İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İslam Rönesansı söylemi ve ucuz kahramanlık

Taceddin Kutay

Prag Üniveritesi’nin uzun yıllar rektörlüğünü yapmış bir teoloji profesörüydü…

Rahipti ve vaizdi… 

Kilise’ye itiraz etti. 

1414 yılında toplanan Konstanz Konsili’ne davet edildi. Kendisine yol boyunca can güvenliği garantisi verildi. “Gel ve tezlerini burada bizlerle tartış” dendi. 

Bu garantiye inanarak yola çıktı. Yol boyunca başına gerçekten de hiçbir şey gelmedi. 

Ancak Konstanz’a vardığında yol bitmişti. 

Dolayısıyla hayat garantisi de sona ermişti. 

Kilise’nin uluları tarafından burada yargılandı ve 1415 yılında, kırk beş yaşında velud ve dinç bir teolog iken henüz üst üste dizilmiş odunların içinden yükselen bir kazığa elleri arkada bağlandı. 

Odun yığını tutuşturuldu ve Jan Hus korkunç çığlıklar atarak, diri diri yakılarak öldürüldü.

Günahı, kabahati Kilise’ye teknik itirazlarda bulunmaktı: “Vaazları Latince değil anadilimizde verelim, İncil hepimiz için nihai hüküm mercii olsun, Kilise içinde farklı tezler dillendirilecek bir özgürlük ortamı tesis edelim” demişti…

İngiliz Teolog John Wyclif’ten çok etkilenmişti. 

Tek kabahati buydu. 

Kendisi ateşler üzerinde can verdiği gibi, Bohemya’da, Zwettl’da, Güney Polonya’da kendisine inanan insanlar da kılıçtan geçirildi. ***

Martin Luther, 1517 yılında Wittenberg Kilisesi’nin kapısına ünlü “Doksan beş Tez” metnini yazdı. 

İnternette bulabilirsiniz bu doksan beş tezi.

Kilise’nin otoritesini kötüye kullandığından, dahası bu otoritenin büyük oranda sanal olduğundan bahsetti.

Worms’ta düzenlenen Diyet Meclisi’ne davet edildi…

Şehrin iki katı misafir, şehri istila etmişti. Yerde biten yoncayı bile yiyorlardı…

Binlerce insan… Mahşeri bir ortam… Vatikan’dan yağdırılan emirler…

Meclise riyaset eden V. Karl, ki biz ona Şarlken deriz, Luhter’den tezlerini geri almasını ve tövbe etmesini istedi. Aksi takdirde Jan Hus’un başına gelenlerin başına geleceği söylendi kendisine…

Luther erkeklik yaptı. Binlerce kişinin ortasında tek başına tezlerini savunmaya devam etti. Üç Alman Beyi de kendisine omuz vererek meclisi protesto etti ve meclisten ayrıldı. Bu protesto hadisesi o kadar etkili oldu ki, adına Protestanlık denilen yeni Hristiyanlık bu hadiseden mülhem isimlendirildi. 

1648’e kadar sürecek büyük savaşlar yaşandı. Ulrich von Hutten, Luther kadar şanslı değildi. Peşine birlikler takıldı. Çok dayanamadı, neticede bir sene sonra Zürih’te bir başına can verdi. Thomas Müntzer ve köylüleri son ferdine kadar öldürüldü…

İsveç Kralı “Şehit Gustav” bu dava uğruna Alman topraklarında can verdi. Albrecht von Wallenstein birkaç jenerasyonu, çoluğuyla çocuğuyla asker yaptı… Magdeburg şehrindeki protestanlar, hamile kediye varıncaya kadar kılıçtan geçirildi…

Paradigma karşınızda, siyasi irade size düşman, ordular sizi kovalıyor… Böyle bir ortam.

Reformasyon bu bedeller ödenerek gerçekleştirildi. 

Şimdilerde şımarık bir ifadeyle “İslam Rönesansı” talep eden çokbilmişlerimiz böyle mi ya? 

Her şeyden evvel Rönesans ile Reformasyon arasındaki farktan bihaberler. 

Rönesans, Avrupa’nın Hristiyanlık libasını çıkartarak, altından çıkan Antik Grek ve Roma’yı yükseltme çabasıdır. Adı üstünde Rönesans! İslamiyet libasını üstümüzden çıkartıp hangi kadim kültürü yükselteceksiniz?

Mevcut dînî pratiğe paralel başka bir dindarlık tipi önermeye, ilerici bir tecdid ortaya koymaya Reformasyon derler! Kastettiğiniz ve talebiniz oysa bir başka şeyi konuşacağız.

Reform öncüsü olmak istiyorsunuz. Peki nasıl bir ortamda? 

Bütün bir 19. ve 20 Yüzyıl, yani Modernite’nin hükümferma olduğu dönem Müslümanların üzerinden geçmiş…

Müslüman olmak ve bunu ikrar etmek ikinci sınıf adam olmak anlamına geliyor…

Macron çıkmış krizdeki İslam’dan bahsediyor… İslamofobi dünyanın en aktüel gerçeği.

11 Eylül’ün rüzgarları tarlalarımızı kurutuyor…

Dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar baskı ve zulüm görüyor…

Siz ise, hâkim paradigmanın rüzgârı ile yelkenlerinizi dolduruyorsunuz. Herkesin her lafı etmesi mübah görülen dinimizi lime lime ediyorsunuz. Elinizde çay bardağı, üniversite kürsüsünde, bilmem ne vakfında, falanca televizyonda altını kendinizce doldurduğunuz onlarca iddia ile ortaya çıkıyorsunuz ve büyük reformatör olmaya kalkışıyorsunuz…

Ucuz bir özgür düşünce kahramanlığı üretiyorsunuz buradan. Mağdur edebiyatına başvuruyorsunuz. Linç kültüründen bahsediyorsunuz.

Ödediğiniz bedel ne? Sosyal medya linçine maruz kalmışsınız.

Ben de iki defa maruz kaldım. Kendimi odunların üstündeki Jan Hus gibi de, Worms’taki Luther gibi de hissetmedim. Efendi gibi iki gün tivitıra bakmayacaksınız. Hepsi bu. 

Üstelik hiç biriniz bu linç esnasında Nurettin Yıldız gibi namusunuzla, ailenizin iffetiyle falan konu edilmiyorsunuz. Size vuranlar, Nurettin hocaya vuranlara göre pek bir ahlaklı. Hepi topu sapkın diyorlar. E biraz da andırıyorsunuz. Payimal etmediğiniz değer kalmadı. 

İstiyorsunuz ki, siz her kadimi eleştirin, hiç kimse sizi tenkid etmesin. 

Kusura bakmayın, hamama giren terler! 

https://www.aksam.com.tr/yazarlar/taceddin-kutay/islam-ronesansi-soylemi-ve-ucuz-kahramanlik/haber-1131410

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın