İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

SİVASLI HEMŞEHRİMİZ MARKAR ESAYAN’IN YÜREK BURKAN HİKAYESİ

Dün hayatını kaybeden hemşehrimiz Markar Esayan, köşe yazılarındaki samimi ve sıcak üslubunun yanı sıra romanları da olan bir yazardı. Esayan, Çerkes bir annenin ve Ermeni bir babanın çocuğuydu.

AK Parti MKYK üyesi ve İstanbul Milletvekili Markar Esayan hayatını kaybetti. 51 yaşındaki gazeteci-yazar Markar Esayan bir süredir kanser tedavisi görüyordu. Gayrettepe Florence Nightingale Hastanesi Başhekimi Okan Özçeker, AK Parti İstanbul Milletvekili Markar Esayan’ın ölümüyle ilgili açıklamalarda bulunarak, “Mayıs 2019 yılında mide adenokarsinom dediğimiz amansız hastalık tanısı konmuştu. Akşam 17.50 sıralarında yapılan bütün müdahalelere rağmen Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur” dedi.

Sivaslı Hemşehrimiz Markar Esayan’ın Yürek Burkan Hikayesi

Markar Esayan, 1969’da Çerkes bir annenin ve Ermeni bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldi.

Esayan ailesinden ve yaşantısından şu sözlerle bahsetmişti…

“Annem ve babamın birlikteliklerinin tek kelimeyle karşılığı: Aşk.

Babam Sivaslı. 1915’te büyük yıkım yaşayan ama hayatta kalan, 1929’da can güvenliği için İstanbul’a göç eden bir ailenin oğlu. İstanbul’a geldikleri gün babam doğuyor. 

Büyükbabam, Sivas’taki bir Ermeni köyü olan Tavra’nın ağası ve çok zenginmiş. Atatürk, Sivas Kongresi’nde de onun Müslüman ortağı Halis Bey’in evinde kalıyor. 

Daha sonra Şapka Devrimi’nde Halis Bey idam ediliyor. Dedem de ‘Sıra bana geldi.’ diye, varlığını alıp Ermenistan’a gidiyor.

Ancak orada, abisinin karısı, büyükbabamı Bolşeviklere ihbar ediyor. Büyükbabam, Anadolu’daki bütün Ermeniler gibi çok dindar birisi. Her sabah secdeye durmadan ağzından kelime çıkmıyor. O sırada Bolşevikler var ve dinini yaşamak yasak.”

Hangi tarihe denk geliyor bu olaylar?

1927 – 1928 arası… Ev baskına uğruyor, bütün mallara el konuluyor. Sınır dışı ediliyorlar. Büyükbabam, doğurmak üzere olan babaannem için özel bir vagon kiralıyor ve Tiflis üzerinden İstanbul’a geliyorlar. Dedem, aynı ‘Züğürt Ağa’ gibi… Sivas’ta kalan eşyalarını satmaya gidiyor. Saf da bir adam. Ticaret bilmiyor. Harbiye’de açtığı kahvehaneyi batırıyor. En sonunda kapıcılığa kadar düşüyor. Babam 6 yaşındayken büyükbabam ölüyor.

“Babamın adına hakkını helal ettim”

Ben de uzun yıllar ticaret yaptım. Artık Kurtuluş’a çıkmıştık. Aynı işin daha küçüğünü yapıyorum. Babam 92-93 yıllarında kardeşini kaybetti, iflas etti derken felç geçirdi ve 95 Kasım’ında yitirdik. 96 yılıydı, içeriye birisi girdi. Kasketli, köylü giyimli, orta yaşlı bir adamdı. “Ben Aram Usta’yı arıyorum.” dedi.

Öldüğünü de söylemek istemiyorum. Acısı tazeydi. “Oğluyum, bana anlatın.” dememe rağmen görüşmekte ısrar etti.

Vefat ettiğini söyleyince, adam olduğu yere çöktü.

Anlatmaya başladı: “Yıllar evvel babanın yanında çalışıyordum. Sivaslıyım, aileme bakacak halim kalmadı ve İstanbul’a geldim. Babanın semtine düştüm. Dediler ki, ‘Aram Usta’yı bul. Sana yardımcı olur.’

Babanı buldum, derdimi anlattım: ‘Üç çocuğum var. Açız. Bunun için gurbete çıktım.’ Baban beni hemen işe aldı. Tüp reyonunda çalışmaya başladım. Bana bekâr evi tuttu. Evi döşedi. Hiçbir masrafım yoktu, aldığımı memlekete gönderiyordum. Tüp bölümündeki usta, tüplerden çalıyordu.

Ben oraya gelince, işleri bozuldu. Beni de bu hırsızlığa ortak etmek istedi. ‘Bu adam beni sokaktan topladı. Aileme onun sayesinde bakıyorum. Hayatta yapamam.’ dedim. Beni köşeye sıkıştırıp, hırpaladı. Suçu üzerime atacaklardı. Kabul ettim. Ben hata yaptıkça, baban daha bonkör davrandı. Bunu vicdanım kaldıramadı. Babana, ‘Memlekete dönüyorum. Ailemi çok özledim.’ dedim. Baban, ‘Daha büyük bir ev tutalım, aileni buraya getir.’ dedi. Ben ısrar edince, ‘Ne zaman başın sıkışırsa gel. Burada işin hazır.’ dedi. Aradan 30 yıl geçti. İki yakam bir araya gelmedi. Bir gün toksak, ertesi gün açız.”

Bunca yıl niye gelmediğini, bunları anlatması halinde babamın anlayışla karşılayacağını söyledim. Gelecek yol parası bulamamış. “Abim öldü, İstanbul’da. Bana borçla bilet parası gönderdiler. Onun cenazesine gelmişken, buraya koştum.” dedi. Bir kâğıt çıkarttı. Çaldığı bütün malları yazmış, değerini hesaplamış. Cebinden hepsinin parasını çıkardı. Mahvoldum. “Bu parayı almam.” dedim, ama o ısrarcıydı. Cebelleştik. Sonunda dedim ki: “Köyüne dön. Orada babam için bir ‘can yemeği’ ver, mevlit okut. Paran yeterse, fakirlere para ver. Birkaç çocuğun da üstünü giydir. Bunları babamın adını zikrederek yap. Onun adına hakkımı helal ediyorum.” Eminim de yapmıştır.

https://www.buyuksivas.com/sivasli-hemsehrimiz-markar-esayan/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın