İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rupen Sevag ve Hovhannes Çilingiryan (*)

Yakın tarih araştırmacısı Nesim Ovadya İzrail, 1915’teki Büyük Felaket’te öldürülen tıp doktoru ve şair Rupen Sevag ile, ömrünü amcasının hatırasını ve çalışmalarını canlı tutmaya adayan yeğeni Hovhannes Çilingiryan’ın çifte portresini Serbestiyet için kaleme aldı. Çilingiryan geçtiğimiz günlerde, 5 Şubat 2021’de 97 yaşında hayatını kaybetmişti.

Nesim Ovadya İzrail

Marmara Denizinin kıyısında Silivri’de Hovhannes ve Armaveni Çilingiryanların 15 Şubat 1885’te bir çocukları olur. Küçük çocuk Silivri’deki Ermeni okulunda başladığı eğitimine Bahçecik’te devam ettikten sonra İstanbul’da 1905 yılında Berberyan Okulunu bitirir. Edebiyata eğilimli olmasına rağmen tıp tahsil etmesi için İsviçre’ye Lozan’a gönderilir. Bir yandan da şiirler ve edebi metinler yazarak parlak genç bir yazar olarak kendini kabul ettirir. Burada tanıştığı pedagoji öğrenimi gören güzel Alman kızı Helen Apel’e âşık olur ve 1911’de karakaşlı, kara gözlü genç doktor ile sarışın kız evlenirler.

Her şey yolunda giderken, dünyada savaş bulutları kendini göstermeye başlayınca, 1914 yılında İstanbul’a gelirler. Savaşın başlaması üzerine ilan edilen seferberlikle genç adam tabip teğmen olarak Osmanlı ordusuna katılır. Bir süre Çanakkale’de görev yapar. Ancak Çanakkale’de yaralandıktan sonra tedavi için İstanbul’a getirilen askerlerin sayısı çoğalınca o da İstanbul’a tayin olur.

Adını vermeden bahsettiğimiz Silivrili genç doktor, tanınmış şair ve yazar Rupen Çilingiryan’dır. Edebiyat dünyası onu Rupen Sevag olarak tanır. 1915 yılının kara günü 24 Nisan’da İstanbul’daki büyük operasyonla tutuklanıp götürülen Ermeni aydınları arasında, 1 ve 3 yaşındaki çocukların babası Rupen’in adı yoktur, muhtemelen gözden kaçmıştır.

22 Haziran günü onu götürmek üzere evine gelen polisler evini aramaya gerek görmezler. Belki de polislerin bir delile bile ihtiyaçları yoktu. 30 yaşındaki doktor ve şair Rupen Sevag özel olarak Çankırı’ya götürülerek 24 Nisan 1915 tutuklularının yanına yerleştirilir. Burada iki ay kadar kaldıktan sonra, 26 Ağustos günü tanınmış genç yazar Taniel Varujan ve üç tutuklu ile beraber Ayaş’a götürülmek üzere yola çıkarılır. Yolda, ıssız bir mevkide hepsi öldürülür.

Silivri, Lozan, İstanbul, Çankırı yolu Ayaş’a giderken kesilmiştir. Binlerce benzeri gibi Rupen Sevag’ın da cenazesine ulaşmak mümkün olmamıştır.

Dokuz yıl sonra 20 Eylül 1924’te İstanbul Florya’da başka bir Çilingiryan dünyaya gelir: Rupen Sevag’ın yeğeni Hovhannes Çilingiryan’dır bu çocuk. Her ne kadar Hovhannes olarak yazılırsa da bu ismi Ermeniler Ohannes diye söylerler.

Hovhannes, amcasının hikâyesi ile Türkiye’de büyür. Ekonomik durumu kötü olmayan bir ailede yaşamını kurar, ama içini kemiren acı hiç eksik olmaz. 1960’lı yıllara gelince ülkeyi terk etmeye karar verir. Üç kızı ile ailece önce İsviçre’ye yerleşir. Daha sonra Fransa’nın sıcak kıyılarını sever ve güneyde Nice’e yakın bir yere taşınır.

Hovhannes, içindeki acının etkisiyle hayatını amca Rupen Sevag’a adar. Amcanın her şeyi onun için değerlidir. Onun hatıralarını, onun eserlerini, onun adını yaşatmak için her türlü fedakârlığı yapmaya başlar. Rupen Sevag için yazılar yazar, eserler toplar, yaşadığı yerde bir anı evi oluşturur. Uzun yıllar muhafaza ettiği ve giderek zenginleştirdiği küçük müzesini 2013 yılında Ermenistan’a götürerek, orada “Rupen Sevag Müzesi”ni açar.

“24 Nisan 1915” isimli araştırmam sırasında, Rupen Sevag konusunu çalışırken, tutuklu iken karısına yazdığı mektupların olduğunu öğrenince Hovhannes Çilingiryan’a telefonla ulaştım. Yıl 2012’ydi ve karşımda 88 yaşında birisi vardı. Amcasının hatırası ile dolu öfkeli bir kişilikle karşılaşacağımı tahmin ediyordum. Beni tanımıyordu. İstanbul’dan aradığımda, Türkçe konuşarak Rupen Sevag’dan bahsetmeye başladığımda, sesindeki gerginliğini çok iyi hissetmiştim. Kendimi anlattıktan sonra, fazla rahatsız etmeden yapmak istediğim şeyi zamana yaymanın doğru olacağına inandım.

Bir süre sonra o beni aradı, ihtiyaçlarımı sordu ve kısa bir zaman sonra istediklerimi posta ile adresime gönderdi. Çok sevinmiştim. Gönderdikleri kadar, böyle karmaşık bir kişilikle diyalog kurabilmiş olmak da sevindirmişti beni.

Basıldıktan sonra kitabımı kendisine gönderdim. Kitabımı çok beğenmişti. Amca Rupen Sevag bölümünü ince bir elekten geçirip, maddeler halinde eleştiri, görüş ve eklemelerini yazıp 21 sayfalık bir metin iletti. Artık arkadaş olmuştuk. Sıklıkla telefonla arayıp, aklına gelen konuları benimle paylaşmaktan keyif alıyordu. Ama sözü her şekilde Rupen Sevag’a getiriyordu.

Silivri gözünde tütüyordu. Ancak ülkemize karşı önyargıları ve sağlık durumu Türkiye’ye gelmesine engel teşkil ediyordu. İstanbul’a gelmesi halinde ona her türlü desteği vereceğimi, Silivri’yi gezdireceğimi, aile ocağını birlikte bulabileceğimizi söylememden bir sonuç alamadım.

Mayıs 2015’te ailece çıktığımız Fransa seyahatimiz sırasında Hovhannes Çilingiryan’ı evinde ziyaret ettim. Yaşı ve hastalıkları ilerlemişti. Ama kalbindeki amca Rupen Sevag sevgisi olduğu gibi yerinde duruyordu. Üç kızı İsviçre’de yaşamalarına rağmen, nöbetleşerek babalarının bakımını üstlenmişlerdi. Fransa koşullarında, kızların babalarına gösterdikleri ilgiden çok etkilenmiştim.

Ağustos 2019’da Fransa’ya gittiğimde, Hovhannes Çilingiryan’ı evinde yeniden ziyaret ettim. Yine Rupen Sevag ile yaşıyordu. 5 Şubat 2021’de vefat ettiğini duyduğumda, son anına kadar Rupen Sevag’ı gözünün önünde bulundurmaya devam ettiğinden hiç şüphem yoktu.


(*) Uzun yıllar inşaat mühendisliği yaptıktan sonra yakın tarih araştırmalarına yöneldi. İlk olarak, “1915 Bir Ölüm Yolculuğu, KRİKOR ZOHRAB”, daha sonra “İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara, 24 NİSAN 1915” adlı kitapları yayımlandı. Tiyatro tarihi üzerine çalışmalarından “Osmanlı ve Türkiye Tiyatrosu’nda ŞAHİNYANLAR” 2018’de çıktı. “Osmanlı ve Türkiye Tiyatrosu’nda AŞOD MADATYAN” başlıklı araştırması basım aşamasında.


Serbestiyet

Yorumlar kapatıldı.