İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Murat Mercan’ı Washington’da yakılmış köprüler bekliyor

***Metinde yer alan görüşler yazar(lar)ına ait olup, HyeTert’in görüşlerini yansıtmak zorunda değildir.***
İlhan Tanır

Recep Tayyip Erdoğan tarafından ABD’ye Büyükelçi olarak atanan Murat Mercan, Washington’a yabancı değil. Özellikle Meclis Dış İlişkiler Komisyon başkanlığı yaparken, Ermeni Soykırımı tanıma tasarılarına karşı lobi çalışmaları da dahil olmak üzere farklı nedenlerle Washington’a gelir, geldiğinde de farklı kesimlerle görüşürdü. Düşünce kuruluşu görüşmelerinden Kongredeki ziyaretlere kadar. Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin bozulduğu, ‘’One Minutes’’ dönemi ve sonrasında Mavi Marmara faciasının yaşandığı yıllarda Washington’da başlayan tepkileri ilk göğüsleyen AKP milletvekillerindendi.

Şu anki büyükelçi Serdar Kılıç ise 2014 yılında, Erdoğan yönetiminin Gülen cemaati ile kavgasının şiddet kazandığı dönemde Washington’a gelmişti. 17-25 Aralık yolsuzluk skandalından sonraki 30 Mart seçimlerinden sonra Washington’daki görevine başladı. Görevinin başlangıç aylarında Washington’daki Rezidansta yaptığı toplantıda o zamanlar henüz derinleşmeyen kavga etkisiyle henüz terörist olarak dizayn edilip, tamamen yasaklanmayan cemaate yakın gazetelerin temsilcileri de Kılıç’ın toplantılarına katılmıştı. Kısa zamanda Gülencilerle kavga daha da büyüdü ve Erdoğan hükümeti evde şahinleştikçe, Kılıç Washington’da eleştirilere karşı kapandı. Hızlı bir şekilde Washington Büyükelçiliğine sadece Erdoğan hükümetine olan sevgi ve bağlılığına göre insanlar davet etmeye başladı.

2017 yılının Mayıs ayında, Rezidansın önünde protestoculara saldırı olayını sahada ‘görmüştü’ Kılıç. Yine on yıllardır dış politikanın en büyük savaşı olarak gösterilen Ermeni Soykırım tanıma yasa tasarısı Kılıç’ın zamanında Kongre’nin her iki kanadından ezici çoğunluklarla geçerek tarihi bir hezimet izlenildi. Kınama önergeleri geçti ama ambargo paketlerine sıra gelince Trump, Senato’daki dostu Mitch McConnell vasıtasıyla bütün girişimleri büyük ölçüde durdurdu.

Kılıç’ın Washington’daki etkili ve bağımsız kurumlarda hatırı yoktu. Washington’ın etkili düşünce kuruluşlarına hemen hiç uğramadı. Akılda kalır bir girişimi ve konuşması olmadı. Kılıç’ın büyükelçiliğinde Türkiye’de meydana gelen darbe girişimi sonrası daha da kapanan hava Türkiye’de fırtınaya dönerken, Washington’da da daha şahinleşen bir büyükelçiye evrildi Savaş zamanı büyükelçisi hakkında konuşan bir Amerikalı Türkiye uzmanına göre ”kimi gönderseler Serdar Kılıç’tan iyi iş çıkarırdı.’’

Washington’a Erdoğan’a ‘Reisçi’ şekilde bağlı bir trollvari diplomat veya politikacı da atanabilirdi. Mercan, tweet hesaplarından şimdiye kadar seviyesini korudu. Trollvari diplomatların yaptığı gibi yabancı hükümetlere ve liderlere Rus geleneğine yakın bir şekilde saldıran bir profili hiç bir zaman çizmedi. Ondan dolayı Mercan, Biden’ın gelişi ile birlikte değişen, Berat Albayrak’ı götüren rüzgarın bir başka getirisi gibi duruyor.

Mercan ayrıca Abdullah Gül’e yakın bir politikacı olarak da biliniyor. 1990’larda Abdullah Gül’e ödenekli danışman listesinden ilk kez siyasete adımını atmış, AKP’nin kurucularından olmuş ve Gül partiden ayrılıp, o kalsa da Gül ile ilişkisini zedelememiş bir siyasetçi. Mercan’ın yeni parti hareketlenmelerinin olduğu yıllarda Japonya’ya büyükelçi olarak atanmasının rastgele olmadığını ileri sürenler var. Mercan da Washington’a, Kılıç gibi Japonya hizmetinden sonra getiriliyor.

Ilımlı olarak tasvir edilebilecek Mercan’ı Washington’daki ziyaretlerde yaptığı basın toplantıları veya katıldığı toplantılardan hatırlamaktayız.

Washington’a tarihte ilk kez bir kariyer diplomatın atanmaması yolunda yapılan bazı eleştiriler de bulunuyor. Bu yapılan şikayetlerin 2020 Türkiyesi’nde ne kadar geçerliliği var tartışılır. Örneğin Serdar Kılıç kariyer diplomat idi de diplomasi yapabildi mi?

Erdoğan’ın her şeye karar verdiği bir sistemde Erdoğan’a yakın bir ismin dünyanın en önemli başkentinde olması gerektiğini her halükarda biliyoruz. Kılıç kariyer diplomatlıktan çok Erdoğan’ın adamı gibi hareket etti, ona göre tweetler attı ve Trump yönetimi döneminde de pek sorun yaşamadı. Trump yeniden kazansa idi muhtemelen de görev süresi uzatılırdı.

Ne var ki Mercan değil Türkiye’den Türkiyeli supermen de gönderilse ve o süpermen pelerinle uçup gelse de, Washington’daki havayı değiştirmesi mümkün olmayacak. Sorun son 20, 30 yılın en büyük sorunu olarak sunulan ABD Kongresinin herhangi bir Ermeni Soykırımı tanıma yasa tasarısına karşı lobi yapmaktan çok fazlası.

Washington ile sorun S-400’ler. Sorun, Doğu Akdeniz’deki tansiyon. Sorun, Erdoğan’ın Kürtlerle ve Suriyeli Kürtlerle ilişkileri, daha doğrusu ‘savaşı’. AB ile ilişkileri ve tabi insan hakları ihlalleri ve özgürlükler sorunları ve daha fazlası. Karşıda ise bir aydır başkanlığı başlamasına rağmen Erdoğan ile telefonda dahi görüşmemiş bir ABD Başkanı var. Şehirdeki yeni şerifin en tepe adamları Türkiye’yi çok iyi tanıyan, on yıllardır Türkiye’yi ve bölgeyi çalışmış kimseler. Örneğin Michael Carpenter, seçimden sonra katıldığı toplantıda, Erdoğan’a karşı AB ile işbirliği öneriyor -ki AB’nin yıllardır isteyip de Trump’a çarpıp, parçalanan talebi de bu idi. Pazartesi günü, ABD’deki Magnitsky ambargo rejiminin AB’de kabulü de insan hakları ihlallerinde sınırı aşan ülke liderleri ve ihlallerde işbirliği yapan diğer kişilere had bildirme imkanının AB’ye de tanınması demekti.

Bu dönemde Erdoğan’ın ‘Reissever’ veya radikal tabanındaki siyasi figürlerden ve kariyer diplomatlardan ve hatta pelikan çevresinden değil de ılımlı bir isim seçmesi, uzun zaman sonra ılımlılık yolunda atılmış ilk adımlardan. Mercan’ın sadece PR’cıların, lobicilerin ve AKP holiganlarının söylediklerini değil Washington’da olanları olanca yalınlığı ile Saray’a iletmesi gerekliliği olduğu açık. Mercan’ın bunu yapıp, yapmayacağını bilmiyoruz ama bunu yapabilecek kadar esnekliğe sahip bir geçmişi var. Bu esneklik altı yıllık savaş profilli hükümet döneminde pek çok kişide kalmadı.

Kısacası Mercan’ın yakın tarihte yaptıklarına bakıldığında önemli pozisyonlara atananların ortak özelliği olan ‘ölümüne Reisçilik’ etiketi taşımaması ona pozitif bir kredi veriyor. Bu krediye sahip figürün karşısında ise Washington’da aşması gereken çok tepe ve geçtiğimiz altı yılda yakılmış, onarılmayı bekleyen çok köprüler var. Ateşten gömleklik bir misyon. Zira Erdoğan hükümetinin ne Kongre’de dostu kaldı, ne düşünce kuruluşlarında. Ne ABD basınında bir gram sempatiye mazhar ne ABD kurumlarında. Ama halen dünyanın en seçkin emlaklarının birinde üstündeki ülkeyi yönetiyor.

Biden yönetimi ile ne denli iyi geçinileceği Erdoğan’ın elastikiyetine, büyük dönüşler yapmasına bağlı gibi görünüyor şimdilik. Halen imkansız değil ama pahalı. Sadece görünürde değil gerçek anlamda reformlar gerekebilir. Bu irade Ankara’da olmadıkça Washington’da kimin olduğu da pek önemli olmayabilir. En son ne zaman Kılıç akılda kalır bir faaliyet yapmıştı örneğin Washington’da hatırlayan dahi olmayabilir.


Ahval News

Yorumlar kapatıldı.