İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant Dink anlatmaya devam ediyor

‘Unuttuğumuz Barış’ı düşleyebiliriz. Düşleyebilmek, en büyük gücümüz. Biz düşledikçe Barış canlanacak, soluk almaya başlayacak. Önce bir sussun silahlar. Ölüm sussun. Hayat konuşsun.’

Ercan Jan AKTAŞ

Hrant her şeyden öte bir hakikat anlatıcısıydı. Hakikati bilmek çoğu zaman daha mümkün ve kolaydır. Bilirsin ne olduğunu, kimin yaptığını, ancak söylemek istemezsin, zira o hakikati söylemenin hayatın için tehlike arz ettiğini biliyorsun. Hakikati söyleme hali, büyük kalabalık içinde parmağı ile işaret ederek; “Kıral çıplak” demek kadar, bazen de asırlık bir mesele için bütün kalabalığın bildiği ama konuş(a)madığı bir gerçeği haykırmaktır. İşte hakikati söylemenin risk, hatta söyleyen için hayat tehlikesi oluşturuyorsa bu hakikati söyleyene Parrhesiastes denir.

Bu toprakların en büyük hakikatlerinden biri Ermeni halkının yaşadıklarıdır. 1915 tarihidir. Bir asır boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin her koşul ve durumda bilinmesini, konuşulmasını, gerçeğin dolaşıma sokulmasını istemediği Ermeni soykırımıdır. Neden bu kadar çok korkuyor bu gerçeğin konuşulmasında? Çünkü; Ermeni soykırımını gerçekleştirenlerin fikri teşkilatını, yani Teşkilat-ı Mahsusa’yı hala Cumhuriyet’in kurucu fikri olarak benimsiyor.

Hayatımda sadece bir kez aynı mekanda dinlemiştim Hrant’ı. O da bana yetmişti. Kendisini aynı salonda birlikte dinlediğim arkadaşımın ‘ne oluyor sana’ diye beni uyarması ile Hrant’ı dinlerken bacaklarımın titrediğini fark etmiştim. Beni o kadar etkileyen, bacaklarımın titremesine neden olan şey neydi? Diye kendime sormamın bir anlamı da yok.

1915 diyordu, Ermeniler diyordu, adalet diyordu, aydın olma diyordu, hakikat diyordu, hakikati anlatmak diyordu, arada 100 yıl sonra şimdi de sıra Kürtler’de diyordu…

Hrant Dink, ‘Ermeni Soykırımı’nı konuşmadığımız, yüzleşemediğimiz için, bizim eşit, özgür bir geleceğimiz olmaz/olamaz diyordu. 1915’de Ermenilere yapılanlar ile Misak-ı Milli olarak çizdikleri sınırlar içinde kalan insanlığın bütün tarihi mirasının, bütün kaynakların talan edilerek her şeyin Türklüğün hanesine geçirildiğini söylüyordu. Türkiye Cumhuriyeti inşa fikrinin işgal, gasp, talan ve soykırım üzerinde şekillendirildiğini söylüyordu.

1915’de tamamlayamadıklarını şimdi 1923’le aynı kurucu fikire bağlı Erdoğan-Bahçeli-Çakıcı ile tamamlamak istiyorlar. Onun için 2007’de Hrant’ı susturmakla başladıklarına durmaksızın devam ettiler. Doğru ve gerçeği aklı ve vicdanı ile arasında kalmadan konuşan, anlatan, haykıran ne kadar insan varsa hepsini etkisiz kılmak için her şeyi yaptılar.

Ancak başaramadılar, başaramayacaklar!

Çünkü dün; “Bitmiyor matemimiz, çünkü hala cenazemiz yerde” diye sözüne başlayan Başak Demirtaş’tı, Hrant Dink, “Katil olmadığını kanıtlamak için adeta aptal olduğunu kanıtlamaya çalışan bir devlet” diye konuşan Rakel’di. Önceki gün; “Hrant Dink’i her hatırladığımda aklıma çocukluğumun sokakları düşer”, diyen Türkan Elçi’ydi Hrant Dink! “Tortusu kalbe tüm ağırlığıyla çöken, hiçbir vicdanın kabullenmediği, kabullenmeyeceği bir kaybın, devasa bir haksızlığın yükünü 14 senedir taşıyoruz” diyen Melis Kaya’ydı Hrant Dink!

Hrant Dink, Teni Lorin Yeşiltepe’nin anadilinde seslendirdiği “Dle Yaman” adlı ezgisi ile Hrant’ Dink’i anarak barış çağrısında bulunan PROCNE Kadın Korosu’ydu Hrant Dink.

Dün dünyanın her yerinde; “Hrant Dink, köklerimizin sadakatle tutunduğu o yaralı topraktan filizlenmiş, tanıdığım, bildiğim en zarif insanlardan biriydi” diyen binlerce yürekli insandı Hrant Dink!

Gülten Akın’ın her gün haykıran “Karayı kaldırın, mavi koyun, umudumu götürmeyin” dizeleridir Hrat Dink!

Karayı kaldırın, mavi koyun, umudumu yitirmedim.

Beni çağırın, gülümserken uykunun bir yerinde.

Eliniz beyazken uzatın isterim.

Karayı kaldırın, sevgi koyun umudumu yitirmedim.

Güz gelirken bir yanı kara sevdalarla,

Avcumda bu yavru kuş varken tedirgin.

Sizde tutunacak, yaslanacak kollar.

Biraz daha durun, biraz daha.

Karayı kaldırın, mavi koyun, umudumu götürmeyin.

Hrant Dink anlatmaya devam ediyor!

“…

Unuttuğumuz Barış’ı düşleyebiliriz. Düşleyebilmek, en büyük gücümüz. Biz düşledikçe Barış canlanacak, soluk almaya başlayacak. Önce bir sussun silahlar. Ölüm sussun. Hayat konuşsun.

Biz, hala hayatın mucizesine inananlar, hayatla aramıza savaş sokmayalım. Kim olursak olalım, inançlarımız, görüşlerimiz ne olursa olsun, hayatlarımız savaşa neresinden bulaşmış olursa olsun, aynı yalın, berrak talebin altına birlikte imza atabiliriz. Biz, Barış isteyenler, birbirimizden uzak durdukça, Barış daha uzağa kaçıyor.

Bu sefer milyonlar bir araya gelelim.

Bu Barış, bizim Barış’ımız olsun…”


Artı Gerçek

Yorumlar kapatıldı.