İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hakikati dile getirmek ve Hrant Dink

Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Sosyoloji Bölümü ve Tarih Bölümü’nün çabasıyla 2008 yılından bu yana gerçekleştirilen “Hrant Dink Anısına İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı”nın bu yılki konuğu mimar ve insan hakları aktivisti Eyal Weizman oldu. Weizman konuşmasında Hrant Dink’in mücadelesini ve hakikat arayışını mercek altına aldı.

Weizman 28 Ocak Perşembe günü internet üzerinden yayınlanan bir konuşma yaptı.

Eyal Weizman, University of London Goldsmiths’te Mekansal ve Görsel Kültürler Programı’nda profesör ve Centre for Research Architecture adlı araştırma merkezinin kurucusu ve yöneticisi. Weizman, 2010’da Forensic Architecture (Adlî Mimari) adlı araştırma ajansını kurdu. Farklı teknolojileri ve disiplinleri harmanlayarak, başta Filistin olmak üzere dünyanın çok farklı bölgelerindeki hak ihlallerinin ve adli vakaların mekansal ve medya analizini yaptı. Kuruluş Türkiye’den Tahir Elçi cinayetini de inceledi.

Weizman devletler tarafından üzerin örtülen suçlara dair örnekler sunduğu bir konuşma yaptı ve hakikat arayışının önemine dikkat çekti. Weizman konuşmasında Hrant Dink’in kendi üzerinde bıraktığı etkilere de değindi. Weizman’ın konuşmasından bu bölümü sunuyoruz.

“Hrant Dink’in ölümünün ardından New York’ta yaşayan bir arkadaşım bana Hrant Dink’le yaptığı röportajı göndermişti. Orada ‘Bir akım şeyler değişecek, iyi mi kötü mü bilmiyorum. Nereden biliyorum çünkü değişimin kendisini yaşıyorum’ demişti. Maalesef bu sürecin neticesinde yaşamını kaybetti. Eğer bir şeyler değişecekse dünyanın birçok yerindeki başka insanların, insan hakları demokrasi alanında yapılan çalışmaların sayesinde değişecek. Hrant Dink’in ölümü çok vahşiydi. Buradan çıkaracağımız birçok ders var. Türk toplumu için çok önemli dersler bunlar. Ama sadece Türkiye’de yaşayan insanları etkileyen konular değil.

Dink’i düşünürken Yahudi ve İsrail doğumlu bir akademisyen ve insan hakları aktivisti olarak ben de kendi tarihçemi biraz düşündüm. Hrant Dink gibi bir adamın cesareti ve haysiyetiyle ancak, Ermeni Soykırımı gibi bir vahşi olay konuşulabilir. Benim perspektifimden bakıldığında ben sadece Holokost’u düşünmüyorum, İsrail’in kuruluşunda yatan Filistin Felaketi ya da 1948 yılında yaşanan Nakba Günü’nü düşünüyorum. Birçok insan yerinden edilmişti, evleri ellerinden alınmıştı, katliamlara maruz kalmışlardı, bugüne kadar da devam ediyor. İsrail’de ‘Nakba’ kelimesini bile kullanamıyorsunuz. Bu yasalar tarafından yasaklanmış bir kelime. Bu kelimeyi kullanamıyorsunuz ama her Filistinlinin ölümü, her yeni bir ölüm ve Nakba’nın bu şekilde devam ettirilmesi adaletin tecelli etmemesi aslında bugüne kadar bu yıkımın devam ettiğini gösteriyor.

Nakba korkunç bir olay, ama demokratikleşeceksek ve insanların yerlerine dönmesi bir gün söz konusu olacaksa, bundan bahsetmek durumundayız.

Hrant Dink’in hayatını okurken, hep bunları düşündüm. Bir tarafta hakikatin peşinden koşmuştu ve hakikati uygulamaya da dökmek için çok kendine has yöntemler kullanmıştı.

Mesela yasalar kanunlar konusu. Ki bu İsrail’de de var. Devletin şerefini ve haysiyetini koruyan birtakım yasalar var. Bir devlet eğer kendi haysiyetini korumak için yasaya ihtiyaç duyuyorsa belki haysiyeti yok demektir diye düşünmeden edemiyor insan.

Hrant Dink’i düşünürken, siyasi cinayetlere çürük birkaç elma ya da ayrıksı otlar olarak yaklaşan devletleri de düşünüyorum. İsrail ve başka bazı devletler birçok siyasi suikaste bu şekilde yaklaştı. Sonuçta bu söylemi kullanarak devlet kendini sorumlu tutmaktan kaçınıyor ve kültürel şiddeti ve yapısal ırkçılığı desteklemeye devam ediyor. Buna mukabil daha fazla terör, hayatın her yerine sirayet ediyor.

Hrant Dink’le ilgili bir şeyler okuduğumda şunu da gördüm. Çok dikkatli olmalıyız. Otoriter devletin marjinalize edilmiş gruplar arasındaki gerilimi daha da kaşımasına çok dikkat etmeliyiz. Filistinliler ve Mizrahi Yahudileri aynı dili konuşuyor, bu aslında ortak bir var oluşun demokratik bir devlette var oluşun temelleri olabilir. Aynı şekilde yine temkinli olmalıyız. Ermeniler, Kürtler ve Yahudilerin arasındaki bir takım gerginlik çıkmasına karşı çıkmalıyız.

Hrant Dink’in hayatını okurken kendisiyle ilgili şunu gördüm. Sadece yasalara bel bağlayamayız, adaletin yeniden tecelli etmesi için. Çünkü yasal süreçler de bir siyasi baskı mekanizması haline gelebiliyor. Arkadaşım yasal konularda uzman Başak Ertür Dink’in suikastiyle ilgili şöyle yazmıştı; ‘Yasalar unutur, daha sonra tekrar unuttuğunu unutur, daha sonra hatırlar, hatırlamayı geciktirir, bu sayede unutuş daha derin ve mahiyete bürünmüş olur’

Hakikatin dile getirilmesinin ne kadar ağır bir bedeli beraberinde getireceğini gördüm. Tahir Elçi’yi düşündüm. Biz şu anda bir ekip olarak suikastını araştırıyoruz ama yasal süreç devam ettiği için açıklayamıyoruz.”


Agos

Yorumlar kapatıldı.