İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiyeli Yahudilerle konuşmak (3)

Dr. Gökhan Çınkara’nın, Roz Kohen’le röportajının üçüncü ve son kısmı

Roz Kohen’le röportajımızın son bölümünde, kendisinin Amerika Birleşik Devletleri’ne gitme süreci ve orada başlayan Ladino dilindeki kitapları kaleme alma serüvenine odaklandık.

  • Amerika Birleşik Devletleri’ne yerleşme fikri nereden çıktı?

Ben o zamanlar evli kaldığım eşimle İsrail’de tanışmıştım ama 1974’te Türkiye’ye dönmeye karar vermiştik. Kendisi 1975’te Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’ne yabancı öğrenci kontenjanından girdi. Yüksel lisans eğitimine başladı, çevre mühendisliğini bitirdi.

İstanbul’da yabancı uyruklu birisinin çalışması ve iş bulması zordu. O yüzden ABD’ye doktora yapmak için başvurdu ve New Mexico Eyalet Üniversitesi’nden kabul aldı.

Kardeşi Amerikan vatandaşı olduğu için beşinci dereceden akraba referansıyla vatandaşlık alabilecektik. Vatandaşlığı almak 10 seneyi buldu.

  • Kütüphanecilik maceranız nasıl başladı?

İlk olarak 1988 yılında Tennessee Eyaleti’nin Nashville kentindeki Vanderbilt Üniversitesi’nde başladım. İşim, “searcher” dedikleri bilgisayarda kitap künyesi aramaktı.

O yıllarda bilgisayarlar yeni yeni kullanılmaya başlanmıştı. Fransızca, İspanyolca, İbranice ve Türkçe bilmem hasebiyle farklı dillerdeki kataloglanmış dokümanlar üzerinde çalıştım. Ancak eşimin mesleği gereği eyalet değiştirmek gerekince bu işim de ancak 8 ay sürdü.

Nashville’de kaldığım süre zarfında Middle Tennessee Eyalet Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden lisans derecesi de aldım. Eşimin işi değişince 1995’te St. Louis’e geldik. St. Louis Washington Üniversitesi Kütüphanesi’nde göreve başladım. Katalog ve referans bölümlerinde sekiz sene görev yaptım.

Kütüphanede çalıştığım sırada okulun “Library and Information Science” isimli master programını tamamladım. Ondan sonraki çalışma hayatım bir halk kütüphanesi olan St. Louis İlçe Kütüphanesi’nin referans bölümünde idi. Kısa bir süre sonra şube müdürü oldum ve 2018’de emekli olana kadar da orada çalıştım.

  • St. Louis İlçe Kütüphanesi ve St. Louis Washington Üniversitesi’nden bizimle paylaşmak isteyeceğiniz ilginç anılarınız var mı?

St. Louis Washington Üniversitesi’nde çok keyifli sekiz sene geçirdim. Kütüphaneye gelen Türk öğrencilerle çok güzel dostluklar kurduk. Her yaşadığım şehirdeki (Toledo, Nashville, St. Louis) Türkler ile birbirimizi buluyorduk.

Üniversitede çalışan Türk akademisyenlerle de arkadaşlık ediyordum. St. Louis İlçe Kütüphanesi sisteminde ise yerel halka hizmet etme olanağım oldu.

Halka yönelik program hazırlama, çocuk programları, değişik koleksiyon ve eleman eğitimi, kullanıcı hizmetleri ve insan kaynakları gibi konularda çok bilgi sahibi oldum.

  • Kitap yazma serüveniniz nasıl başladı?

Ladino’yu hatırladığımı bile bilmiyorum henüz o yıllarda. 1992’de Türkiye’ye gezmeye geldiğimde 500. Yıl Vakfı etkinlikleri İstanbullular tarafından kutlanıyordu. Bu aynı zamanda birçok Yahudi’nin Sefarad kimliğinin ve kültürünün tanıtılmasına ön ayak oldu.

Ladino’yu artık yeni nesil konuşmuyordu ve artık kaybolmakta olan lisanlar arasında yer aldığı ilan edilmişti. Çocukluk döneminde bu lisanı duyan son nesil bizdik ve sonraki nesle aktarmamıştık.

Türkçe eğitim görmüştük ve ev içinde konuşulan bu lisan işlevini kaybetmişti. Fakat böyle bir uyanma var ve herkes bunu konuşuyordu.

Şehirde olan etkinlikler bizim nesil İstanbullular için adeta bir çağrı olmuştu. Aramızda pek çok kişi konu ile yakından ilgilenmeye başlamış oldu.

Ardından St. Louis’e gelen Rachel Bortnick adlı İzmir Yahudisi hanımla tanıştık. Yakınlaştık ve arkadaş olduk. Bortnick Ladino’yu yaşatma ve tanıtma konusunda ABD’de öncülük etmiştir.

Beni de Ladino konusunda çalışmalar yapmam için teşvik etti. Kendisi Ladinokomunita adlı e-posta grubu oluşturmuştu. Ben de onun sayesinde bir dönem aktif oldum.

Rachel Amado-Bortnick

Ladinokomunita grubunun üyesi olan Dr. Gad Nassi ile bu vesile ile tanıştım ve onun da teşvik ve yardımları ile daha sık olarak kısa anılarımı yazmaya başladım. Kendisi aslen İstanbullu Yahudi idi.

Gad Nassi o sıralarda Ladino bir antoloji üzerinde çalışıyordu: “En Tierras Ajenas Yo Me Vo Murir: Textos contemporaneos en judeoespanol” (Ben Yabancı Ülkelerde Öleceğim: Judeo-İspanyol’da Çağdaş Metinler).

Bu kitabın çıkarılmasına benimle beraber 25 kişi katıldı. Ben de yardımcı olmaya çalıştığım gibi çizim ve illüstrasyonlarla katkıda bulundum.

Kitabin tümü Ladino dilinde hikâyeler ve hatıralar içermekte idi. Sanırım Ladino olarak 2000’li yıllarda İstanbul’da çıkan nadir çalışmalardan biri oldu.

Kitabı İstanbul’un Cervantes Enstitüsü’nde o zamanlar müdür olan Pablo Martin Asuero’nun yardımları ile tanıtılmasına karar verdik. 2000 yılında kış aylarında Cervantes’e geldik.

Gad Nassi çok güzel bir program hazırladı. Sonradan Musevi Cemiyeti salonunda düzenlenmesine karar verilen programa Karen Şarhon’da geldi, şarkıları ile programa renk kattı.

Dr. Gad Nassi (1937-2016)

Ondan sonra İstanbul’daki Cervantes Enstitüsü sürekli bu Ladino’yu tanıtmak isteyenlere ev oldu. İlk kitabımı da orada tanıtma fırsatı buldum.

Ayrıca zaten 2000’den sonra Karen, Güler Orgun ve Gad Nassi arasında bir ekip ruhu oluştu. Şalom gazetesine bağlı ayda Ladino dilinde El Amaneser (Tan) eki 2005’ten beri popülaritesini korumuştur.

Karen Şarhon, gerek Gad Nassi, gerek Raşel Bortnick’in ve dünyanın her tarafında Ladino dilinde yazanların metinlerini Şalom’un aylık ekinde yayımlamaya devam etti. Benim yazdıklarım da beş sene zarfında 40 hikâyeye oluştu.

Rıfat Bali’nin sahibi olduğu Libra Yayıncılık’ta Amaneser’de çıkmış olan kısa anılarımı kitap halinde yayımlamayı teklif edince, işe giriştim ve Estambol Djudyo Una Koleksyon de Rekuerdos i İlustrasyones: Jewish Istanbul: A Collection of Memoirs and Illustrations adlı kitap ortaya çıktı.

ABD’de yaşadığım bu sürede, İstanbul’da böyle bir kitabımın çıkması beni çok sevindirdi. Bu sevinci tekrar yaşayabilmek için kalemimi bırakmadım. Bu ilk kitabı Cervantes’te 2012 yılında eş ve dostlara İstanbul’da tanıtmış olduk.

İkinci kitabım Konstantinopol Djudyo Una Konsejas i fotografias/ Jewish Constantinople: A Collection of Stories and Photgraphs 2015’te tamamlandı.

Bu kitabı elimdeki aile fotoğraflarını duyduğum hikâyelerle birleştirerek oluşturdum. Kitaplarımı yazarken iki dilde kaleme aldığımı belirtmek isterim. Bir tarafta Ladino diğer tarafta İngilizce.

Böylece hem gelecek nesillere hem de Türkiye’de yaşayan Yahudiler hakkında Batı dünyasına da bir katkım olsun istedim.

La vava de Estambol = The granny from İstanbul/İstanbullu Büyükanne kitabım otobiyografiktir.

Göçmen olarak geldiğim Amerika Birleşik Devletleri’nde kişisel deneyimini detaylandırıyor ve göçmen olarak yaşamımı İstanbul’daki Yahudi kültürü yaşam tarzımla karşılaştırıyorum.

Göçmen olmak başlı başına büyük bir değişim deneyimlediğimi söyleyebilirim.

Kendi tecrübelerim ise özellikle daha zorlayıcı. Çünkü ABD’de yaşadığım sürede dört kez eyalet değiştirdim ve her eyaletin değişik kültürüne alışmak zorunda kaldım. Ayrıca geçimimi de sağlayabilmek için üç ayrı meslekte çalıştım.

Bu vesile ile de kendimi Varnalı göçmen babaannemle de karşılaştırdım. Bir amacım da bu kitapla bütün dünya göçmenleri ile ortak zorluklarımızı sergilemek oldu.

Hem Yahudi-İspanyolcası (Ladino) hem de İngilizce çevirisi, gelecek nesillerin Yahudi İstanbul’un folklor ve kültürünün yanı sıra 500 yıldır korunan ancak kaçınılmaz olarak kaybolabilecek olan Yahudi diline aşina olmasını sağlamak için dahil ettim.

Çizgilerimde de her zaman bir karikatür izi bıraktığıma inanıyorum. Böylece yazdıklarıma bir miktar mizah kattığımı düşünüyorum.

Balat a Galata/Balat’tan Galata’ya 1950’lerin Yahudi yaşamını konu alıyor. Kitabım benim ve çok yakın arkadaşım Betti Özyel’in ortak çabası.

Betti Özyel’in çocukluğu Balat’ta benimkisi de Şişhane’de geçti. Her ikimiz de İstanbul’da yetişkinlerimizle evlerimizde Yahudi-İspanyolcası ile konuşulanları dinleyerek yetiştik.

Balat ve Galata gibi Yahudilerin yaşadığı mahallelerde 1950’lerin Yahudi yaşamlarının geçmiş bir dönemini yazıyoruz. Anılarımız o yılların yaşam tarzını anlatır.

Evlerde sobalar, mangallar ve yemeklerin tutulduğu tel dolaplar vardı. Annelerimiz mahallenin seyyar satıcıları ile haşır neşirdi. Eş dost beraberce hamama gidilirdi. Çocuklar ise mahallede beraberce yetişir, beraberce okula giderdi.

Hem Yahudi İspanyolcası (Ladino) hem de öykülerin İngilizce çevirisi, diasporada beş yüz yıldır varlığını sürdüren Yahudi dillerinden birini kaydetmek ve korumak için dahil edilmiştir.

Anıların Betti Özyel’e ait olanları ve benim birkaçı daha önce Amaneser’de yayımlanmıştı. Benim katkım çoğunlukla editörlük olarak nitelendirilebilir, çünkü anıların çoğu Betti Özyel’e aittir.

İkimizin de anılarında geçmişe duyulan özlem barizdir. Çocukluğumuzda sıkça kullandığımız Yahudi İspanyolcasındaki deyimlere ayrıca mizah unsuruna da ağırlık veriyoruz.

Yakın arkadaşım Betti’nin çocukluğu Balatta geçtiğinden güzel üslubu ile bize özellikle Yahudi evlerindeki kadınların yaşantısını anlatır.

Benim ise ilgi alanım genellikle toplumumuzda tanıdığım insanların hatırasını yaşatmak olmuştur. Eklediğimiz fotoğraf ve çizimlerle de kitabi zenginleştirdiğimize inanıyorum.

  • 21’inci yüzyılda Ladino kültürü ve Sefarad olma durumu neye karşılık gelmektedir?

Şimdi benim kanaatim -herkes aynı fikirde olmayabilir- Yahudilerin Ladino’yu 20’nci yüzyıl ortalarına kadar kullanmalarının nedeni, kapalı bir cemiyet, azınlıklara Osmanlı İmparatorluğu tarafından verilen millet sistemi/kahal olma konumundan kaynaklanmaktadır.

Çünkü Yahudiceyi/Ladinoyu kullanarak Osmanlı Yahudileri yaşamlarını yürütebiliyorlardı. Osmanlı’da Yahudiler belli mahallelerde belli işleri yaparak ve birbirlerine yetecek biçimde yaşıyorlardı.

Meslekler babadan oğula geçiyordu. Osmanlı Devleti’nde Yahudi-İspanyolcası (Ladino) böylece çok uzun süre yaşadı.

Cumhuriyetin gelişiyle bizim nesile (1930 sonrası doğanlar) birçok imkân doğdu. Türkçe okumaya başladık. Annemizin nesli Türkçeyi öğrenmiyorlardı. Annemle babam Türkçeyi Halkevi’nde öğreniyor.

Bunun öncesinde çok az Türkçe konuşuyorlardı. Bu yüzden Ladino onların nesline kadar geldi. Bizler okulda Türkçeyi öğrendik. Ladino’ya ilgimiz azaldı. Türkçe konuşmayı tercih ettik. Yahudice’ye ilgiyi kaybettik. Çok farklı bir nesil ortaya çıktı.

Yidiş’i ele alırsak, onlar bizden çok önce yaşadılar bu evrimi. Holokost oldu Aşkenaz Yahudiler bir sürü ülkeye dağıldı. İsrail’e gidenlerde İbranice’ye yöneldiler.

Yidiş’in şöyle bir şansı oldu: Hasidler dışarıya kapalı grup oldukları için aralarında Yidiş dilinde konuşuyorlar halen. Devlet içinde devlet gibiler. Dışa tamamen kapalılar. Birbirleriyle çalışıyorlar. O lisan onların arasında yaşıyor haliyle.

Gerek İstanbul Yahudileri gerek başka ülkelerde yasayan Sefarad asıllı Yahudiler yaşadıkları ülkelere asimile olmuşlar, büyük kültürle iç içe yasamaktadırlar.

O yüzden ancak kültürün yaşatılması, belgelenmesi ile mümkün olacaktır. Gerek Türkiye’de gerek dünyanın pek çok ülkesinde Sefarad kültürüyle alakalı akademik çalışmalar devam etmektedir.

  • Sefarad ve Mizrahi kültürü birlikte anılmaktadır. Bu konuda fikirlerinizi bizle paylaşır mısınız?

İsrail’de Mizrahi kelimesi geniş bir grubu kapsıyor. ‘Mizrahi’, İbranice ‘doğulu’ demek, Kuzey Afrika, Irak, İran, Kürt Yahudilerine de ‘Mizrahi’deniyor.

Değişik gruplar aslında. İran’ın Yahudi halkı çok eskidir mesela. Irak ve Kürdistan’da çok eski, kadim. Sefaradlar gibi İspanya’dan Balkanlar’a oradan da İstanbul’a gelmiş değiller.

Gürcü Yahudileri de var. Sefarad ve Mizrahiler esasında farklı. Kuzey Afrika’dakiler arasında Sefaradlar ve Ladino/Haketiya konuşan bir nesil varmış.

İsrail’de ayrımcılık genel kültüre ayak uyduramayan Habeşistan, Irak ve Kürt Yahudileri ile başladı. Özellikle bu Yahudiler Avrupalı Yahudilerden de daha farklılar. Batılı Aşkenazlara haliyle bu farklılıklar fazla geldi.

Türk Yahudileri gelmeye başlayınca Sefarad olarak hepsini kategorize ettiler.

  • Amerika Birleşik Devletleri’nde Türkiye’den gelen bir Sefarad Yahudisi olma durumunu nasıl deneyimlediniz? ABD’de Türkiyeli Yahudi olmak nasıldı genel Amerikan Yahudi cemaati içerisinde?

Amerika’da geniş veya büyük Yahudi toplum Sefarad kültürü ve Sefarad Yahudileri konusunda bilgisizler. Anlatmaya çalıştığınızda “Yidiş bilmeyen nasıl Yahudi olur” türünden sorularla karşılaşıyor insan.

Kaldı ki Sefarad veya Anadolu’da yaşayan Yahudiler otantik kültür ve dine çok daha yakındır. Bu ayrıntılar yalnız akademik çalışma yapanlar arasında bilinir.

Aynı zamanda ABD’ye 1980’lerde vardığım tarihlerde bile artık üç ayrı beliğin Yahudi sinagogu mevcuttu ve her üçü de Amerika’nın kiliselerine benzeme çabası ile sosyal faaliyetlerin çok olduğu organizasyonlara dönüşmüştü.

Sinagog ve mezhepler diyeceğim: Ortodoks, konservatif ve reform olarak ayrılan bu gruplar belirgin derecede farklıdır birbirlerinden.

O yüzden yaşadığım her dört eyalette sinagogları ziyaret ettimse de hiçbirinde ne kafama uygun insana rastladım ne de faaliyetlerine ilgi duyabildim.

Kısaca deneyimlerimi özetlemek gerekirse, Sefarad kültürü bilinmediğinden ABD’de “Türk olmak” Türk Yahudisi olmaktan daha kolay oldu.

En doğrusu, dindar olmayan veya dini kişiliğini öne sürmeyen bir gruba dahil oldum diyebilirim.

Ayrıca Türkiye’deki yaşamın aksine ABD’de değişik dinlere mensup insanlar, kendileri gibi aynı dinden olmayanlarla beraber bayram kutlamaz.

O yüzden Yahudiler “Christmas/Noel” vakti kabuklarına çekilir ve Hristiyan komşu veya arkadaşları ile kaynaşmazlar.

Biz, Türkiyeli Yahudiler ile Türkiyeli Müslümanlar ABD’de birbirleri ile bir arada yaşamaya devam ettik; ama Türkiyeli Yahudilerle Amerikalı Aşkenaz Yahudileri büyük ölçüde kaynaşmadı.

Bildiğim kadarı ile Los Angeles, Seattle, Miami gibi ABD’nin büyük yerleşme bölgelerinde Sefarad Sinagogları mevcuttur.

  • Ladino okumaya ve yazmaya ne zaman başladınız?

1999’da Ladinokomunita’da ilk defa Ladinoca yazdım. Dediğim gibi çocukken öğrenilen lisanlar unutulmuyor. Başta sadece klişeleri unutmamışım gibi geldi, sonra aslında daha da hatırlayabildiğimi anladım. Yazdıkça dilim çözüldü.

  • Ladino dilinde 20’nci yüzyılda öne çıkan yazarları sorsam kimleri söylerdiniz?

Matilda Koen-Sarano’yu söyleyebilirim. Çok üretken bir yazar. Koen-Sarano, 1939’da Milano’da Türkiyeli bir Sefarad ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi.

Dedesi Moshe, 1874’te Bergama’da doğdu. Anne ve babası Alfredo Sarano ve Diana Hadjes Aydın’da doğdu. Babası 1925’e kadar Rodos’ta, annesi ise 1938’e kadar İzmir’de yaşadı, 1938’de Milano’da evlendi.

İkinci Dünya Savaşı sırasında aile Nazi zulmünden İtalyan dağlarında saklandı. Babası, 1945’ten 1969’a kadar Milano Yahudi Cemaati Sekreteri oldu. Aaron Koen ile evlendi ve 1960 yılında Israil’e göç etti. Ladino dilinde 40 üstünde kitabı yayınlanmıştır.

  • Kadim bir Sefarad toplumu olan Türkiye Yahudi Cemaati veya Türkiyeli Yahudiler sizce Sefarad kültürüne nasıl yaklaşmalılar günümüzde?

Aslında tarihe baktığımızda değişimin önüne geçmek mümkün değildir. Değiştirmeye çalıştığınız ve zorla empoze ettiğinizde eski hali olması mümkün olmaz.

Aslında belli bir kimliği kendimize uygun görürüz ve onu seçeriz. Türkiye’deki Yahudiler, aslında küçük ama köklü ve güçlü 12,000 kişilik bir azınlık bugün. Büyük bir kısmı geniş topluma asimile olmuş durumda.

ABD’ye gelince de de insan değişiyor. İsrail’e gitseler İsrailli oluyorlar. Oranın karakterini alıyorlar. Küreselleşmenin bir sonucu.

Örnek vermem gerekirse Şalom Gazetesi’nde benim dikkatimi çeken dış ülkelerden çok haber koymuş olmaları. Dış ülkelerden aldıkları haberleri paylaşıyorlar.

Türkiye’de yaşayan Yahudiler hakkında da yazıyorlar ama 12 bin kişi, İstanbul gibi bir metropolis için küçük bir toplum. Düşünün benim yaşadığım St. Louis’te 60 bin Yahudi var. İstanbul da ise 18 milyon kişi ve 12 bin Yahudi var.

Sayı olarak düşünürseniz aslında güçlüler, sesleri duyulmakta. İstanbul’da Yahudi asıllı geniş ve sesini duyurmuş yazar ve edebiyatçı var; Türkçe yazıyorlar. Çoğu da eski İstanbullu bu Yahudilerin.

  • Ladino kültürünü ve tarihini araştırmak için önerileriniz neler olacaktır?

Gerek İsrail’de, İspanya’da, Avrupa’da, ABD’de ve Türkiye’de akademik organizasyonlarda epey bilgi birikimi var. Pek çok belge toplandı ve toplanmaya devam ediliyor.

Üniversitelerde tezler yazılıyor. Gençlerde de araştırmaya merak var. İlgilenenlerin kolayca katkıda bulunabilecekleri çalışma alanlarını keşfedebileceklerini öneririm.

Size kısaca var olan kaynaklardan söz edeyim:

Sephardic Center of İstanbul

American Sephardic Federation

Sephardi European Institute

Stroum Center for Jewish Studies

Pek çok organizasyon, atölye ve aktiviteler de mevcut.

Ayrıca Türkiye ve İsrail’deki kuruluşlar, Ladino topluluğu için kaynaklar yayınlıyor ve sürdürüyor. Önemli bir kaynak olan Ladino Authority/Autoridad Nasionala del Ladino Kudüs’tedir.

World Catalog veri tabanında, kütüphanelerin ortak arşivlerinde 13 bin üstünde Sefarad kültür ve tarihini içeren kitap, görsel kaynaklar, müzik ve magazinler var.

İstanbul’da araştırma yapmak isteyenlere SALT Araştırma merkezi de zengin kaynakları ile büyümeğe devam ediyor.

Ladino ve İstanbul Yahudileri, Sefarad tarihi ile ilgilenenlere kapılar şimdi açılıyor. Araştırmak isteyenlere hatırlatmak isterim.

  • Son olarak neler söylemek isterseniz?

Kendim ile ilgili planlara gelince şöyle diyebilirim, gelecek yıllarda yine Ladino diye bilinen Yahudi İspanyolcasını yaşatmak amacı ile yazmaya devam etmek isterim. Yazmak isteyen başkalarına da yardımcı olmak isterim.

Deneyimlerimi ve kişisel öykümü paylaşma imkanını veren Independent Türkçe’ye teşekkürlerimi sunuyorum.

Aşağıda göreceğiniz bu Ladino ifadeleri değerli okuyucularımızla paylaşabilirim:

*Muerte livyana – Allah geçinden versin
*De ande par ande- nerden nereye
*En kulaksız moro – duymazlıktan gelmek
*Şal i sesto al çarşı endereço- acele yollara düşmek
*Ben, Bulisu, Bulisu kız kardeşi, beş çocuk 6 bohça – kalabalığı az göstermek
*Azer del Mordehay- duymazlıktan gelmek
*Un loko, un bovo i un şdula- Gereksiz birkaç kişinin gereksiz işe girişmesi
*Si kere el Dio – Allah isterse
*Koşo vaya, tuerto venga – biçimsiz kişi

Roz Kohen’in kaleme aldığı kitaplar:

*Kohen, R. (2012). Estambol Djudyo: Una koleksyon de rekuerdos i ilustrasyones = Jewish İstanbul : a collection of memoirs and illustrations. İstanbul: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.
*Kohen, R. (2015). Konstantinopol Djudyo: Una koleksyon de konsejas i fotografias = Jewish Constantinople : a collection of stories and photographs. İstanbul: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.
*Kohen, R. (2019). La vava de Estambol =: The granny from İstanbul. İstanbul: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.
*Kohen, R. (2020). Balat a Galata: Vidas djudias de los anyos 1950 = Balat to Galata : Jewish lives of the 1950s. İstanbul: Libra Kitapçılık ve Yayıncılık.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.


Independent Turkce

Yorumlar kapatıldı.