İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bella’nın öyküsü bir devrin de öyküsü

Bella Eskenazi’nin yaşamını anlatan “Bella’nın Öyküsü” belgeselinin galası, Türk Musevileri Müzesi’nce online yapıldı. Şimdi 98 yaşında olan Bella’nın öyküsü aynı zamanda bir devrin de öyküsü…

Özlem ERTAN

Bilgisayar ekranından eski İstanbul görüntüleri akarken, kulaklığımdan ‘Yo Era Niña’ şarkısının ezgileri yükseliyor. Sefarad Yahudilerinin dili Ladino’da yazılmış en güzel, duygulu şarkılarından biri olan ‘Yo Era Niña’ ile başlıyor Bella Eskenazi’nin öyküsü… Ve yaklaşık 1000 izleyiciyle birlikte, su gibi akıp giden müziğin peşinde, Türkiye tarihinin her dönemine tanıklık etmiş, Sabahattin Eyüboğlu’ndan Orhan Veli’ye, Sabahattin Ali’den Azra Erhat’a kadar pek çok sanatçıyla ve kültür insanıyla dostluk kurmuş, hayat dolu, idealist Bella Eskenazi’nin ilginç yaşamının bilinmeyenlerine doğru yelken açıyorum.

Ama ondan önce Türk Musevileri Müzesi tarafından Zoom üzerinden yapılan çevrim içi yayına bağlanıyorum. Karşımdaki küçük ekranlardan birinde, şu an 98 yaşında olan Bella Eskenazi var. Hem belgeseli izlemek hem de biz izleyicilere merhaba demek için bilgisayarının karşısına geçmiş. Diğer ekranlarda ise Orhan Veli’nin Bella Eskenazi için yazdığı ‘Anlatamıyorum’ şiirinden bestelenmiş şarkıyı söyleyen Usta Yorumcu Melihat Gülses, ‘Bella’nın Öyküsü’ belgeselinin müzik prodüktörlüğünü yapan Piyanist Renan Koen, 500. Yıl Vakfı Başkanı Silvyo Ovadya ve Filmin Yönetmeni Banu Yalkut-Breddermann görünüyor.

98 YILIN HİKAYESİ

‘Bella’nın Öyküsü’ hakkındaki kısa konuşmaların ardından Bella Eskenazi “Merhaba” diyor bize. Ardından da Melihat Gülses canlı canlı söylüyor Orhan Veli’nin ‘Anlatamıyorum’ şiirinden bestelenen ‘Ağlasam Sesimi Duyar mısınız’ şarkısını. Sonra belgesel başlıyor…. Önce ‘Yo Era Niña’ şarkısı ve İstanbul görüntüleri kucaklıyor bizi. Sonra Bella Eskenazi’nin anlatımıyla eskiye, çoktan geride kalmış zamanlara yolculuk ediyoruz. Bella Eskenazi’nin ailesi Bulgaristan’dan gelip Bakırköy’e yerleşmiş ve Bella, altı yaşına kadar Bakırköy’de yaşamış. O günlerden aklında kalanları anlatıyor. Bakırköy’ün çok kültürlü ve renkli günlerini…

Aile akabinde Yüksekkaldırım’a taşınmış. İki kız kardeşi varmış Bella’nın. İnce zevkleri olan, opera dinlemeyi seven babasının erken yaşta vefat etmesinin ardından aile zor günler geçirmiş, ama mutluymuşlar. Yaşamayı, hayattan zevk almayı bilen insanlarmış hepsi de. Bella Eskenazi, okumayı çok seviyormuş. Dil öğrenme konusunda da yetenekliymiş. Almanca, Fransızca ve İngilizceye hakimmiş. Dönemin pek çok yazarıyla, şairiyle ahbaplık etmiş. Ablası Dora’nın Gazeteci Erol Güney ile evlenmesinden sonra daha da yakın olmuş entelektüel çevreye.

KÖY ENSTİTÜSÜ YILLARI

Erol Güney ve ablasının Ankara’ya taşınmasından sonra başkente gitmiş ve Sabahattin Eyüboğlu’nun arzusuyla Hasanoğlan Köy Enstitüsünü ziyaret etmiş. O kadar çok sevmiş ki köy halkını kültürle, sanatla, bilimle tanıştıran köy enstitüsünü para almadan orada ders vermek istemiş. Zira enstitüde yabancı dil öğretecek kimse de yokmuş. Bu arzusunu ilettiği zamanın ilköğretim müdürü, Bella’nın Yahudi olmasından çekinmiş ve İsmet İnönü’ye danışmış bu konuyu. İnönü’nün onaylamasından sonra Bella, Hasanoğlan Köy Enstitüsünde İngilizce, Fransızca, Almanca ve coğrafya dersleri vermeye başlamış. Çok sevdiği öğretmenlik hayatı, yeni ilköğretim müdürünün hışmına uğrayana kadar devam etmiş. Çünkü yeni müdür, Bella adındaki bir Yahudi kızının enstitüde öğretmenlik yapmasından memnun değilmiş. Ayrımcılığın, farklı olana tahammülsüzlüğün duvarına toslamış Bella.

Sonra çevirmenlik yapmış, santralde çalışmış. Sabahattin Ali’nin de ahbabıymış. Çok neşeli, güler yüzlü biri olarak tanımladığı Sabahattin Ali’nin son ziyaretini anlatırken duygulanıyor: “Keşke gitme deseydim,” diyor. Gözlerinden hüzünlü bulutlar geçiyor.

“BİR ŞEY VAR, AMA ANLATAMIYORUM”

Türkiye tarihinin en önemli dönemlerine yakından tanıklık eden, Varlık Vergisini, 6/7 Eylül’ü gören Bella Eskenazi’nin hayatından geçen en önemli figürlerin başında Orhan Veli geliyor. Orhan Veli, aşıkmış Bella’ya, ama Bella bunu anlamamış bile, çok gençmiş o zamanlar. Orhan Veli, ‘Sere Serpe’ ve ‘Anlatamıyorum’ şiirlerini Bella Eskenazi için yazmış. ‘Anlatamıyorum’un yazılış öyküsünü de belgesel için anlatmış Bella Eskenazi: Orhan Veli, bir gün Bella’ların evinde oturuyormuş. Bella, “Ne yapıyorsun, bir şey mi var?” diye sormuş sessiz sessiz duran Orhan Veli’ye. O da “Bir şey var, ama anlatamıyorum,” demiş ve ardından da “Ağlasam sesimi duyar mısınız, mısralarımda/ Dokunabilir misiniz, göz yaşlarıma ellerinizle/” dizeleriyle başlayan ‘Anlatamıyorum’ şiirini oracıkta yazıp Bella’ya vermiş.

İşte böyle güzel, mücevher değerinde anılarla dolu Bella Eskenazi’nin belleği. Orhan Veli’nin ölümünden yıllar sonra evlenmiş, kızı Karen doğmuş. Şimdi kızıyla birlikte Barcelona’da yaşıyor. Ancak belli ki İstanbul’u sık sık düşünüyor, özlüyor. Belgeselin sonlarında yüzmeyi çok sevdiğinden söz ederken “Marmara Denizi gibi bir deniz hiçbir yerde görmedim,” diyor.

Ancak ne İstanbul ne de Marmara Denizi eskisi gibi şimdi. İyi ki anılar var, iyi ki değerli hatıralarını bizimle paylaşan güzel insanlar var.


Evrensel Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.