İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

2020’de Güney Kafkasya’nın üç savaşı

Richard Giragosian

Ne yazık ki, herhangi bir diplomatik stratejinin veya net bir son durum hedefinin olmamasından ötürü Ermenistan ve Karabağ diplomatik savaşa silahsız ve her şeyden habersiz giriyor.

27 Eylül Pazar sabahı erken saatlerde Azerbaycan, Dağlık Karabağ bölgesi için savaş başlattı. Türkiye’nin önceden benzerini yaşamadığımız bir şekilde doğrudan askeri desteğiyle, Azerbaycan kuvvetleri Karabağ savunmasını yenerek bölgeyi ele geçirdi ve durumu tamamen tersine çevirerek Ermenistan ve Karabağ’ı yenilgiye uğrattı. 45 gün süren savaş daha önce hiç görmediğimiz yoğunluğu ile damgasını vurdu.

Karabağ için yapılan bu savaşın ilk zayiatı da dikkat çekiciydi çünkü Ermenistan ve Karabağ tarafından hemen kabul edilen ‘yenilmezlik miti’nin ölmesiyle başlamıştı bu kayıp. Görünürdeki askeri üstünlük, kibrin sınırlarında gezinen bir aşırı özgüvenle birleşince Ermenistan ve Karabağ’ın rehavete, hatta tembelliğe kapılmasına neden oldu.

Aslında Ermenistan ve Karabağ, Eylül sonundaki saldırıdan aylar öncesinden beri zaten savaş halindeydi. Bu ilk savaş da aynı derecede beklenmedikti ve neredeyse aynı ölçüde ciddiydi, ancak bu savaş yeni ve görünmeyen bir düşmana yönelikti. Bu önceki savaş COVID-19’a karşı, istilacı bir virüsle çarpışarak yapılmaktaydı. Bu ilk savaşta; savaş alanı farklıydı, çarpışma hastanelerde yapılmaktaydı, savaşçılar da askerler değil, doktorlardı.

Üçüncü Savaş

Bu arada, Ermenistan ve Karabağ şimdi de üçüncü bir savaşın içine girdi. 9-10 Kasım’da Rusya’nın girişimiyle gece geç saatlerde zorunlu olarak kabul edilen ateşkesten sonra, işgalci Azerbaycan kuvvetleriyle çatışmalar sona erdi. Ancak savaş henüz bitmemişti ve sorun henüz çözümlenememişti.

Süregelmekte olan bu üçüncü savaşta ise siyasi ve diplomatik arenada mücadele ediliyor. Üstelik Ermenistan ve Karabağ yönetimi, bu sefer ilk iki savaştan önce olduğundan daha da hazırlıksız ve daha kibirliler. Erivan sokaklarında açılan bu üçüncü savaşta, muhalif göstericiler Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın istifasını istiyorlar. Bu savaş, hem Ermeniler arasındaki siyasi uyuşmazlıklarla tanımlanmakta hem bu uyuşmazlıktan dolayı patlak vermektedir, Azeriler ise bu çekişme ve bölünmeden sadece fayda sağlamaktadırlar.

Bu siyasi harp meydanından sadece bir muhtemel sonuç çıkabilir: yeni bir seçim. Her ne kadar Ermenistan Başbakanı Paşinyan siyasi görünümün önemli ölçüde değiştiğini Ermenistan’da anlamayan veya kabul etmeyen son kişi de olsa, iç siyasetteki krizi çözüp bu krizden kurtulmanın tek etkili yolu erken seçime gitmektir. Güven tazelemekten başka bir seçeneği olmadığı için Ermenistan hükümetinin erken seçim kararı alması gerekiyor.

Hem savaştaki yenilgiye karşı hissedilen mevcut duygusal tepki hem de COVID-19 krizini idare edebilmek için alınan tedbirler ışığında yeni parlamento seçimlerinin en ideali 2021 Mart veya Nisan’ında yapılması. Bu seçim sadece ülkeyi artan kriz ve iç bölünmeden çıkartıp ileri taşımayacak aynı zamanda yeni siyasi hakikati de yansıtacaktır. Ayrıca Paşinyan’ın bloku ‘Benim Adımım’, -her ne kadar büyük olasılıkla çok daha küçük bir çoğunlukla da olsa-, erken seçimi kazabilir bile. Erken seçim ayrıca güvenilir ve işler bir muhalefetin olmadığını da açığa çıkaracaktır. Aslında mevcut muhalefet hem toplumda hiç rağbet görmüyor hem de geniş ölçüde saygınlığını yitirmiş durumda, ayrıca alternatif bir politika, hatta ideoloji bile sunamıyor. Ne acı ki, henüz o aşamaya gelemedik çünkü Başbakan Paşinyan’ın siyasi özelliklerinden biri olan gerçeği görmeyi veya yenilgiyi kabul etmeyi inatla reddetmesi, önceden taktik avantajı sağlarken artık siyasi falsoya dönüşmüş durumda.

Diplomatik arena
Siyasi uzlaşmazlığın ötesinde, ne var ki, bu üçüncü savaşın bir başka cephesi daha var: diplomatik arena. Bu diplomatik savaş da muhtelif seviyelerde yürütülmektedir. Birincisi, Rusya’nın empoze ettiği ateşkes anlaşmasındaki cevapsız kalan muğlak öğelerin ele alınması ihtiyacı oldukça zorlayıcı bir sorun. Örneğin, bu anlaşmanın hiçbir yerinde Karabağ’ın statüsü açıklanmamaktadır. Ayrıca Karabağ silahlı kuvvetlerinin gelecekteki konumu ve statüsü de belirtilmemiştir.

Hem 2016 Nisan’ında hem de 2020 Eylül-Ekim’indeki savaşlarda olduğu gibi bu savaşta da Ermenistan tehlikeli seviyede az silahlanmış ve hazırlıksız. Ne Ermenistan’ın ne de Karabağ’ın diplomatik stratejileri olmadığı için, Karabağ’dan kalanları kurtarabilecek herhangi bir diplomatik fırsat elde etme şansı kaybedilmiş olabilir. Ayrıca bununla ilgili olarak Karabağ için herhangi bir “son durum” hedefleri de bulunmuyor. Ne yazık ki, herhangi bir diplomatik stratejinin veya net bir son durum hedefinin olmamasından ötürü Ermenistan ve Karabağ diplomatik savaşa silahsız ve her şeyden habersiz giriyor.

Üstelik bir takım diğer önemli savaş-sonrası hususlar anlaşmaya dahil edilmediği için Ermenistan, Karabağ ve Azerbaycan arasındaki diplomatik müzakerelerin zorunluluğu da elzem. Bu durum, düşmanlığı sona erdirmek için yapılan anlaşmadan daha fazlası, ama kapsamlı bir barış anlaşmasından da çok daha azı olan bu anlaşmanın, sadece geçici ve sınırlı mahiyetini göstermektedir.

Minsk Grubu’na tehdit

Bununla beraber, bu diplomatik savaş alanı ayrıca AGIT Minsk Grubu arabulucularını Azerbaycan ve Türkiye ile karşı karşıya getirmektedir. Askeri bakımdan galip olan Azerbaycan ve Türkiye, Minsk Grubu’nu küçültmeye hatta yalnız bırakmaya çok istekliler. Bu yeni savaş-sonrası hakikatte, AGIT Minsk Grubu’nun misyonu ve yetkisi hakkında yeni sorularla henüz yüz yüze gelinmişken, bu arabulucu organın diplomatik kişiliğinin geleceği de tehdit altında.

Ne var ki işin garip yanı, Minsk Grubu’nu koruyan, Fransız ve Amerikalı eşbaşkanlarını kurtaran pekala Rusya olabilir. Rusların böyle bir hamlesi üç farklı amaca hizmet edecektir. Birincisi, AGIT Minsk Grubu’nu tekrar canlandırarak, Rusya kendi rolünü açılımın diplomatik yönlendiricisi ve hamili olarak sağlamlaştıracak, Fransız ve Amerikan eşbaşkanlarını Moskova’nın ardından gitmeye zorlayarak Paris ve Washington’ın diplomatik paylarını da kendi toplayacaktır.

İkincisi, savaş sonrası Karabağ üzerindeki diplomatik sürece tekrar katılmaları için Rusya’dan Amerika ve Fransızlara giden bir davet, Rusya’nın uzlaştırıcı olarak bölgede tek taraflı konuşlanmasını da meşrulaştıracaktır. Rus askeri mevcudiyeti için bu meşruiyet, Moskova’yı sadece “uzlaştırıcı” değil aynı zamanda daha önceden öngörülmeyen bir şekilde “barış getiren” rolüne yükselterek, Kırım’ın ilhakında Rusya’nın önceki eylemlerinin maliyetini de karşılayacaktır.

Bununla birlikte, ayrıca, AGIT Minsk Grubu’nun yeniden canlanması, savaş sonrası istikrar ve yeniden yapılanma maliyetlerinin karşılanması için AB, BM ve AGIT tarafından organize edilen daha geniş bir bağışçılar konferansına bir zemin hazırlayacak, Moskova’ya “külfet paylaşımı”nda fayda sağlayacaktır

Böyle bir senaryonun Rusya için önemli bir üçüncü faydası da, savaş sonrası bölgede daha güçlü bir rol oynamak isteyen Türkiye’ye karşı Fransa ve Amerika eşbaşkanlarını güçlendirmek için etkili bir yol olacağıdır. Bu, Ankara için savaş sonrası daha düşük seviyede ve büyük oranda sembolik bir barış-koruma rolünde kalmanın aleni utancını artırarak can sıkıcı olacaktır. İşin tuhaf yanı, savaşın devam ettiği 45 gün boyunca Türkiye’nin Azerbaycan’a hem diplomatik sermaye ile hem de doğrudan askeri destekle yaptığı büyük yatırımdan sonda, Rusya bilfiil son ana kadar beklemiş ve savaşın bitiş günlerinde ödül için hamle yapmıştı.

Geriye baktığımızda, 2020’nın üç savaşı da idrak edildiğinden çok daha fazla önem teşkil etmektedir. Ayrıca ileriye baktığımızda da Ermenistan ve Karabağ için zaten berbat geçen bu yılın olası yegane sonuçları yenilgi ve kayıp olarak görünmektedir.

Çeviri: Bürkem Cevher


Agos

Yorumlar kapatıldı.