İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Dink suikastı ve devlet görevlileri

Tolga Şardan

İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Dink suikastının ardından görevde ihmali bulunduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’nca açığa alındı. ABD’den dönen Güler, dört ay açıkta kaldıktan sonra yine bakan onayı ile göreve başlatıldı. Yeni adresi İstanbul Florya’daki Polis Okulu oldu. Görevi ise, personel şube müdürlüğüydü

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesinin üzerinden tam 14 yıl geçti.

19 Ocak 2007 günü televizyon başında gelişmeleri izleyenlerin tanık olduğu Dink’in yüz üstü yatar durumdaki görüntüsü, aradan 14 yıl geçmesine karşın belleklerdeki tazeliğini koruyor.

Cinayetin ardından başlatılan adli ve idari soruşturmalarla suikastın failleri ortaya çıkarılmış olsa da üzerindeki sır perdesinin tam anlamıyla henüz kaldırılamadığını söylemek yanlış olmaz.

Türkiye’yi uluslararası alanda fazlasıyla sıkıntıya sokan cinayetle ilgili soruşturmalar bilindiği gibi iki ayrı koldan yürütüldü.

İlki, Dink’in öldüren Ogün Samast ile tetikçiyi bulup cinayeti Trabzon’da planlayan Yasin Hayal ve ekibi ile gizli tanık Erhan Tuncel’in içinde yer aldığı grubun yargılanmasıydı.

İkincisi ise, Dink’in öldürülmesinde ihmali görülen devlet görevlilerin yargılanmasıydı.

İkinci yargılama konusu en az ilki kadar önemli.

Zira Dink’in “planlı” biçimde öldürülmesi öncesinde Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, İstanbul Emniyeti ve Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nın gelişmelerden bilgilerin olduğu zaman içinde gün ışığına çıktı.

Olayın ardından başlatılan idari soruşturmalar ve yargılamalar sırasında kaplumbağa hızıyla ilerleme yaşanırken, Dink ailesince Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yapılan başvurunun karara bağlanması süreci farklı bir boyuta taşıdı.

Mahkemenin 14 Eylül 2010’da verdiği “Dink – Türkiye kararı” ile birlikte 2015’te bir kez daha başa saran devlet görevlilerinin yargılanması süreci geçen ay sonuca yaklaştı.

Üç iddianameli yargılama
Devlet görevlileriyle ilgili süreç sırasında dönemin İstanbul Cumhuriyet Savcısı Gökalp Kökçü 2015’te yeniden yargılama çerçevesinde emniyet görevlileri hakkında yeni iddianame hazırladı.

Kökçü’nün hazırladığı iddianamenin içeriği Dink suikastının FETÖ’cülerce hazırlanıp uygulandığı eksenindeydi.

Ancak bu iddianamenin hazırlanma süreci oldukça sıkıntılı geçti. Kökçü, üzerinde çalıştığı soruşturmada iki kez iddianame hazırladı. İkisinin de geri dönmesiyle sonrasında Kökçü’nün hazırladığı üçüncü iddianame başsavcılık incelemesinden geçerek mahkemeye ulaştı.

İddianamede yer alan isimlerin “özgül ağırlıkları” nedeniyle iddianame ancak üçüncü yazılışında kabul görmüştü ama bu kez de yargılamayı hangi mahkemenin yapacağı krizi baş gösterdi.

Önce yargılamanın İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılması öngörüldü. Fakat mahkeme heyeti yargılamanın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmesi kararını verip dosyayı bu mahkemeye yolladı.

Dosyayı elinde bulan 14. Ağır Ceza Mahkemesi ilk incelemeden sonra asıl mahkeme olan 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargılamayı yürütmesi yönünde görevsizlik kararı verdi. Dosya, bir kez daha 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yolunu tuttu.

Uyuşmazlık Mahkemesi’nin verdiği karar sonrasında, nihayet İstanbul 14 Ağır Ceza Mahkemesi, söz konusu yargılamada yetkili kılındı.

Böylece, Cumhuriyet Savcısı Kökçü’nün iddianamesi 2016 Şubat’ta mahkemece kabul edilerek yargılama başlatıldı.

Dosyanın ilk duruşması Nisan 2016’da, ikincisi ise bir ay sonra mayısta gerçekleşti.

Yargılama devam ederken 15 Temmuz süreci yaşandı. Bu dönemde FETÖ’ye yönelik başlatılan adli ve idari soruşturmalar ışığında cinayette FETÖ’nün parmağı olduğu yolunda yeni deliller ortaya çıkarıldı.

Bu kez savcılık ikinci iddianameyi hazırladı. Ek iddianamenin içeriğinde suikastla ilgili bağlantıları olduğu gerekçesiyle jandarma personeli ile diğer şüpheliler yargılama kapsamına alındı. İkinci iddianame ilkiyle birleştirildi. Toplam 76 sanık yargılanmaya başlandı.

Sanıklar, Dink suikastında ihmalleri bulundukları gerekçesiyle Trabzon Emniyeti, Trabzon Jandarması, İstanbul Emniyeti ve EGM İstihbarat Dairesi Başkanlığı’nda görevli personeldi.

Son iddianame ise, olayla ilgili idari soruşturmaları yürüten Mülkiye Başmüfettişleri hakkında hazırlandı.

Sonuç olarak, “zorlu bir süreç ışığında” Dink’in öldürülmesiyle ilgili devlet görevlileri hakkında üç ayrı iddianame hazırlandı, iki ayrı yargılama yürütülüyor.

Dosyadaki önemli isim
Gelişmeleri yakından takip edenler için uzun bir giriş oldu belki. Ancak ilk kez konuya ilgi duyanları düşünerek böyle bir girişi yapmak zorunluydu.

Şimdi yakın tarihimizden bu satırların yazarının da yakından tanık olduğu bir kesit aktarıp, olayın bir başka yönünü ele alacağım.

Yıl 2003. AKP, 2002’deki yerel seçimi kazanarak iktidar oldu.

AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte bürokraside başlayan kadro değişiminde en çok dikkat çeken kurumlardan birisi İstanbul Emniyeti oldu şüphesiz.

Görevdeki İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir dilekçe verip görevden ayrılınca Abdullah Gül’ün başbakanlığındaki hükümet Sivas’ta görev yapan Celalettin Cerrah’ı bir gece kararnamesiyle İstanbul’a görevlendirdi. Zaten Cerrah’tan önce Samsun Valisi Muammer Güler de İstanbul Valisi olmuştu.

Vali ve emniyet müdürü değişiminden sonra sıra İstanbul Emniyeti’ndeki alt kadro düzenlemesine gelmişti.

Yıllar sonra bir kez daha İçişleri Bakanı koltuğuna oturan Abdülkadir Aksu’nun onayıyla birlikte İstanbul Emniyeti’nde kadro değişimi başladı.

Yeni görev alması beklenen isimlerin bulunduğu listeler çarpışıyordu.

Bakan Aksu, Vali Güler, Emniyet Müdürü Cerrah birlikte çalışacakları isimleri İstanbul’a getirmeye çalışırken yine bir cuma akşamı İstanbul’a geniş çaplı atamalar yapıldı.

Bu atama savaşında yer alan İstanbul Emniyeti’nde en önemli birimlerden birisinin başına getirilen isim, sonradan kamuoyunca çok yakından tanınan isim olarak karşımıza çıkacaktı.

İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü yapılan Ahmet İlhan Güler’di, bu isim.

Rütbesindeki meslektaşlarıyla birlikte İstanbul Emniyeti’nde İstihbarat Şube Müdürü olarak atanan Güler için İstanbul yabancı değildi.

1988’de Polis Akademisi’nden mezun olduktan sonra İstanbul’daki Polis Koleji’nde göreve başladığında okul müdürü Osman Karakuş’tu.

Kolejde görev yaparken “istihbarat biriminde görev yapabilmesi için mimlenen” Güler, 1988’in son günlerinde özel olarak İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesi’nde görev aldı.

Görevi sırasında Emniyet İstihbaratı’nın önemli isimlerinden Hanefi Avcı ile birlikte çalışan Güler, Avcı’nın bu görevinden ayrılması sonrasında bir süre daha İstanbul’da kalıp sonrasında Şanlıurfa’ya yine İstihbarat Şube Müdürü olarak atandı.

Güler, Şanlıurfa’daki şark görevinin tamamlanmasına kısa süre kala AKP döneminin hükümet olmasıyla beraber İstanbul’a döndü. Bu kez İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü idi.

Güler’in Şanlıurfa’daki yardımcısı ise yine ismi kamuoyunda sıkça duyulan ve FETÖ’nün önde gelen isimlerinden Ali Fuat Yılmazer’di.

AKP’nin İstanbul Emniyeti’ndeki yeni kadro şekillendirmesi için atama listesini hazırlayan isim ise, Güler’in yakından tanıdığı mesleğe ilk girdiğinde beraber görev yaptığı Osman Karakuş’tu.

Teşkilatın “Osman abisi” olarak tanınan Karakuş, o dönem Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu İstanbul Bölge Başkanı idi.

Sonrasında dönemin İçişleri Bakanlığı Müsteşarı olan ve halen FETÖ’den yargılanan Şahabettin Harput’un talebi doğrultusunda Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü Birinci Hukuk Müşaviri olan Karakuş’un, 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’nün “yargı imamı” olduğu ortaya çıktı.

Karakuş, halen FETÖ’nün 72 kişilik üst düzey yönetici kadrosunda görev aldığı gerekçesiyle aranıyor! Eldeki bilgiler, FETÖ’nün yöneticilerinden Karakuş’un yurt dışında olduğu yönünde.

Tesadüfler…
İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, Dink suikastının ardından görevde ihmali bulunduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı’nca açığa alındı.

Güler’in, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün da katıldığı bir etkinlik sırasında Les Ottoman Hotel’in 109 numaralı süitinde yaptığı ve İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın da yer aldığı özel bir görüşme sonrasında Dink olayının sorumluluğunu üzerine aldığı açıklamaları arşivlerde duruyor. Bu görüşmede nasıl bir süreç yürüdüğü henüz ortaya çıkmadı.

Güler, Dink cinayeti sonrasında açığa alındıktan sonra kısa süreliğine ABD’ye gittiğini de hatırlatayım. Kayıtlara bakmak yeterli.

İddiaya göre, Güler ABD’ye giderek bacanağı İsmail Büyükçelebi aracılığıyla henüz terör örgütü lideri olarak tanımlanmayan Fethullah Gülen’le bir araya geldi.

İsmail Büyükçelebi ise, şimdilerde sağlık sorunlarıyla boğuşan FETÖ lideri Gülen’in yerine geçen isim olarak anılıyor!

ABD’den dönen Güler, dört ay açıkta kaldıktan sonra yine bakan onayı ile göreve başlatıldı. Yeni adresi İstanbul Florya’daki Polis Okulu oldu. Görevi ise, personel şube müdürlüğüydü.

Bir küçük anekdot daha…

1988’de Güler ile birlikte “mimlemesi” yapılarak İstanbul Emniyeti’nde göreve başlayan bir isim daha vardı.

Basri Aktepe…

Aktepe de halen FETÖ üyesi olmaktan yargılanıyor. Önce Emniyet İstihbaratı’nda görev yapan Aktepe, sonra FETÖ’nün en çok önem verdiği kurumlardan TİB’in kurulmasında yer aldı. Ardından, TSK’ya ait olan ve yurt içi ve yurt dışı teknik dinlemelerin yürütüldüğü GES Komutanlığı’nın MİT’e devriyle birlikte özel onayla MİT’e geçerek Sinyal İstihbarat Başkanı oldu.

2019’da mahkemede tanık gösterilen Emniyet eski İstihbarat Başkanı Sabri Uzun, Aktepe’nin FETÖ’cü olmadığı yönünde ifade verdi. Ancak, Uzun’un ifadesi mahkeme heyetince itibar görmedi. Aktepe, halen FETÖ’cü olarak yargılanıyor.

Aktepe’nin de Güler’le benzer bir durumu var. Aktepe’nin bacanağı ise, FETÖ’nün ABD’deki yönetim kadrosunda üst düzey görev yapan Turgut Özal Üniversitesi eski Rektörü Şerif Ali Tekalan!

Yarın devam edeceğim…


T24

Yorumlar kapatıldı.