İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Keko” bizlere veda etti

Oşin ile yollarımız meslek eğitimimi tamamladıktan sonra sık sık keşişti, daha yakın ilişki içinde olduk. Politik tercihlerimizi farklı siyasi örgütlenmelerden yana belirlemiştik ama o da, ben de pozitif enerjiye sahiptik, ağzımızdan birbirimizi üzecek, kıracak tek kelime çıkmamıştır

ZAKARYA MİLDANOĞLU

Oşin Yalçın Çilingir benim abim sayılırdı. Ben Diyarbakırlı arkadaşlarımın çoğuna “keko” diye hitap ederim. Oşin’le de her karşılaştığımda “Keko nasılsın” diye hatırını sorardım. Aramızdan ayrıldı, Onun emeklerini, insanlık onuru için verdiği mücadeleyi unutmak mümkün değil.

Oşin Tıbrevank’ta abim Tercan’ın sınıf arkadaşıydı. Anadolu’nun dört bir yanından kopup gelmiş, hasretlik çeken gençlerdendi. Sınıflarının Tıbrevank tarihinde iz bıraktığını söylemek abartılı olmayacaktır. Çoğumuz gibi ben de etkilendim onlardan.
Aklımız ermeye başlamış ve gençliğimizin deli dolu günleri bir adım geride kalmıştı. Tıbrevank’taki eğitim hayatımı tamamlamış ve üniversite sıralarında ülke sorunlarıyla da ilgilenmeye başlamıştım. Kimimiz uçurumun kenarından dönerken, pek çok arkadaşımızı da aramızdan almışlardı. Oşin de, ben de o sıralardan geçerek hayatta ve ayakta kaldık, dik durduk.

Oşin ile yollarımız meslek eğitimimi tamamladıktan sonra sık sık keşişti, daha yakın ilişki içinde olduk. Politik tercihlerimizi farklı siyasi örgütlenmelerden yana belirlemiştik ama o da, ben de pozitif enerjiye sahiptik, ağzımızdan birbirimizi üzecek, kıracak tek kelime çıkmamıştır. O maden mühendisleri odasında aktif idi. Politik bir yayında yazıyordu, ben ise mimarlar odasında faaliyet yürütmeye başlamış, ikimiz de yönetim kurullarında görev almıştık. Odalarımızdan delege seçilerek yılda bir kez de TMMOB genel kurullarında karşılaşırdık.

TMMOB’deki o gün

Yılını tam hatırlamıyorum. Yine Ege’de “it dalaşı” yaşanıyordu. “İt dalaşı” hiç eksik olmazdı o tarihlerde ve Ermeniler, Rumlar tekrar tekrar bir tedirginlik yaşardı. Çocukluğumun geçtiği Samatya ve Yedikule’de bu tedirginlik hiç eksik olmazdı. Varlık Vergisi’ni, 6-7 Eylül’ü, günümüz gençlerinin hatırlamayacağı, Kıbrıs sorununa bağlı “karartma geceleri”ni bile yaşamıştık. Zifiri karanlıkta, geceleri sokaklarda kol gezen birilerinin, keskin düdük sesleri eşliğinde, yüksek sesle emirler verdiği, korku salındığı, asanın astığı, kesenin kestiği gecelerdi.

O kötü günlerde TMMOB kongresi için Ankara’ya gitmiştik. Raporlar hakkında söz alan delegelerden bazıları ardı ardına “it dalaşı” veya “Kıbrıs sorunu” nedeniyle olsa gerek Yunanistan ve Rumlar ile ilgili ağza alınmayacak hakaretlerde bulunmaya başladılar. Kongre divanı müdahale etmediği gibi kimseden de ses çıkmıyordu. Bizler TMMOB’yi, ilerici ve aydınların yer aldığı bir meslek örgütü olarak biliyorduk. Bu ulusalcı, milliyetçi, nefret dolu söylem de nereden çıkmıştı, nasıl oluşmuştu, yoksa biz mi yanılmıştık.?

Ancak tam o dakikalarda Oşin söz alarak kürsüye çıktı. Hatırladığım kadarı ile bu içerikte yapılan konuşmaları şiddetle protesto etti, iki halkın düşman olmadığını, bu nedenle bizlerin görevinin halkların barış içinde yaşamasını istemeyenlere karşı mücadele etmek olduğunu söyledi. Konuşmasını, “Üyelerimiz ve delegelerimiz arasında Ermeni, Rum ve Museviler var, şimdi sizler onların yüzüne nasıl bakacak, hangi yüzle onlara selam vereceksiniz?” cümleleriyle tamamlamıştı. Ta o tarihlerde söyledikleri bugün için de geçerli, bizler, barış sevdalıları bu çabadan geri durmayacağız.
Sevgili Oşin sözü Jale’ye bırakıyorum. Birkaç satırla da olsa kelam etmek istiyor.


Agos

Yorumlar kapatıldı.