İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Size de Şlomo Süryani, Keldani, Asuri dostlar; merhaba! – Ragıp Zarakolu

1969 yılında Zap Köprüsü yapmaya giderken, bir yandan da amacımız Kürtlere yönelik sosyolojik araştırma yapmaktı. Orada Kürtleri bulmuştuk, tamam. Ama bir de cabası Nasturi/Keldanilerin izini bulmuştuk.

İlham kaynağımız İsmail Beşikçi’nin yine bomba gibi patlayan “Doğu Anadolu’nun Düzeni” idi. 1968 yılında doktor/master kurlarında Hocamız İdris Küçükömer bize özel İsmail Beşikçi’yi getirip, konferans vermesini sağlamıştı.

Bende İdris Hoca için “Keban Barajının Doğu Anadolu’nun Sosyoekonomik Yapısına Yapacağı Etkiler” diye bir paper hazırlamıştım.

1969 yılında Zap’a köprü yapmak üzere yola çıkmadan önce Yıldız Teknik’te İsmail Hoca bize seminer yapmıştı.

O dönemde Kürtlere yönelik ilginin yaygınlaşmasında Fikret Otyam’ın röportajlarının büyük rolü olmuştu. Ahmet Arif’in şiirleri Nazım Hikmet’in 1965 yılında patlamasından sonra, ikinci bir patlama yapmıştı. Daha kitabı Ankara’da Bilgi Y. Tarafından yayımlanmadan dilimizde dolanır olmuştu şiirleri.

Muzaffer Erdost’un askerliğini Hakkari’de yapması başka bir kapı aralamıştı Kürtlere ilişkin. Bir başka öğretmen Zap Suyu’nda boğulmuştu trajik biçimde. Selahattin Şimşek arkasında “Hakkari Dedikleri” diye bir kitap bırakmıştı. Varlık yayımlamıştı daha 1960 yılında. Sanki Mahmut Makal’ın “Bizim Köy”ünden sonra yeni bir kapı aralanıyordu. Ama Ferid Edgü’nün askerliği bambaşka bir kapıyı aralamıştı, Süryani/Keldani/Asurilere ilişkin. “Hakkari’de Bir Mevsim” ile.

İşte biz de 1969 yılında Hakkari’de Kürtleri keşfetmeye giderken, orada Nasturileri bulmuştuk. O zaman bir tek Çukurca’da kalmışlardı. Onlar kendilerine Keldani diyordu, ama Kürtler onları Nasturi diye anıyordu.

Hristiyanlığın, Kalkedonya’daki (şimdiki Kadıköy) ilk önemli yol ayrımında Patrik Nasturius kurmuştu kadim Doğu Kilisesi’ni. Sürgüne yollanmıştı Konstantiniye’den. Etkisi ta Çinlere, Hintlere kadar uzanmıştı bu kilisenin. Asuri olarak da anıyorlardı kendilerini.

İbadete “namaz” derler onlar da. Akrabaları olan Mısır Kopt Kilisesi’nde hale secde devam eder ibadette. Yine akraba Apostolik Ermeni Kilisesi’nde ibadet eden, göçmen Habeşistanlılar, secde ederler orada.

Nazareth Kilisesi’nde her kilisenin ayrı bir günü vardır. Ve kilisenin anahtarı, Osmanlıdan bu yana bir Filistinli ailededir. “Tarafsız” unsur olarak…

Doğu/Batı Süryanicesi Medern Aramice olarak da anılır. Aramice ise Hazreti İsa’nın konuştuğu dildi. Aynı zamanda bütün Orta Doğu’nun lingua francası, yani ortak anlaşma diliydi.

Bir başka önemli husus ise, Müslümanlığın doğuşunda Süryaniliğin oynadığı roldür. İlk Kutsal Kitap’dan Kur’an’a geçişte, son derece önemli bir ara halkaydı Süryanilik. Hz. Muhammed’in en yakınlarından birinin Süryani bir rahip olduğu söylenir.

Alef İbrani alfabesinin ilk harfidir, Süryani alfabesinin de… Süryani alfabesi Arap alfabesinin atasıdır. Ve Alef Elif olmuştur. Ve torunumun adı Elif…

Ne güzel söyler Yunus Emre, Cumhuriyet Türkiye’sinde yeniden keşfettiğimiz.

“Dört kitabın manası/Bellidir bir Elifte/Sen Elifi bilmezsin/ Bu nice okumadır!”…

Şu ara elimde saygıdeğer Araştırmacı Christoph Luxenberg’in, “Die syro-aramaische Lesart des Koran/Ein Beitrag zur Entschlüsselung” (Verlag Hans Schiler, Berlin 2000) adlı kitabı var. “Kur’an’ı Süryani-Aramice Okumak/ Kur’an Dilinin Kodlarının Sökülmesine Bir Katkı” diye çevrilebilir. 2007 yılında aynı yayınevi İngilizcesini de yayımladı. Araştırmacı Taner Aday halen onu Türkçeye çevirmekle uğraşıyor. Erken İslam’ın tarihine ilişkin son dönemlerde yapılmış en önemli katkılardan biri.

Bütün bunları bana şu aralar elimden düşmeyen “Şlomo/Kadim Halk Süryanilerden Derleme Makale ve Hikayeler” adlı kitap hatırlattı. Yeni Anadolu Yayıncılığı kutlarım Musa Ergin’in bu derlemesini yayımladığı için. Kitabın ön sözü elbette Baskın Hoca’dan (Oran). Kitap, 40 yıllık kadim dostum, yoldaşım Feyyaz Kerimo’nun “Kapı” filminin Stockholmdeki premierine ilişkin, bianet’te çıkan yazısı ile son buluyor. Ne içten bir buluşma olmuştu Kadir İnanır ile, Özcan Geçer ile, “Yarına Bir Harf” filminin de yönetmeni Hakan Aytekin ile Kuzeyde… İlk insan hakları savunucusu olarak tanıdığım Jülide Kural’ın selamını almıştım.

Yusuf Atuğ, Yusuf Beğtaş, Abut Buğday, Zekiye Dayar,Özcan Geçer, Muzaffer İris, Faruk Kahraman… Hepsi değerli katkıları ile zenginleştiriyor bu antolojiyi. Hepsi hayatlarını Süryani/Keldani/Asuri kültürünü ayakta tutmaya, tanıtmaya ve halklar arası diyalog kurmaya adamış isimler, kitapları, editörlük yaptıkları dergileri, sanatsal çalışmaları ile…

Bugün Türkiye diye anılan coğrafyamızın en kadim, yerli halklarından biri Süryani/Keldani/Asuriler.

Onların inanç merkezlerinin bazıları , eski Zerdüşti tapınaklarından kilise ve manastıra dönüştürüldüğü için tarihleri Hristiyanlıktan da eski. Örneğin Nusaybin’de Mor Yakup Kilisesinde hissedersiniz taşlardaki binlerce yıllık yorgunluğu.

Nusaybin Akademisi dünyanın ilk üniversitelerinden biriydi. Abbasi İslam Rönesansı döneminde Aramice, eski Yunan felsefesine ulaşmayı sağlayan dil olmuştu.

Elimizde Anadolu’nun kadim halklarından bir tek Süryaniler kaldı. Bari onları nadide bir çiçek olarak korumayı becerelim. Müslüman, Türk ve Kürtler olarak… El koymaktan gasbetmekten vazgeçelim, artakalmış son kalıntılara.

Bize Şlomo, merhaba! diye sesleniyor Süryani dostlarımız.

Biz de onlara Şlomo, merhaba diye yanıt verelim ve Tavdi diye teşekkür edelim.

Şlomo Aleyhu, Selamün aleyküm! diyelim.

Hatta İbranicesini de ekleyelim: Şalom Aleyhem!


Evrensel Gazetesi

Yorumlar kapatıldı.