İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türkiye’nin dünya mirası X

Helenistik dönemde önemli bir ticaret ve kültür merkezi olan Efes, bu özelliğini limanının Marnas Çayı ve Küçük Menderes’in getirdiği alüvyonlarla dolması üzerine kaybetti. Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in son yıllarını Yuhanna ile birlikte geçirdiğine inanılan kilisenin Bülbüldağı’nda olmasıyla Efes, yeniden önemli bir yer hale geldi

Mehmet Çalışkanmcaliskan@cyh.com.tr

Efes; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi, Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi olmak üzere dört bileşenden oluşuyor. Efes, Meryem Ana Evi‘nin Hristiyanlar tarafından hac mekânı olarak kabul edildiği için ülkemizde yabancı turistlerin en fazla ziyaret ettiği yerlerden biri olma konumuna sahip. Antik dönemin en önemli merkezlerinden biri olan Efes, tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9 bin yıl boyunca kesintisiz yerleşim görmüş ve tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti oldu. Buna bağlı olarak da ticaret ve kültürel bir merkez olma özelliğini tarihi boyunca sürdürdü.

Helenistik ve Roma döneminin üstün kentleşme, mimarlık ve dini tarihine ışık tutan simgeleri barındıran Efes’te farklı dönemlere ait en üstün mimari ve kent planlama örnekleri bulunmaktadır. M.Ö. 8’inci yüzyıla tarihlenen ve Antik dönemin yedi harikasından biri olarak ünlenen kült merkezi Artemision, Hz. Meryem’in Hz. İsa’nın annesi olarak kabul ve ilan edildiği 431 tarihli Ekümenik Konsülün gerçekleştiği yer olan Meryem Kilisesi, İsa’nın havarilerinden biri olan ve Yahya İncili’ni Efes’te yazan St. John’ın mezarı üzerine inşa edilen Bazilika gibi Erken Hristiyanlık dönemine şahitlik eden benzersiz eserleri, günümüzde Hristiyanlar tarafından hac mekanı olarak kabul edilen Meryem Ana Evi ve Beylikler döneminde inşa edilen İslam yapıları ile Efes aynı zamanda dini tarih açısından da bugün hala ayakta olan benzersiz bir birikim sunuyor.

Neolitik dönem…
1996’da Selçuk, Aydın ve Efes yol üçgeninin yaklaşık 100 m kadar güney batısında, mandalina bahçeleri arasında Derbent Çayı’nın kıyısında Çukuriçi Höyük saptandı. Arkeolog Adil Evren başkanlığında yapılan araştırma ve kazılar sonucu, bu höyükte taş ve bronz baltalar, iğneler, açkılı seramik parçaları, ağırşaklar, obsidien, çakmak taşı, deniz kabukluları, öğütme ve perdah aletleri bulundu. Yapılan değerlendirmeler ışığında, Çukuriçi Höyük’te, Neolitik Dönemden Erken Bronz Çağına kadar bir yerleşimin ve yaşamın olduğu saptanmıştır. Aynı tür malzemeler, yine Selçuk, Kuşadası yolunun yaklaşık 8’inci kilometresinde Arvalya Deresi’nin bitişiğinde Gül Hanım tarlasında Arvalya Höyük saptanmıştır. Çukur İçi ve Arvalya (Gül Hanım) höyüklerinde saptanan eserler ile Efes’in yakın çevresinin tarihi böylece Neolitik Dönem’e kadar ulaşmaktadır.

Helenistik dönem…

M.Ö 1050 yıllarında Yunanistan’dan gelen göçmenlerin de yaşamaya başladığı Efes, M.Ö 560’ta Artemis Tapınağı çevresine taşındı. Bugün gezilen Efes ise Büyük İskender’in generallerinden Lisimahos tarafından M.Ö 300 yıllarında kuruldu. General Lisimahos, kenti Miletli Hippodamos’un bulduğu ‘Izgara Plan’a göre yeniden kurdu. Bu plana göre, kentteki bütün cadde ve sokaklar birbirini dik olarak kesiyor. Efes’te Roma’dan özerk bir şekilde Apameia Kibotos şehriyle ortak para basıldı. Bu şehirler klasik dönemdeki Küçük Asya’da çok parlak yarı özerk davranmaya başladılar.

Roma dönemi…
Helenistik ve Roma çağlarında en görkemli dönemlerini yaşayan Efes, Roma İmparatoru Augustus zamanında, Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve nüfusu o dönem 200 bin kişiyi aştı. 4’üncü yüzyılda alüvyonla dolan limanın bozulmasıyla Efes’te ticaret gerilemeye başladı. İmparator Hadrianus, limanı birkaç kez temizletse de Marnas Çayı ve Küçük Menderes’in getirdiği alüvyonlarla baş edilemedi. Zaman içinde de Efes, denizden uzaklaşarak bir liman kenti olma özelliğini kaybetti.

Efes’in Ünlüleri
Herakleitos… Bilge kişi
Artemidoros… Rüya tabircisi
Callinos… Şair 
Hipponaks… Şair 
Zenodotos… Gramer bilgini 
Soranos… Hekim 
Rufus… Hekim

Önemli Yapıları 

Artemis Tapınağı… Antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı. M.Ö 7’inci yüzyılda inşa edildi. Tanrıça Artemis’e ithafen Lidya kralı Croesus tarafından yaptırılan yapı, Yunan mimar Chersiphron tarafından tasarlanmış ve dönemin en büyük heykeltıraşları Pheidias, Polycleitus, Kresilas ve Phradmon tarafından yapılmış olan bronz heykellerle süslenmişti. M.Ö 21 Temmuz 356’da adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus adlı bir Yunan tarafından yakıldı. Tapınaktan günümüze sadece birkaç mermer blok gelebildi.

Celsus Kütüphanesi…Roma dönemi yapılarının en güzellerinden birisi olan yapı hem kütüphane, hem de mezar anıtı görevini üstlenmiştir. 106’da Efes valisi olan Celsius ölünce, oğlu kütüphaneyi babasının adına mezar anıtı olarak yaptırdı.

Meryem Ana Evi… Bülbüldağı’nda Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in son yıllarını Yuhanna ile birlikte geçirdiğine inanılan kilise. Hristiyanlar için hac yeri olan kilise, papalar tarafından da ziyaret edildi.

Yedi Uyurlar Mağarası… Bizans döneminde mezar kilisesi haline getirilmiş olan bu yer, Geç Roma imparatorlarından Decius zamanında putperestlerin zulmünden kaçan 7 Hristiyan gencin Panayır Dağı eteklerinde sığındıkları rivayet edilen mağara olduğuna inanılıyor. Dünya üzerinde ilgili mağaranın kendi sınırları içinde olduğunu iddia eden 33 kent olmasına karşın Hristiyan kaynaklarının çoğuna göre kent Hristiyanlarca kutsal sayılan Efes’tir. Türkiye’de Yedi Uyurlar mağarası olarak en çok bilinen ve ziyaret edilen mağara ise dönemin önemli bir merkezi ve St. Paul’ün doğum yeri olan Tarsus’takidir. Eski ismi Arap kaynaklarında Efsus şeklinde geçen Afşin de bilim adamlarından oluşan bir heyete hazırlattığı rapor ve yerel mahkemede açtıkları keşif davası ile iddiasını arttırmıştır. Türkiye’deki diğer Ashab-ı Kehf ise Lice’dedir. Efes’teki bu mağaranın üstüne bir kilise yapılmış hali, 1927 – 1928 arasındaki bir kazıda ortaya çıkarılmış, kazı sonucunda 5 ve 6’ncı yüzyıla ait olan mezarlar bulundu. Yedi Uyurlar’a ithaf edilmiş yazıtlar hem mezarlarda hem de kilise duvarlarında bulunuyor.

İsa Bey Camii…1374 – 1375’te Aydınoğulları’ndan İsa Bey tarafından Ayasuluk Tepesi’ne Mimar Şamlı Dımışklıoğlu Ali’ye inşa ettirildi. Artemis Tapınağı ile Saint Jean Kilisesi arasında yer alıyor. Anadolu cami mimarisinin ilk örneklerini sergileyen camide zengin süslemeler ve çiniler bulunuyor.

Dünya Mirası…
UNESCO tarafından insanlığın ortak mirası için kültürel veya doğal öneme sahip alanlarının korunmasına yönelik olarak oluşturulan program, 16 Kasım 1972’de Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme ile oluşturuldu. 167 ülkede 869’u kültürel, 213’ü doğal ve 39’u karma olmak üzere toplam 1.121 dünya mirası bulunuyor.
En çok dünya mirasına sahip olma açısından dünyada 16’ncı sırada bulunan, Türkiye’de 16’sı ‘Kültürel’ ve 2’si ‘Kültürel – Doğal’ kategoride olmak üzere toplam 18 dünya mirası yer alıyor.

https://www.haberturk.com/turkiye-nin-dunya-mirasi-x-2890265

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın