İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ABD’den Türkiye’ye yaptırımlar yolda

Türkiye’ye Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi aldığı için yaptırım uygulanmasını da kapsayan 740 milyar dolarlık Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa Tasarısı (NDAA), Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Temsilciler Meclisi’nde kabul edildi.

Temsilciler Meclisi’nde 78’e karşı 335 oyla kabul edilen tasarının Senato’da bu hafta içinde oylanması bekleniyor. Tasarının Senato’da üçte ikiden fazla çoğunlukla geçmesi halinde Başkan Donald Trump’ın veto hakkı da ortadan kalkacak.

Uzmanlar Trump’ın tasarıdaki Türkiye karşıtı yaptırımları yumuşatmaya çalışsa bile Ocak’ta ABD Başkanlık koltuğuna resmen oturacak Joe Biden’ın Türkiye üzerindeki yaptırım baskısını artıracağını söylüyor.

1961’den bugüne kongrenin her zaman kabul ettiği tasarıda, Trump’tan Türkiye’ye 30 gün içinde ABD’nin Hasımlarına Yaptıramlar Yoluyla Karşı Koyma Yasası’ndaki (CAATSA) 12 maddeden en az beşini uygulaması isteniyor.

CAATSA’daki yaptırım uygulanan kişi ve kurumlara ihracat-ithalat bankası desteğinin kesilmesi, ABD ve uluslararası mali kuruluşlardan kredi verilmemesi, mali kurumlara Amerikan Merkez Bankası ile doğrudan alışveriş yapma izni verilmemesi ve döviz üzerinden işlem yapılmasının yasaklanması gibi yaptırımlar dikkat çekiyor.

Yasa tasarısının Senato’da kabulüyle Türkiye’de S-400’ler yüzünden teslim edilmeyen 6 adet F-35 savaş uçağının Amerikan Hava Kuvvetlerince kullanılması da mümkün olacak.

Peki Türk- Amerikan ikili ilişkilerini olduğu kadar, Türk ekonomisini de derinden etkileyecek bu yaptırımlar tam olarak ne anlama geliyor?

Türk-Amerikan ilişkilerini en iyi bilen isimlerin başında gelen emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu, yaptırımların devreye girmesi halinde sadece bu ilişkilerin değil Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinin de olumsuz etkileneceğini öngörüyor.

“Amerika mı, Rusya mı”

Loğoğlu DW Türkçe’ye, “Türkiye’nin S-400’ler yüzünden Amerika’yla çok yoğun bir şekilde çekişmeye girdiğini dikkate alırsak, S-400’lerden vazgeçileceğinin söylenmesi halinde bile Biden döneminde ilişkileri düze çıkarmak çok zor” diyor.

Biden’ın Ankara’nın soykırım, Türk-Yunan ilişkileri, Kıbrıs ve YPG tezleri başta olmak üzere birçok konudaki bakış açısına ters bir yaklaşım içinde olacağını söyleyen Loğoğlu, “Şimdi Türk-Amerikan ilişkilerinin üzerine adeta kara bir bulut çökecek. Ardından Türkiye’nin IMF, Dünya Bankası, Avrupa ve bölgesindeki ilişkileri de sarsılacak” yorumunda bulunuyor.

Faruk Loğoğlu

Loğoğlu, Amerika’nın Türkiye’yi “Amerika mı, Rusya mı?” tercihine mutlaka zorlayacağını dile getiriyor. Türkiye-ABD ilişkilerinde “tarihi” bir dönemden geçildiğini anlatan Loğoğlu’na göre Ankara’nın vakit kaybetmeden reform söylemini somutlaştırıp dünyaya sunması gerekiyor. Loğoğlu, “İsrail’le ilişkilerin düzeltilmesinden başlanarak da diplomatik ilişkilerde bir tamirat süreci başlatılabilir”.

Uluslararası ilişkiler profesörü İlhan Uzgel ise, AB zirvesinden de yaptırım çıkma ihmalinin yükseldiğine gönderme yaparak, Türkiye’nin tarihinde ilk defa hem Amerika hem de AB tarafından ekonomik içerikli yaptırımlarla karşı karşıya olduğunu söylüyor.

“Rusya ve İran’la aynı kampa kayan Türkiye”

Uzgel DW Türkçe’ye, “Zaman içinde doların yükselmesinden borsaya kadar, yabancı yatırımcının gelmemesine kadar bazı olumsuz sonuçlar görülecek. Yatırım iklimi olumsuz etkilenecek, dolardaki jeopolitik risk boyutu artacak. Dolardaki her yükseliş, borç ödemelerini zorlaştırıyor. Türkiye zaten dolar arayışında bir ülke, turizm gelirleri çok düştü. Yatırım baskısıyla karşılaşmak Türk ekonomisini çok zorlayacak” diyor.

İlhan Uzgel

Türkiye’nin Rusya ve İran’la aynı kampa kayacağına yani Batı’nın yaptırım uyguladığı ülkeler grubuna gireceğine de vurgu yapan Uzgel, Ankara’nın mevcut durumda zaten “ciddi güvenilirlik” sorunu olduğunu söyleyerek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetimindeki Türk hükümetinin Batı sisteminin hem içinde hem de dışında gibi ortaya koyduğu tavrın Batı dünyasında karşılık bulmadığını dile getiriyor.

Uzgel, “Bunun bedelini bize ödetiyorlar. Belli sektörleri, belli kurumları, belli kişileri etkileyecek mesaj içeriği yüklü olacak bir yaptırım süreci kapıya dayanmış görünüyor. Bu da zaten kırılgan olan ekonomiyi daha derinden sarsacak” diyor.

“Yeni bir ödemeler dengesi krizine yol açar”

Konuyu değerlendiren bir başka isim olan ekonomi yazarı Uğur Gürses, Türkiye-ABD ilişkilerinde tarihi gerilim yaratan ve iki ülkeyi karşılıklı yaptırımlar uygulama noktasına getiren rahip Andrew Brunson krizini hatırlatıyor.

Gürses, Brunson krizinde Amerika’nın Türk içişleri ve adalet bakanlarına yönelik “sinyal etkisi güçlü” yaptırımlar ilan ettiğine işaret ediyor.

O krizde ABD, Türkiye’ye Brunson’ı serbest bırakmadığı için ilave ek gümrük vergileri ve iki bakanın mal varlığına ilişkin dondurma kararı almıştı.

Gürses DW Türkçe’ye, “Şimdi ise Brunson krizine göre daha güçlü bir sinyal etkisi olacak; doğrudan Türkiye’deki finansal kuruluşların dolarla işlem yapmasının önlenmesi sonucunu doğuracak yaptırım maddeleri var. Yaptırımların kimlere yönelik olacağı önemli” diyor.

Uğur Gürses

Türkiye’ye kredi açan kurumların CAATSA yaptırımları devreye girdiğinde, bunun devamının geleceğini düşüneceğini öngören Gürses, “Türkiye’ye dönük mevcut kredilerini küçültürler ya da kredi vermezler. Somut olarak işaretlenen kuruluşlar olursa iş daha zor. Türkiye’deki finansal kuruluşlar bile yurt dışına Amerikan doları cinsinden işlem yapamaz hale gelir” değerlendirmesi yapıyor.

Peki bunun sonucunda ne olur? Gürses, bu soruya da, “Türkiye’nin yeni bir ödemeler dengesi krizine yol açar. Yaptırımlar yumuşak ya da etkisiz kişilere, kurumlara dönük olabilir ama bunun sinyal etkisi her zaman ön plandadır. Bu yüzden finansal kuruluşları ilgilendiren her türlü karar Türkiye’ye gelen döviz akışını olumsuz etkiler” yanıtını veriyor.

Hilal Köylü / Ankara

© Deutsche Welle Türkçe


Deutsche Welle

Yorumlar kapatıldı.