İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bana yemin ettiren o kara gün

Nagehan Alçı

Artık saymakta zorlanıyorum. 14 yıl olmuş…

Tam 14 yıl önce yani 19 Ocak 2007’de AKŞAM Gazetesinde yazı işlerinin tam ortasındaki masamda çalışıyordum.

Bir anda ortalık karıştı. “Hrant Dink’i vurmuşlar!”, “Hrant Dink ölmüş!”

Editörler, yazı işleri müdürleri, sayfa sekreterleri… O an orada kim varsa bana döndü. “Nagehan nasıl olur? Ne yapsak? Hadi atla, git, bak neler oluyor…”

Gazetedeki arkadaşların akıllarına hemen benim gelmemin sebebi Dink ile ölümünden iki buçuk ay önce epey ses getiren, uzun bir röportaj yapmış olmamdı.

Agos’taki odasında karşılıklı oturmuş, saatlerce konuşmuştuk. Duruşmalarda faşist saldırıların yaşandığı, gazete sayfalarında her gün linç edildiği, damgalandığı, asla olmadığı biri haline getirilmeye çalışıldığı sürecin tam ortasıydı. Ekim 2006…

Ben o dönem haftalık pazartesi röportajları yapan genç bir muhabirdim. Hrant Dink ile ilk kez karşılıklı oturmuştuk. Alçak gönüllüğünü ve sıcakkanlılığını hiç unutamam. Yıllardır tanışıyormuşum gibi hissettirmişti. Öyle aşina, öyle dost ve samimiydi…

O çirkin ve maksatlı dava süreçlerinde tutuklanmaktan korkuyordu. Odasından çıkarken “Torunum daha çok küçük Nagehan, en çok ondan ayrı kalma düşüncesi ürpertiyor beni” demişti.

19 Ocak günü ölüm haberi gelene kadar zaman zaman telefonlaştık. Davalarla ya da o dönemki tartışmalarla ilgili bir gazeteci olarak görüş aldım, sohbet ettik…

Sonrası malum.

ŞİŞLİ’DEN TAŞINMA SEBEBİM O GÜNDÜR 

Şişli’de Agos’un bulunduğu binanın önünde Hrant Dink’in yüzükoyun yattığını görmek benim için bir kırılma anıdır. O dönem yaşadığım Şişli’yi terk etme sebebidir. Bu ülkede ötekilenen kimliklere çok daha sıkı sarılma miladımdır.

Hrant Dink’i İstanbul’un tam göbeğindeki o caddede öyle boylu boyunca yatarken görmek bugün bile hala beni ürperten hatıralardan biridir.

O dönem Dink’e duruşmalarda adice saldıranlardan, iftira atanlardan, gazete manşetlerinden hedef gösterenlerden tiksindim.

Ben o duruşmalara gittim. Her şeyi gördüm. Her seferinde o malum avukat ve karanlık derneğinin adamları oradalardı.

Resmen mahkeme salonu içinde terör ortamı yaratırlardı. Hakimler ve savcılar da bu ortama itiraz bile edemezlerdi. Korkarlardı. Çünkü bu grubu o salona ‘iyi saatte olsunlar’ın gönderdiğini düşünürlerdi.

Hrant’a salon içinde alenen ırkçı küfürler edilirdi. 2004-2005-2006 senelerinde yaşandı tüm bunlar.

BU DAVA BENİM İÇİN BİR ONURDUR 

Dink’in öldürülmesine giden o atmosferi yaratanların başında gelen malum avukata o dönem “Emrindeyim abi” dediği HSK tarafından da tespit edilmiş ve bu olay dolayısıyla kınama almış ama hala görevde olan bir hakim ben kendisini bu nedenle tenkit ettiğim için geçtiğimiz günlerde bana dava açtı.

İstedikleri kadar dava açsınlar, şikayet etsinler… Bu davalar benim için onurdur.

Ben Hrant Dink’i ölüme götürmüş bu ırkçı zihniyetle savaşmaya devam edeceğim. Dink ailesinin avukatları bana “Kerinçsiz’in emrinde” olmakla gurur duyan o hakimin cinayetten sonra Dink aleyhine verdiği kararları ilettiler. O mahkemede de bunları ortaya koyacağım.

Dediğim gibi o süreci yaşadım… Malum kişilerin ve adamlarının neler yaptığını bizzat gördüm.

Eski derin devlet mi yerine kendini ikame etmeye çalışan FETÖ mü işledi bu cinayeti?

Bana göre ikisi birlikte yaptılar. Bugün hukuken hala bir netlik yok ama adalet önünde hesaplaşma fırsatını maalesef kaçırdığımız derin güçler Hrant Dink’i katlettiler ve bugün hala saklanma kudretine sahipler…

Bir 19 Ocak daha geçti ve Dink cinayetinin utancı bu ülkenin adaletinin omuzlarında durmaya devam ediyor. 14 yıldır sonuçlanamayan böylesine vahim bir dava varken daha yolumuz çok uzun…

https://www.haberturk.com/yazarlar/nagehan-alci/2943747-bana-yemin-ettiren-o-kara-gun

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın