İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

San(a)saryan’dan Su’ya Mahsus Mahaller

San(a)saryan Hanı bu topraklardaki çalkantılardan payına düşeni fazlasıyla almış, bu toprakların yükünü acısını sırtlanmış ve bedel olarak da adının bir harfini bırakmak zorunda kalmıştır.

Halis Ulaş

“Mahsus mahal derler kaldım zindanda
Kalırım kalırım dostlar yandadır
Ölürüm ölürüm kardeş aklım sendedir…
Artar eksilmeyiz, zindanlarında”

Yukarıdaki dizeler Ruhi Su’nun “Mahsus Mahal” adıyla var ettiği nihavent türkünün ilk dörtlüğüdür. Harflerin sözcüklere, sözcüklerin dizelere, dizelerin bir çığlığa evrildiği yer, yani o “Mahsus Mahal”, San(a)saryan Hanı’nın bir hücresidir. Bu hücre işkence gören tutukluların doktor muayenesine getirildiği odanın hemen yanı başındadır. Ruhi Su’nun kulağına muayene odasından bir kadın sesi gelir, “Kanamam var, kolumu kaldıramıyorum” der kadın. Bu ses sevdiceği, canı, ciğeri Sıdıka’nın sesidir.

Ruhi Su 1912 yılında Van’da doğar. Zeynep Oral’ın 1984’te Milliyet Sanat’taki satırlarına kulak verirsek; “Mehmet Ruhi Su Ermeni ana babadan doğmuş, Ermeniliği de zavallı anası babası da 1915’te Van’da kırılmış, toprak altına girmiş, bir nüfus memurunun deftere işlediği Abdullah ve Huri adlarını ana baba bilmiş, yetimhanelerde büyümüş bir gariptir”. Oğlu Ilgın Ruhi Su’nun sesine kulak verirsek; “Babamın 1912’de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek olduğunu söylenebilir” demiştir.

Ruhi Su ve Sıdıka Su; 26 Ekim 1951 günü polis kayıtlarında ‘kesik saçlı bayan’ olarak geçen Sevim Tarı’nın gözaltına alınarak San(a)saryan Hanı’na götürülmesi ile başlayan 1951 TKP Tevkifatı sonrası tutuklanan 187 kişiden ikisidir. Ruhi ve Sıdıka Su; San(a)saryan Hanı’nın 1935 yılından sonra Emniyet Müdürlüğü olmasının ardından işkence tezgahlarından geçen ne ilk ne de son kişilerdir. Türkiye siyasi ve edebiyat tarihinde kanlı bir “mahal” olan San(a)saryan Hanı’nın tabutluk ve işkence tezgahlarına Nihal Atsız’dan Alparslan Türkeş’e, Nâzım Hikmet’ten Vedat Türkali’ye, Mihri Belli’den Sabahattin Ali’ye, Aziz Nesin’den Ece Ayhan’a, Enver Gökçe’den Ahmed Arif’e, Deniz Gezmiş’ten Cihan Alptekin’e yüzlerce, binlerce insanın kanı damlamıştır.

Peki duvarlarına işkencenin ko(r)kusunun sindiği, koridorlarında çığlıkların bir hayalet gibi dolaştığı yıkılası San(a)saryan Hanı ne zaman ve neden inşa edilmiştir? San(a)saryan Hanı 1895 yılında Mıgırdiç Sanasaryan tarafından mimar Hovsep Aznavur’a yaptırılmıştır. Sirkeci’de, Hamidiye Caddesi üzerinde, Mimar Kemalettin Sokak’a cepheli, biri bodrum olmak üzere altı katlı, iç avlulu bu taş binanın adı da aslında Sanasaryan Hanı’dır. Belki de Sanasaryan Hanı yaşadığı onca acıya dayanamayarak gözünden akıttığı yaşların birine adının bir harfini kaptırarak Sansaryan olarak anılmaya başlamıştır.

Sabahattin Ali’nin 26 Kasım 1945 tarihinde 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesine yaptığı suç duyurusu için yazdığı dilekçede; San(a)saryan Hanı’nın tapu kayıtlarında yer almayan özelliklerini kaleme almıştır. Bu dilekçeden San(a)saryan Hanı’nda 35 hücre olduğunu, bu hücrelerden sadece 6 tanesinde küçük pencere olduğunu, diğerlerinin hava almadığını, 19 ve 20 No’lu hücrelerin ünlü tabutluklar olduğunu ve bu tabutlukların eninin 60 santimetre, derinliğinin 40 santimetre ve yüksekliğinin de 180 santimetre olduğunu öğreniyoruz.

Mıgirdiç Sanasaryan 1818 Tiflis doğumlu bir Ermeni’dir. Babası Sarkis Sanasaryan Ruhi Su gibi Van Ermenilerindendir. Sanasaryan, 1881’de Erzurum’da yetim Ermeni çocuklarının eğitimine katkıda bulunmak amacıyla bir okul yaptırır. Alman eğitim sistemini model alan bu okul 1915 yılına kadar 1000’den fazla mezun verir.Reklam

Bu okul Osmanlı Hükümeti tarafından 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılan resmi adıyla “Sevk ve İskan Kanunu” yani “Tehcir Kanunu” sonrası yaşanan “Meds Yeghern/Büyük Felaket” sonrası kapatılmış ve binaya Hükümet tarafından el konulmuştur. Bugün Erzurum Millî Mücadele ve Kongre Müzesi olarak hizmet veren bu bina aynı zamanda 23 Temmuz 1919’da Erzurum Kongresi’nin toplandığı yerdi. İşte Sirkeci’deki San(a)saryan Hanı bu okula gelir yaratması için yaptırılmıştır. Bekleneceği gibi 1915 sonrası San(a)saryan Hanı da kendi payına düşeni alarak Osmanlı Hükümeti’nin “himayesine” geçmiştir.

San(a)saryan Hanı bu topraklardaki çalkantılardan payına düşeni fazlasıyla almış, bu toprakların yükünü acısını sırtlanmış ve bedel olarak da adının bir harfini bırakmak zorunda kalmıştır. Yapılışının üzerinden 125 yıl geçen Han bu sene yapılan bir ihale ile varlığını beş yıldızlı bir otel olarak sürdüreceğe benziyor. Duvarlarına işkence ko(r)kusunun sindiği, koridorlarında çığlıkların bir hayalet gibi kol gezdiği bu Han konaklayacak olan müşterilerine huzur verir mi bilmiyorum.

Ama enseyi karartmamak gerek, çünkü bu “Mahsus Mahal”in koridorlarında hıncın, öfkenin, isyanın sesi de yankılanmış halen de yankılanmakta ve tok bir sesle çığlık olup umudu gelen güne taşımaktadır. 

“Dirliğim düzenim dermanım canım
Solum sol tarafım imanım dinim
Benim beyaz unum ak güvercinim, aman
Bilirim bilirim kardeş gelen gündedir, gelen gündedir.”

Meraklısı için not: San(a)saryan Hanı ile ilgili daha ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

https://www.evrensel.net/haber/420743/san-a-saryandan-suya-mahsus-mahaller

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın