İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kötüden taraf olmanın ezikliği

PAKRAT ESTUKYAN

“Ben ve eşim, her ikimiz de üniversite mezunuyuz. Çocuğumuzun eğitimi konusunda en başından bu yana son derece duyarlı davrandık. Dersleriyle ilgilendik, zorlandığı konularda ilkokul yıllarından itibaren yardımcı olduk. O da bunların karşılığını fazlasıyla verdi. Son derece başarılı bir öğrencilik sürecinin sonunda istediği fakültenin sınavlarını başarıyla verdi. Buna karşılık en samimi olduğu sınıf arkadaşı çok farklı bir ortamdan geliyordu. Onun anne ve babası eğitimsiz, sözün gerçek anlamıyla cahildi. Okuma- yazmaları da yoktu. Evlatlarının eğitimine herhangi bir katkıları olamazdı. O çocuğun çevresinde, ihtiyaç duyduğunda danışabileceği hiç kimse yoktu. Buna karşılık tek bir dersinde dahi bizim çocuğumuzdan geri kalmadı. Bu yüzden onu çok takdir ediyor ve seviyorum”.

Arkadaşımın bu gözlemi, içinde zerre kadar kıskançlık barındırmayan bu değerlendirmesi beni etkilemişti. Bir başkasının başarısını bu yalınlıkla takdir etmek önemli bir erdemdir. Çevremizde o erdemden mahrum, işittiği her başarı hikâyesini ‘ama’ diyerek başlayan cümlelerle küçümsemeye teşne o kadar çok insan var ki…

Yukarda aktardığım anlatı ‘tarafsızlık’ kavramı hakkında düşünürken aklıma takıldı. Tarafsızlık, nesnellik, objektif olma hali her zaman için önerilen, ama çoğunlukla da karşılıksız kalınan bir durumu açıklıyor.

Daha yaygın olan ise tarafsızlığın çoğu kez de tarafını gizleme gayreti olması. Zayıf ile güçlü, sömüren ile sömürülen, fail ile mağdur karşısında tarafsız olmak, gerçekte güçlüden, sömürenden veya failden yana olmak anlamına gelir. Utanılası, aşağılık bir durumdur.

Din adamları tarih boyunca bu tarafsızlık, bitaraf olma halini söylemlerinde her daim dillendirmişlerdir. Kendilerini uhrevi âleme ait gösterip, dünyevi işlerden uzak durduklarını söyleseler de, söz konusu akçeli mevzular olunca son derece cabbar bir tüccara dönüşen ruhaniler her zaman çoğunlukta olmuştur.

‘Benim siyasetle işim olmaz’ ifadesi aslında son derece siyasi bir tutum alıştır. O yüzden de siyasete bulaşan, zayıftan, sömürülenden, mağdurdan yana tutum alarak siyaset yapan ruhanileri (ki genellikle ender bulunurlar) takdir etmek son derece önemlidir.

Siyasetin alanı ne siyasi partilerle sınırlıdır, ne de parlamentolarla. Siyaset bizatihi hayatın kendisidir ve her yerdedir.

O anlamda iki gün önce bedenini toprağa verdiğimiz Başepiskopos Sebuh Çulciyan’ın yaşamı, eylemleri, mücadelesi, Covid 19 belasıyla karşılaşması da siyasi tercihlerinden bağımsız düşünülemez. Aynen onun Türkiye Ermenileri Patriği seçilmesini engelleyen çabaların da siyaset dışı sayılmayacağı gibi. Neticede onun seçilmesini çıkardığı yasadışı seçim tüzüğü ile engelleyen Türkiye’deki siyasi iktidar iken, o karara yol veren güç, Türkiye Ermeni toplumu içindeki çıkar ilişkileri ile şekillenmişti.

O yüzden de tarih ilerde bu süreci yazarken A veya B kişisini değil, toplum olarak hepimizi dönemin sorumluları hanesine yazacaktır.

Sebuh Sırpazan’ın hatırası karşısında yaşanan mahcubiyette bu gerçekliğin izdüşümü var.


Agos

Yorumlar kapatıldı.