İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dink Ailesi avukatları beyanlarını mahkemeye sundu

Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink Cinayeti Davası’nda Dink Ailesi avukatları mahkeme heyetine esasa ilişkin görüşlerini beyan etti. Yargı sürecinde eksik bırakılan hususlara dikkat çeken avukatlar Hrant Dink’i hedef haline getiren eylem ve gelişmeleri sıraladı, Dink için tüm bu atmosfere rağmen koruma önlemi alınmadığını vurguladı, cinayette sorumluluğu olan kamu görevlilerinin gerektiği şekilde yargılanmadığını ifade etti. Avukatlar, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler ve Engin Dinç’in ‘Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi’ni düzenleyen TCK 83. madde ile cezalandırılmasını talep etti. Mahkeme, 5 Mart Cuma günü yapılacak celsede kararın açıklanacağını bildirdi.

Artık sona yaklaşılan davanın 10 Ocak’ta gerçekleşen celsesinde üç ayrı avukat söz alarak beyanı sundu. Dink Ailesi avukatlarının yaklaşık 4 saat süren beyanının tamamı şöyle:

SORUŞTURMA ve YARGILAMAYA GENEL BEYANLARIMIZ

İstanbul C. Başsavcılığı tarafından Hrant Dink cinayetinin gerçekleşmesinden uzun yıllar sonra da olsa 15.12.2015 tarihinde ve 10.05.2017 tarihinde cinayette sorumluluğu olduğu, cinayete iştirak ettiği iddia ve beyan edilen ağırlığı devlet görevlilerinden oluşan kişiler hakkında iddianame düzenlenmiş olması elbette önemlidir. Fakat, İstanbul C. Başsavcılığı tarafından,

  1. Hrant Dink cinayetine giden süreçte yaşananlar, Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyenler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemiş ve cinayete giden süreçte yer alan kişilerin cinayet ile bağlarını açığa çıkartmaya yönelik soruşturma derinleştirilmemiştir. Cinayete giden süreçte Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyen kişiler soruşturulmamış, soruşturulan ve şüpheli sıfatı ile ifadeleri alınan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım hakkında da etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmasızlık kararı oluşturulmuştur.
  2. Cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurum yetkili ve görevlileri ile ilgili yapılan yazışmalarda cinayette sorumluluğu tartışılan kişilerin yetkili ve görevli oldukları kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinilmiş, kurum arşivlerinde inceleme yapılmamıştır.

Cinayette sorumluluğu olan Devlet görevlilerinin bir bölümü, hatta önemli bir bölümü cinayete dair soruşturmanın yürütümünde görev almışlardır ve yanı sıra soruşturma ve dava dosyalarına bizzat bilgi ve belge göndermiş, beyanlarda bulunmuş ve değerlendirmeler yapmışlardır.

  1. Cinayette sorumluklarına dair ciddi iddialar bulunan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmamıştır [yalnızca 2004 yılında İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile görüşmeye katılan Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlisi Özel Yılmaz’ın şüpheli sıfatı ile ifadesi alınmış fakat bu kişiler hakkında dahi ‘kovuşturmasızlık’ kararı oluşturulmuştur].
  2. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünün bir kısım görevlisi hakkında cinayette sorumluluklarına dair deliller bulunmasına rağmen iddianame düzenlenmemiştir.
  3. Elbette en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamamıştır.

İstanbul C. Başsavcılığının bu konular ile ilgili oluşturduğu kovuşturmasızlık kararlarına yönelik itirazımız Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedilmiştir. İstanbul C. Başsavcılığının kovuşturmasızlık kararı ile Sulh Ceza Mahkemesinin kovuşturmasızlık kararına itirazımızın reddine dair kararına yönelik Anayasa Mahkemesine yapmış olduğumuz başvuruda ihlal kararı oluşturulması gerekli iken Anayasa Mahkemesi tarafından 2016/10296 E. numaralı ve 18.07.2019 tarihli kararı ile yaptığımız başvuru kabul edilemez bulunmuştur.

İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi, oluşturulan kovuşturmasızlık kararları ve Sulh Ceza Mahkemesinin kovuşturmasızlık kararına itirazımızın reddine dair kararı ile Hrant Dink cinayetine dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş, cinayette sorumluluğu olan, cinayete iştirak eden, cinayet kararını oluşturan ve icra eden kişilerin tamamının yargılanmasının gerçekleşmesi olanağı ortadan kalkmıştır.

Mahkemenizde 2016 yılında başlayan dava, Mahkeme başkanı ve hakimlerin değişmesi nedeni ile birkaç farklı heyet tarafından yürütülmüştür.

Yargılamayı bu son dönemde yürüten heyetiniz tarafından ilk olarak önceki tarihlerde Mahkeme tarafından tanık olarak dinlenilmesine karar verilen MİT görevlilerinin dinlenilmesi kararından rücu edilmiştir. MİT görevlilerinin tanık olarak bilgilerine başvurulmasından vazgeçilmesini gerektiren bir neden olmadığı belirtilerek MİT görevlilerinin dinlenmesi kararına geri dönülmesi katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş fakat bu talebimiz Mahkeme tarafından reddedilmiştir. [16.09.2020 tarihli duruşmada, Mahkemenin MİT görevlilerinin bilgilerine başvurulmamasına yönelik aldığı kararın, yargılama ile cinayetin tüm yönlerinin açığa çıkartılmasının amaçlanmadığı sonucunu doğuracağını, mahkemenin bu tutumunun müdahil taraf olarak da tarafımızca bu şekilde değerlendirileceği beyan edilmişti].

15.09.2020 tarihli dilekçe ile Genelkurmay Başkanlığına yazı yazılması, yazılacak yazıda, Genelkurmay Başkanlığı tarafından Hrant Dink’e yönelik ağır ifadelerin kullanıldığı 22.02.2004 tarihli basın açıklaması yapılmasının neden ve nasıl karara bağlandığı, basın açıklaması ile ne amaçlandığı, MİT Müsteşarının Genelkurmay Başkanlığından kim tarafından arandığı, Hrant Dink ile görüşülmesinin neden istendiği ve bu görüşme ile ne amaçlandığının sorulması katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş fakat bu talebimiz de Mahkeme tarafından reddedilmiştir.

Yine 15.09.2020 tarihli dilekçe ile Hrant Dink cinayeti tasarısı ve Yasin Hayal’in faaliyetleri ve Mc Donalds eylemi ile ilgili bilgisi olan altı [6] kişinin tanık olarak bilgilerine başvurulması katılan taraf olarak tarafımızdan talep edilmiş ve bu talebimiz de diğer taleplerimiz gibi Mahkeme tarafından reddedilmiştir.

Kovuşturmanın genişletilmesine yönelik taleplerimizi reddeden Mahkeme tarafından dava dosyası esas hakkındaki mütalaasını hazırlamak üzere C. Savcısına tevdi edilmiş ve bu karar ile Mahkemeniz delil toplama sürecini sonlandırdığını ve dava dosyasındaki delil durumuna göre karar oluşturacağını ortaya koymuştur.

Dava dosyasının tevdi edildiği Cumhuriyet Savcısı tarafından da 14 Aralık 2020 tarihinde esas hakkında mütalaa dosyaya sunulmuştur.

İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi ve oluşturan kovuşturmasızlık kararları ile Hrant Dink cinayetine dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş ve cinayetin tüm yönleri ile açığa çıkarılması ve bu amaca yönelik yargılamanın gerçekleşmesi olanağı kalmamıştı. Mahkeme tarafından da Hrant Dink cinayeti yargılamasının sınırlarının ve kapsamının daraltılmasına yönelik bir tutum alınmış ve bu tutum ile Hrant Dink cinayetinin bir bütün olarak tüm yönleri ile tartışılmayacağı ve yargılamaya konu edilmeyeceği ortaya konulmuştur.

Soruşturmanın ve yargılamanın yapılama ve yürütülme biçimine dair en genel hali ile değerlendirmemiz bu şekildedir.

Hrant Dink’in yaşamına yönelik güçlü bir tehdit atmosferi bulunduğu, Hrant Dink’in saldırıların odağında olduğu, ölüm tehditleri aldığı ve/veya Hrant Dink’in öldürüleceği İl Jandarma Komutanlığı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı, İstanbul Valilik görevlileri ile Milli İstihbarat Teşkilatı görevlilerinin bilgisi dahilinde olmasına rağmen Hrant Dink’in yaşamanın korunmasına yönelik olarak koruma tedbirleri alınmamış, cinayeti tasarlayan örgüte yönelik cinayet öncesi operasyon yapılmamış ve Hrant Dink’in öldürülmesi olanaklı hale getirilmiştir. Sonuç olarak 19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink öldürülmüştür.

Davaya ve savcılık makamının 14.12.2020 tarihli mütalaasına yönelik beyanda bulunmak için katılan taraf olarak talep ettiğimiz süre tarafımıza tanınmamış ve bu nedenlerle davaya ve yargılanan sanıkların tamamına ilişkin beyanda bulunmamız olanaklı olmamıştır.

Bu nedenlerle yalnızca Savcılık makamının, TCK m. 83 uyarınca cezalandırılmasına yönelik talepte bulunması gerekli iken TCK m. 257 kapsamında cezalandırılmasına yönelik beyanda bulunduğu Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler ile Engin Dinç’in Hrant Dink cinayetindeki sorumluğu ana hatları ile belirtilecek ve Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler ile Engin Dinç’in TCK m.83 kapsamında cezalandırılması gerektiğine yönelik somut beyanda bulunulacaktır.

A. HRANT DİNK, AGOS GAZETESİ, HRANT DİNK HAKKINDA AÇILAN DAVALAR, HRANT DİNK İLE İLGİLİ YAŞANANLAR İLE HRANT DİNK VE AZINLIKLARLA İLGİLİ YAŞANAN OLAYLAR

  1. Hrant Dink, 1990’lı yıllarda basında Ermeni meselesi ile ilgili çıkan yanlış haberlere dair düzeltme yazıları yazmış, kitap eleştirileri yapmış ve bu yazıları ile kamuoyu tarafından tanınmaya başlanmıştır. Ermeni toplumunun sorunları ile Ermeni meselesini tartışmaya açmak amacı ile birkaç arkadaşı ile birlikte Türkçe-Ermenice yayın yapan ve haftada bir yayınlanan gazete çıkarmaya karar vermiştir. Agos gazetesi bu amaçla 5 Nisan 1996 tarihinde yayın hayatına başlamıştır. Agos gazetesinin kurucularından biri olan Hrant Dink gazetenin başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini üstlenmiştir. Hrant Dink, Agos gazetesinin yanı sıra başka gazetelerde de yazılar yazmış televizyon ve radyolarda düzenlenen programlara, panel ve sempozyumlara katılmıştır.

Hrant Dink yazdığı yazılarda, katıldığı program, panel ve sempozyumlarda Ermeni meselesini, Ermeni toplumunun ve kurumlarının yaşadığı sorunları etkili bir üslup ile tartışmaya açmıştır.

  1. 2002 yılında Şanlıurfa’da konuşmacı olarak katıldığı bir sempozyumda “Ben Türk değilim, Türkiyeliyim ve Ermeniyim” şeklinde beyanda bulunduğu için hakkında “Türklüğü Neşren Tahkir ve Tezyif” suçlaması ile dava açılmıştır. Hrant Dink, hakkında açılan bu ilk davada beraat etmiştir.
  2. 2003 yılında, Hrant Dink’e karşı Sydney’de bulunduğu sırada silahlı bir eylem yapılacağına dair ihbar mektubu Dışişleri Bakanlığınca 17 Ocak 2003 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına ve MİT Müsteşarlığına intikal ettirilmiş, söz konusu ihbar İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne ve İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından da 28 Ocak 2003 tarihinde İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir. Bu ihbarla ilgili değerlendirme ve çalışmalar ise Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile MİT Müsteşarlığı tarafından yapılmıştır.
  3. Ermeni Patriği Mutafyan tarafından, İstanbul Valiliği ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne 28 Ocak 2004 tarihinde müracaatta bulunulmuş; Ermeni toplumuna yönelik tehditlerden bahisle “bir internet sitesinde bomba yapım tekniklerinin anlatıldığını, sitenin içeriğinde Ermeni cemaatine ait okul, kilise ve kurumların adresleri belirtilmek suretiyle hedef gösterildiği ve bunun son derece vahim sonuçlara yol açabileceği” belirtilmiş, konunun ivedilikle araştırılması ve gereğinin yapılması talep edilmiştir. Bu konu ile ilgili İİEM tarafından çalışma ve soruşturma yapılmış, soruşturma kapsamında Gökhan Türkmen adlı bir kişi 08 Şubat 2004 tarihinde tutuklanmıştır.
  4. Agos gazetesinin 6 Şubat 2004 tarihli nüshasında Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğuna ilişkin iddiayı içeren bir haber yapılmıştır.

Bu yazının yayınlanmasından 15 gün sonra [21 Şubat 2004 tarihinde] ulusal çapta yayın yapan bir gazete [Hürriyet gazetesi] tarafından Agos gazetesinde yapılan bu habere atıfla “Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı” diye manşet atılmış ve “… Atatürk’ün manevi kızı ve ilk Türk kadın pilot Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddia edildi. Ermeni cemaatinin yayın organı Agos gazetesinde yer alan habere göre, Sabiha Gökçen 1915 olaylarında ailesini kaybettikten sonra bir yetimhaneye verildi ve ardından Atatürk tarafından evlat edinildi…” denilmiştir.

Genelkurmay Başkanlığı tarafından 22 Şubat 2004 tarihinde bu haberden hareketle Hrant Dink’e yönelik oldukça ağır ifadeler içeren bir basın açıklaması yapılmıştır. Basın açıklamasında şu ifadelere yer verilmiştir :

“21 Şubat 2004 günü, bir gazetede ‘Sabiha Gökçen’in 80 yıllık sırrı’ başlığı ile bir iddia, haber olarak yayımlanmıştır. 2001 yılında kaybettiğimiz, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen, Atatürk’ün Türk Milletine bir armağanıdır.

Kendisi Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilk kadın savaş pilotu olarak, Türk Havacılığının onursal bir ismidir.

Sabiha Gökçen aynı zamanda Atatürk’ün Türk Kadınının Türk toplumu içinde bulunmasını istediği yeri gösteren değerli ve akılcı bir semboldür.

Böyle bir sembolü, amacı ne olursa olsun, tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır.

Yüce Atatürk, Türk Milletini ‘Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye Halkına, Türk Milleti denir’ şeklinde tanımlamıştır.

Atatürk Milliyetçiliği görüldüğü gibi etnik ve dini temellere dayanmamaktadır. Anayasamızın 66 ncı maddesinde de Türk vatandaşlığı ‘Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ şeklinde ifade edilmektedir. Bir iddiayı, milli duygu ve değerleri de kötüye kullanarak, bu şekilde yayımlamanın habercilik olarak nitelendirilmesini kabul etmek mümkün değildir. Burada asıl önemli olan husus, yapılan bu haber ile neyin amaçlandığıdır.

Son zamanlarda, Türk Medyasının bir bölümünde, Atatürk Milliyetçiliğine ve ulus-devlet yapısına karşı sürdürülen haksız ve temelsiz eleştiriler yanında, Atatürk Milliyetçiliği yerini almak üzere sağlıklı olmayan ve tehlikeli düşüncelere, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ve sorumsuzca yer verildiği kaygıyla izlenmektedir.

Ulusal birlik ve beraberliğimizin en güçlü olması gereken bu dönemde, milli birlik ve beraberliğimize ve milli değerlerimize yönelik bu tip yayımların ne amaçla yapıldığı, Türk toplumunun büyük bir kesimince artık anlaşılmakta ve endişe ile izlenmektedir.

Türk Milletinin birlik ve beraberliğine, layık olduğu toplumsal barışa, Atatürk’ün manevi varlığına ve düşünce sistemine, Türk Milletine yakışır sağduyu içerisinde sahip çıkmanın ve savunmanın, Türk Silahlı Kuvvetleri yanında, her Türk vatandaşına ve bütün kurumlarına düşen açık ve seçik bir görev olduğu ortadadır.

Bu kapsamda Türk Medyasının Atatürk’ün manevi varlığına, düşünce sistemine, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilke ve değerlerine, Türk Milletinin birlik ve beraberliğine, daha duyarlı olması ve yayım ilkelerini bu düşünceler ışığında gözden geçirmesi de ulusça beklenmektedir. Saygı ile duyurulur.”

  1. Hrant Dink’e yönelik bu ağır ifadeleri içeren basın açıklamasını yayımlayan Genelkurmay Başkanlığı tarafından, bu basın açıklamasının yanı sıra MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun aranmış Hrant Dink ile ‘görüşülmesi’ istenmiştir.

Genelkurmay Başkanlığının bu isteği ve talebi üzerine MİT Müsteşarı Şengal Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı H.Kubilay Günay’ı arayarak Hrant Dink ile görüşülmesi talimatını vermiş, H.Kubilay Günay da İstanbul Valisi Muammer Güler’i aramış, taraflar bu görüşmenin İstanbul Valiliğinde yapılmasını karara bağlamışlardır.

İstanbul Valisi Muammer Güler bu görüşme ile ilgili Emniyetten ve Azınlıklardan sorumlu vali yardımcısı Ergun Güngör’ü, Hüseyin Kubilay Günay da Terörden Sorumlu Daire Başkanı ve MİT İstanbul Bölge Müdür yardımcısı Özel Yılmaz’ı ve memur Handan Selçuk’u görevlendirmiştir.

Ergun Güngör 23 Şubat 2004 tarihinde Hrant Dink’i telefon ile arayarak valiliğe gelmesini istemiş ve 24 Şubat 2004 tarihinde de İstanbul Valiliğinde Ergun Güngör, Özel Yılmaz ve Handan Selçuk tarafından Hrant Dink ile [Hrant Dink’in “had bildirme” olarak tarif ettiği] görüşme gerçekleşmiştir.

Bu görüşmede MİT görevlilerinin, kimliklerinin deşifre olmaması talebine uygun olarak kimlikleri beyan edilmemiş, gizlenmiş ve MİT görevlileri Hrant Dink’e Ergun Güngör’ün ‘yakınları’ olarak tanıtılmıştır.

Ergün Güngör’ün yakınlarım olarak tanıttığı görüşmeye katılan kişilerin MİT İstanbul Bölge Başkan Yardımcısı ve Terörden Sorumlu Daire Başkanı olan Özel Yılmaz ve MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlisi Handan Selçuk olduğu bilgisi Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra yapılan soruşturmada, İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile yapılan görüşmenin Genelkurmay Başkanlığının isteği ve talebi ile yapıldığı ise görüşmeden yaklaşık on bir [11] yıl sonra Özel Yılmaz’ın 22.12.2014 tarihli ifadesi ile açığa çıkmıştı.

  1. Hrant Dink’in Agos gazetesinin 13.02.2004 tarihli nüshasında yayımlanan yazısındaki “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur.” ifadesi, bağlamından koparılmak sureti ile 25 Şubat 2004 tarihinde Mehmet Soykan ve Recep Taner isimli kişiler tarafından ayrı ayrı suç duyurusuna konu edilmiştir.

Türk Ortodoks Kilisesi tarafından da ”Ermeni Kimliği Üzerine – Türk’ten Kurtulmak”’ ve ”Ermeni Kimliği Üzerine – Ermenistan’la Tanışmak” başlıklı yazıları nedeni ile İstanbul C. Başsavcılığı nezdinde ayrıca suç duyurusunda bulunulmuştur.

Bu gelişmeleri takiben tek tip dilekçelerle ama ayrı ayrı birtakım kişi ve kuruluşlar Hrant Dink hakkında suç duyurularında bulunmuşlardır.

İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü de Güvenlik Şube Müdürü Avni Usta aracılığı ile 02 Mart 2004 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına bu yazı ile ilgili suç duyurusu dilekçesi sunmuştur.

  1. 26.02.2004 tarihinde Levent Temiz adlı kişi önderliğinde bir grup tarafından Agos gazetesi önünde eylem yapılmış, “Ya Sev Ya Terk Et”, “Bir Gece Ansızın Gelebiliriz” sloganları atılmış, basın açıklaması yapılmış, bu açıklamada “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir.” denilmek sureti ile Agos gazetesi önüne siyah çelenk bırakılmış ve eylem sonlandırılmıştır.
  2. 03.03.2004 tarihinde kendilerini “Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu” olarak adlandıran bir grup tarafından Agos gazetesi önünde eylem yapılmıştır.
  3. İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli tarafından bu gelişmeler üzerine Agos gazetesi ile Hrant Dink’in evinin çevresinde güvenlik tedbirleri alınmasına karar verilmiştir. Bu amaçla kaleme alınan 02.03.2004 tarihli evrakta şu hususlar beyan edilmiştir.

“İlimiz Şişli İlçesi Pangaltı Halaskargazi Caddesi Sebat Apartmanı No.192 K.3 adresinde bulunan…Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant (Fırat) Dink tarafından kaleme alınan ’Sabiha Hatun’un Sırrı’ başlıklı Atatürk’ün manevi kızı merhum Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddiası haberi ve ‘Ermeni Kimliği Üzerine’ başlıklı yazı dizisi kamuoyunda hassasiyet uyandırmış 26.02.2004 günü Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz ‘Bundan sonra Hrant Dink hedefimizdir, Türk Milletinin Hedef Tahtasındadır’ şeklinde basına açıklamada bulunmuş, ayrıca Agos gazetesinin telefonlarını arayan kimliği meçhul kişilerce Hrant (Fırat) Dink’e yönelik ölüm tehdidinde bulunulduğu öğrenilmiştir.

Agos gazetesi bürosu ve Hrant (Fırat) Dink’e yönelik herhangi bir müessif olayın meydana gelmemesi için yukarıda yazılı gazete bürosu ile Hrant (Fırat) Dink’in ikamet ettiği Bakırköy Sakızağacı Mahallesi Şinasi Gürünlü Sokak No:11/10 sayılı yerin çevresinde gerekli güvenlik tedbirlerinin aldırılmasını rica ederim.”

Bu yazı Bakırköy ve Şişli İlçe Emniyet Müdürlüklerine ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir.

Bu konu ile ilgili Hrant Dink’in eşi Rakel Dink 12 Şubat 2007 tarihinde İstanbul C. Başsavcılığına verdiği ifadesinde, 2004 yılında 4-5 sivil polisin evlerine geldiğini: “Herhangi bir tedirginlik hissederseniz bizi arayın.” dediklerini, bu olayın Hrant Dink ile İstanbul Valiliğinde yapılan görüşmeden yaklaşık bir hafta sonra gerçekleştiğini beyan etmiştir.

  1. 16 Nisan 2004 tarihinde Hrant Dink ve Karin Karakaşlı hakkında “Türklüğü Neşren Tahkir ve Tezyif Etmek” suçlaması ile iddianame düzenlenmiştir.

Şişli 2.Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davada 7 Ekim 2005 tarihinde Hrant Dink hakkında “mahkumiyet” kararı verilmiştir.

Yargıtay C. Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından kararın bozulması talep edilmesine rağmen Yargıtay 9.Ceza Dairesi tarafından bu karar 1 Mayıs 2006 tarihinde onanmıştır.

Yargıtay C. Savcısı Ö.F.Eminağaoğlu tarafından 6 Haziran 2006 tarihinde karara itiraz edilmiş fakat Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11 Temmuz 2006 tarihinde oy çokluğu ile itirazı reddetmiştir.

  1. Hrant Dink hakkında mahkûmiyet kararı oluşturulması üzerine basına yaptığı açıklamada: “Bu suç benim algılamamla ırkçılıktır ve ben böyle bir suç işlemedim. Bu benim alnıma sürülmek istenen kara bir leke, yargı eğer bunu düzeltmezse ülkemi terk eder, çeker giderim.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Mahkûm edildiği davada şikâyetçi olan kesimler tarafından bu beyan gerekçe gösterilerek “adil yargılamayı etkileme” suçlamasıyla Hrant Dink hakkında şikâyette bulunulmuş ve Hrant Dink hakkında 14 Ekim 2005 tarihinde bir dava daha açılmıştır.
  2. Hrant Dink, 14 Temmuz 2006 tarihinde Reuters Haber Ajansına “Elbette soykırım diyorum” şeklinde beyanda bulunmuş, bu beyan Agos gazetesi tarafından haberleştirilmiş, bu beyan ve haber nedeni ile 2006 yılı Eylül ayında Hrant Dink, Arat Dink ve Sarkis Seropyan hakkında “Türklüğü Aşağılama” suçlaması ile yeni bir dava daha açılmıştır.
  3. Açılan bu davalarda adliye binası önünde Hrant Dink’e yönelik eylemler yapılmış, pankartlar açılmış, adliye binası içinde Hrant Dink’e yönelik fiziki saldırı girişimleri yaşanmıştır. Hrant Dink duruşmalarda saldırı girişimlerine maruz kalmasının yanı sıra Orhan Pamuk hakkında açılan davaya katılmak üzere gittiği Şişli Adliye binasında: “Sen de ataların gibi hainsin” hakaretine maruz kalmıştır. Dışarıda açılan “Misyoner Çocukları” yazılı pankartta da Hrant Dink’in ismi zikredilmiştir.

2004 yılı Şubat ayı ile cinayetin işlendiği tarih aralığında basın yayın organlarında Hrant Dink aleyhine, Hrant Dink’i saldırıların odağına yerleştiren birçok haber yapılmış ve yazı yazılmıştır.

  1. 2006 yılının ilk ayında Bursa’dan “Ahmet Demir” ismi ile Agos gazetesine “Açık ilandır: Hrant Dink, oğlunu, seni ve Serkis Seropyan’ı bir daha hiç konuşamamak üzere susturacağız. Önce oğlunu. Cesedini Ankara çıkışındaki jandarma bölgelerinin birinden alacaksın. Gestapo Türk.” İfadelerini içeren bir mektup gönderilmiştir. Hrant Dink tarafından 2 Şubat 2006 tarihinde bu ölüm tehdidi ile ilgili Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunmuştur.
  2. Hrant Dink’e yönelik saldırıların başladığı 2004 yılı ile cinayetin işlendiği 2007 yılı tarihi aralığında 5 Şubat 2006 tarihinde İtalyan Katolik Kilisesi rahibi Andrea Santoro Trabzon’da ayin sırasında kilisede öldürülmüştür. Yine 2004 yılı ile cinayetin işlendiği 2007 yılı tarihi aralığında :

-2005 yılı Eylül ayında, 1955’in 6-7 Eylül’ünde İstanbul’da meydana gelen olayların 50. yılı dolayısıyla Tarih Vakfı, Karşı Sanat Çalışmaları, İnsan Yerleşimleri Derneği ve Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından hazırlanan serginin açılışında gösteriler yapılmış ve sergideki fotoğraflar parçalanmıştır.

-17 Şubat 2006 tarihinde Akdeniz Üniversitesindeki bir panelde konuşma yapan Hrant Dink aleyhine sloganlar atılmış, gösteri yapılmıştır.

-24 Eylül 2005 tarihinde Boğaziçi Üniversitesinde yapılacakken mahkeme kararıyla durdurulan ve sonra İstanbul Bilgi Üniversitesinin Dolapdere yerleşkesinde yapılan “İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi” başlıklı konferansın öncesinde ve konferans sırasında gösteriler düzenlenmiştir.

  • 01.11.2004 tarihinde Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu bir basın toplantısı düzenlemiş, “Azınlık Hakları ve Kültürel Çalışma Grubu” tarafından hazırlanan rapor, İHDK Başkanı Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu tarafından okunmakta iken, Kamu-Sen Genel Sekteri tarafından İbrahim Kaboğlu’nun elinden alınarak yırtılmıştır.
  1. 2002-2007 yılları arasında ulusalcı-aşırı milliyetçi akımlarda artış meydana gelmiş, birçok dernek ve oluşum kurulmuş, Hrant Dink bu akım ve oluşumların doğrudan veya dolaylı hedefi haline getirilmiştir.

Hedef haline getirilmesi sürecinde Hrant Dink’e yönelik “azınlık-misyonerlik-vatana ihanet” gibi terimler ve Hrant Dink hakkında “Türklüğü aşağılama” suçlaması ile kurulan haksız hükümden sonra “tescilli Türk düşmanı” gibi terimler kullanılmıştır.

  1. Hrant Dink hakkında açılan davaların görüldüğü, Hrant Dink’e yönelik eylemlerin yapıldığı, Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı tarihlerde Fransa Ulusal Parlamentosunda Ermeni meselesi ile ilgili yasa tasarısı 2006 yılının 10. ve 11.aylarında gündeme gelmiş ve tasarı ülkede tepki ile karşılanmıştır.

Türkiye Ermenileri Patriği Mutafyan, Fransa Ulusal Meclisinde “Ermeni Soykırımını İnkar Edenlerin Cezalandırılmasını” öngören yasa tasarısının gündemde olduğu 11 Ekim 2006 tarihinde İstanbul Valisi Muammer Güler’e hitaben bir dilekçe yazmış, bu dilekçede: “Sayın Valimiz, gayet gergin olan siyasi ve sosyal ortamı göz önünde bulundurarak, Türkiye Ermenileri toplumuna ait tüm okulların, hastanenin, kiliselerin ve tüm kurumların güvenliğinin sağlanması konusunu yüksek tensiplerinize sunarım.” demiştir.

İstanbul Valisi Muammer Güler bu yazıyı gereği için 12 Ekim 2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne havale etmiştir. İİEM de Emniyet Müdürü adına Ömer Yanık imzası ile 12 Ekim 2006 tarihinde bir yazı kaleme alınmış ve bu yazı EKKM, İstihbarat, Terörle Mücadele ve Koruma Şube Müdürlüğüne ve yanı sıra tüm İlçe Emniyet Müdürlüklerine gönderilmiş ve gerekli tedbirlerin alınmasını istenmiştir.

Bu yazının ekine Ermenilere ait vakıf, kilise, okul, dernek vs. kuruluşlar, adresleri de belirtilmek sureti ile 7 sayfalık bir belge eklenmiştir. Bu belgede adresi de belirtilmek sureti ile Agos gazetesi de yazılmıştır.

Yine EGM İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından da 12 Ekim 2006 tarihinde Fransa Ulusal Meclisinde Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili görüşülen yasa tasarısının Türkiye’de eylemler yapılmasına neden olacağı öngörüsü ile muhtemel eylemler konulu bir tamim hazırlanmış, bu tamim 81 İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmiş ve İstihbarat Şube Müdürlükleri uyarılmıştır. Bahse konu yazı ile:

“Fransa Ulusal Meclisinde sözde Ermeni soykırımını inkâr edenlerin cezalandırılmasını öngören bir yasa tasarısının gündeme getirilmesi sonrasında, ülkemizde konu ile ilgili hassas bir duyarlılık oluşmuş ve bu hassasiyet provokatif eylemlere uygun bir ortam meydana getirmiştir.

Söz konusu gelişmeden etkilenebilecek şahısların, ülkemizde bulunan başta Fransa olmak üzere, ‘Sözde Ermeni Soykırımına’ destek veren tüm ülkelerin temsilcilikleri ve iltisaklı kurum-kuruluşlarına yönelik (Ermeni vatandaşlarımız ve hıristiyanların ibadet yerleri de dahil olmak üzere) tepkisel eylemler gerçekleştirebileceği değerlendirilmektedir. Bu çerçevede; olası provokatif girişimler konusunda müteyakkız bulunulması ve aşırı tepki gösterebilecek grupların yakinen izlenmesine yönelik istihbari çalışmalara ağırlık kazandırılarak, gelişmelerden bilgi verilmesi” talep edilmiştir.

  1. İİEM, İstanbul Valiliği ve MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlileri tarafından Agos gazetesi, Hrant Dink’in yazdıkları ve katıldığı televizyon programları ile katıldığı söyleşiler takip edilmiştir.

İİEM, İstanbul Valiliği ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlileri tarafından takip edilen Agos Gazetesinde Hrant Dink, 05 Mart 2004 tarihli, 11 Ekim 2004 ve 12 Ocak 2007 tarihli yazılarında doğrudan kendisine yönelik tehditleri anlatmış ve 19 Mayıs 2006 tarihli, 02 Haziran 2006 tarihli ve 05 Ocak 2007 yazılarında da ülkedeki siyasal iklimin sertleştiği, hukuka aykırı müdahalelerin olabileceği ve Ermeni toplumuna yönelik olası tehlikeleri anlatmıştır. Şöyle ki:

  • Hrant Dink, Genelkurmay Başkanlığı tarafından açıklamanın, İstanbul Valiliğinde görüşmenin ve Agos gazetesi önünde eylemlerin yapıldığı tarihlerin hemen sonrasında 05 Mart 2004 tarihinde Agos Gazetesinde yazdığı bir yazıda, kendisine ‘Türk düşmanı’ yaftasının yapıştırılmaya çalışıldığını, bu çabanın kendisinde işkenceye maruz kalmış algısı yarattığını, Agos’u yalnızlaştırma, tek başına bırakma taktiği izlendiğini anlatmış, devamında da :

“etraf taraf…telaşlanmış…Sağ olsunlar hafta boyunca destek ziyaretine geldiler, telefonlar açtılar, yazılar yazdılar. Kadınlar bir süredir bizim hanıma taşınmış duaya çekilmişler. Beni koruması için Tanrı’ya yalvarıyorlar. Belli ki benim için korkuyorlar. Peki ya ben? Korkmadığımı söyleyemem… Korkmadığımı söyleyemem. Ama… ülkemi bırakıp kaçacak değilim. Alışkınım zaten böyle yaşamaya. Bundan sonra biraz daha korka korka yaşarım… Hepsi bu.” demek sureti ile yazıyı bitirmiştir.

  • Yeniçağ adlı gazetede 09 Ekim 2004 tarihinde “Ermeniye Bak” manşeti ile Hrant Dink aleyhine bir haber yapılmış ve Hrant Dink de 11 Ekim 2004 tarihinde Birgün gazetesindeki köşesinde bu haber ile ilgili olarak “Kertenkele Abdullah” başlıklı bir yazı yazmış, bu yazısında, 1918 yılında “Abdullah” adını alan ve korku içinde yaşayan Ermeni bir çocuğun hikayesini anlatmış, bu çocuğun bir ağılda kurduğu yaşamı ile kertenkelenin yaşamı arasında paralellik kurmuş ve yazısının devamında “Çocukluğunda kertenkele avlayanlarınız bilir. Uzanıp tuttuğunuzda sadece kuyruğu kalır elinizde. Yıl 2004, Yeniçağ “Ermeniye bak” diye manşet atmış. Birileri yine kertenkele avına çıkmış besbelli. Ve ben şimdi -yanlış değerlendirilmesinden ürktüğümden ya da sindiğimden değil elbet- kendimi ‘Kertenkele Abdullah’ gibi hissediyorum, iyi mi…” demiştir.
  • Danıştay’ın bir üyesinin öldürüldüğü ve dört üyesinin de yaralandığı 17 Mayıs 2006 tarihli saldırı sonrası Agos gazetesinin 19 Mayıs 2006 tarihli nüshasında Hrant Dink bir yazı kaleme almış ve bu yazıda : “Şiddetin gündemi kararttığı günlerin içinden geçiyoruz. Özellikle Danıştay üyelerine yapılan çirkin saldırı, Türkiye’nin önümüzdeki günlerde daha ne gibi gerginlikler ve çalkantılar yaşayabileceğini çok açık şekilde ortaya koyuyor. Bu köşeden hep dile getirdiğimiz erken kaygılar, giderek kaygıdan çıkıp gerçeğe dönüşüyor. Önümüzdeki dönemin siyasal dağılımını dizayn etmeye soyunmuş olan ‘derin yüksek mühendisler’in Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim öncesinde bin türlü entrikaya başvurabileceğini, ‘yükseltilen milliyetçilik’ üzerinden siyaset üretmeye çalışacaklarını tahmin etmek için kahin olmak gerekmiyordu. Söz konusu mühendislik sadece milliyetçilik üzerinden değil, şimdi artık laik-anti laik çatışması üzerinden de siyaset yeniliyor…Gidişat hiç de umut vermiyor. Yükseltilen milliyetçilik o denli acımasız bir hamle içinde ki… ” demiştir.
  • Yeni Şafak gazetesi, 17 Mayıs 2006 tarihinde yaşanan Danıştay saldırısı faillerinden biri olarak gözaltına alınan ve hakkında dava açılan Erhan Timuroğlu adlı kişinin emniyetteki sorgusunda “Yakalanmasaydık İstanbul’da Ermenileri öldürecektik” dediğini iddia eden bir haberi 26 Mayıs 2006 tarihinde sürmanşetinden “Tüyler Ürpertici İtiraf” başlığı ile vermiştir. Agos Gazetesi 02 Haziran 2006 tarihli nüshasında, Yeni Şafak gazetesinde yer alan bu habere ilişkin “Yok mu Bir Açıklama” manşeti ile haber yapmış ve Hrant Dink de bu haber ile ilgili “Kayıtsız Kalmayın” başlıklı bir yazı yazmıştır. Bu yazısında, Yeni Şafak gazetesinin bu haberi yapmasına rağmen sonraki günlerde haberin devamının yazılmadığını, basının diğer kesimlerinin de bu haber ile ilgili haber yapmadığını anlatmış, devamında da:

“Allah için siz Adalet Bakanı, siz İçişleri Bakanı, siz İstanbul Valisi ya da siz Emniyet Müdürü, ağzınızı açın da şu itirafçının ettiği lafa biraz açıklık getirin. Önemli bir şey varsa ‘Tedbir alınmıştır, kimse tereddüt etmesin’ ya da ‘Dedikleri zırvadan ibarettir, kimse kaygılanmasın’ türünden bir iki çift laf edin. Eğer itirafçı herhangi bir kişiyi ya da adresi net olarak belirtseydi, durum bu kadar vahamet taşımayabilirdi. Sonuçta o adres ya da kişi için alınacak tedbirlerle, tehdit bir nebze kontrol altına alınabilirdi. Ancak burada ifade edilen kesim İstanbul Ermenileri ve bu belirsiz bir genişliği kapsıyor. Ve biz biliyoruz ki, bu adamlar yakalandı ama onlar o kadar değil! Tüm sorumlu kesimleri sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye davet ediyoruz. ” demiştir.

  • Hrant Dink 05.01.2007 tarihinde Agos Gazetesinde “Zorlu Yıla Başlarken” başlıklı bir yazı yazmıştır. Bu yazısında; 2007 yılının çok zor bir yıl olacağını, iç siyasetin cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimlerine kilitlenmiş olduğunu bu nedenle gerginliğin erkenden yaşanmaya başladığını, siyaset dışı devlet merkezli güçlerin değişik kanatlardan devreye girerek gerginliği kışkırtmalarının kuvvetle muhtemel olduğunu, iç siyasetin bütünüyle seçim derdine dalmasının boşluk yaratacağını, kuşkusuz bu boşluktan yararlanmaya çalışan bazı derinliklerin, gizlenmiş zihniyetlerin tekrar gün yüzüne çıkıp cirit atacaklarını, Agos gazetesi ve kendisine açılmış davalara yenilerinin ekleneceğini, yeni yıl hediyesi sayılabilecek bir soruşturmanın da Agos gazetesi yazarı Taner Akçam’ın bir yazısı nedeni ile Arat Dink ve Sarkis Seropyan’a henüz açıldığını, Şubat ayı başlarında Yargıtay’dan dönen dosyanın Şişli’de tekrardan görüleceğini, Mart ayında ise ‘Bu bir soykırımdır’ dediği için açılan davanın duruşmasının başlayacağını, Ermeni sorununun içeride ve dışarıda tüm sertliği ile gündeme otururken, kendilerinin de bu sorun üzerine sergiledikleri duruş ve söylemler nedeni ile yeniden yargılanacaklarını, durduk yere ’2007 yılı zorlu bir yıl olacak’ demediğini, anlatmıştır.
  • Hrant Dink öldürülmeden bir hafta önce Agos gazetesinin 12 Ocak 2007 tarihli nüshasında “Niçin Hedef Seçildim” başlığını taşıyan yazısında da, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklama, 24 Şubat 2004 tarihinde İstanbul Valiliğinde gerçekleşen görüşme, Agos önünde yapılan eylem ve yaşadıklarına ilişkin şunları anlatmıştır:

RESMİ SOHBETE DAVET

Genelkurmay bildirisi 22 Şubat Pazar günü yayınlandı. Evimde, televizyon haberlerinden dinledim uzun bildiriyi. O gece çok rahat değildim. Ertesi gün muhakkak bir şeyler olacağını seziyordum…Ertesi gün sabahın erken saatinde çaldı telefonum. İstanbul Vali yardımcılarından biri arıyordu. Sert bir tonla, habere ilişkin elimdeki belgelerle valiliğe beklediğini bildirdi. Bu çağrının hangi amaçla yapıldığını sorduğumda ise : ‘Sohbet etmek elinizdeki belgeleri görmek.’ şeklinde yanıtladı…

DİKKATLİ OLMALIYDIM

…Elimdeki belgelerle birlikte Vali Yardımcısı’nın yanına gittim. Hayli nazikti Vali Yardımcısı. İçeri buyur ettiğinde, odasında biri bayan iki kişi daha oturuyordu. Nazikçe ‘onların kendisinin yakınları olduğunu, sohbetimizde hazır bulunmalarında bir mahzur görüp görmediğimi’ sordu. ‘Bir mahzur görmediğimi’ söyleyip oturduğumda zaten ortamın nazikliğini kavramıştım. Hiç beklemeden giriş yaptı Vali Yardımcısı. ‘Hrant Bey’ diyordu ‘Siz tecrübeli bir gazetecisiniz. Daha dikkatli haber yapmanız gerekmez mi? Sonra böyle haberlere ne gerek var? Bakın ortalık nasıl allak bullak oldu. Hayır, biz sizi biliyoruz ama sokaktaki adam ne bilsin? Bu tür haberleri başka bir niyetle yapıyorsunuz sanabilir. Bakın şu elimdeki evrakı görüyor musunuz? Ermeni Patriğinin bir başvurusu vardı, biz internet sitelerinde Ermeni toplumunun bazı kurumlarına yönelik bazı densizler terör sayılabilecek girişimlerde bulunmaya çalışıyorlarmış…bakın işte sokaklar ne gibi insanlarla dolu. Bu tür haberlere daha dikkat etmeniz gerekmez mi?’

Vali yardımcısını bu girişle başladığı sohbete, odadaki misafirlerden erkek olan da katıldı. Ve ondan sonra da zaten sözü bir daha başkasına bırakmadı. Vali Yardımcısı’nın sözlerini daha da net bir üslupla bu kez o yineledi. Dikkatli olmamı, ülkeyi ve ortamı gerecek girişimlerden kaçınmamı telkin ediyordu: ‘Sizin yazdığınız bazı yazılardan, her ne kadar üslubunuza katılmasak da, niyetinizin kötü olmadığını anlayabiliyoruz, ancak herkes bunu böyle anlamayabilir ve toplumun tepkisini üzerinize çekebilirsiniz’ diyerek beni kerelerce uyarıyordu. Ben ise haberi hangi niyetle yaptığımı anlatmakla yetindim… Odadan ayrılacaktım ki götürdüğüm belgeleri görmek ya da almak için ısrar bile etmediklerini fark ettim. Belgeleri isteyip istemediklerini onlara ben anımsattım ve verdim. Zaten konuşmaların içeriğinden, beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi. Haddimi bilmeliydim… Dikkatli olmalıydım… Yoksa iyi olmazdı!

ARTIK HEDEFTEYDİM

Hakikaten de iyi olmadı. Valiliğe çağrıldığımın ertesi gününden itibaren birçok gazetede birçok köşe yazarı…Türk düşmanlığı yaptığımı ortak bir kampanyayla dile getirmeye başladılar. Bu yayınların ardından ise 26 Şubat günü İstanbul Ülkü Ocakları İl Başkanı Levent Temiz’in başını çektiği bir grup ülkücü, Agos’un kapsına gelerek aleyhimde sloganlar attı ve tehditte bulundu. Polis gösterinin olacağını önceden haber almıştı. Agos’un içinde ve kapısında gereken önlemleri aldı…Grubun kullandığı sloganlar çok netti: ‘Ya sev ya terk et.’, ‘Kahrolsun ASALA’, ‘Bir gece ansızın gelebiliriz.’, Grubun lideri Levent Temiz’in yaptığı konuşmada hedef açık ve seçikti: ‘Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir .” Grup gösterisini yapıp dağıldı…

TEHLİKENİN EŞİĞİNDE

Agos önünde benzer bir gösteri de birkaç gün sonra kendilerini ‘Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu’ olarak adlandıran grup tarafından yapıldı. Ardında da devreye o güne değin hiçbir popülaritesi olmayan Av. Kemal Kerinçsiz ve onun başkanlığını yaptığı Büyük Hukukçular Birliği girdi. Kerinçsiz ve arkadaşları Şişli Cumhuriyet Savcılığına giderek, hakkımda suç duyurusunda bulundular…ve işte yine uçurumun kıyısındaydım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum.” diye yazmıştır.

B. HRANT DİNK’E YÖNELİK YAŞANAN GELİŞMELER, HRANT DİNK’E YÖNELİK “TEHDİT ATMOSFERİ” İLE YASİN HAYAL VE 2004 TARİHLİ MC DONALDS EYLEMİ, DEVLETİN GÜVENLİK VE İSTİHBARAT BİRİMLERİNİN YANI SIRA ÜST DÜZEY TÜM KURUMLARININ BİLGİSİ DAHİLİNDEDİR.

I. HRANT DİNK’E YÖNELİK YAŞANAN OLAYLAR, AÇILAN DAVALAR, HAKKINDA KURULAN “MAHKUMİYET” VE ÖLÜM TEHDİTLERİ ALDIĞI, DEVLETİN İLGİLİ KURUMLARI TARAFINDAN BİLİNMEKTEDİR. AGOS GAZETESİ YAYINLARI İLE HRANT DİNK’İN FAALİYETLERİ TAKİP EDİLMEKTEDİR.

Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı, Hrant Dink’e yönelik bir tehdit atmosferinin bulunduğu Devletin güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından 2004 yılı itibari ile bilinmektedir. Bu hususu doğrulayan birkaç beyan da şu şekildedir :

  1. İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli imzalı, 2 Mart 2004 tarihli belgede: “…Agos gazetesinin telefonlarını arayan kimliği meçhul kişilerce Hrant Dink’e yönelik ölüm tehdidinde bulunulduğu…”nun öğrenildiği belirtilmiştir.
  2. İstanbul Valisi Muammer Güler, Dink cinayetine ilişkin araştırma yapan TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu üyeleri ile yaptığı 3 Ocak 2008 tarihli görüşmede; Hrant Dink’e ilişkin yargılamalar sürerken birtakım sıkıntılar, duruşmalara gidiş gelişte birtakım sorunlar yaşandığını bu yaşananlardan herkesin haberdar olduğunu belirtmiş ve Hrant Dink’in çok sayıda tehdit aldığının bilindiğini beyan etmiştir.
  3. İstihbarattan Sorumlu İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Şammaz Demirtaş 04 Mart 2008 tarihinde Başbakanlık Teftiş Kurulu üyelerine verdiği ifadesinde:

“Biz Hrant Dink’in mahkemelere gidiş gelişlerinde, yazılı koruma tedbirleri almıştık. Ayrıca Emniyet İstihbarat ve Terör Şubeleri ile de yine mahkemelere ayrıca kimlerin katıldığı takip edilirdi. İstihbaratın temel vasfı olayları olmadan önce önlemektir. İstihbarat çalışmaları bu kapsamda yürütülür. Hrant Dink’in basına yansıyan faaliyetleri ve o dönem içinde bulunduğumuz ortam sebebiyle Hrant Dink’in hedef olarak ancak oluşabilecek sansasyonel durumlar nedeniyle İstanbul’da istihbarat şubemizin ilgi alanında olduğunu söyleyebilirim.” şeklinde beyanda bulunmuştur.

  1. Ali Fuat Yılmazer Dink soruşturması kapsamında İstanbul C. Başsavcılığına 4 Aralık 2014 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde: “Ben de Hrant Dink’e karşı yapılan bu eylemlerden haberdardım ve…bir tehdit atmosferi olduğunu biliyordum.” demiştir.
  2. Celalettin Cerrah, 15 Aralık 2014 tarihinde İstanbul C. Başsavcılığına verdiği ifadesinde vali başkanlığında ayda bir yapılan güvenlik toplantılarında, Hrant Dink’in yapılan protestolardan ötürü gündeme geldiğini ve ayrıca Ermeni toplumuna yönelik tehditlerin de konuşulduğunu ve değerlendirilmeler yapıldığını beyan etmiştir.
  3. İİEM’de 1999-2003 yılları aralığında C Büro Amiri olarak da görev yapmış Hüseyin Işıldak 27 Mart 2008 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu Müfettişlerine vermiş olduğu ifadesinde : “Hrant Dink potansiyel hedefler arasındadır, kendisi de tehdit altında olduğunu defalarca dile getirmiştir” şeklinde beyanda bulunmuştur.
  4. Bir dönem EGM İstihbarat Daire Başkan yardımcısı görevini yürüten Necmettin Emre 18 Ağustos 2014 tarihli İstanbul C. Başsavılığı ifadesinde Hrant Dink’in kesinlikle koruma altına alınması gerektiğini zira hakkında “geçmişten bugüne kadar eylem potansiyeli” bulunduğunu belirtmiştir.
  5. Ahmet İlhan Güler, Mahkemenin 08 Kasım 2016 tarihli duruşmasında Hrant Dink’e yönelik bir tehdit atmosferi bulunduğunu doğrulamıştır.
  6. Engin Dinç müdafileri aracılığı ile Mahkemeye sunduğu 23 Aralık 2020 tarihli dilekçesinde : “Hrant Dink’e karşı bir tehdit atmosferinin bulunduğu bilinen bir gerçektir” şeklinde beyanda bulunmuştur.

II. YASİN HAYAL 24 EKİM 2004 TARİHİNDE MC DONALDS İŞLETMEYE YÖNELİK EL YAPIMI BOMBA İLE SALDIRI DÜZENLEMİŞ, BU EYLEM ve EYLEMCİ KİŞİLİĞİ NEDENİ İLE DEVLETİN TÜM BİRİMLERİ TARAFINDAN BİLİNEN BİRİ OLMUŞTUR.

  1. Yasin Hayal tarafından 2002 yılı Mart ayında Trabzon’da kilise rahibi Pierre Brunessen darp edilmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Trabzon’a geleceği 16 Ağustos 2004 tarihinde Trabzon Havalimanına bomba konulduğuna dair asılsız ihbarda bulunulmuş, 24 Ekim 2004 tarihinde ise Mc Donalds adlı işletmenin Trabzon’daki şubesine el yapımı bir bomba ile saldırı düzenlenmiş ve bu eylemde 6 kişi yaralanmıştır.

Yasin Hayal bu eylem sonrası Trabzon’dan İstanbul’a gelmiş, bir arkadaşının evinde gizlenmiş, Yasin Hayal Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat ve Terör Şube Müdürlüklerinin ortak operasyonu ile 30 Ekim 2004 tarihinde İstanbul’da yakalanmış ve ilk sorgusu İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünde yapılmıştır.

Yasin Hayal’in gerçekleştirdiği Mc Donalds eylemi ile Yasin Hayal’in yapısı ve eylemci kişiliği önemsenmiş; gerçekleştirdiği eylem, kişiliği, yapısı ve yakalanmaması durumunda yapmayı tasarladığı eylemlere dair İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri tarafından belgeler düzenlenmiş; bu belgeler 81 İl Emniyet Müdürlüğüne, İçişleri Bakanlığına, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Genelkurmay Başkanlığına, MGK Genel Sekreterliğine, Jandarma Genel Komutanlığına, MİT Müsteşarlığına gönderilmiştir.

Düzenlenen bu belgeler ile devletin önemli tüm birimleri, Mc Donalds eylemi ve Yasin Hayal konusunda 2004 yılı itibari ile bilgi sahibi olmuşladır.

30 Ekim 2004 tarihinde İstanbul’da yakalanan Yasin Hayal’in ilk sorgusu İİEM görevlileri tarafından yapılmış, Yasin Hayal bu sorgusunda: Milliyetçi kişiliğinin yanında İslamcı kişiliğinin de bulunduğunu, 1998 yılında Kenya ve Tanzanya’da bulunan Amerikan Elçilerine ve daha sonra Amerika’da bulunan ikiz kulelere yönelik El Kaide örgütü tarafından gerçekleştirilen eylemlerden sonra Usame Bin Laden’e sempati duyduğunu ve kendisinin de cihat etmesi gerektiğini düşündüğünü, bu amaçla 2004 yılı Ağustos ayı içerisinde Çeçenistan’a gitmek için yola çıktığını, ancak Çeçenistan’a geçemediğini, Azerbaycan’da bir hafta kalarak geri döndüğünü, Türkiye’de eylem yapmaya karar verdiğini ve Mc Donalds’a yönelik bombalı saldırı eylemini gerçekleştirdiğini beyan etmiştir. Bu sorguda Yasin Hayal tarafından beyan edilenler ile ilgili 30 Ekim 2004 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından bir belge düzenlenmiş ve bu belge Trabzon – Rize – Çankırı – Gümüşhane İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmiştir.

  1. TİEM İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç tarafından 31 Ocak 2006 tarihinde İstanbul, Ankara ve Erzurum İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüklerine ve İstihbarat Daire Başkanlığına Yasin Hayal, Mustafa Öztürk, İstanbul’da silah eylem konularını içeren bir yazı gönderilmiştir. Bu yazıda, hedefleri içerisinde yer alan, Mc Donalds eylemi sonrası Yasin Hayal’in gizlenmesine yardımcı olan Mustafa Öztürk’ün yine hedefleri içerisinde yer alan Yasin Hayal ile ilişkisini sürdürdüğü, Yasin Hayal ile irtibatı Mustafa Öztürk’ün 3 adet silah temin etmeye çalıştığı, bu silahların Erzurum Nizamı Alem Ocakları İl Başkanı tarafından istendiği, Mustafa Öztürk’ün bu silahları temin etmesi sonrası Erzurum iline ve oradan da Erzurum Nizamı Alem Ocakları başkanı ve tespit edilemeyen birkaç kişi ile birlikte İstanbul iline gidecekleri ve burada da muhtemelen bir eylem gerçekleştireceklerine dair teyide muhtaç bilgiler elde edildiği bildirilmiştir.

III. TRABZON İL EMNİYET İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN 17.02.2006 TARİHİNDE İSTANBUL İL EMNİYET İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNE YASİN HAYAL TARAFINDAN HRANT DİNK’E YÖNELİK EYLEM YAPILACAĞI BİLGİSİ AKTARILMIŞTIR.

YASİN HAYAL TARAFINDAN HRANT DİNK’E EYLEM YAPILACAĞI BİLGİSİ, YAZININ GÖNDERİLMESİNDEN BİR GÜN ÖNCE 16.01.2006 TARİHİNDE ENGİN DİNÇ TARAFINDAN AHMET İLHAN GÜLER’E TELEFON İLE ŞİFAHİ OLARAK DA AKTARILMIŞTIR.

TİEM İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç tarafından 17.02.2006 tarihli 027248 sayılı belge ‘gereği’ için İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğüne ve ‘bilgi’ için İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmiştir. Bu yazıda da şu hususlara yer verilmiştir:

“…Mc Donalds isimli iş yerine 24.10.2004 günü saat 13.30 sıralarında el yapımı, parça tesirli bomba atmaktan ve 6 şahsın yaralanmasına sebep olmaktan tutuklanarak cezaevine konulan ve 13.09.2005 tarihinde cezaevinden tahliye olan Yasin Hayal (İDP:2918865) isimli şahısla ilgili olarak devam eden çalışmalarda;

YİE’ den alınan bilgilerden, ‘bahse konu şahsın çevresinde bulunan arkadaşlarına Ermenilere karşı büyük bir kin beslediğini ve önümüzdeki günlerde İstanbul ilinde ses getirecek bir eylem yapmayı planladığını, hedef olarak da Türkleri ve Türkiye Cumhuriyetini karalayıcı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle Agos gazetesi genel yayın yönetmeni Hrant Dink (İDP:3248124) isimli şahsı seçtiğini, maddi imkan sağlandığı takdirde bahse konu eylemi gerçekleştirmek için İstanbul iline gideceğini ve Sarıgazi ilçesinde bir fırında çalıştığı bilinen abisi Osman Hayal’in yanında kalacağını söylediği’ öğrenilmiştir.

Ayrıca bahse konu şahsın Mc Donald’s isimli iş yerine yapmış olduğu eylem öncesinde de benzer söylemlerde bulunduğu göz önüne alınarak şahsın söz konusu eylemi yapabilecek bir yapıya sahip olduğu değerlendirilmekte olup 0538 7193181 numaralı telefonu kullanan şahsa yönelik çalışmalarımız devam etmektedir.

Arz ederim”

Bu yazının TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmesinden bir gün önce 16 Şubat 2006 tarihinde Engin Dinç tarafından Ahmet İlhan Güler telefon ile aranmış ve Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e eylem yapılacağı bilgisi telefonda şifahi olarak da aktarılmıştır.

Engin Dinç, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e eylem yapılacağı bilgisini Ahmet İlhan Güler’e 16 Şubat 2006 tarihinde şifahi olarak da aktardığına dair beyanlarda bulunmuştur. Engin Dinç, 22.07.2007 tarihli İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Mülkiye Müfettişliği ifadesinde, 28 Şubat 2008 tarihli TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyelerine ve 12 Mayıs 2008 tarihli Başbakanlık Teftiş Kurulu üyelerine yönelik ifadesinde, 26 Ağustos 2015 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadesinde ve son olarak da İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 10 Ekim 2016 tarihli duruşmasında; Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem planlaması ile ilgili yazının İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderildiği 17 Şubat 2006 tarihinden bir gün önce,16 Şubat 2006 tarihinde akşam saatlerinde, konunun önemli olması nedeni ile Ahmet ilhan Güler’i telefon ile aradığını, Hrant Dink’in öldürülmesine yönelik planlama olduğu, planlamayı yapan grubun tehlikeli olduğu ve Hrant Dink’in korunması gerektiğine yönelik beyanda bulunduğunu beyan etmiştir.

IV. CİNAYET ÖNCESİ ‘İSTİHBARAT DEĞERLENDİRME PROJESİ’NDE YASİN HAYAL ve HRANT DİNK’E AİT ŞAHIS SORGU EKRANINA BİLGİLER YÜKLENMİŞ, İİEM MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİ TARAFINDAN YASİN HAYAL ve HRANT DİNK’İN ‘ŞAHIS’ SORGUSU YAPILMIŞ, YAZILAN BİLGİLER KONTROL EDİLMİŞTİR.

‘İstihbarat Değerlendirme Projesi [İDP]’ programı ile ilgili İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından şu açıklama ve değerlendirmeler yapılmıştır :

“İDP (İstihbarat Değerlendirme Projesi), esas itibariyle evrak temelli bir proje olup, istihbarat çalışmalarında üretilen evrakın kişi, dosya gibi ilişkilerinin ve evrak özet bilgilerinin kaydedildiği bir projedir…Projenin temeldeki amacı … üretilen istihbari bilgilerden yazı formatına çevrilenlerin kayıt altına alınması ve ihtiyaç duyulduğunda da sorgulanabilmesi ve bilgilerin erişilebilirliğinin sağlanmasıdır. 2000’li yıllardan sonra bu proje bir konuda araştırma yapacak personelin ilk başvurduğu istihbarat kaynaklarının başında yer almaya başlamış (tır)… Zira proje içerisinde geçmişten günümüze üretilen neredeyse tüm istihbari bilgiler mevcuttur. Mahiyeti itibariyle, neredeyse tüm istihbarat personelinin projeye erişim imkanı bulunmakta ve yetkileri kapsamında kullanılmaları sağlanmaktadır…evraka ilişkin girilen özet bilgi kısmı tüm kullanıcıların istifadesine açıktır….Şahıs Sorgu Ekranında yine bir kişinin hangi evraklar içerisinde geçtiği, hangi olaylar ile ilişkili olduğu, hangi operasyonlarla ilişkili olduğu gibi bilgilere de ulaşmak mümkündür…Hrant Dink’in cinayet öncesi kendisinin hedef olarak seçildiği Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından gerek İstihbarat Daire Başkanlığına gerekse İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğüne iletilmiştir. Bu bilgi iletimleri akabinde de ilgili evrak bilgileri İDP’ne…kaydedilip gerekli ilişkilendirmeler (evrak-kişi-olay-dosya vd.) yapılmak suretiyle bilginin sorgulanabilir hale gelmesi sağlanmıştır. Bu haliyle gerek Hrant Dink isimli şahıs, gerekse Yasin Hayal isimli şahıs sorgulandığında bu kişiler ile ilişkilendirilen evrakların özet kısımları tüm personel tarafından görünebilecek hale gelmiştir. ”

İstihbarat Değerlendirme Projesi [İDP]’nde Yasin Hayal’e ait ‘Şahıs Bilgi Formu’nda Hrant Dink cinayetinin işlendiği 19.01.2007 tarihinden önce ‘Şahıs Özeti’ olarak birçok bilgi yer almıştır.

Yasin Hayal’e ait ‘Şahıs Özeti’nde ana hatları ile ve özetle Yasin Hayal’in;

24 Ekim 2004 tarihinde Trabzon İlinde Mc Donalds isimli işyerinin ön kapı girişine el yapımı parça tesirli bomba attığı, bu eylem ile ilgili 30 Ekim 2004 tarihinde İstanbul’da Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından yakalandığı, sorgulandığı, sorgusunda, milliyetçi görüşlere sahip olduğu, 11 Eylül saldırısı sonrası Usame Bin Laden’e sempati duyduğu, cihat etmeye karar verdiği, cihat etmek amacı ile Çeçenistan’a gitmeye çalıştığı, Mc Donalds eylemini gerçekleştirdiği, yakalanmaması durumunda HSBC Bankası ile Rus Konsolosluğuna yönelik eylem yapmayı düşündüğü şeklinde beyanlarda bulunduğu, Mc Donalds eylemi nedeni ile Trabzon cezaevinde yatmakta iken 13 Eylül 2005 tarihinde tahliye olduğu, cezaevinden çıktıktan sonra Trabzon ilinde organize faaliyetler içerisinde yer alan bazı şahıslarla irtibata geçtiği, El Kaide örgütünün kullanabileceği unsurlar arasında yer aldığı ve cihat bölgeleriyle doğrudan veya dolaylı bağlantıları tespit edilen 514 kişiden biri olduğu, Mustafa Öztürk isimli kişinin Erzurum’a 3 adet el yapımı silah temin etmek için yardım istediği kişi olduğu, “YİE’den alınan bilgilere göre Türkleri ve Türkiye Cumhuriyetini karalamaya çalıştığı için Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink (İDP:3248124) isimli şahsa karşı kin beslediği ve fırsatını bulduğunda bu şahsa karşı eylem yapmayı düşündüğü bilgileri alınan şahıs” olduğu, El Kaide örgütünün kullanabileceği unsurlar arasında yer alan cihat bölgeleri ile bağlantılı şahıslar bu bölgelerle doğrudan irtibatı olmaksızın El Kaide ideolojisinden etkilenebilecekleri değerlendirilen 514 kişiye ait listenin 494. sırasında yer alan kişi olduğu, “YİE (K) Mehmet Kurt ile 07 Nisan 2006 tarihinde yapılan buluşmada İstanbul İlinde Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink isimli şahsa yönelik eylem gerçekleştirmeyi düşündüğü şeklinde adı geçen şahıs” olduğu, “16 Nisan 2006 günü akşamı KTÜ Merkez Kampüsü içerisinde Hüseyin Nihal Atsız’ın şiirlerinden alıntı yapılan ve ‘Bu Ülkenin Delikanlıları Alperenler’ imzalı bildiriyi dağıtan şahıslardan olduğu (VA.2006610732296),” bilgileri yazılmıştır.

İDP programında ‘Fırat Dink 19.02.2006 Tarih ve 2006-61-027248 Sayılı Evrak Görüntüsü’nde : “YİE’den alınan bilgilere göre Türkleri ve Türkiye Cumhuriyetini karalamaya çalıştığı için, Yasin Hayal (İDP:2918865) isimli şahıs tarafından kendisine kin beslenen ve eylem yapılmaya çalışılacağı şeklinde bilgileri alınan şahıs (VA.200661027248)” ve

Yine İDP Programında ‘Fırat Dink 13.04.2006 Tarih ve 2006-61-067179 Sayılı Evrak Görüntüsü’ nde : “YİE (K) Mehmet Kurt ile 07 Nisan 2006 tarihinde yapılan buluşmada Yasin Hayal (İDP:2918865) isimli şahsın eylem yapmayı düşündüğü şeklinde adı geçen şahıs (VA.200661067179)” olduğu bilgileri yer almaktadır.

İDP Programında Yasin Hayal ve Hrant Dink’e ait 19.02.2006 tarihli ve 13.04.2006 tarihli şahıs özet bilgilerinde, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisi bulunmaktadır.

İİEM Müdürlüğü görevlileri tarafından İDP projesinde, farklı tarihlerde Hrant Dink sorgulandığı gibi Yasin Hayal de sorgulanmıştır. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından Yasin Hayal,

-Yasin Hayal’in cezaevinden tahliye olduğu 13.09.2005 tarihinden birkaç gün sonra, 19 Eylül 2005 tarihinde,

  • TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından 31 Ocak 2006 tarihinde Yasin Hayal, Mustafa Öztürk, İstanbul’da silah eylem konularını içeren yazının İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne gönderilmesinden bir [1] gün sonra 01 Şubat 2006 tarihinde,
  • Yasin Hayal’in Hrant Dink’e eylem yapacağı bilgisinin TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından 17 Şubat 2006 tarihinde İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne iletildiği fakat yazının henüz İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne ulaşmadığı [yazı 17 Şubat 2006 tarihinde saat 17.49’da ulaşmıştır] bir saatte saat 10.17’de ve akabinde de 20 Şubat 2006 tarihinde ve yine 18 Nisan 2006 tarihinde ve 20 Ekim 2006 tarihinde de İstihbarat Daire Projesinde sorgulanmıştır.

Sonuç olarak, Hrant Dink cinayeti öncesinde İstihbarat Değerlendirme Projesi programına Yasin Hayal ve Hrant Dink’e ait şahıs sorgu ekranına bilgiler yazılmıştır, İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından Yasin Hayal ve Hrant Dink’e ilişkin 2005 ve 2006 yılları içerisinde farklı tarihlerde sorgulamalar yapılmıştır, bu sorgulamalar sonucu İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik eylem yapma tasarısının 07 Nisan 2006 tarihinde de sürmekte olduğu bilgilerine de ulaşılmıştır.

V. CELALETTİN CERRAH, AHMET İLHAN GÜLER İLE İSTANBUL İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİ HRANT DİNK’E YÖNELİK TEHDİT ATMOSFERİNDEN HABERDAR VE HRANT DİNK’İN ÖLDÜRÜLECEĞİ BİLGİSİNE SAHİPTİRLER

BU BİLGİLERE SAHİP OLMALARINA RAĞMEN HRANT DİNK’E YÖNELİK ŞAHSİ, FİZİKİ VE MEKANSAL KORUMA TEDBİRLERİNİ ALMAMIŞ, KORUMA TEDBİRİ ALINMASINA YÖNELİK BİLDİRİMLERDE BULUNMAMIŞ, YAZIŞMALAR YAPMAMIŞ VE DİNK CİNAYETİNİN İŞLENMESİNİ OLANAKLI HALE GETİRMİŞLERDİR.

  1. Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı, aleyhine eylemler ve gösteriler yapıldığı, fiziki saldırı girişimlerine maruz kaldığı, basın-yayın organlarında aleyhine haberler yapıldığı, bir linç sürecinin yaşandığı, ‘hedef kişi’ haline getirildiği ve hayatının ciddi biçimde tehdit altında olduğu Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler ile İİEM görevlileri tarafından ayrıntılı olarak bilinmektedir.

Hrant Dink’e yönelik yaşanan olaylar, ölüm tehditleri alması, ‘hedef kişi’ haline getirilmiş olması ve ülkenin o tarihlerde sertleşen siyasal iklimi, Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirleri alınmasını, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı istihbaratını içeren 17 Şubat 2006 tarihli yazıdan bağımsız olarak da zorunlu hale getirmesine rağmen, İİEM görevlileri olan Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler tarafından bu yazıya rağmen bile Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbiri alınmasına yönelik işlemler yapılmamış, kararlar alınmamıştır.

İİEM görevlilerinin talebi ve yazışmalarına istinaden İstanbul Valisi ve İl Koruma Komisyonu tarafından Yazar Ferit Orhan Pamuk’a yönelik Aralık 2005 – Ocak 2006 tarihlerinde Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11. Maddesi uyarınca alınan koruma kararı ve bu kararın dayanağı olan belgeler, Hrant Dink’e dair de koruma tedbirleri alınmasını zorunlu hale getirdiğine yönelik beyanlarımızı güçlü bir şekilde doğrulamaktadır.

Hrant Dink cinayetinin işlenmesinden on üç [13] ay öncesinde Orhan Pamuk’a yönelik sağlanan koruma tedbirine ilişkin belgelerde şu bilgilerin bulunduğu görülmektedir :

 Orhan Pamuk hakkında açılan davanın görüldüğü 16 Aralık 2005 tarihinde Şişli Adliyesinde yaşanan olaylar üzerine Serdar Turgut tarafından Akşam gazetesindeki köşesinde 20 Aralık 2005 tarihinde ‘Orhan Pamuk’a Devlet Koruması Verilsin’ başlığı ile bir yazı yazılmış ve bu yazıda :

“Orhan Pamuk ne konuşursa konuşsun, bizim ulusal kıymetimizdir. 60 kişilik bir gezgin faşist grubun onu tehdit etmesine izin vermemek gerekiyor ama aynı zamanda Pamuk’u korumasız bırakarak onun korunmasını arkadaşlarına da bırakmamak gerekiyor. Pamuk acilen devlet koruması altına alınmalıdır.” denilmiştir.

  • Bu yazının yayımlandığı gün İstanbul İl Emniyet Müdür yardımcısı Ömer Yanık, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürlüğüne hitaben bir yazı yazmış, Serdar Turgut’un yazısına dikkat çekmiş ve ‘bilgi ve gereğini rica’ etmiştir.
  • Koruma Şube Müdürlüğü aynı gün, 20.12.2005 tarihinde İİEM Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ile İstihbarat Şube Müdürlüğüne yazı yazmış, yazı ile; Orhan Pamuk’un terör örgütlerinin hedefi olup olmadığı ve herhangi bir sebepten dolayı can güvenliğinin tehdit altında bulunup bulunmadığı hususunda görüş bildirmeleri istenmiştir.
  • Orhan Pamuk ile ilgili olarak İİEM Terörle Mücadele Şube Müdürü Selim Kutkan, bu şubeden sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli’ye bilgi vermek ve onayını almak sureti ile H. Aydın Türkeli yerine imzalamak sureti ile aynı gün [20.12.2005 tarihinde] Koruma Şube Müdürlüğü’ne hitaben kaleme aldığı yazıda; “Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü kayıtlarında yapılan incelemede terör örgütlerinin hedefi olduğu hususunda herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamış olmakla birlikte bahse konu dava ile ilgili, basın ve medya kanalı ile çıkan haberler nedeniyle, şahsa yönelik münferit sataşmalar olabileceği değerlendirilmektedir” şeklinde,

İİEM İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler kaleme aldığı 21.12.2006 tarihli yazıda:

“Yazar Ferit Orhan Pamuk ile ilgili olarak yaptırılan arşiv tetkikinde; adı geçenin İBDA/C örgütünün yayın organı olan Kaide isimli derginin 10.11.2005 tarihli 15.sayısının 15.sayfasında ‘Not Ettik’ başlığı altında ‘Türkiye’de İslamcılık çoğalırsa Avrupa’ya göçerim (kaçarım) diyen Orhan Pamuk’u…’ şeklinde isminin geçtiği, ayrıca halen somut bir tehdit tespit edilememekle birlikte konunun kamuoyunda çok yoğun bir şekilde işlenmesinden dolayı oluşan hassasiyetten münferit tepki ve sataşmalar olabileceğinden dolayı şahsın hedef olabileceği değerlendirilmektedir” şeklinde beyanda bulunmuştur.

  • Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Başkanlığına İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör tarafından 20.12.2005 tarihinde yazı yazılmış, yazıda, Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11.maddesi hükmünün amir bir hüküm olduğu belirtilmiş ve devamında da :

“Yazar Orhan Pamuk’un koruma ile ilgili durumu aciliyet arz ettiğinden ve İl Koruma Komisyonu’nda da değerlendirileceğinden;

b) Terör örgütlerinin açık hedefi durumunda olup olmadığının,

c) Herhangi bir sebepten dolayı can güvenliğinin tehlike altında bulunup bulunmadığının” bildirilmesi istenmiştir.

Milli İstihbarat Teşkilatı İstanbul Bölge Başkanlığı 21.12.2005 tarihli cevabi yazısında :

“Yazar Ferit Orhan Pamuk’a, Ermeni yanlısı görüşleri nedeniyle, başta milliyetçi ve muhafazakar kesimler olmak üzere çeşitli çevrelerce tepki duyulduğu bilinmekle birlikte, adı geçenin terör örgütlerinin açık hedefi konumunda ve herhangi bir sebepten dolayı can güvenliğinin tehlike altında olduğu yönünde kayıtlarımıza intikal etmiş bir bilgi bulunmamaktadır” şeklinde beyanda bulunulmuştur.

  • Bu yazışmalar sonrası İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah 21.12.2005 tarihinde İstanbul İl Valiliğine bir yazı yazmış ve bu yazıda:

“3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 20 nci maddesine istinaden 16.09.1995 tarihli Başbakan Olur’u ile yürürlüğe konulan, Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11.Maddesi : ‘Hayatının ciddi biçimde tehdit altında bulunduğu, Milli İstihbarat Teşkilatı ile diğer istihbarat birimleri tarafından tespit edilenler ve korunmaları zaruri görülenler, bu kuruluşların teklifi üzerine güvenlik birimlerince, talepleri aranmaksızın korumaya alınırlar’ şeklindedir.

Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 20 nci maddesi, acil durumda koruma : ‘Koruma talebinde bulunan şahısların koruma talepleri incelenip karara bağlanıncaya kadar geçecek süre içinde, korunacak kişinin can güvenliğinin bulunmadığını gösteren bilgi ve belgelerin resmi makamlarca önceden tespit edilmesi halinde, ilgili valiliklerce, koruma tedbirleri derhal aldırılır. Bu tedbirler yetkili komisyonlarca incelenip aksine bir karar verilinceye kadar devam eder. ‘ hükmü yer aldığından…yazar Ferit Orhan Pamuk’un korunması ile ilgili durumun, İl Koruma Komisyonunda karar verilinceye kadar ‘1 personelle yakın koruma’ koruma tedbiri ile koruma altına alınması hususunu tensiplerinize, arz ederim” şeklinde beyanda bulunmuş ve Orhan Pamuk hakkında koruma kararı alınmasını talep etmiştir.

Yazışmalar ve Celalettin Cerrah’ın talebi üzerine İstanbul Valisi Muammer Güler 21.12.2005 tarihinde Orhan Pamuk’a koruma verilmesi talebine Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11. ve 20. maddeleri uyarınca ‘Olur’ vermiştir.

26 Ocak 2006 tarihinde de İstanbul Valiliği İl Koruma Komisyonu Orhan Pamuk’a “1 Personelle yakın Koruma tedbirinin, çağrı üzerine koruma tedbirine çevrilerek korunmasının devamına, Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11-16-19. Maddeleri hükmü uyarınca oybirliği ile karar” vermiştir .

Orhan Pamuk’a yönelik koruma kararı alınması Celalettin Cerrah tarafından İstanbul Valiliğinden talep edilmiştir ve yanı sıra Celalettin Cerrah İstanbul Valiliği İl Koruma Komisyonu üyelerinden biri olarak koruma kararını oluşturan ve imzalayan kişilerden biri de olmuştur.

Orhan Pamuk’a, Koruma Hizmetleri Yönetmeliği madde 11 uyarınca [Hrant Dink cinayeti öncesinde] sağlanan koruma tedbiri, Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler tarafından Koruma Hizmetleri Yönetmeliği’nin bilindiğini göstermesinin yanı sıra bu yönetmeliğin ve bu yönetmeliğin 11. Maddesi uyarınca koruma tedbirlerinin alındığını ortaya koymaktadır [Orhan Pamuk’a yönelik koruma tedbirleri alınmasına yönelik yazışmaların yapılması ve kararın alınması iki (2) gün içinde gerçekleşmiştir].

Orhan Pamuk’un terör örgütlerinin hedefi olduğu hususunda herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamasına, somut bir tehdit tespit edilememesine, can güvenliğinin tehlike altında olduğu yönünde kayıtlara intikal etmiş bir bilgi bulunmamasına rağmen, açıklamalarının, kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmasından dolayı Orhan Pamuk’un hedef olabileceği ve saldırıya uğrayabileceği doğru değerlendirmesi üzerinden Koruma Hizmetleri Yönetmeliği 11. Madde uyarınca alınan koruma kararı, 2004 yılından itibaren saldırıların odağında olan ve cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihine değin ağırlaşarak süren saldırılara muhatap olan Hrant Dink’e yönelik de koruma tedbirleri alınması gerekliliğine yönelik beyanlarımızı doğrulamaktadır.

  1. Hrant Dink ölüm tehditleri almasına, Hrant Dink’e yönelik ağırlaşarak sürmekte olan saldırılar olmasının yanı sıra 17 Şubat 2006 tarihinde Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı somut bilgisi de Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne iletilmiştir.

17 Şubat 2006 tarihli yazı Ahmet İlhan Güler tarafından paraflanmıştır. Bu yazı üzerinde İİEM İstihbarat Şube Müdür yardımcısı Bülent Köksal’ın el yazısı ile “Şahsı kontrole alalım. Önemli” notu da yazılmıştır.

Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne gönderilen Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisini içeren 17 Şubat 2006 tarihli belgenin veya içeriğinde yer alan bilgilerin Ahmet İlhan Güler tarafından Celalettin Cerrah’a, yazının geldiği tarihte veya ilerleyen tarihlerde iletilmemiş olması olası değildir [Mahkemenin 07.11.2016 tarihli duruşmasında Ahmet ilhan Güler, birinin öldürüleceği ile ilgili istihbaratın, İl İstihbarat Şube Müdürü tarafından İl Emniyet Müdürüne aktarılacağını, kendisinin İl Emniyet Müdürleriyle güven ve uyum içinde çalıştığını ve genel itibari ile genel işleyiş olarak çalışmalarını da İl Emniyet Müdürlerine aktardığını da beyan etmiştir].

Hrant Dink hakkında yaşanan olaylar, ölüm tehditleri alması, ‘hedef kişi’ haline getirilmesi ve 2006-2007 yıllarındaki ülkedeki siyasal iklim Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınmasını zorunlu hale getirmekte iken Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisini içeren 17 Şubat 2006 tarihli yazı Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirleri alınmasını güçlü şekilde zorunlu hale getirmiş fakat İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri olan Celalettin Cerrah ile Ahmet ilhan Güler tarafından Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri kasıtlı şekilde alınmamıştır.

  1. Celalettin Cerrah ve Ahmet İlhan Güler İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Müfettişlerine, Başbakanlık Teftiş Kurulu Müfettişlerine 2007-2008 yıllarında ilk ifadelerini vermişlerdir. Haklarında ilerleyen yıllarda da incelemeler yapılmış, bu incelemelerde de ifadeler vermişlerdir.

Celalettin Cerrah 15 Aralık 2014 tarihinde ve Ahmet İlhan Güler de 08 Aralık 2014 tarihinde, 09 Ocak ve 07 Ekim 2015 tarihlerinde olmak üzere İstanbul C.Başsavcılığına ifade vermiştir.

Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler son olarak da İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesinde savunmalar yapmışlardır.

Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler yıllar içerisinde farklılaşan, çeşitlenen ve yer yer çelişkiler içeren birkaç savunma argümanı geliştirmişler ve zamanla da bu argümanları ‘olgunlaştırmışlardır’. Geliştirdikleri ve inandırmaya çalıştıkları argümanlar ana hatları ile şu şekilde olmuştur :

  • Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 17 Şubat 2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne gönderilen yazıda, Hrant Dink’in öldürüleceği söylenmemektedir, Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisi Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından gizlenmiştir, yazıda Hrant Dink’e yönelik “ses getirici eylem” yapılacağı söylenmektedir ve “ses getirici eylem” ise sıradan, önem arz etmeyen, basit türden bir eylemdir [Ahmet İlhan Güler’in 08.12.2014 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ifadesi : “Bugün adliyenin içerisinde bir kişi çırılçıplak soyunursa bu ses getirir, bu farklı da olabilir, ancak burada yapılacak eylemler ölüme varmayacak nitelikteki eylemler olabilir, yani protesto niteliğindeki eylemler olabilir.” Celalettin Cerrah’ın 15.12.2014 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadesi : “Ses getirecek eylem, tepkisel basit eylemlerden olabilir, yani bir bakana başbakana yumurta atarsınız ses getirir, biri adliye içerisinde çıplak soyunur, ses getiren eylem olur” ].
  • 17 Şubat 2006 tarihli yazı kesin bir istihbari bilgi içermemektedir, yazıda yer alan bilgiler ‘ham bilgilerdir’.
  • Engin Dinç tarafından Yasin Hayal’in Hrant Dink’e eylem yapacağı bilgisini içeren yazı ile ilgili 16 Şubat 2006 tarihinde Ahmet İlhan Güler aranmamıştır.
  • 17 Şubat 2006 tarihli yazı salt Osman Hayal’e dair ‘tahkikat’ yapılması talebini içeren bir yazıdır.
  • Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e eylem yapılacağı bilgisini içeren 17 Şubat 2006 tarihli yazı, koruma kodunu, ’13-900-0008′ aidiyet no’sunu içeren bir yazı değildir, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Hrant Dink’e yönelik koruma sağlanması talebinde bulunulmamıştır, 17 Şubat 2006 tarihli yazının ‘konusu’ ‘Yasin Hayal’dir, yazının ‘konusu’ ‘Hrant Dink’ ve ‘Koruma’ değildir.
  • Koruma Hizmetleri Yönetmeliğinin 11.maddesinin İstanbul’da uygulaması olmamıştır, Orhan Pamuk ilgili ‘tespit’ Milli İstihbarat Teşkilatı tarafından yapılmıştır.
  • Hrant Dink’in korunması ile ilgili işlemleri yapacak merciler TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı ve Merkez Koruma Komisyonu görevlileridir ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğünün Hrant Dink’in korunması ile ilgili yapabilecekleri herhangi bir işlem bulunmamaktadır. Hrant Dink’in koruma altına alınmaması bahsinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri olarak kendilerine yüklenebilecek herhangi bir kusur yoktur.

Mahkemedeki savunmalarında, Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirlerinin alınması ve tasarlanan cinayeti önleme konusunda yasal mevzuat uyarınca yapacakları herhangi bir işlem bulunmadığını iddia eden Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler, 15.12.2014 tarihli ve 08.12.2014 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadelerinde ise farklı beyanlarda bulunmuşlardır. Şöyle ki;

Celalettin Cerrah 15.12.2014 tarihli İstanbul C. Başsavcılığı ifadesinde : “Şahsıma herhangi bir bilgi aktarımı yapılmadı, ancak Trabzon Emniyet Müdürlüğü veya EGM İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürlüğü bu bilgiyi bizimle paylaşsalardı, yine Trabzon Emniyet Müdürlüğü[nce] bu kişilerin Hrant Dink ile ilgili silah temin ettikleri bilgisi bize aktarılsa idi, o zaman mutlaka bu yazı benim önüme gelirdi ve gerekli tedbirler alınırdı, o zaman ben bu konuyu vali bey ile paylaşırdım ve Hrant Dink’in korunma olayını koruma kuruluna getirirdim.”

Ahmet İlhan Güler de 08.12.2014 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ifadesinde: “İstanbul’a yazılan yazıda ‘ses getirecek bir eylem yapılacağı’ yazıyor, EGM İstihbarat Daire Başkanlığına yazılan yazı ekindeki F-4 raporunda Hrant Dink’in ne pahasına olursa olsun öldürüleceği yönünde bir bilgi paylaşımı yapıldığı şeklinde bilgi var, bir kere ses getirecek eylem ile ne pahasına olursa olsun öldürüleceği bilgisi arasında çok büyük fark var eğer bize Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisi verilse idi biz çok daha üst düzeyde ele alırdık, mutlaka Emniyet Müdürümüz ile paylaşırdık, mutlaka Trabzon ile birebir temas kurardık ve bu işin İstihbarat Daire Başkanlığı koordinesinde bir operasyon çalışması yapıldığını düşünürdük.” şeklinde beyanda bulunmuştur [Görüldüğü üzere, Ahmet ilhan Güler, 17.02.2006 tarihli yazıdan Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı sonucunun çıkması durumunda bu bilginin İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İl Emniyet Müdürüne aktarılması gerekliliğinin olduğunu beyan etmektedir. 17 Şubat 2006 tarihli yazı en temelde Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgisini içeren bir yazıdır, elbette Ahmet İlhan Güler de bu yazıyı okuduğunda Hrant Dink’in öldürülmesinin planlandığı sonucuna varmıştır ve elbette ki uyum ve güven içinde çalıştığı İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’a Hrant Dink’in öldürülmesinin planladığı bilgisini aktarmıştır].

  1. Ahmet İlhan Güler, son olarak da Mahkemeye sunduğu 24.12.2020 tarihli esas hakkındaki savunma dilekçesinde cinayette sorumluluğu olmadığını şu argümanlar ile dile getirmiştir :

“Bu suçun, savcılık mütalaasında belirtildiği üzere bir araç suç olarak, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü’nün amaçları doğrultusunda işlendiği savcılık tarafından, delilleri ve failleriyle birlikte, mütalaada ortaya konulmuştur… bu suçun işlenmesi için gerekli ortamı hazırlayan ve müsait halde tutan, dayanışma içinde bulunan failler tespit edilmiştir. Bu failler, görevim kapsamına giren bir hususu ihmal etmeyerek yapmam halinde kurgularının bozulacağı bilincindedir. Bu yüzden görevim kapsamında yapabileceğim bir engel olucu duruma imkan vermemek adına, mesleki bilgilerini kullanarak, yazılan yazıdaki talebin kapsamını indirgeyerek ve gizledikleri belgelerle görev gereği bir şey yapma ihtimalini ortadan kaldırmışlardır. Ayrıca anlam ve kapsamı dışında kullanılmaya müsait bir yazışmayı da kullanıma/istismara müsait görerek beyanlarında ifade ettikleri üzere, suçun işlenmesinden sonra benim sorumlu görülerek kendilerinin farkına varılamayacağı bir ortam hazırlamak istemişlerdir.

Suç örgütü, bilinçli bir planla, meslek mensuplarının sadece bilgi isteme şeklinde anlayıp, üstlerine sunmadan istenen bilgiyi toplayıp gönderme şeklinde anlayacağı, ama uzman olmayanların bu yazıya rağmen koruma istenmemesiyle ölüme sebebiyet verilmiş kanaatine varacakları bir yazışmayı anlam ve kapsamı dışında konumlandırarak, örgüt mensuplarının eylemlerinden dikkatleri uzaklaştırmayı hedeflemişlerdir…

Örgüt tarafından amaçları doğrultusunda anlam ve kapsamı dışında konumlandırılarak istismar edilen yazı, özellikle ve sadece bilgi istemeye ilişkin bir yazı olarak hazırlanmıştır…

…Başka bir şubenin istihbari bilgisine muttali olan diğer il istihbarat şubesi koruma isteyemez, yoksa istihbarat operasyonu ifşa edilmiş, yardımcı istihbarat elemanları tehlikeye atılmış olur.

Koruma Yönetmeliği’nin 11. Maddesi…uyarınca, kişinin hayatının ciddi biçimde tehdit alında bulunduğunun “İstihbarat Birimleri Tarafından Tespit Edilmesi” ifadesiyle, istihbaratı üreten ve yürüten birim kastedilmektedir. Böyle bir tehdidin gerçekleşmesi durumunda, ilgili il istihbarat biriminin hangi usul ve esaslarda görevini yerine getirmesi gerektiğini düzenleyen mevzuat 2002 tarihli tamim olacaktır.

tamimin 1. maddesi kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, istihbaratı üreten ve yürüten Trabzon İstihbarat Şube’nin koruma tedbiri talebini, İstanbul İstihbarat Şubesi’ne değil, İstihbarat Daire Başkanlığı’nın koordinesinde yürütmesi gerekmektedir. Bunu yerine getirirken de, 13-900/0008 aidiyet kodunu kullanılması gerektiği, evrak özeti girilmemesi gerektiği ve evrakın konusuna ‘Koruma Talebi’ yazılması gerektiği yönündeki usul ve şekil şartları da tamimde açıkça düzenlenmiştir.

Bu bilgiler ışığında, İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne 17.02.2006 tarihinde Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından gönderilen yazının anlamı ve mahiyeti değerlendirildiğinde, bu yazının Koruma Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca ‘Koruma Talebi’ içerdiği veya re’sen İstanbul İstihbarata koruma tedbiri talep etme görevini verdiği yönünde değerlendirilmesi yasal mevzuata aykırılık teşkil edecektir.” Ahmet İlhan Güler’i savunması özet olarak bu şekilde olmuştur.

  1. Ahmet İlhan Güler, Engin Dinç’in, Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgisini 16.01.2006 tarihinde kendisine telefon ile ilettiği iddia ve beyanını ise 08.12.2014 tarihli, 09.01.2015 tarihli ve 07.10.2015 tarihli 3 ifadesinde de ısrarla reddetmiş, Engin Dinç’in kendisini 16.01.2006 tarihli telefon görüşmesi ile bilgilendirdiğine yönelik iddia ve beyanın gerçek dışı olduğu iddiasında bulunmuştur.

İstanbul C. Başsavcılığı ifadelerinde bu şekilde beyanda bulunan Ahmet İlhan Güler Mahkemenin 07.11.2016 tarihli duruşmasında ise bu konudaki beyanını bir yönü ile farklılaştırmış ve : “Benimle zaman zaman görüşürdü Engin Dinç. Hatta belki yeri geldi mahremdir ama kendi Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek ile olan pozisyonunu oradaki sıkıntılarını vesairesini de benimle, bana anlattığı telefonlar olmuştur ve Engin Dinç ile zaman zaman görüşen birisiyim. O gün de görüşmüş olabiliriz. Bir yazı göndereceğini söylemiş de olabilir…. Benim ilk ifademden beri söylediğim bu konu ile ilgili şey şu, bu bahsedilen yani öldürülme, korunma konusu ile ilgili bu bana bir şey söylemedi. Bana telefon açıp hal hatır ettikten sonra “Abi bir yazı gönderiyoruz” demiş olabilir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.

  1. Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler’in ‘ses getirici eylem’ tabiri ile ilgili tanımlamaları ve 17.02.2006 tarihli yazının yalnızca ‘tahkikat’ talebini içeren bir yazı olduğu, koruma konusunda İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri olarak herhangi bir işlemde bulunmalarının ve karar oluşturulmasını talep etmelerinin yasal düzenlemeler uyarınca olanaklı olmadığı, Koruma Hizmetleri Yönetmeliği 11. Maddesinin işlerliğinin bulunmadığı, Hrant Dink’in koruma altına alınmasına ilişkin işlemlerin ve alınacak kararın TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı ile Merkez Koruma Komisyonu tarafından yapılması ve alınması gerektiği, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğünün 17.02.2006 tarihli yazısındaki bilgilerin ‘ham bilgiler’ olduğu ile ilgili geliştirdikleri argüman ve savunmaların gerçekliği ve geçerliliği bulunmamaktadır ve bu argüman ve savunmalara itibar edilmemelidir. Zira;
  • 17.02.2006 TARİHLİ YAZIDA ERMENİLERE KARŞI BÜYÜK KİN BESLEYEN ve İSTANBUL’DA EYLEM PLANLAYAN YASİN HAYAL’İN HEDEF SEÇTİĞİ HRANT DİNK’E YÖNELİK ‘SES GETİRİCİ EYLEM’ YAPACAĞI BİLGİSİ YASİN HAYAL’İN HRANT DİNK’İ ÖLDÜRMEYİ TASARLADIĞI BİLGİSİDİR ve BU HUSUS TARTIŞMAYA YER VERMEYECEK AÇIKLIKTADIR.
  • Yasin Hayal’in 2004 yılı Ekim ayında gerçekleştirdiği bombalama eylemi, yapmayı tasarladığı eylemler, yapısı ve kişiliği 17.02.2006 tarihli yazı öncesi İİEM görevlileri ve Ahmet İlhan Güler tarafından bilinmektedir.
  • TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisini içeren 17.02.2006 tarihli yazının gönderilmesinden 17 gün önce, 31 Ocak 2006 tarihinde de yine TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen bir yazıda; Yasin Hayal ile irtibatlı olan Mustafa Öztürk isimli kişinin 3 adet tabanca temin etmeye çalıştığı ve tespit edilemeyen birkaç kişi ile birlikte İstanbul’a gelecekleri ve İstanbul’da muhtemelen bir eylem gerçekleştireceklerine bilgiler elde edildiği de bildirilmiştir.
  • Hrant Dink’e yönelik bir tehdit atmosferinin bulunduğu, Hrant Dink’in ‘potansiyel hedef’ olduğu ve 2004 yılından başlamak üzere ölüm tehditleri aldığı, Agos Gazetesi önünde ve Hrant Dink hakkında açılan davaların görülmesi esnasında yapılan eylemler ve yaşanan fiziki saldırı girişimleri İİEM görevlileri ve Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler tarafından doğrudan doğruya bilinmektedir.

TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğünün 17.02.2006 tarihli yazısında saldırının hedefi olarak belirtilen kişinin Hrant Dink olması da yazının yine ciddi şekilde ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.

  • Dava dosyasındaki belgeler incelendiğinde, “Ses getirici eylem” veya “sansasyonel eylem” nitelemesinin istihbarat ve emniyet belgelerinde ciddi, vahim eylemleri tanımlamak için kullanıldığı görülmektedir.

Hrant Dink’e yönelik yaşananlar, Yasin Hayal’in gerçekleştirdiği ve gerçekleştirmeyi tasarladığı eylemler, kişiliği, yapısı dikkate alındığında; İİEM görevlileri, Celalletin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler elbette ki 17.02.2006 tarihli yazı ile Yasin Hayal’in Hrant Dink’e yönelik gerçekleştirmeyi tasarladığı eylemin Hrant Dink’i öldürmeye yönelik olduğu sonucuna varmışladır.

Bir dönem EGM İstihbarat Daire Başkanlığında Başkan Yardımcılığı görevlerini ifa eden Necmettin Emre Mahkemenin 31 Temmuz 2019 tarihli duruşmasındaki tanıklığında, 17.02.2006 tarihli yazıdaki ‘ses getirici eylem’ ifadesi ile ilgili; Hrant Dink’in varlığı, eylemi gerçekleştirecek Yasin Hayal’in kimliği, potansiyeli, geçmişteki yaşantısı ve yapmış oldukları esas alındığında ‘her türlü büyük trajik eylemi öngörmek’ gerekliliğinin olduğunu beyan etmiştir.

Yine bir dönem EGM İstihbarat Daire Başkanlığında Başkan Yardımcılığı görevini ifa eden Vedat Yavuz Mahkemenin 12 Mart 2019 tarihli duruşmasındaki tanıklığında, 17 Şubat 2006 tarihli yazıda yer alan ibareler ile Yasin Hayal’in eylemleri ve yapısı dikkate alındığında ‘ses getirici eylem’ ifadesinin ‘cana kast edecek bir eylem’ olduğu sonucuna varılacağını beyan etmiştir.

Nitekim bir dönem İİEM’nde İstihbarattan sorumlu İl Emniyet Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Şammaz Demirtaş Başbakanlık Teftiş Kurulu üyelerine yönelik 04 Mart 2008 tarihli ifadesinde: “Yazıda, Hrant Dink’e karşı ses getirici bir eylem düzenleneceği bilgisi Hrant Dink’in öldürüleceği anlamına gelir” şeklinde beyanda bulunmuştur.

Ahmet İlhan Güler’in savunmasını yaptığı ve sorgulandığı 07 Kasım 2016 tarihli duruşmada Mahkeme Hakimi Cem Karaca, 117 Şubat 2006 tarihli yazı ile varılması gerekli sonuç ile ilgili :

“Şimdi diyor ki Daha önce işte Irak’ın, Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgal edilmesi nedeniyle işte Amerika’ya tepki duyan, taşıdığı siyasi görüş, düşünce neyse ideoloji nedeniyle tepki duyan ve bunu bir şekilde yani ABD’ye kin besleyen ve bunu bir şekilde bu kinini gidip ABD menşeli bir işte restoranı, işyerini, lokantayı bombalamak suretiyle ve orada birçok insanın işte yaralanmasına, vücut bütünlüğünün halel görmesine sebep olmuş, yani içindeki kini bu şekilde tezahür ettirmiş bir insanın Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği bunu da, bu kini de aynı şekilde yani vahamet arz eden bir eylemle tezahür ettireceği sonucu ortaya çıkmaz mı? bu yorum ortaya çıkmaz mı? Şimdi dediğim gibi bir yere kin besleyen adam gitmiş vahamet arz eden bir eylem yapmış. Şimdi aynı şekilde Ermenilere karşı kin besleyen bir insan vahamet arz eden bir eylem yapmaz mı yani? Bu düşünülemez mi?”

şeklinde Ahmet İlhan Güler’e bir soru yöneltmiş ve Ahmet ilhan Güler de bu soruyu :

“Düşünülebilir efendim.” şeklinde yanıtlamıştır.

Bu yanıt üzerine Hakim Cem Karaca:

“Siz bunu okuduğunuzda dediğim gibi şey farklılık olduğu aşikâr zaten bir fark var da. Hani nereden bakıldığı da önemli. Bir de siz bunu nasıl yorumladınız önemli olan bir polis müdürü olarak.” şeklinde yeniden soru yöneltmiş,

Ahmet İlhan Güler de bu soruya:

“Şimdi buyurduğunuz gibi yani bu kişi daha önce bir eylem yapmış. Benzer söylemlerde bulunmuş. Tekrar bir eylem yapabilir. Bu eylem de ses getirecek bir eylem olabilir. Bu tabi ki böyle bir yorum yapılabilir. Çıkabilir.”

şeklinde yanıt vermek sureti ile aslında 17.02.2006 tarihli yazıdan öldürme sonucuna da varılabileceğini kabul etmiştir.

Sonuç olarak TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 17 Şubat 2006 tarihli belgede Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgisi, tartışmaya açık olmayacak bir şekilde verilmiştir.

  • TİEM İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜNÜN 17.02.2006 TARİHLİ YAZISINDA YER ALAN BİLGİLER SOMUT ve KESİN NİTELİK TAŞIYAN BİLGİLERDİR.
  • TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 17.02.2006 tarihli belgede yer alan bilgiler somut ve kesin bir nitelik taşımaktadır. Zira,
  • Eylemi düzenleyecek kişi [Yasin Hayal] ile saldırının hedefi olacak kişi [Hrant Dink] belirtilmiştir. Yasin Hayal’in daha önceki tarihli eylemi anlatılmış, Yasin Hayal’in eylem saiki de tanımlanmıştır.
  • İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Yasin Hayal ile ilgili bilgi sahibidirler, Yasin Hayal’in gerçekleştirdiği eylem ve gerçekleştirmek istediği eylemleri, radikal yapısını bilmektedirler. Bu hususların yanı sıra 17 Şubat 2006 tarihli yazıda Yasin Hayal’in tasarladığı eylemi gerçekleştirebilecek yapıya sahip olduğu bilgisi de bulunmaktadır.

Bu olgular dikkate alındığında, 17.02.2006 tarihli yazıda yer alan bilgiler somut ve kesin bilgiler içermektedir. Hrant Dink’in Yasin Hayal’in içerisinde yer aldığı örgüt tarafından öldürülmüş olması da 17.02.2006 tarihli yazıdaki bilgilerin doğruluğunun en açık kanıtını oluşturmaktadır.

17.02.2006 TARİHLİ YAZI OSMAN HAYAL’E İLİŞKİN “TAHKİKAT” YAPILMASI TALEBİNİ İÇEREN BİR YAZI DEĞİLDİR. OSMAN HAYAL’E DAİR BİR TAHKİKAT YAPILMIŞ OLMASI İİEM GÖREVLİLERİNİN BU YAZININ GEREKLERİNİ YERİNE GETİRDİKLERİ SONUCUNU DOĞURMAYACAĞI GİBİ KALDI Kİ İİEM İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİ TARAFINDAN BU YAZI ÜZERİNE YAPILAN BİR TAHKİKAT DA GERÇEKTE BULUNMAMAKTADIR.

“Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fırat (Hrant) Dink’in öldürülebileceği yönünde, Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından 17.02.2006 tarih ve 027248 sayılı yazı ile İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğüne ayrıntılı bilgi verildiği, Trabzon Emniyet Müdürlüğünden gelen bu yazının İstanbul Emniyet Müdürlüğünce ciddi olarak ele alınması gerekirken, yapılan işlemlerin yeterli olmadığı, koruma tedbirlerinin alınmadığı ve Fırat (Hrant) Dink’in 19.01.2007 tarihinde öldürüldüğü” iddiası ile İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından 06 Şubat 2007 tarihli görev emri ile Celalettin Cerrah ile Ahmet ilhan Güler hakkında ‘Ön İnceleme’ yapılmış ve rapor düzenlenmişti.

İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişlerine yönelik Ahmet İlhan Güler 01.02.2007 tarihli ve 13.02.2007 tarihli, Celalettin Cerrah da 12.02.2007 tarihli beyanda bulunmuştur. Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler bu beyanlarında, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilen 17.02.2006 tarihli yazının salt Osman Hayal’in İstanbul’daki adresinin tespitine ilişkin ‘tahkikat talep yazısı’ olarak nitelendirilmesi gerektiğini savunmuş, Osman Hayal’in adresini tespit etmeye yönelik İstanbul-Ümraniye-Sarıgazi’de tahkikat çalışmasının İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından yapıldığını iddia ve beyan etmiş ve bu beyanlarına kanıt olarak da İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri olan Bahadır Tekin ile Özcan Özkan tarafından imza edilmiş, ‘İstihbarat Şube Müdürlüğüne’ başlığını ve ‘24.02.2006’ tarihini taşıyor görünen bir belgeyi sunmuşlardır.

Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler ilerleyen yıllarda haklarında yapılan tüm inceleme ve soruşturmalarda İİEM tarafından Osman Hayal’in adresinin tespitine yönelik 24.02.2006 tarihinde tahkikat yapıldığı iddiasını yeniden ve yeniden tekrarlamışlardır ve son olarak Mahkemedeki yargılamada da bu iddialarını dile getirmişlerdir.

İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü C Büro C 2 Masa 1 Amiri Komiser Volkan Altunbulak, İçişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı Mülkiye Başmüfettişine vermiş olduğu 19.07.2007 tarihli ifadesinde, 17.02.2006 tarihli yazının, şube müdürü ve yardımcısı, büro amiri ve kısım amirinin havalelerinden sonra 18.02.2006 veya 19.02.2006 kendisine geldiğini, Yasin Hayal’in kullandığı belirtilen telefonun görüşme detaylarını incelediğini, bu inceleme sonucu Yasin Hayal’in ağabeyi Osman Hayal adına kayıtlı 538 204 41 04 numaralı hat ile irtibatını tespit ettiğini, Osman Hayal adına olan bu hattın kayıtlı olduğu adresin ‘Triloğlu Ekmek Fırını Sarıgazi Eski Ankara Caddesi No.14 İstanbul’ adresi olduğunu 24.02.2006 tarihinde tespit ettiğini, Osman Hayal’in Sarıgazi’deki adresini ve telefon numarasını kendisine bağlı çalışan ekibe tahkikat çalışması için verdiğini, ekibin aynı gün mesai bitimine doğru tahkikat çalışması ile birlikte şubeye döndüklerini, yapılan tahkikat incelendiğinde bahse konu adresin boş bir dükkan çıktığı, cadde üzerinde Triloğlu ekmek fırının bulunmadığını, cadde üzerinde Tüylüoğlu ve Demircioğlu isimli ekmek fırınlarının bulunduğunu, çalışmayı yapanların Triloğlu ekmek fırını ile isim benzerliği taşıyan Tüylüoğlu ekmek fırınında Osman Hayal’in çalışıp çalışmadığını usulüne uygun şekilde sorduklarını ve Osman Hayal’in burada çalışmadığını tespit ettiklerini, tahkikatın tamamlanması üzerine belgeyi kısım amirine ve kısım amirinin de belgeyi sıralı amirlerine gösterdiğini iddia ve beyan etmiştir.

24.02.2004 tarihini taşıyan belgede ‘Osman Hayal’in yerini tespit etmeye çalışalım. Yasin’in gelişi ile ilgili duyarlı olalım’ şeklinde el yazısı ile notlar bulunmaktadır ve bu belge İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Emniyet Amiri İbrahim Pala, Komiser Volkan Aktunbulak ile İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler’in parafını taşımaktadır.

17 Şubat 2006 tarihli yazı İİEM görevlilerine Hrant Dink’e yönelik fiziki, şahsi ve mekânsal koruma yükümlülüğünü yüklemektedir.

İİEM görevlilerinin elbette Hrant Dink’e yönelik fiziki, şahsi ve mekansal koruma tedbirleri almaları, bu tedbirler ile birlikte ve tedbirlere koşut olarak Yasin Hayal’in eylem için İstanbul’a gelmesi, gelebilmesi durumunda kalacağı yer olarak belirtilen Osman Hayal’in adresini de tespit etmeleri gerekliliği bulunmakta idi. Ancak Osman Hayal’in çalıştığı ve ikamet ettiği yerin açık adresinin tespitine dair çalışma, İİEM görevlilerinin alacakları koruma tedbirlerinin ve cinayetin işlenmesini önleme çalışmalarının bir parçası olarak önem taşımaktadır. Değilse salt Osman Hayal’e ait adresin belirlenmesinin, tespit edilmesinin tek başına herhangi bir önemi ve değeri bulunmamaktadır.

Kaldı ki, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından Osman Hayal’in İstanbul’da çalıştığı yerin açık adresinin kendilerine iletilmek üzere tespitini talep etmelerini gerektiren bir neden de bulunmamaktadır. Zira, Osman Hayal’in İstanbul’daki çalıştığı yerin açık adresinin tespitinin Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin yürüttükleri çalışmaya herhangi bir katkısı olmayacaktır ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünün yetki ve sorumluluk alanları dışında olan İstanbul’da Sarıgazi’de belirlenecek olan adrese yönelik yapacakları herhangi iş ve işlem de bulunmamaktadır.

Ayrıca, ‘DARA’ adlı sistem üzerinden Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından da Osman Hayal’e ait bu hat sorgulanabilir ve Osman Hayal’in bulunmakta olduğu yerin tespiti yapılabilir durumdadır.

Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler’in Hrant Dink’e yönelik fiziki, şahsi ve mekansal koruma yükümlülüklerini kasıtlı olarak yerine getirmedikleri gerçeğini örtmek için 17.02.2006 tarihli belgenin salt ‘tahkikat’ talebini içerdiğine dair iddiaları elbette ki bilinçli bir çarpıtma çabası içermektedir ve bu argümanlarına itibar edilmemelidir. Ayrıca ve kaldı ki, İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından Osman Hayal’in adresine ilişkin herhangi bir tahkikat çalışması da yapılmamıştır ve tahkikat çalışması yaptıklarına dair delil olarak sundukları 24.02.2006 tarihli belge, gerçekte cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinden sonra düzenlenmiş, gerçeğe aykırı bir belgedir.

Zira ‘24.02.2006’ tarihini taşıyor görünen ‘personel tahkikat belgesi’nin cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinden sonraki tarihlerde düzenlendiğini ortaya koyan birçok olgu bulunmaktadır.

‘24.02.2006’ tarihli belgenin gerçeğe aykırı olarak, cinayetin işlenmesinden sonra oluşturulduğuna dair olguların bir bölümü şu şekildedir:

  • Bahadır Tekin İstanbul’da Bağcılar semtinde ve Özcan Özkan ise İstanbul’da Halkalı semtinde oturmakta, Osman Hayal’e ilişkin 17.02.2006 tarihli evrakta bildirilen adres ise İstanbul’da Ümraniye-Sarıgazi’de bulunmaktadır. Dosyadaki belgelere göre Bahadır Tekin ve Özcan Özkan 24.02.2006 tarihinde sabah saat 09.30’da İstanbul’da Fatih’te başlayan gece yarısı 01.00’de sonra eren bir takip – tarassut işlemine katılmışlardır. Özcan Özkan ile Bahadır Tekin’in İstanbul’da Avrupa Yakasında bulunan ikamet ettikleri Halkalı ve Bağcılar’daki adreslerinden oldukça uzak bir yerde İstanbul’da Anadolu yakasında bulunan Ümraniye-Sarıgazi’deki adrese gitmeleri, Osman Hayal’e dair adres çalışmaları yapmaları ve ardından da saat 09.30’da Fatih’teki adrese gelmeleri olası değildir.
  • İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen tüm raporlar hiyerarşik olarak paraflanmasına rağmen ara kademede amir olan ve 24.02.2006 tarihinde görevi başında bulunan Başkomiser İbrahim Şevki Eldivan tarafından, herhangi bir resmi mazereti de olmadığı halde ‘24.02.2006 tarihli’ bu rapor paraflanmamıştır.
  • 01.11.2005 – 31.12.2006 tarihleri aralığında, polis memuru Bahadır Tekin tarafından hazırlanan 66 adet Personel-Tahkikat raporunun 65’i İstanbul İl Emniyeti İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından kullanılan ‘Vadi’ adı verilen programa kaydedildiği halde yalnızca ‘24.02.2006 tarihli’ bu Personel-Tahkikat Raporu ‘Vadi’ adlı programa yazılmamıştır ve İDP programına da kaydedilmemiştir.
  • 01.11.2005 – 31.12.2006 tarihleri aralığında, Bahadır Tekin tarafından düzenlenen 66 adet Personel-Tahkikat Raporunun hiçbirinde paraf veya not yok iken, yalnızca ‘24.02.2006 tarihli’ bu Personel-Tahkikat Raporu hem paraflanmış ve hem de raporun üzerine not düşülmüştür.
  • ‘24.02.2006 tarihli’ ‘Personel-Tahkikat Raporu’ 24.02.2006 tarihinde ve sonraki tarihlerde TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmemiştir.
  • 66 adet ‘Personel – Tahkikat Raporu’nun 65 adedinin formatı aynı şekilde iken formatı farklı olan tek rapor ‘24.02.2006 tarihli’ rapor olmuştur.

Katılan taraf olarak bu olgular üzerinden ‘24.02.2006 tarihli’ İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri tarafından düzenlenen, Ahmet İlhan Güler, İbrahim Pala, Volkan Altunbulak tarafından paraflanan belgenin cinayetten sonra Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler’in talimatı doğrultusunda gerçeğe aykırı şekilde düzenlenmiş olduğunu beyan etmekte idik.

Son olarak da Mahkeme dava dosyasına Özcan Özkan ile Bahadır Tekin’in kullanımında olan hatların 24 Şubat 2006 tarihli HTS kayıtları – baz istasyonu sinyal bilgileri gönderilmiştir. Bu belge incelendiğinde;

HTS kayıtları – baz istasyonu sinyal bilgileri Bahadır Tekin ile Özcan Özkan’ın 24 Şubat 2006 tarihinde gün boyu İstanbul’un Avrupa Yakasında olduklarını, günün herhangi bir saatinde İstanbul’un Anadolu yakasında bulunan Ümraniye – Sarıgazi’ye gitmediklerini ve bu nedenle de Osman Hayal’in bulunduğunun bildirildiği adrese yönelik çalışma yapmadıklarını, 24 Şubat 2006 tarihli üzerinde Ahmet İlhan Güler, İbrahim Pala ile Volkan Altunbulak’ın 24.02.2006 tarihli ve 25.02.2006 tarihli paraflarını ve İbrahim Pala’nın notlarının bulunduğu belgenin cinayetten sonra, 17 Şubat 2006 tarihli yazının ‘tahkikat’ talebine yönelik olduğu argümanını desteklemek amacı ile cinayetten sonra oluşturduklarını tartışmaya yer vermeksizin doğrulamaktadır.

Bu olgular 24.02.2006 tarihini taşıyan tahkikat evrakının, sorumluluklarını bertaraf etmek için Celalettin Cerrah ve Ahmet İlhan Güler’in talimatı ve bilgisi dahilinde [Ahmet İlhan Güler’in parafı olması sebebiyle bizzat iştiraki ile] Dink cinayetinden sonra ve de gerçeğe aykırı bir şekilde düzenlendiğini tartışmaya yer vermeyecek şekilde doğrulamaktadır.

Hrant Dink cinayetine dair kapsamlı bir araştırma yapan ve 02.02.2012 tarihinde raporunu oluşturan Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından ‘24.02.2006’ tarihli belge ve yanı sıra 17.02.2006 tarihli yazının İİEM’ne iletilmesi sonrası İstihbarat Şube Müdürlüğü Masa Amiri Komiser Volkan Altunbulak’ın Yasin Hayal ve Osman Hayal’in kullanımında olan hatlara dair yaptığını iddia ettiği çalışmalar ile ilgili de değerlendirmelerde bulunulmuştur.

Devlet Denetleme Kurulu tarafından da, ‘24.02.2006’ tarihli tahkikat ile ilgili yapılan değerlendirmede, Bahadır Tekin ile Özcan Özkan’ın kullanımında olan hatların HTS kayıtları ile ilgili ellerinde bilgi olmamasına rağmen var olan olgular üzerinden, 24.02.2006 tarihinde Bahadır Tekin ile Özcan Özkan’ın Ümraniye – Sarıgazi’de Osman Hayal’e ait adrese yönelik çalışmadığı yapılmadığı sonucuna varılmış ve raporun devamında da ” tahkikat raporunun cinayetten sonra hazırlandığı yönünde kuvvetli şüpheler bulunduğu anlaşılmaktadır.” şeklinde beyanda bulunulmuştur.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu üyeleri raporlarında, ‘24.02.2006’ tarihli ‘tahkikat’ raporunun gerçeğe aykırı şekilde ve cinayetin işlenmesinden sonra düzenlendiğine dair değerlendirmede bulunmalarının yanı sıra İİEM İstihbarat Şube Müdürlüğünde görevli Volkan Altunbulak’ın Osman Hayal ile Yasin Hayal’e dair yaptığını iddia ettiği teknik çalışmaların da yapıldığının ciddi şüpheleri içerdiğine dair değerlendirmede bulunmuşlardır.

İSTİHBARAT ŞUBE MÜDÜRLÜKLERİ ARASINDA YAPILAN YAZIŞMALARDA ”13-900-0008′ AİDİYET KODU İLE ‘KORUMA’ TALEPLİ YAZIŞMALARIN YAPILMADIĞI EGM İSTİHBARAT DAİRE BAŞKANLIĞI TARAFINDAN BİLDİRİLMİŞTİR. ASIL OLAN DA YAZIŞMALARDAKİ ‘SAYILAR’ DEĞİL YAZININ İÇERİĞİDİR. YAZININ ‘KONU’ KISMINA ‘YASİN HAYAL” veya “HRANT DİNK’ YAZILMASININ DA HERHANGİ BİR ÖNEMİ BULUNMAMAKTADIR.

Mahkeme tarafından ‘koruma talebi’ ve koruma talebi ile ilgili yazışmalarda belirli sayıların kullanılması zorunluluğu bulunup bulunmadığı ile ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına yazı yazılmış ve yazıda “19.01.2007 tarihi ve öncesi dönemde koruma talebi ile ilgili yazışmalarda kullanılan yazışma kodunun ne olduğunun bildirilmesi” istenmiş ve yanı sıra “İl İstihbarat Şube Müdürlüklerinin birbirleri ile koruma talebi ile ilgili yazışmalarda kullanılan yazışma kodunu kullanarak yaptıkları yazışmalardan örnek mahiyetinde 10 adet yazışmanın onaylı örneklerinin çıkarılması” ve dava dosyasına gönderilmesi talep edilmiştir.

Bu yazıya, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı 09.02.2017 tarihli yazı ile yanıt vermiş ve yazıda; 19 Ocak 2007 tarihinden önce EGM İstihbarat Daire Başkanlığı arşiv projesinde inceleme yapıldığı, Merkez ve Taşra birimleri tarafından bahse konu yazışma kodu kullanılarak 5614 adet yazışmanın yapıldığı, sondajlama usulü ile yapılan sorgulamada ’13-900-0008′ yazışma kodu kullanılarak İl İstihbarat Şube Müdürlüklerinin kendi aralarında yaptıkları bir yazışmaya rastlanmadığı bildirilmiştir.

Kaldı ki, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından yapılan yazışmada hangi kodun kullanıldığı veya yazışmanın ‘konusu’ olarak hangi ibarenin yazılmış olduğunun da esasında herhangi bir önemi bulunmamaktadır. Asıl ve önemli olan yazının içeriğidir ve bu yazıda Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı açıkça belirtilmiştir. Esasında bu konu izah gerektirmeyecek açıklıkta bir konudur. Nitekim, 31.07.2019 tarihli duruşmada tanık olarak dinlenen EGM İstihbarat Daire Başkanı eski yardımcısı Necmettin Emre’ye, Ahmet İlhan Güler tarafından, 17.02.2006 tarihli yazı, ‘koruma’ ve ‘konu’ bahsi ile ilgili ısrarla sorular yöneltilmiş, Necmettin Emre de bu sorulara “Her evraka ayrıca bakmak lazım yani içeriğindeki konunun nasıl ifade edildiği, ne amaçlandığı bakıp ona göre karar vermek lazım. Konu kısmına ne yazdığımızdan çok içinde evrakın ne olduğu önemli, yani konu kısmına bir şey yazabilir, önemli olan evrakın içeriğidir, konu kısmına sadece bir terör eylemi dersiniz, tehdit dersiniz bu çok önemli değil, önemli olan evrakın içeriğidir.” şeklinde yanıt vermek sureti ile açık olan bu hususu teyit etmiştir.

Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler’in, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü’nün 17.02.2006 tarihli yazısının koruma talebini içermediğine ve ‘koruma’ talebini içermesi için yazının ’13-900-0008′ aidiyet numarasını taşıması gerektiğine yönelik iddiaları ve argümanları elbette ki itibar edilmemesi gereken iddia ve argümanlardır.

Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbiri alınmasına yönelik işlemleri ve yazışmaları İİEM görevlileri Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler’in yapmaları için Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin ‘koruma’ konusunda herhangi bir talepte bulunması gerekliliği bulunmamaktadır, yazının içeriği belirlidir ve Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri alınmasına yönelik işlemleri karara bağlayacak ve yazışmaları yapacak olanlar da İİEM görevlileridir.

KORUMA HİZMETLERİ YÖNETMELİĞİ 11.MADDE KAPSAMINDA KORUMA TEDBİRİ DİNK CİNAYETİ ÖNCESİ İSTANBUL İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ GÖREVLİLERİ TARAFINDAN ORHAN PAMUK’UN KORUMA ALTINA ALINMASI İLE HAYATA GEÇİRİLMİŞTİR.

AHMET İLHAN GÜLER’İN İDDİASININ AKSİNE ORHAN PAMUK’UN KORUN


Agos

Yorumlar kapatıldı.