İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İsmail Beşikçi haklı mı?

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
Ali Çatakçın

Mustafa Kemal’in siyasi yaşam serüvenini yazan Taha Akyol, kitabına “Hangi Mustafa Kemal’’ başlığını koymuştu. Başlık kendi içinde tutarlı, çünkü çizdiği siyasi biyografinin farklı evreleri var, hiçbiri diğerine uymuyor.

İsmail Beşikçi’nin siyasi yaşam serüvenin son dönemlerine ilişkin bir şeyler söylemek istediğimde, aklıma ilk gelende, hangi Beşikçi sorusu oldu.

Kürtlerin statüsüzlüğünü, Devlet hakkını, Kürdistan’ın uluslararası sömürge olduğu teorisini bilimsel veriler ışığında analiz eden ve tezler ortaya koyan sosyolog, bilim insanı Beşikçi’yi mi, yoksa son yıllarda politika ile teoriyi birbirine karıştıran, siyasette taraf olma ilişkisini mağdurlar arası taraftarlık ilişkisi olarak anlayan Beşikçi’yi mi? Hangi Beşikçi’yi?

Beşikçi’nin Netewe sitesine yazdığı 17 Aralık tarihli yazısı, bilimsel teorik analizlerini politikanın ideolojik sahasına taşıdığından bu yana yazdığı en kötü, en kışkırtıcı yazı. Yazıyı okuyunca aklıma, ‘acaba yeni bir Doğu Perincek’in’ doğumuna mı şahit oluyoruz’ sorusu geldi.

Beşikçi, PKK/KCK’yi direkt hedef alan yazısında, “PKK/KCK Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin egemenliğini tanımaya davet edilmelidir. Tanımıyorsa bölgeyi terk etmelidir. Terk etmiyorsa, takibatla, idari ve cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmalıdır.’’ diyerek bir yandan, belki farkında olmayarak, Kürtler arası bir savaşın ‘haklı’ temellerini tanımlıyor, o bir yandan da Türk devletinin süren operasyonlarına haklı zemin sunarak daha kapsamlı operasyonların başlatması gerektiği mesajı vermiş oluyor.

Beşikçi Türk devletinin KDP saflarındaki işbirlikçilerinin ağzında çıkan her iftirayı, bu çevrenin denetiminde olan basının yaydığı asparagas her ‘haberi’ gerçekmiş gibi yorumlayarak yayınlıyor; hem de köşe yazısı olarak. Beşikçi gazeteci olsaydı, KDP veya Türkiye’nin savaş muhabiri olsaydı, söylediklerini anlamak kolay olurdu, fakat Beşikçi bütün bunları’ tarafsız’ bilim insanı sıfatıyla yapıyor.

Beşikçi, “PKK, Haşdi Şabi ile ortaklık, işbirliği yaparak, Kürd kazanımlarını bozmaya, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin statüsünü aşındırmaya gayret etmektedir.” iddiasını ileri sürmekle sanki ABD’ye mesaj gönderiyor. Biden’in Erdoğan’a soğuk bakan politik duruşu sonucu, ABD’nin Kürtleri haksız yere karşısına alan politikasından yumuşamaların olabileceği varsayım mı yapılıyor? Bunun için mi Biden, PKK’nin, ABD için “Terör’’ listesinde olduğu ve ABD’nin terör listesinde olanlarla da (deli saçması bir uydurma) ilişkide olduğu noktasında uyarılıyor!? Beşikçi bu temelsiz iddia ile ne yapmak istiyor?

Bu sorunun bir boyutu, diğer önemli ve tehlikeli boyutu ise, Şengal Ezidilerini iki kere saldırı hedefi haline getiriyor. Ezidiler Müslüman olmadıkları için Suni İslam fanatiklerinin hep hedefi oldu. “Haşti Sabi ile işbirliği..’’ söylemiyle Ezidiler, Suni İslam dünyasının iç düşmanları Şiyacılarla iş birliği yaptığı gerekçesiyle ikinci kez saldırı hedefi haline getiriliyor.

Bu satırlar, kafası karışık ya da yönlendirilen bir yazarın kaleminde çıksa fazla dert edinmeyi gerektirmezdi. Fakat bu yazıyı yazan, Kürtlerin iftiharı medarı olan İsmail Beşikçi. Ve yazdıkları sıradan bir köşe yazısının sınırlarını çokça aşıyor. Kürtlerin gözünde bu yazının amacı şöyle okunur: Kürtlerin iç düşmanlığını körükleyen, Müslüman olmayan Kürtlerle, Suni Müslüman Kürtleri karşı karşıya getiren çok yönlü ve çok boyutlu bir hesabın planı.

Yazı, uydurma, aslı olmayan, hatta KDP güçlerinin yaptığı saldırıları da PKK’ye mal eden dez bilgilerden oluşuyor. KDP ve Erdoğan medyasının eş zamanlı verdiği provokasyon amaçlı haberler olduğu gibi veriliyor. Beşikçi’ye görev mi verildi, yoksa bu yazıyı yazarken ruh sağlığı yerinde değil miydi bilinmez, bilinen o ki, Kürtler, “Beşikçi bu işi, Kürtlere karşı üstlendiği bir görevin gereği olarak yapıyor’’ sanısını, güçlü bir argüman olarak öne çıkarıyor.

PKK/KCK yöneticileri (Murat Karayılan, Cemil Bayık, Bese Hozat ve diğerleri) defalarca, “Güney Kürdistan yönetimini tanıdıklarını, alan hakimiyeti temeline dayanan bir yönetim erki oluşturmadıklarını, oluşturmayacaklarını, Kürtler arası sorunları her zaman diyalogla çözmek istediklerini ve oluşan sorunları gidermek için her zaman ön koşulsuz diyaloga hazır oldukların’’ medya kanalları üzerinden Kürt ve bölge kamuoyuna duyurdular. Aynı açıklamalarında, “ortamı geren her adımın Kürtlerin kaybı, Kürtleri sömürgeleştiren güçlerin, başta Türk devletinin, yararına olacağını’’ vurguladılar.

Beşikçi şayet KDP ve PKK medyasında çıkan haber, yorum ve demeçleri birlikte değerlendirerek, iki tarafın doğru ve eksiklerini eleştirseydi, yaptığıyla Kürtlerin iç sorunlarının diyalog yoluyla çözülmesine yardımcı olacaktı. Beşikçi’nin bu tavrı, dostluk tavrı olarak kabul görürdü. Fakat Beşikçi tersini yapıyor. Erdoğan devletiyle kader birliği yapmış bazı KDP’li siyasetçilerden daha işbirlikçi KDP’li, Kürt’ten daha Kürt olarak ortaya çıkıyor. Tehlikeli olan bu.

İsmail hocanın bir sosyolog, bir bilim insanı olarak Kürtlerin devlet hakkını savunması saygıya değer. Fakat bu bilimsel saptamayı politik sahanın ideolojik silahı olarak kullanması ise, şayet maksatlı değilse, bilimsellik için intihardır. Beşikçi’nin Kürt Özgürlük Hareketine ters düşmesi, PKK’nin uluslararası ve bölgesel konjonktürün değişmesiyle Kürt ve Kürdistan için geliştirdiği yeni politik paradigmayı çizgi haline getirmesiyle oldu. Beşikçi, PKK’nin doğuşu ve gelişmesinin temel şiarı olan “Birleşik, Bağımsız Kürdistan’’ şiarıyla kendisini profile etti. Bu profil ile PKK karşıtı her çevrenin (kaçkın Kürtler, Zazacılar) sempatisini kazandı diyebiliriz.

Beşikçi’nin Netewe’de 17 Aralık’ta çıkan yazısı ne bilimsel bir Makale ne haber, nede bir gazetecilik çalışması. Hiçbiri değil. Beşikçi’nin iddiaları, Türk MİT’nin Güneyden servis ettiği bilgilerden oluşuyor. MİT’in kullandığı Kürt kimlikli Osman Öcalan’ın ismini verme talihsizliği, Beşikçi’nin ‘haber kaynağı hakkında yeterli bilgiyi veriyor.

Beşikçi’nin bu çıkışı elbette Kürtlere zarar verecektir. Fakat bu zararın sınırları, Osman Öcalan ve diğer kaçkınların verdiği zarardan daha büyük olmayacaktır. Kürt ulusunun uluslaşma mücadelesinin son kırk yılı, iç ihanet, işbirlikçi hainler ve mücadele kaçkınlarının verdiği zararlarla hesaplaşmakla geçti. Kürtler artık dünyayı kurtaran kahramanlara ve dünyayı yaratan tek tanrıya fazla itibar etmiyor. Kürtlerin güven ve övüncünün tek kaynağı, 40 yıldan beri, çizilmiş yapay sınırları tanımayarak çıplak bedenlerini vatan ve millet aşkı için düşmanın uçağına, tankına, topuna ve kimyasal silahlarına siper eden kızları ve oğullarıdır.

Beşikçi hoca yanlış yaptın. Bilmen gerekir ki ne akademik kariyerin, nede etrafında toplanan kaçkınların kini işe yaramayacak. Kendine yazık ettin. Seni seven bir toplumu, senden nefret eden bir topluma dönüştürdün.

© Ahval Türkçe

Bu makale yazarın görüşlerini yansıtır. Ahval’in yayın politikası ve editoryal bakış açısı ile her zaman uyumlu olmak zorunda değildir.


Ahval News

Yorumlar kapatıldı.