İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Azınlık Gruplarında Çok Sesliliğin Hayati Önemi – Liora Morhayim

LİORA MORHAYİM

Bireyler kendi düşüncelerinden, sözlerinden ve davranışlarından sorumludur, peki başkalarınınkinden de hatta hiç tanımadığı insanlarınkinden de sorumlu mudur?

Her insan bir ya da bir kaç gruba mensup olarak hayata gelir. Bu gruplar, içine doğduğumuz aile ve sosyal çevrenin dışında, tanımadığımız milyonlarca insanın da parçası olduğu ulusal, etnik, dini ve başka çeşitli gruplardır aynı zamanda. Bu tür gruplara istemli veya istemsiz aidiyet, şüphesiz bireylerin düşüncelerini ve davranışlarını etkiliyor. Fakat benim bu yazıda değinmek istediğim konu, bireylerin davranışlarının, söylemlerinin ne yazık ki grubun geneliyle ilgili yargıları ve tavırları etkilemesi ve bu yüzden de gruptaki diğer kişilere karşı önyargıları güçlendirmesi. Bu birey-grup ilişkisi ve tekil örneklerden genellemelere gidilmesi her grup için geçerli olabilir fakat sosyal ve politik olarak ötekileştirilen azınlık grupları bu durumdan en büyük zararı görüyor bence.

Ötekileştirilen gruplara mensup kişilerin sadece kendi olarak var olmaları çok zor.  Söyledikleri ve yaptıkları için bütün grup sorumlu tutulabiliyor, hatta gerekirse cezalandırılıyor. Her toplumun iyisi, kötüsü, masumu, suçlusu vardır ama çeşitli azınlık grupları söz konusu olduğu zaman grup içi homojenlik algısı yaratılıp kollektif ceza uygulanabiliyor. Örneğin, Türkiye’de yasalara ya da topluma göre “suç” işleyen bir kimsenin azınlık kimliği öğrenildiğinde o kişi artık sadece Suriyelidir, Kürttür, Ermenidir, Yahudidir… Bu yüzden de o gruba mensup diğer kişilerin evleri yakılabilir, dükkanları yağmalanabilir hatta linç edilebilirler. Çünkü “bunların hepsi böyle”dir. Oysa aynı suçu işlemiş baskın gruba mensup binlerce kişinin varlığı, akıllara onların ulusal, etnik, dini kimliğini getirmiyor çoğu zaman çünkü gerektiğinde, onlar sadece kendileri olabiliyor ve suçun şahsiliği geçerli oluyor.

Bahsettiğim yakma, yağmalama, linç etme gibi hukuksuz ve toplum tarafından kesilen kollektif cezalar ötekileştirme sürecinin en son durağı. Bu süreç, “geçen Yahudi bir arkadaşım şunu demiş, Yahudiler zaten böyledir hep” gibi masum görünen günlük genellemelerle başlayıp bir ya da bir kaç kişinin yaptığı yorum üzerinden alenen bütün grubu hedef göstermelerle devam ediyor. Türkiyeli bir Yahudi olarak bahsettiğim kollektif cezalandırmaların henüz kişisel olarak kurbanı olmadım ama genellemelere her gün, her alanda maruz kalıyorum. Hele de “tek tip ideal Yahudi” tanımının çok dışında biri olarak, arkadaş ortamında ya da sosyal medyada, kendi grubumdan bireylerin yazıp çizdikleri üzerinden bir genellemenin içinde olmaktan rahatsızlık duyuyorum. Başka Yahudilerin sözlerinin grubun geneline karşı tavrı etkileyebileceğinin farkında olduğum için, ister istemez bu sorumluluğu kendi üzerimde de hissediyorum. “Liora” olarak söylediğim sözlerin “bir Yahudi” olarak dışarıda yankı bulabileceğini hesaba katarak konuşmak zorunda kalıyorum çoğu zaman.

Bu homojenlik algısı ne yazık ki, kendi grubumdan insanlar tarafından da farkında olarak veya olmayarak destekleniyor. Dışardan birinin “Yahudiler böyledir şöyledir” genellemeleri kadar, içeriden birinin “Biz böyleyiz, böyle düşünürüz, böyle yaşarız” minvalindeki sözleriyle benim adıma konuşması bir o kadar rahatsız edici. Kişinin görüşü ne olursa olsun, sözlerinin önüne kendi öznesini koymadan, tüm grup hakkında yargı belirtmesi büyük sorun teşkil ediyor. Örneğin, “Bir Yahudi olarak ben İsrail’i/Türkiye’yi kendi vatanım olarak görüyorum” ile “Yahudilerin vatanı İsrail’dir/Türkiye’dir” sözleri arasında çok önemli bir fark var. Bireylerin sözleri dışında, Yahudi cemaatini temsil eden kurumlar, Türkiye’deki Yahudiler adına açıklama yaparken de ister istemez herkesin resmi görüşle hemfikir olduğu algısı oluşuyor. Grup dışındaki insanların halihazırda var olan basmakalıp düşüncelerini kırmaya çalışırken, homojenlik algısını destekleyen grup içi genellemeci yargılarla da mücadele etmeye çalışmak çok yorucu. Hem dışarıya hem içeriye karşı “Aslında bütün Yahudiler böyle düşünmüyor” fikrini vurgulamak gerekiyor.

Yukarıda bahsettiğim gibi, özellikle azınlık toplumlarında bireylerin kendi düşüncelerini belirttiği sözler, çok kolay bir şekilde istenmeyen yönlere çekilip tüm gruba genellenebiliyor. Bu genellemeler de grupla ilgili önyargıları, tavırları etkiliyor ve ırkçı saldırılarla ilgili tedirginlik yaratıyor. Fakat bunu önlemenin yolu, gerçek düşüncelerimizi saklayıp susmak ve görünmez olmak değil, bilakis daha çok konuşmak ve farklı sesleri yükseltmektir. Düşüncemiz ne olursa olsun önemli olan kendimizi ifade ederken deneyimlerimizin ve görüşlerimizin öznelliğinin farkında olup, genel yargılardan kaçınmak ve her seferinde cemaat içindeki farklı görüşlerin varlığını vurgulamaktır. Her toplumda olduğu gibi Yahudi toplumunda da farklı geçmişlerden gelen, farklı hayat deneyimlerine sahip bireyler var ve bu yüzden de doğal olarak grup içinde farklı dini, politik görüşler, farklı aidiyet ve kimlik anlayışları mevcut. Bence önyargılar ve  dışardan yapılan genellemelerle başa çıkmanın en etkili yolu, Yahudi toplumundaki her açıdan çeşitliliği öne çıkarmaktır.

Son olarak Avlaremoz platformuna bu yolu açtığı için teşekkür ediyorum ve herkesi görüşleri ne olursa olsun, öznelliğinin farkında olarak, ifade etmesini teşvik ediyorum. Farklı fikirleri görünür kılarak, herhangi bir konuyla ilgili “Aslında bütün Yahudiler böyle düşünmüyor” algısını genel topluma yerleştirebilirsek bireylerin/kurumların söylemlerinden genelleme yapılmasının önüne geçebileceğimizi düşünüyorum.

*Avlaremoz’un resmi bir görüşü yoktur. Yayımlanan yazılar, yazı sahibinin kendi görüşleridir. Çok sesli bir platform olma amacı taşıyan Avlaremoz’da, nefret söylemi içermedikçe, farklı düşünceler kendisine yer bulmaktadır.

https://www.avlaremoz.com/2020/10/12/azinlik-gruplarinda-cok-sesliligin-hayati-onemi-liora-morhayim/

İlk yorum yapan siz olun

Bir Cevap Yazın