İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fuar İzmir’in kalbidir, dokunmayın…

Dr. Oktay GÖKDEMİR

Fuar İzmir’in kalbidir, dokunmayın. Şehirlerin mekânları vardır, o şehirle özdeşleşmiştir. Öyle ki o mekânlar şehrin kimliğinin başat ögesi olmuşlardır… Cumhuriyet dönemi İzmir’inin şehir mekânı ise Fuar’dır. 1930’ların başlarında İzmir’in küllerinden yeniden doğuşunun bir habercisidir Fuar. Cumhuriyet’in öncü-avangard kentinin dünya ile kurduğu bağ Fuar sayesinde olmuştur. 1922 yangınında kül olan İzmir’in eski Ermeni mahallesi Haynots’un yerinde Basmane-Kahramanlar çizgisinde şehrin kültürparkı, o yılların efsane belediye başkanı Dr. Behçet Uz ve gazeteci Suad Yurtkoru’nun vizyoner bakışları, Fuar-kültürparkı yarattı. Şehri, kültür ile taçlandırabilmek, İzmir’in, Ege Bölgesi’nin, Türkiye’nin ticari potansiyelini sergiler aracılığıyla dünya ile buluşturabilmenin öteki adıydı Fuar. Cumhuriyet şehrinin nasıl olması gerektiğinin prototipi başkent Ankara’nın imarı ile gün yüzüne çıkarken, İzmir de yangın yerlerinden bir kenti yeniden ayağa kaldırabilmenin savaşımını veriyordu. İşte Fuar, bu şehircilik savaşının, modern İzmir’in en önemli simgesiydi. Her İzmirlinin, Ege Bölgesi’nde yaşayan her insanın yaşamında ayrı ve özel bir yeri vardı Fuar’ın. Bir şehrin eğlence kültürünün ulaştığı boyutları sergilemesi açısından da ilginçtir. Siyah-beyaz, masumiyet yıllarıydı. Henüz çok kanallı televizyonlar hayatımıza girmemişti. Müzik kanalları falan yoktu. 45’lik plaklar ve o plakların dillendiği pikaplar dönemiydi. Teypler ve kaset kültürü hayatımıza yeni yeni giriyordu. Plak ve teyp kasetlerine şarkı kaydeden plakçılar mahallenin, semtin en afilli yerleriydi. İnsanlar sevdiği sanatçıların seslerine ve söylediği şarkılara ancak böyle ulaşabiliyordu. TRT sınırlı da olsa televizyon yayına başlamış, ama hem radyo hem de TRT televizyonu anlamsız bir şekilde sansür uygulayarak o sanatçıların halkla buluşmasını engelliyordu. Popüler kültür bu bariyeri İzmir’de fuar gazinoları sayesinde aştı. O gazinolar popüler kültür ikonlarını halkla buluşturuyor, İzmir Ağustos ayının 15’inden Eylül ayının 15’ine kadar tam bir ay eğlencenin merkezi oluyordu. Ne güzel isimleri vardı o gazinoların. Akasyalar, Çamlık-Senar, Manolya, Göl Gazinosu, Ekici-Över, Luna Park Gazinosu, Kübana, Golf ve Mogambo…

Her bütçeye uygundu Fuar gazinoları. Yemekli olanı da vardı, tahta sandalyeli, halk tipi olanı da. Dahası çarşamba günleri gündüz kadınlar matinesi dahi vardı. Bir şenlikti, bir alemdi, görmeliydiniz. Mahallenin bütün kadınları sarma, dolma ve börekleriyle o kadınlar matinesini şenlendirirlerdi ve Fuar’a kadınlar matinesine gitmek İzmirli kadınlar için bir ayrıcalık olurdu. Zeki Müren, Gönül Yazar, Emel Sayın, Bülent Ersoy, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, kısacası herkes Fuar’daydı. Uğur Böcekleri, Nokta ile Virgül, Ateşböceği Ercan Fuar’ın muzipleriydi. İnsanlar onların esprileriyle Fuar gecelerini kahkahaya boğuyorlardı. Golf Gazinosu’nda bir beyefendi Ferdi Özbeğen sahne alırdı. Piyanist-şantörlerin çok tutulduğu bir dönemdi. Yemekli ve içkiliydi Golf. Açıkçası paramız yoktu oralara girmek için ama Fuar size her türlü ortamı sunardı. Golf’ün yanındaki banklara oturup Ferdi Özbeğen’i dinleyebilirdiniz. Ne büyük bir zevkti o banklarda oturup Ferdi Özbeğen’den ”büklüm-büklüm”ü dinlemek. Kübana’da Ümit Besen vardı. Onun da hayranları ayrıydı… Müthiş bir rekabet vardı Golf ile Kübana arasında. Ümit Besen, “Nikah Masası”nı söylediği an acayip bir alkış tufanı kopardı. Göl Gazinosu ayrı bir alemdi. Emel Sayın, Gönül Yazar orada sahne alırlardı. Ve o gazinoya adını veren yosun renkli ve kokulu küçük gölet Kuğulu Göl. Hem kuğular, ördekler vardı hem pedallı kuğu şeklinde gölet gezinti sandalları. Sanırım her İzmirli o beyaz kuğu renkli pedalları keyifle çevirip bir tur atmanın zevkini yaşamıştır o güzelim gölette.

70’li yılların sonuydu, soğuk savaş tüm hızıyla devam ediyordu. Fuar’daki Amerika ve SSCB pavyonları soğuk savaşın görünen yüzüydü. Derken Filistin Kurtuluş Örgütü standı bile açıldı. Hepimiz sıraya girmiştik FKÖ’yü ve lideri Yaser Arafat’ı selamlamak için. Şimdinin muhafazakarları, İslamcıları FKÖ’yü dışlarken dahası bilmiyorken hepimiz oradaydık işte! Sonra Fuar’ın içinde dönüp duran kara tren. İlk kez 1964’te konulmuş Fuar’a, bir Fuar nostaljisi olarak. Vagonları vardı ve size Fuar’ı turlatırdı 50 kuruşa. Koca bir şehir hatta Ege Bölgesi, sözleşmişçesine her gün fuardaydı. Menekşe ve Villa Çay Bahçeleri Fuar’ın yorgunluk alan yerleriydi. Çabuk yorulurduk Fuar’da. Belki de bir şehir efsanesi, Fuar’ın elektrik kabloları yer altında olduğundan bu yorgunluğu o elektrik kablolarına bağlardık. Ve Türkiye’nin ilk hazır dondurması Süt-san. Daha Kornettoların, Magnumların esamesi okunmazken o mis gibi Süt-san’lar çocuk aklımızın en müstesna yerini işgal edivermişti. Adı bile güzeldi, süt sanayiinin kısaltılmışı. Hayvanat bahçesinde, o küçücük yerde şehrin maskotu koca fil “Pak Bahadır”ı görmek hepimizi sevince boğardı.

Fuar’ın kapıları sonra… Bir tarih, açık bir Kuva-yı Milliye Müzesi ve canlı cumhuriyet tarihiydi o kapılar. 26 Ağustos Kapısı, tam Kahramanlar’ın oradaydı ve Milli Mücadele’ye bir selamdı. Basmane Meydanı’ndaki 9 Eylül Kapısı. Bu şehrin emperyalist işgalden kurtuluşunun, babalarımızın diliyle, “istirdatın” simgesiydi. Montrö ve Lozan Kapıları. Çağdaş Türkiye’nin kurucu antlaşmaları böylece Fuar’ın kapılarına sinmişti. Üniversite yıllarında, Fuar’da Palmiye Gazinosu’nda spagetti yiyerek bira içmek keyfin en alasıydı. Evde anneannemin yaptığı kesme hamurlar ve eriştelerden sonra Fuar’da spagetti ile tanışmak ve adına ketçap dedikleri domates sosunu spagetti ile birlikte tatmak bir Fuar ayrıcalığı idi. Demem o ki Fuar bu şehrin kalbiydi. Şehrin bütün atar ve toplardamarları Fuar’da buluşuyor ve bu şehrin yaşama ilişkin nabızları fuarda atıyordu.

Fuar, zamanla teknolojiye ve zamana yenik düştü. Küresel kapitalizm yeni alışveriş tekniklerini ve yaşam alışkanlıklarımızı değiştirdi. Şehrin merkezi, kapitalizmin tüketim mabedi AVM’lere döndü. Kent merkezi sönümlendi, eski canlılığını, hararetini ve hareketini kaybetti. Ama biz inadına Fuar’ı yaşatmak durumundayız. Yoksa İzmir’e dair söyleyebileceğimiz bir şey kalmaz. Şimdi Fuar’da anlamadığım bir takım yapılaşmalar yeniden devreye alınacakmış. İzmir’in mimar ve mühendis odaları ile şehrin sivil inisiyatifleri buna şiddetle karşı çıkıyorlar. Bence de karşı çıkılmalı. Fuar’ı korumalıyız. Fuar bu şehrin merkezde nefes aldığı tek yerdir. Kültür Park’ı bir inşaat alanına çevirmememiz gerekiyor. Orası bu şehrin Kültür Parkı’dır. Tarihe, Cumhuriyet’e ve bu şehre birazcık saygımız varsa, İzmir’i seviyorsak onun kalbini daha fazla yormayalım. Koruyalım ve gelecek kuşaklara yemyeşil bir şekilde emanet edelim. İşte Göl Gazinosu’nda assolist Emel Sayın söylüyor hasretle “yalnız benim için bak, yeşil yeşil…”

*Dr. Oktay Gökdemir ile BirGün Ege’nin bu sayısında İzmir Fuarı ve Kültürpark üzerine yazması için sözleşmiştik. Fakat Oktay Hoca’nın ömrü bu yazıyı hazırlamaya vefa etmedi ve 15 Şubat’ta yitirdik. Okuduğunuz bu yazı Hoca’nın 11 Şubat’ta sosyal medya hesabından yayınladığı yazısıdır. Oktay Hoca, BirGün Ege’de yazmayı “memnuniyetle” kabul ederken, bu yazıyı da alıp basabileceğimizi söylemişti. Biz de öyle yaptık. Anısına saygıyla…

Az önce okuduğunuz haber, bağımsız bir medya organı tarafından size sunuldu.

Bağımsız gazetecilik; sermayeye karşı halkı, sömürüye karşı emeği, eşitsizliğe karşı adaleti, savaşlara karşı barışı, piyasacılığa karşı temel hakları, talana karşı doğayı, erkek şiddetine karşı kadınları, istismara karşı çocukları savunmanın olmazsa olmaz koşuludur.

Siz de gerçeğin sesini yükseltmek adına sorumluluk almak istiyorsanız, sadece birkaç dakikanızı ayırarak BirGün’e abone olabilir ve ‘#BirGünBenim’ diyebilirsiniz.

Şimdiden sonsuz teşekkürler…

BirGün bizim; hepimizin.


BirGün Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.