İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TBMM Başkanı Şentop, “Türk Okçuluğunun Tarihi Serüveni” sergisini açtı

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Kuzey Makedonya Kültür Bakanlığının desteğiyle tarihi Kurşunlu Han’da düzenlenen açılış programında konuşan Şentop, serginin tarihi kıymetinin haiz olduğunu belirterek bu serginin Tozkoparan İskender’in okçuluk alanında kırılamayan rekorunu kırdığı bu tarihsel alanda düzenlenmesinin ayrıca anlamlı olduğunu dile getirdi.

Ecdadın kutlu mirasını her alanda yaşatmak ve yeniden istikbale taşımak için gösterilen bu değerli çaba ve gayretleri yürekten kutladığını söyleyen Şentop, “Ok ve yay ile onun kullanımını tanımlayan okçuluk, kadim Türk tarihi içinde müstesna bir yere ve öneme sahiptir. Öyle ki okçuluğu bir hayat şekli olarak benimseyen ve okçu milletler olarak tasvir edilen Türkler, kendilerine Bozok ve Üçok gibi okla ilişkili isimler vermişlerdir. Hakeza Osmanlı hanedanının mensubu olduğu Kayı Boyu’nun simgesinin iki ok arasına yerleştirilmiş yay olması, elbette bu tarihsel mirasın bir sonucudur. Edebiyat tarihimizin önemli bir unsuru olan Türk destanlarında ok ve yay metinlerin etrafında döndüğü kelimelerdir ve yiğitlik göstergesidir.” ifadelerini kullandı.

Kadim Türk tarihinde ok ile yayın adalet ve hakimiyet sembolü olarak kabul edildiğini kaydeden Şentop, bu sebeple Türk kültüründe ok meydanlarına kutsiyet atfedildiğini ve bu meydanların cennetten bir parça şeklinde tasvir edildiğini söyledi.

Şentop, “Geleneksel olarak okçunun ok atarken kalpten besmeleyle birlikte ‘Ya Allah/Hak’ demesi, bu dini kültürel motivasyonun bir sonucudur. Okçuluk tekkelerinin kurulmasının temel kaynağı da bu tarihsel mirastır. En iyi okçular bugün Okçular Vakfının yeniden ihya ettiği Okçular Tekkesi’nde yetişiyordu. Okçu olmak emek, sabır, gayret istiyordu. Tıpkı bugünkü manada profesyonel sporcu olmak gibi zorlu ve yorucu bir yetişme süreci vardı.” diye konuştu.

İyi bir okçu olmak için güçlü kaslara sahip olunması gerektiğini söyleyen Şentop, “O yüzden en az üç yıl yay denilen kiriş çekme eğitimi yapılıyordu. Çekilen kirişin bir diğer adı da çile idi. Dervişlerin inziva odasına çekilip çile çekmeleri misali, üç yıl boyunca kiriş çekmeye de çile çekmek denilirdi. Bu zorlu eğitimin verildiği tekkeler sayesinde fiziki ve fikri olarak sağlam insanlar yetiştirmek mümkün olmuştur.” ifadelerini kullandı.

Türk milletinin okçulukta son derece maharetli olduğunu, dönemin en güçlü ordularının Türk okçularının cesareti ve mahareti sayesinde dize getirildiğini söyleyen Şentop, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Düşmandan kaçar gibi yapıp, hilal gibi açılarak düşmanı kuşatma altına almak bir Türk savaş taktiğidir. Son derece de koordineli hareket etmeyi gerektiren bu taktiği ordularımız yıllardır, yüzyıllardır, binyıllardır kullanır. Afrin’den bölücü hainleri çıkartırken Türk Silahlı Kuvvetleri bu taktiği kullandı. Azerbaycan ordusu da Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurmay aklından istifade ederek işgal altındaki topraklarını kurtarmak için Ermeni işgalcilere karşı gerçekleştirdiği operasyonda bu taktiği kullanmıştır.”

“Okçuluk kültür ve geleneği bu coğrafyada da kök saldı”

Kullanılan bu taktiğe “Yay gibi geri çekilmek” de dendiğini ve yay gibi geri çekilmek denilmesinin sebebinin de bir sonraki hamlenin “ok gibi ileri fırlamak” olması sebebiyle olduğunu vurgulayan Şentop, Balkan coğrafyasının da bu tarihi mirastan nasibini aldığını, okçuluk kültür ve geleneğinin bu coğrafyada da kök saldığını kaydetti.

Okçuluk Vakfının, bu tarihsel mirasa sahip çıkarak gelenekten beslenip geleceği inşa edecek gençlerin yetişmesine çaba sarf ettiğini vurgulayan Şentop, “Bir sanatı icra etmek, bir eseri ortaya çıkarmak rikkat, dikkat ve sabır ister. Sergiler, kültür ve sanat alanında yapılan faaliyetleri, ortaya çıkartılan eserleri ilgilisiyle buluşturmak amacıyla açılır. Düşüncelerimizi, hislerimizi somutlaştırdığımız bu tür faaliyetler bir araya gelmemize de vesile olduğu için de kıymetlidir. Kültür-sanat zarafet, nezaket ve letafet içerir. Bu sebeple bir medeniyetin sütunları, milletin de hayat damarıdır.” dedi.

Kültüre ve sanata ilgi göstermeyen bir milletin hayat enerjisinin tükenmiş olduğu anlamına geldiğini söyleyen Şentop, bu sebeple kültür ve sanatın desteklenmesi, kültür ve sanatla iştigal olan insanların takdir ve teşvik edilmesi gerektiğini ifade etti.

Şentop, sözlerini şöyle tamamladı:

“Biz siyaseti; kültürümüzü, sanatımızı, medeniyetimizi yaymak, yaşatmak için bir araç olarak görüyoruz. Kültür ve sanat sayesinde hayata güzel bakmayı, baktıklarımızda güzelliği görmeyi öğreniriz. Gönlümüzü ve ruhumuzu kültürle, sanatla besleriz. Bazıları bizim bu topraklara güçle, kudretle egemen olduğumuzu zannetmektedirler. Oysa biz Kuzey Makedonya’da, bütün Balkanlar’da zarafetimizle, letafetimizle, inceliğimizle, ahlakımızla bulunduk. Bunun örneklerini de Üsküp’ü, Manastır’ı, Kalkandelen’i gezerken bizzat müşahede etmek mümkündür. Bu sergiyle de ok ve yayın tarihi serüvenine tanıklık etmenin çok ötesinde, ulvi gayelerimizin menziline ok atıyoruz. Yeryüzünde hakkın ve hakikatin tesisi, adaletin, huzurun, barışın ve kardeşliğin ikamesi için bir ok kadar doğru, tavizsiz, hızlı ve isabetli olma davasındayız.”

Bakan Yardımcısı Alpaslan: “Bu tür faaliyetler Kuzey Makedonya ile ilişkilerimizi çok daha güçlendirecek”

Türkiye Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Nadir Alpaslan da okçuluğun Türk insanı ve Türkiye için son derece önemli olduğunu belirtti.

Türkiye’nin UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde 20 eserinin bulunduğunu dile getiren Alpaslan, Türk okçuluğunun da UNESCO’ya kaydedildiğini söyledi.

Alpaslan, “Bu tür faaliyetler Kuzey Makedonya ile ilişkilerimizi çok daha güçlendirecek, ideal seviyelere getirecek. İçinde bulunduğumuz bu müstesna güzide eser de atalarımızın bizlere bıraktığı çok önemli eserlerden bir tanesi. Belki Balkanlar’daki en büyük eserlerden bir tanesi. Yunus Emre Enstitümüz burada çok özel bir kültür merkezi oluşturarak, yine Kuzey Makedonya ve Balkanlar’daki kültürel ilişkilerimizin zeminleşmesi açısından bir araç olarak kullanacak.” ifadelerini kullandı.

Okçular Vakfı Başkanı Haydar Ali Yıldız da Üsküp’ün ok ve yay dendiğinde mutlaka zikredilmesi gereken bir şehir olduğunu vurgulayarak “Okçular Vakfı olarak başta okçuluk olmak üzere geleneksel sporların ihyası sürecinde bir katkımız olacaksa saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın medeniyetimizin idrak, inşa ve ihya sürecine verdiği mücadeleye bir destek olacaksak ne mutlu bize. Okçular Vakfının temel amacı ve sorumluluğu da budur. Bu sorumluluğu taşımak da boynumuzun borcudur.” diye konuştu.

Programa ayrıca Kuzey Makedonya Anayasa Mahkemesi Başkanı Salih Murat, Kuzey Makedonya Genelkurmay Başkan Yardımcısı Azim Nuredini, Türkiye’nin Üsküp Büyükelçisi Hasan Mehmet Sekizkök, milletvekilleri, belediye başkanları, ülkedeki Türk kurum ve kuruluş temsilcileri katıldı.


Milliyet Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.