İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Devrimci, dost, arkadaş, yoldaş: Yalçın Çilingir

Yalçın Çilingir’in elinin değdiği her şey güzelleşti. Sessiz sedasız ayrılırken aramızdan bugüne ve yarına tutunabilmemiz için o kadar çok öykü bıraktı ki bizlere. Yeraltı Maden İş’ten Demokrat’a, AGOS’tan TMOBB’ye kadar hepsinde derin ve silinemez izleri var.

Bugün hala tazeliğini koruyan, heyecanla anlatılan birçok öykünün başkahramanlarından biriydi Yalçın Çilingir. En yakın arkadaşlarının, yoldaşlarının ve biraz da konunun meraklılarının bildiği büyük bir emekle örülmüş bir yaşam.

Sendikacı; hem de en iyilerinden. Yalçın Çilingir hala konuşulan ve anlatılan Yeraltı Maden İş deneyiminin örgütleyicilerinden biridir.

26 Aralık 1979’da yayın hayatına başlayan Halkın Gazetesi Demokrat’ın ilk günden itibaren emekçisi. Cihan Ateş ismiyle yazdığı yazılarla dönemin en keskin kalemi. Parlak bir zeka, kelimelerin ustası bir gazeteci. Her şeyden öte devrimci. Dost, arkadaş, yoldaş.

SEVGİLİ ARKADAŞIM
Mehmet Selami SAKİROGLU

Yeraltı Maden İş’in Abdülrezzak’ı, Demokrat Gazetesi’nin radikal yazarı Cihan Ateş’i ve Agos’un Oşin’i.
Seninle ilk kez Ankara’da, Yeraltı-Maden-İş sendikasında karşılaştık. Sevecen, konuşkan, sürekli ilginç sorular yönelten, sorgulayan, yaşını belli etmeyen bir tip vardı karşımda. Telefonu her açtığında, “Ben Abdülrezzak” diye konuşmaya başlardın, telefonunuzun sürekli dinlenmesine tepki olarak.

Sonra Demokrat gazetesinin kuruluşunda bir araya geldik. Birlikte bir başarı hikayesinin yaratılmasına katıldık. Demokrat’ın çıkışını paylaştık. Bir yıldan az bir süre içinde, çok şeyi, evimizi, aşımızı paylaştık. Coşkumuzu paylaştık. Sevgimizi paylaştık.
Üzüntümüzü paylaştık.

Bundan üç yıl önce, İstanbul’da bir araya geldiğimizde, Demokrat’ın hikayesini yazalım demiştin, bir başarı hikâyesini. Sonra her zamanki gibi karşılıklı sorgulamaya, tartışmaya başladık. Başarı hikayesi mi? Başarı süreç işidir, zaman içinde sınanmamışsa, başarı sayılmaz, diye kendi kendimizi sorguladık. Ama sonuçta, ne olursa olsun, Demokrat deneyinin bir başarı hikayesi olduğunda birleştik.

Demokrat’ın her köşesinde izin var. Bu gazete, sadece militanlar tarafından alınan-okunan değil, evlere girebilen, ailenin farklı üyelerinin kendini bulabildiği bir yayın olmalı diyorduk. Çocuk köşesi böyle oluştu. Senin bu konudaki heyecanını hiç unutmam. Hafızam yanıltmıyorsa çocuk köşesinin oluşturulmasına katıldın. Gazete dışından, dört beş kişinin katıldığı bir ekip, Türkiye’deki eğitim programına paralel bir köşe yaratmayı başardı. Bu tür bir çalışmanın örneğine bugün bile rastlamıyoruz.

Dili keskin bir yazardın. Demokrat’ın en radikal yazarıydın. Cihan Ateş imzası taşıyan yazılarının okuyucusu çok fazlaydı. Çok ilgi çekiyordu yazıların. “Bu yazarın yazıları gazeteyi kapattıracak” eleştirileriyle bile karşılaştık. İlginçtir, Demokrat’ta, yayınlanan köşe yazıları ve haberlerden ötürü hiç dava açılmadı. Nasıl olsa, zamanı gelince defterini düreriz diye düşündüler herhalde.

Bir ara Demokrat’ın sorumlu yazı işleri müdürü olman söz konusu olmuştu. İlk kez o zaman söz ettin etnik kökeninden. Endişen kendin değildi, gazeteydi. Ermeni olmanın Demokrat gazetesine karşı kullanılabileceğini söylüyordun. Bu ise bizim, o güne kadar hiç düşünmediğimiz, ilgilenmediğimiz bir konuydu. Etnik kimlik hiçbir zaman gündemimizde olmamıştı. Farklı etnik ve dinsel kimliklere sahip yurttaşların, özellikle Ermenilerin nasıl bir baskı altında olabileceklerinin farkında da değildik sanki. Üzerinde hiç düşünmemiştik. Sonuç olarak senin sorumlu yazı işleri müdürü olmandan vazgeçildi.

Sevgili arkadaşım, hüznü veya sevinci, coşkuyu veya üzüntüyü uzaktan paylaşmaya zor da olsa alıştım sonunda. Ama ölümü uzaktan paylaşmak ne demek! Uzaktan ölümün yasını bile tutamıyorsun Yalçın’cım.

Ayaktakiler: Cumhur Özdemir, Muzaffer Aksoy, Akın Dirik, Orhan Örücü- Oturanlar: Ömer Oran, Yalçın Çilingir

Ayaktakiler: Cumhur Özdemir, Muzaffer Aksoy, Akın Dirik, Orhan Örücü- Oturanlar: Ömer Oran, Yalçın Çilingir

SİZ OŞİN’İ TANIR MISINIZ?
Muzaffer AKSOY

BirGün Gazetesi’ndeki Yalçın Çilingir’in ölüm ilanlarındaki fotoğraflarına bakıyorum. 42 yıldır tanıdığım Yalçın’ın o güzel gülücüğünün donduğunu 10 Ocak günü öğrendim.

Bugünlerde, öldürülüşünün 14. yılında andığımız Hrant Dink ile beni tanıştıran Yalçın’dı. Sultanahmet’in sahile çıkan bölgesine Ahırkapı denir. Oradaki bir otelde verilen kokteylde Agos Gazetesi’nin çıkışını birlikte kutlamıştık.

Tayfun Mater, Birgün’de Hrant Dink’i andığı yazısında “Siz Oşin’i tanır mısınız?” diye soruyordu. Yalçın Çilingir’in Ermeni olduğunu orada öğrendik. Bizler 1970’lerdeki o kavgada omuz omuza olduğumuz arkadaşlarımızın nereli olduğunu bilmezdik. 6-7 yıl önce öğrendim İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi) Dev-Genç Başkanı Timur Semerci’nin Ailesinin Dersim Katliamında büyük acılara uğradığını. Benim ailem de Dersim sürgünüydü. Yine o kavga günlerinde direnen ve greve çıkan işçilerin can güvenliğini sağladığını gördüğüm Kamer Teyhani’nin de Dersimli olduğunu 2 ay önce öğrendim.

3 yıl önce Yalçın’ı ziyarete gittiğimizde fedakar eşi Ayla ile bizi kapıda karşıladı. Eşim Aida, ilk kez karşılaştığı Yalçın’a “Barev Dez” diye seslendi. Ayla fark edip Yalçın’ı “Duydun mu?” diye uyardı. Yüzündeki o güzel gülücükleri arttı. Birbirlerine sarıldılar. O gün çok mutlu oldu. Karar verildi, Yalçın biraz toparlansın Ermenistan’a gitmeye.

Ben Yalçın’ı 42 yıl önce aydınlara, emekçilere, köylülere ve öğrencilere devlet destekli büyük saldırıların olduğu dönemde Demokrat Gazetesi’ni çıkardığımızda tanıdım.

23 Temmuz 1980 günü, gazetede çalışan bütün arkadaşlar, gözyaşlarımızı birbirimize göstermemeye çalışıyorduk. Birlikte çalıştığımız gazetecilik okulu son sınıf öğrencisi Recai Ünal’ı, Ömer Oral morgda teşhis etmişti. 21 Temmuz akşamı gazete çıkışı Fatih’te oturduğu evine giderken faşistler tarafından kaçırılıp vahşice öldürüldüğünde bıyıkları yeni terleyen 21 yaşındaki Merzifonlu delikanlıydı. Aynı gün Ömer morgda, eski Başbakan Nihat Erim’in cenazesini de görmüştü. Yine o günlerde DİSK Başkanı Kemal Türkler evinin önünde öldürüldü.

Tiyatrocular en acılı günlerde perdelerini kapatmadıkları gibi biz de gazeteyi çıkarmaya mecburduk. Yalçın’ın Cihan Ateş takma ismiyle köşe yazılarının artık bir okuyucu kitlesi vardı. 12 Eylül 1980 Darbesi her şeyi bitirdiği gibi Demokrat Gazetesi’ni de kapattı. Birlikteliğimiz hep sürdü. 12 yıl önce İstanbul’dan ayrıldıktan sonra da. Yalçın’ın yavaş yavaş ilerleyen hastalığını uzaktan da olsa takip ediyordum. İstanbul’a gittiğimizde ya evlerinde ya da dışarda buluşuyorduk.

Geçen sene Şubat ortalarında evlerine gittik. Artık konuşmada çok zorlanıyordu. Ama o güzel gülümsemesi sürüyordu. Özlemleri giderdik. Oturuyordu, artık zor yürüyordu. Vedalaştık.

Ayla bizi kapıya kadar geçirirken arkamızda bir nefes hissettik, dönüp baktık, Oşin kapıya kadar gelmiş bize gülümsüyordu. Gördüğümüz son gülüşüydü.

TSTESUTYUN OŞİN ÇİLİNGİR*
Ceylân ÖZERENGİN

Ben Yalçın abiyle 25 Temmuz 1980 günü tanıştım. Tanıştığımız gibi de beni çok sıkı biçimde azarlamıştı! Haklıydı. Tanıştığımız tarihi çok iyi hatırlıyorum çünkü o gün, 22 Temmuz’da katledilen Kemal Türkler’in cenaze töreni vardı. Benim de Demokrat gazetesinde çalışmaya başlayacağım ilk gündü. Evim Avcılar’da, sabah Aksaray’a indim ki etraf müthiş kalabalık. İşe ilk başlayacağı gün insan doğruca işyerine gider ama ben devrimciyim ya cenazeye katılmalıyım diye düşündüm. Zaten gazetecilik de neydi? Demokrat’ta çalışmayı ben tercih etmemiştim, Devrimci Yol’daki abiler beni yollamıştı. Gazetecilik pasif bir görevdi, oysa ben militanlık yapmak istiyordum. Gençlik işte! O günlerde böyle düşünüyordum.

Neyse. Öğleden sonra işe gittim. Kendimi tanıttım. Dediler ki Yalçın abiyi bul. Ben o zamanlar asıl adının Oşin olduğunu bilmiyordum. Yalçın abiyi buldum. Bana, “Sen neredesin bu saate kadar? İşe başlama saatimiz 8.30, sen 14.30’da geliyorsun. Neredeydin?” dedi. Ben mazeretimin çok iyi anlaşılacağından emin, Kemal Türkler’in cenaze törenindeydim dedim. Gazeteci olarak görevli miydin cenazede diye sordu. Cevabım tabii ki hayırdı. Gazeteciliği küçümsediğimi hemen fark etmişti. Orada bana hayatımın dersini verdi. İş disiplini, gazeteciliğin önemi, kalemin en güçlü silâh olduğu gibi başlıklarla anlattı. O günden sonra Demokrat dahil, çalıştığım hiçbir işyerine sabahları geç gitmedim. Yalçın abinin Demokrat’ta Cihan Ateş adıyla yazdığı bir köşesi vardı. Harika çarpıcı köşe yazıları döşenirdi. Benim aklımda kalan efsanevi yazılarından biri Davutpaşa Askeri Cezaevi’ndeki işkencelerle ilgili olanıdır. 12 Eylül’e giden yolda sistem kendi hazırlığını yapıyordu. Davutpaşa’ya Adnan Binbaşı komutan olarak atanmıştı ve tutuklulara işkence yaptırıyordu. Bunların Demokrat gazetesinde yazılması gerekiyordu ama sıkıyönetim koşullarında açık açık yazmanın olanağı yoktu. Gazetemiz kapatılabilirdi. Cihan Ateş, yani Yalçın abi, okurken hepimizi keyifle güldüren bir çare bulmuş ve o unutulmaz yazısını yazmıştı! Olanlar sanki bir Latin Amerika ülkesinde geçiyormuş gibi, “Davudyo Kışlası’ndaki Binbaşı Adriano” diye söze başlayıp içeride olan biten her şeyi açıkça aktarmıştı! Binbaşı Adnan, adının Adriano olarak geçmesini nasıl karşılamıştı acaba; o gün bugündür merak ederim.

Yattığın yer incitmesin seni Oşin Yalçın Çilingir. Yıldızlar yoldaşın olsun. Unutulmazlarım arasındasın.

Güle güle Oşin Çilingir*

ÇATALÇEŞME 50

Tanıdığım en güzel insanlardan biri olan Yalçın. 1975 yılında tanıştım. TMMOB içinde çok mesaimiz oldu. En son işimiz 19 Eylül 1979 günü yapılan Mühendis Mimarların Genel Direnişi’nin İstanbul kısmını örgütlemekti. O zaman Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı ve aynı zamanda TMMOB İstanbul İKK’nın iki sekreterinden birisiydim. Zamanın sol içi rekabeti ortamında bu direnişin İstanbul’da örgütlenmesinin tek kahramanı Yalçın Çilingir’di. Mütevazı, muzip, güleç yüzlü, ikili ilişkileri süper olan yapısı ile herkes üzerinde sağladığı güven bu eylemin başarılmasındaki en büyük etkendi. Doğaldır ki birikimi, engin ve derin kültürü ile devrimci mücadelenin ruhuna sahip olması Yalçın’ı yaratan ve bir değer olmasını sağlayan süreçti.

1979 yılında Demokrat Gazetesi çıkarılmaya başlayınca en büyük katkı yine onundu. Sadece yazı kurulu üyeliği değil, yazdığı çeşitli müstear isimli köşe yazıları değil en önemli katkısı iç savaş ortamında herkesin kelle koltukta gezdiği günlerde hepimize mücadele arzusu ve şevki vermesiydi. Politik olarak Demokrat’ta çalışan dostlarımızın yanı sıra Dursun Akçam, Emil Galip Sandalcı, Aslan Başer Kafaoğlu ve Işık Yurtçu gibi güzel ve yiğit insanlar da Yalçın Çilingir’in çekim merkezinde idiler. Hep konuştuk “Çatalçeşme 50” başlıklı bir anılar manzumesi toparlamayı ama yapamadık. Yalçın’ın gazete en çok hoşuna giden ve bizlere hep takıldığı iade gazeteleri satışımız, gazete bobinlerinin ilk ve son kısımlarını teksir kağıdı yapışımız idi. Gazete kağıdının karaborsa olduğu o günlerde aldığın kağıdı boyayıp iade olarak bile satsan para kazanılıyordu. İade gazetelerden kesekağıdı yapıldığı için enteresan bir pazarı vardı. Çok ilgisini çeken bir şey de, gazeteye gelen otobüs şoförleri ve muavinleri idi. Demokrat’ın Ankara’ya sokulması sıkıyönetimce yasaklandığı için yasak olmamasına rağmen Ankara bağlantılı birçok yere gazetemiz ulaşmıyordu. Sirkeci’de arabalı vapurda şehirlerarası otobüslere veriliyordu gazetemiz. Bölgelerdeki arkadaşlar firmaları sıkıştırdığı için şoförler ve muavinler Çatalçeşme 50’yi öğrenmişlerdi. Birkaç şoför ve muavinle sohbetini hatırlıyorum pek keyiflenmişti. Çok değerli ve güzel bir insanı kaybettik, herkesin hayatına dokunan ve herhalde kimsenin hakkında bir kötü söz söyleyemeyeceği bir hayat yaşadı, iyi ki yaşadı ve iyi ki Yalçın Çilingir’i tanıdım.

KELİMELERLE DANS EDEN USTA
Semra ASKERİ UZUNER

Sıcak bir Haziran günüydü. Dergiyi daha aktif ve okunabilir yapabilmek için Büyükada Adaevi’nde bir toplantı yapıyoruz. Geçmiş sayılarda yer almış yazarların yanında kısa boylu, sevimli, çakmak çakmak gözlere sahip bir beyefendi de vardı. Sanki yıllar öncesinden tanışıyormuşuz gibi bana elini uzatarak “Merhaba Semiramis” dedi. Tokalaştık, ardından Benim adım Semra dedim. Gözlerindeki ışıltı daha da parlaklaştı ve “Sen Semiramis’sin, ileride daha iyi anlarsın” dedi. Gülümsedik hep birlikte. İşte, Oşin Yalçın Çilingir ile ilk tanışmam böyle oldu. Adalı Dergisi’nde çıkan ilk yazısından bir kalem ustasını sayfalarımızda konuk ettiğimizi anlamanın coşkusuyla Yalçın Çilingir’i aradım. “Semiramis aramanı bekliyordum” dedi. ‘Neden’ dedim, “çünkü ekmek çeşit çeşit olsa da mayamız aynı seninle” dedi. Yalçın Oşin Çilingir Usta da “Benden bu kadar” deyip, 10 Ocak 2021’de yıldızlaşan yoldaşlarının yanında yer aldı şimdi. Üstat, yıldızlar ve ışıklar yoldaşın, devrin daim olsun.


BirGün Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.