İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiyeli Yahudilerle konuşmak (2)

Dr. Gökhan Çınkara

Roz Kohen’le gerçekleştirdiğim Türkiyeli Yahudilerle Konuşmak röportaj serisinin ilkinde kendisinin İstanbul’daki yaşamını merkeze almıştım.

Bu bölümde ise Roz Hanım’ın İsrail’deki eğitim süreci ve Türkiyeli bir Yahudi olarak İsrail’de Yahudi olma sürecini birlikte irdeledik.

  • İsrail’e gitme fikri nereden çıktı? Ailenizce bu nasıl karşılandı?

Ben lise üçte okuyor iken, ablam tıp fakültesine devam ediyordu. Babam daha önce bahsettiğim gibi bizim gidişatımızdan çok rahatsız oluyordu. Türkiye Yahudi toplumundan kopuşumuzdan özellikle rahatsız oluyordu. Annem ise kendi idealleri ve babamın kuşkuları arasında sıkışıp kalmıştı.

1968 yazına girerken, İsrail Konsolosluğu, Sohnut 1 vasıtasıyla yeni bir kampanyaya girişmişti. Bu kampanyaya göre Yahudi gençlere çok düşük bir ödeme karşılığı (belki de parasızdı bu kısmı tam hatırlayamıyorum) İsrail’i gezmeye davet ediyordu. Annemin çevresinde de bu geziler duyuldu.

18’li yaşlarda olmama rağmen kendi Yahudi yaşıtlarım gibi gençlerle arkadaşlık etmeme müsaade etmeyen babama bu teklif nedense çok tehlikeli görünmedi.

O sıralarda ev içindeki baskılardan bunalmış olan ben de bunu kaçınılmaz bir fırsat olarak görmüştüm. İlk defa uçağa binecek ve yaşıtım gençlerle evden ırak gözden uzak yeni bir ülke gezecektim. Annem de babamı ikna edebildi ve izin çıktı.

30 gün boyunca grup şeklinde İsrail’i gezmeler, bir arada yurtlarda kalmalarla geçti. İsrail’i bir uçtan bir uca otobüsle gezmek bir yana, yeni arkadaşlıklar edinmiş, Ölü Deniz’de su üstünde batmadan yüzmüştüm. Kudüs’te Ağlama Duvarı’nı, Ömer Camii’ni, İsa Peygamber’in doğduğu yerleri, sırtında haç ile geçtiği Via Dolorosa’yı keşfetmiş, kuzeyde Golan Tepelerini, birkaç Kibbutzu (Kolektif Çiftlik), Eilat’ta Kızıl Deniz’de dalıp su altında rengârenk koralleri görmüştüm.

Bu arada ilginç konuşmacılar grubumuza sunumlar yapıp, İsrail’in ne kadar “genç ve gamsız” bir ülke olduğunu, ayrıca üniversitelerine ücretsiz gidebileceğimizi, öğrenci yurtlarında kalabileceğimizi anlatıyorlardı. Akşamları gençler bir arada şarkılar söyleyip, horalar teptik. Bu otuz günlük geziden döndüğümde evin karamsar baskısına daha hoşgörülü davranabiliyordum. Artık umutsuz ve karamsar olmama gerek kalmamıştı.

  • Sizin kuşak İstanbul Yahudilerinden İsrail’e göçen (Aliya) çok muydu? Neler duyuyordunuz göçenlerden? İsrail deneyimleri hakkında neler anlatıyorlardı?

Sanırım bu geziye katılan 30 ile 40 arasında değişen sayıdaki gencin büyük bir kısmi İsrail’de bu macerayı (göç etme) göze aldı sonraki yıllarda. Sayı vermem yanlış olur ama gidenlerin büyük bir yüzdesinin de İsrail’de 1-2 sene veya yüksek eğitimlerini bitirip Türkiye’ye döndüğünün de farkındayım.

Ancak aileleri ile gelen gençler için kalmak daha kolay oldu. Belirgin veya gözle görülür bir göç oldu diyebilirim. Sanırım 1970-75 yıllarında Türkiye’de çekilen politik sıkıntılar pek çok aileyi böyle bir karar almaya sevk etti.

1968 yılında İsrail’e yaptığım gezi sonrası ben de Robert Koleji’ndeki eğitimimi bitirdikten sonra 1969 yılında İsrail’de eğitim görmeye karar verdim. Bu sefer sadece babamdan değil de annemden de tepki gördüm. Tek başıma böylesine bir serüvene girişmemi hiç istemiyorlardı. O yıllarda “iyi aile kızları” tek başlarına böylesine serüvenlere girişmezdi.

Düşünün annemle babam daha önce yurt dışına çıkmamışlar ve ben 20 yaşımda böylesine büyük bir serüvene girişiyorum. İsrail’e göçenlerden ise her türlü şeyler duyuluyordu. Kimisi çok memnun, adapte olduklarını söylerken; kimisi de şartlara ayak uydurmakta güçlük çekiyordu. Tek başına gelen gençler arasında asimile olduklarını iddia edenler azdı bence. Ama insanlar kafalarında bir hayal oluşturduktan sonra ancak istediklerini duyar ve görürler.

  • İsrail’e ayak bastığınızda neler hissettiniz ve neleri çok garipsediniz?

İsrail’e ilk gidişim hoş bir olaydı. Düşünün 19 yaşımda ilk defa Türkiye dışına çıkıyorum ve bol bol turistlik ediyorum. Bu durum 1969’da okumak üzere tek başıma geldiğimde farklı oldu, yeni gerçeklerle karşılaştım. O yaz bir 10-15 kadar Türkiye’den gelen başka Yahudi kızlı-erkekli gençlerle Afula yakınında Kibbutz Merhavia’da üç ay kaldık.

Bizden başka Güney Amerika ülkelerinden, ABD ve Demir Perde ülkelerinden de gelen gençler vardı. Kibbutzda yasayan herkes gibi çalışacak ve İbranice öğrenecektik. Bu üç ay zarfında Kibbutz yaşamı ile ilgili pek çok şey öğrendik. İstanbul’da daha önce hiç yapmadığım işler olan meyve toplamak, kümes temizlemek, ahır süpürmek gibi değişik işler yaptık ve diğer ülkelerden gelen gençlerle arkadaşlık ettik. Açıkçası kaygısız geçen üç aydı.

Kibbutz Merhavia, 1929’dan o güne “HaŞomer HaTzair” (Genç Muhafız) 2 kuruluşu idi. Katıksız kolektif bir yaşama, parasız bir eşitliğe dayanan 800 kişilik küçük bir toplumdu o zamanlar. İdarecileri idealist, enternasyonalist, solcu ve ateist nitelikli insanlardı. Bayramlarda dua edilecek sinagog filan yoktu bahsettiğim kibbutzda. Şunu hatırlıyorum sade bir kızıl bayrak çekilirdi meydanın direğine.

Roz Kohen’in bahsettiği HaŞomer HaTzair Bayrağı (Kızıl Bayrak).​​​​​​ / Fotoğraf: A. Daniel Roth/All These Days

Esas gerçek yaşam, üç ayı doldurup üniversite hazırlık sınıfı için Kudüs’e gelince İsrail toplumunun birkaç başka yönleri ile karşılaştım. Altı Gün Savaşları’ndan (Şeşet HaYamim) yani 1967 Savaşı’ndan galip çıkmış öforik (kendine güvenen) ve militarize olmuş bir gençlik bir yanda öte aşırı bağnaz Hasidler 3, görmüş geçirmiş yorgun ve yabancılara kuşku ile bakan orta halli bir kuşak mevcuttu. Hepsinin ortak yönü ise gözlerinde yansıyan ve zaman zaman ifade ettikleri:

Biz yoktan bu ülkeyi yarattık, siz hazıra konmaya geldiniz.

  • İsrail’de mevcut siyasi, kültürel ve dinsel durum sizde nasıl tesirler bıraktı?

1969 ve sonrası, İsrail’i sanki kendini yeniden değerlendiriyordu. Ürdün’e ait olan Eski Kudüs Şehri ve 3 büyük dinin kutsal saydığı tarihi yerlerin, gerçek sahibi olduklarına giderek daha çok inanan bir siyasi ortam hâkim olmuştu. Golda Meir ve Moşe Dayan gibi popüler ve kahramanlaştırılmış liderler öne çıkıyordu.

İçişleri Bakanlığı ise aşırı dincilerin elinde olan bir ülke karşımda duruyordu. Bu dindar partiler her hükûmet koalisyonunun güçlü bir kanadı olma yolundalar ve aşırı din önlemlerini tüm ulusa empoze ediyorlardı. Mesela Yahudi olmayan bir vatandaş, Yahudi olan bir vatandaş ile evlenemiyor. Medeni nikâh diye bir alternatif zaten yok. Kısacası ülke “ne genç, ne de gamsız” göründü gözüme bir süre sonra.

Golda Meir (İsrail Başbakanı, 1969-1974).
Moşe Dayan / Fotoğraf: bernschwartz.org
  • İsrail’de nerede okudunuz ve eğitim nasıldı?

1969’ı yazı boyunca üç ay Merhaviya Ulpan’da (Ulpan, İbranice dil eğitim merkezi) İbranice öğrenimine devam ettim. Günde 4 saat kurs görüyorduk. İbraniceyi öğrenme açısından faydalı ve pratik olduğunu söyleyebilirim.

1969-70 öğretim yılında Kudüs İbrani Üniversitesinde (Hebrew University of Jerusalem) İngilizce hazırlığa devam ettim. Derslerin çoğu ABD’de Yeşiva i öğrencileri için hazırlanmış üniversite seviyesinde derslerdi: Tevrat yorumu, İsrail hükûmet politikası ve Yahudi bayramları, Purim tarihi gibi dersler aldığımı hatırlıyorum. Maalesef bana çok yeni konulardı bunlar.

O yüzden bayağı zorlandığımı ve streslendiğimi hatırlarım. Sınıftaki Amerikalı öğrenciler de aralarında haşır neşir ve aynı kültürün ürünü idiler. Esprilerini, eğlence anlayışlarını hiç anlamadan ayak uydurmaya çalıştım ve derslerden geçer not aldım. Ancak Tevrat’ın reform yorumunu merkeze alan tarihçileri tarafından analizi çok hoşuma gitmişti.

Kısacası İsrail’de eğitim seviyesi yüksekti ama ben çok yanlış yerde idim.

Kırk sene ABD’de yasadıktan sonra neden bu Yahudi gençlerin bu derece farklı olduklarını anladım. Sonuçta Türkiye ve diğer yabancı ülkelerden gelen gençlerle arkadaşlık ettim. Bu programa İngilizce bildiğimi söylediğim zaman kabul edilmiştim veya gönderilmiştim. Böylesine yanlış bir karar aldığımı, gençliğime ve durumu anlamadan verdiğim kararlara bağlıyorum. Sonuçta azim gösterip başladığım işleri bitirecektim. O zamanlar gençleri istek veya kabiliyetlerine göre yönlendirme mevhumu gelişmemişti.

Bezalel Sanat Akademisi’nin (1971-1974) imtihanına girip kazanınca, bir umutla bu yolu seçtim ve “endüstri tasarımı” bölümüne kaydoldum. Bölüm küçüktü ve talebe sayısı azdı. Öğretim tarzı alışagelmiş olduğum geleneksel sistemden de çok uzaktı. Akademinin kendisi henüz maariften (İsrail Millî Eğitim Bakanlığı) kabul almamıştı, bölüm de çok yeni idi. Her zorluğa rağmen ürün ve çevre tasarımı konusunda öğrendiklerim, gündelik yaşamımda işime yaradı. Türkiye’ye döndükten sonra bir miktar da ABD’ye geldikten sonra mimari bürolarında teknik ressam olarak edindiğim bu eğitim sayesinde çalışabildim.

Roz Kohen’in Üniversite Öğrenci Sendikası (HaAhdut HaStudentim BeYisrael) kimliği
  • İsrail’de o dönem aklınızda kalan dönemin öne çıkan fikirleri ve kavramları nelerdi sizce? Mizrahi ve Aşkenazi gerilimine şahit oldunuz mu?

O dönemde İsrail Türkiye’den çok farklı bir siyasi politika güdüyordu. Belli kesimlerde görünüşte daha bir açıklık vardı, insanlar istediklerini dile getirip fazla “terbiyeli olma, saygı gösterme” türünden kavramalara takılmıyorlardı. Profesör- öğrenci ilişkisi resmi değildi.

Misafirperverlik biz Türklerin alışa geldiğinden farklı idi. Türkiye’nin 1960-70’lerinde henüz gençler İsrail’dekiler kadar atılgan ve bağımsız hareket etmeye teşvik edilmemişti. Tabi en çok dikkati çeken de lise eğitimi biter bitmez kız ve erkeklerin askeri hizmete alınmaları, benzer üniforma ve silahlarla dolaşır görünmeleri idi.

Mizrahi-Aşkenazi etnik grupları farklı idi ve iki ayrı toplum şeklinde hareket ediyorlardı. Doğulular (Mizrahiler) gene çoğunlukla daha fakir, daha uzak veya kıymetsiz yerleşim mahallelerine (Ma’abarot) gönderiliyordu. İki ayrı ve kaynaşmamış gruplar oldukları barizdi.

  • Sizden önce oraya yerleşen Türkiye’den gelen Yahudilerin durumu nasıldı? Genel İsrail toplumuna entegre olmuşlar mıydı?

1950’lerde gelenlerin durumu iyi görünüyordu. Asimile olmuşlardı diyebilirim. Özellikle çocukları iyi eğitim görmüş, topluma katkıları olan vatandaşlar olmuşlardı. Kültürel olarak hep Türkiye’ye bağlı kaldılar.

  • İsrail deneyiminin size katkıları neler oldu desem nasıl cevap verirsiniz?

20-26 yaş arası yaşamım İsrail’de geçti. İlk yıllarda edinmiş olduğum başka ülkelerden gelen arkadaşlarımın hemen hemen hepsi ya ülkelerine dönmüşlerdi ya da yollarına devam etmişlerdi. Okula gittiğim sürece Kudüs’teki Hebrew Union College’de ve bir-iki mimari büroda teknik ressamlık yaptım. İş konusunda bazı tecrübeler edinmiş oldum. Başımın çaresine bakmayı ve ihtiyaçlarımı karşılamayı öğrendim.

Roz Kohen Kudüs’te
  • O dönem İsrail’de Araplarla karşılaştınız mı? Neler hissettiniz ve düşündünüz?

İlk yıllarda sık sık Eski Kudüs (Haİr HaAtika) şehrine gider ve oralarda dolaşırdım. Birçok adetleri ile bizim kültüre benzer yanları vardı. Satıcılar hürmetkârdı, bizimkiler gibi kapı önlerinde oturur tavla oynayanlar, Türk kahvesi ve salep içenler görülürdü. Ayrıca Ömer Camii’ni ve diğer tarihi yerleri ziyaret etmeyi, küçük lokantalarında yemek yemeyi, antikacı dükkânlarını dolaşmayı severdim.

1967 İşgalinin (6 Gün Savaşları) ardından antik şehirde oturanlar politikaya karışmadan günlük yaşamlarını devam ettirmeye gayret gösteriyordu. Ayrıca Hristiyan asıllı Arap dükkân sahipleri de şarküteri türünden sattıkları ürünlerle bilinirdi. Onlar da Kudüs’ün bir başka etnik grubu idi sanki.

Birkaç sene içinde, İsrail politikasının Eski Kudüs için planları su yüzüne çıkmağa başladı. Eski Kudüs’ün çehresi değişmeye, eski Arap evleri satın alınıp yerlerine modern evler yapılınca, Eski Kudüs’ün yerlileri de içine kapanmağa başladı. Artık İsraillilere ve turistlere kuşku ile bakmaya başlamışlardı. Değişim ve bedbinlik (kötümserlik) Yom Kipur (Ekim 1973) Savaş’ından sonra daha bir yer etti.

Ondan sonra farklılıklar daha da belirgin oldu. Yom Kipur Savaşı çok beklenmedik bir olay olmuştu. Öğle saatlerinde çalan alarmın ardından, askerler taburlarına acilen çağrılınca, Kudüs şehri bir anda boşalmıştı ve iş yerlerinde sadece kadınlar kalmıştı. Savaş sonuçlanır sonuçlanmaz, Golda Meir ve Moşe Dayan İsrail halkının gözünden düşmüşlerdi.

Roz Kohen’in kadrajından Eski Kudüs
  • İsrail deneyiminiz nasıl bitti ve nereye döndünüz?

İsrail’de geçirdiğim 6 yıl boyunca, her tatilde İstanbul’daki ailemi ve arkadaşlarımı ziyarete geliyordum. 1973 yılında İstanbul’da İsrail’de tanıştığım o zamanki eşimle evlenmek üzere geldim. 1974 yılı yaz ayı ziyaretimizde de İstanbul’a artık temelli dönmeye karar vermiştik. Eşim yabancı uyruklu olduğundan bazı pürüzleri gidermemiz gerekti. Onları da halledince 1975 yılında Türkiye’ye döndük.

Bir süre annemlerle sonra da Osmanbey’de (Teşvikiye) kiraladığımız bir daireye yerleştik. Ben hemen teknik ressam olarak iş buldum. Yabancı uyruklu eşim de Boğaziçi üniversitesinde eğitim görmeye başladı. Bense hiç ayrılamamış gibi hissediyordum, arkadaşlarımı bıraktığım yerde bulmuş İstanbul’un aşina olduğum havasına hemen girmiştim. Uzun seneler boyunca İsrail deneyimim üstünde düşünmek ve durmak istemediğim bir geçmiş olarak kaldı.

İstanbul’da geçirdiğimiz beş sene zarfında eski eşim Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitimini tamamladı. Artık bize ABD yolu görünüyordu.

(Devam edecek…)

  1. Sohnut veya uzun açılımıyla HaSohnut HaYehudit L’Eretz Yisrael. Bilinen ismiyle Yahudi Ajansı.
  2. Sosyalist Siyonist gençlik hareketi.
  3. 18’nci yüzyılda çağdaş Batı Ukrayna topraklarında manevi bir canlanma hareketi olarak ortaya çıkan ve Doğu Avrupa’ya hızla yayılan Haredi Yahudiliğinde bir alt grup.

i Başta Talmud ve Tevrat olmak üzere geleneksel dini metinlerin incelenmesine odaklanan bir Yahudi eğitim kurumudur. Çalışma genellikle günlük dersler aracılığıyla ve ayrıca arkadaşlık (Hevruta) adı verilen çalışma çiftlerinde karşılıklı tartışma yoluyla yapılır.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.


Independent Turkce

Yorumlar kapatıldı.