda Ermenice eğitim verildiğini aktaran Agos gazetesi editörü ve ARTI TV programcısı Pakrat Estukyan, “UNESCO, batı Ermenice dilini Türkiye’deki yok olma tehlikesi altında olan anadiller arasında saydığından beri bu konuda az da olsa bir farkındalık oluştu. Bu coğrafyadaki tüm diller korunması gereken kültürel varlıklardır. Ancak tekleştirici devlet aklı korumak yerine yok etmeyi tercih ediyor” eleştirisinde bulundu.

‘AKADEMİK ÇEVRELERDEN İLGİ ARTTI’

“Anadili salt bir dil olmanın ötesinde kimliğimizi tanımlayan en önemli unsurdur” diyen Estukyan, bu kapsamda yapılan çalışmalardan söz ederek, “Hrant Dink Vakfı 2016 yılından beri Ermenice kursları düzenliyor. Hrant Dink Vakfı’nın kurslarına özellikle akademik çevrelerden büyük bir ilgi oldu. Yurttaşların tek tipleştirilmediği, herkesin kimliğini ve anadilini özgürce yaşayacağı bir ülke, bugün bunaldığı pek çok toplumsal sorunu aşmış olacaktır” mesajını iletti.

‘DİL SADECE İLETİŞİM ARACI DEĞİL YAŞAM ARACIDIR’

Dil Hakları İzleme Belgeleme ve Raporlama Ağı’nın (DHİBRA) bileşeni olan ve ‘Çerkezlerin Özgür Sesi’ sloganıyla yayın yapan Jıneps Gazetesi Yayın Kurulu Üyesi Erdoğan Yılmaz, dünya çapında anadil konusunda oluşmuş duyarlılıklara, birikimlere rağmen yok olmuş ve yol olma tehlikesi ile yüz yüze olan diller hakkında bilgi vererek, “Dil sadece iletişim aracı değil yaşam aracıdır” dedi. Yılmaz, “Türkiye gibi tekçiliğin uzun süre hâkim olduğu bir ülkede Türkiye dillerinden 3’ünün yok olduğu, 15’inin de yok olma tehlikesi altında olduğu gerçeği ile yüz yüzeyiz” sözleriyle kaygısını dile getirdi.

‘ДУЬНЕН МОТТА ДЕНЦА ДЕКЪАЛ ДО МОССУ А НЕНАМОТТА!’ (Çeçence)

‘DİL HAKLARI, İNSAN HAKLARININ AYRILMAZ PARÇASIDIR!’

“Bir dil yok olduğunda onunla birlikte bütün biriktirdikleri de yok olmaktadır. Kültüre, ekolojiye, geleneklere dair ne varsa yitmektedir” diyen Yılmaz, yok olan ve tehlike altında olan Kafkas kökenli dillere dikkat çekerek, “Bu diller arasında Abazaca/Abhazca, Adığece (Doğu-Batı), Çeçence, Osetçe dilleri bulunmakta ve bu diller Kafkasya dışında en çok Türkiye diasporasında konuşulmaktadır. Ubıhça ise son konuşan kişi Tevfik Esenç’in 8 Ekim 1992 tarihinde vefatı ile ne yazık ki yok olan diller arasında yerini almıştır. Anadolu topraklarında kaybolan dillerden biri de bahsi hiç edilmeyen Adığe diyalektlerinden Natuhuaycadır” dedi.

‘DİL KONUSUNDA ATILAN ADIMLAR SİYASET ENDEKSLİ’

“25 milyon Kürdün dili olan Kürtçe’nin kamusal alanda bir statüye kavuşması gerekir. Kürtçe’nin hem eğitim dili hem de resmi dil olması için politika geliştirilmelidir” çağrısında bulunan Kürt Dil Platformu Sözcüsü ve 21 Şubat Komisyonu Üyesi Şerefxan Ciziri de, “Dil konusunda devlet elliyle yürütülen bir çalışmadan haberimiz yok. Aksine yapılan çalışmalara köstek olmak isteniyor. Bazı alanlarda atılan adımlar, mesela seçmeli ders, üniversitelerde dil ve edebiyat bölümleri, TRT Kurdi gibi adımlar, çok cılız kaldılar. Seçmeli ders ve üniversitelerdeki bölümlerin de içleri boşaltılmış ve yeterli bir performans da veremiyor. Çünkü atılan adımlar siyasete endekslendiği için, siyaset tansiyonuna göre yön değiştirebiliyor. Hâlbuki Kürtçe’ye olan yaklaşım daha doğal ve sosyal bir mecrada ilerlemesi gerekiyordu” dedi.

‘VALİ, KAYMAKAM, KAYYIMLAR FARKLI TAVIRLAR İÇERİSİNDE’

İktidarın Kürt dili konusunda attığı adımların temelsiz olduğuna değinen Ciziri, “Bugün Kürt dil hakları günlük siyasetin kurbanı olmuş. Kürt dili karşısında devlet yetkililerin tavrı çok karmaşıktır. Bazen yumuşuyor bazen daha sert bir tavır alıyorlar. Devletin yerel yöneticileri vali, kaymakam, kayyımlar farklı tavırlar içerisindeler. Merkezi devlet ya bunlar karışmıyor ya yaptıklarını görmemezlikten geliyor ya da sessizliği tercih ediyor. Sanırım bu da ortakları olan MHP ilintili bir şeydir. Kürt dili konusunda reformlar AKP döneminde hayata geçti. Yalnız bu adımların yasal altyapısı iyi hazırlanmamıştı” değerlendirmesinde bulundu.

‘SKUDAS LAZURİ NENA, SKUDAS NANA-ŞKİMİ DO NANDİDİ-ŞKİMİŞİ NENA’ (Lazca)

‘YAŞASIN LAZCA, YAŞASIN ANNEMİN VE BABAANNEMİN DİLİ’

21 Şubat Dünya Anadil Günü vesilesiyle Lazca’nın kendisi için olan önemini dile getiren Laz Enstitüsü Başkanı ve yayıncı İsmail Avcı Bucaklişi ise, “Lazca denince ilk aklıma gelen çocukluğum ve benim sevgi kaynağım babaannem. Annemle de hayatım boyunca hep onun dilinde konuştuk, istisnasız… Lazcayı annemden defalarca yeniden yeniden öğrendim. Lazca benim anadilim. Bana bu dili öğreten insanlara minnettarım, borçluyum ve bütün çabam bu borcu ödemek için…” ifadelerini kullandı.


Artı Gerçek

Yorumlar kapatıldı.