İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ağzında kilitli Ermeni figanı

Bir derleme kitabı olan ‘Ermeni Evine Figan Kuruldu’ yalnızca destanları bütünlüklü bir şekilde sunmakla kalmıyor, kurulan Cumhuriyet’in zihni yapısının ipuçlarını da veriyor okura

Ercan Kaplan / İSTANBUL

Tek tip tarih sunumuna panzehir olacak bir tarz geliştirerek çalışmalara imza atan Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ayhan Aktar’ın “Ermeni Evine Figan Kuruldu” derleme kitabı geçtiğimiz yılın ikinci yarısında Aras Yayıncılık’ın basımıyla okurla buluşmuştu.

1915 destanları, aynı yılın baharında Ermeni halkının “tehcir” yollarında maruz kaldığı kıyımı, sağ salim ulaştıkları yerlerde başlarından geçenleri ve barakalarda verdikleri yaşam savaşımını konu etmektedir. Ermeni alfabesiyle Türkçe yazılan destanların çeviri yazısı ise Püzant Akbaş’a ait. Kitabı iki bölüm olarak düşünürsek ilk bölüm, destanların tarihi izlerine ışık tutarken ikinci bölüm ise destanların kendisine yer veriyor.

Halk edebiyatının gündelik yaşam savaşında eğitimden uzak ama derdi dile dökme becerisini kazanmış Ermeni aşuğların (âşıkların) arşa yükselen derin acısının özlü anlatımı okuru karşılıyor. Dile dökülen ağıtlar gelecek nesillere kırımı ve devamındaki çile dolu yaşamı anlatması açısından da tarihsel bir rolü yerine getiriyor. Akademisyen Ayhan Aktar, destanlara konu olan toplumsal olayların tarihi perde arkasına ışık tutarak yavan bir okumanın da önüne geçmiş oluyor. Böylelikle destanları yalnızca söz eylemiyle ele almayıp onu tarihsel bağlamına oturtmuş da oluyor. Okur açısından ise kırım döneminin bizzat tanıkları olan aşuğların aracılığıyla kırımın derin etkisi her mısrada içe işliyor.

Acının otağında

Özellikle 19. yüzyılın sonlarından günümüze acının en çok benimsediği, ocağına otağını kurduğu halk Ermeni halkı desek hiç abartı olmayacaktır. Acının istikrarını yetkinlikle sürdürdüğü, onunla kendini bir bütün vücut haline getirişi, iz sürülen destanlarda apaçık kendisini tanıtıyor. Ölümün soğuk nefesini sıcak tenlerinde hep hissettikleri ölüm yollarında dillerinde ağıtları yaşananların metniydi bir bakıma. Her ne kadar ciddi bir eğitim süreci yaşamamış olsalar da halk edebiyatının sade, özlü anlatım becerisine erişmiş aşuğlarda çaresizliğin nakış işlediği bedenlerin acısı hakim duygu olarak ilişiyor okuruna.

Osmanlı’nın Halep vilayetine bağlı Antep, Urfa, Maraş sancakları güzergâhıyla mutlak ölüm yolculuğunun durağı Halep ve Musul, Kerkük, Hama çevreleridir, görece Halep’te kalmak mutlak ölümden azade olmaktır bir bakıma. Genel itibarıyla destanların özcesi; kolu kanadı kırılmış kuş misali çaresizlik içinde çare aramaktır, artık eski yuvayı anılarda anmak, yeni yuvayı buluşla göğe yeniden ağmaya çalışmaktır…

Kırımla yükselen statüler

Bir derleme kitabı olan “Ermeni Evine Figan Kuruldu” yalnızca destanları bütünlüklü bir şekilde sunmakla kalmıyor, kurulan Cumhuriyet’in zihni yapısının ipuçlarını da veriyor okura. Kurulan Cumhuriyet’te, Ermeni soykırımına bizzat katılan önayak olan Ali Cenani Bey’in önce mebus sonra ticaret bakanı; Mehmet Yasin Sani Kutluğ’un mebus olması; Binbaşı Aziz’in ise çeşitli resmi görevlerden sonra Erzurum milletvekilliğine defalarca getirilmesi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bir zihniyet değişiminin olmadığı, yükseltilen statülerde de açık olarak görülmekte.

Baron Oteli

Halep’te şöhreti meşhur Baron Oteli; Osmanlı bürokrat çevrenin, üst düzey askeri görevlilerin uğrak bir mekânıdır. Yalnız dinlence olarak değil; eğlenmenin, oyunun adresi olarak bilinen otelin hizmette ustalığı konuklarıyla derin bir ilişkiyi de beraberinde getirir. Otelin sahibi Onnik ve Armenak Mazlumyan kardeşler, bürokrat ve askeri kesimlerle geliştirdikleri ilişkiyi Ermeni soydaşlarının ölüm yolunu yaşam yoluna kırmak için kullanırlar. Bir yere kadar başarılı bir yol tutturan otelin ilişki ağı, merkeze intikal eden bilgilerle açığa çıkartılır. Ve Mazlumyan kardeşler için Musul’a sürgün kararı çıkar fakat Cemal Paşa’nın araya girmesiyle Lübnan’a sürülürler. Savaşın sona ermesiyle de otellerine geri dönerek oteli işletmeye devam ederler.

Suyu zehir bir dünya

Okuyanı kederli bir duygu anaforuna sokan satırlar Ermeni halkının nasıl bir çaresizlik çıkmazıyla baş başa kaldıkları Mennuş İmanyan’ın dörtlüğünde daha da vurucu bir etki yaratıyor. Yaz sıcağında kaynar su içen, avurtları çökmüş, suyu çekilmiş bedenler; ah ile figan ile baraka evlerinde ocak tüttürmeye çalışıyor…

“Üç aydır çadır kurduk Hama düzünde,

Hiç şnorhk (nur) kalmadı insan yüzünde,

Soğuk su görmedik üç ay yazında,

Kaynar su içmeden ciyerim yandı.”


Yeni Yaşam Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.